en yakın arkadaştan ilan-ı aşk

beraber bir geçmişin bulunduğu hatta bazıları aile bireyleri kadar yakın olan arkadaşın şak diye açılıvermesi.

belli ki bi şeyleri uzakta aramıyor, bilinmeyen denklemlerden gitmek yerine bildiği biriyle devam etmek istiyor. öyle ya da böyle az ya da çok "abi nası ya" dedirten bir durum. yakın arkadaşın aklı karışık olabilir belki yıllardır gizliden seviyor ama sırf açılamadığı için arkadaş ayağına da takılmış olabilir. sebebi ne olursa olsun tedbirli olup anlamak dinlemek lazım tabi. ancak böyle çok var arkadaşken sevgili olabiliyorlar, tabi ayrılık halinde artık arkadaş da kamak zor olacağından ince düşünmek lazım. grift.
ilan-ı aşk eden en yakın(?) arkadaş bendim, bu kısımdan yakalayabildiğim olay.

öncelikle sıradan birine ilan-ı aşk etmekten çok daha zor. sürekli kendi içinde gidip geliyorsun, kimseyle konuşamıyorsun, hatta abuk subuk nasihat sitelerine anonim yazıyorsun ne yapsam ne etsem diye, o kadar düşüyorsun. adam yanında sabah akşam eğleniyorsunuz, gülüp gülüp düşüyorsunuz ama her sabah her akşam aklında bu var. güzel, tatlış hayal kurunca bile yüzün kızarıyor, çok utanıyorsun sanki dünyadaki en kötü şeyi sen yapmışsın gibi. hissettiğin her şey de sürekli dilinin ucunda. düştü düşecek düşmüyor. o kadar sakin an varken, erken ya da geç en azından sakinken düşmüyor ama. bu böyle sürüp gidiyor.

ta ki bir gün çok saçma bir olayın üstüne varını yoğunu söylüyorsun. otokontrol hak getire hem de. sonra rahatlıyorsun. ama 15 dk falan sürüyor. çünkü en yakın arkadaş seni soru yağmuruna tutuyor, ne zamandan beri, nasıl, nasıl yani, peki şu olayla nolmuştu, peki o olay.. gibi. üstüne de hala net bir cevabı yok. işte net bir cevap olmadığı anda, sıfır beklentiyle çıktığın serüvende ilk soru işaretin beliyor, sonra da çılgınlar gibi artıyorlar. "hayır biz arkadaşız, bunu duymamış olayım" yok. "evet ben de istiyorum" da yok. kafan karışıyor. sonra senden uzaklaşıyor o en yakın arkadaş ama asla kopmuyor. sonra tekrar yakınlaşıyor sonra yine uzaklaşıyor, anlamıyorsun. sana özellikle kötü davranıyor bazen, sanki yine dünyadaki en kötü şeyi yapmışsın gibi. bazen de çok iyi davranıyor sanki hiç bir şey olmamış, hala günler o eski güzel günlermiş gibi.

asıl sıkıntı burada başlıyor. çünkü hem hoşlandığın adamdan hem de en yakın arkadaşından olmuşsun gibi hissediyorsun. işte o an pişman oluyorsun. söylediğin için değil, böyle bi insanla aynı ortamda olduğun için de değil. elinde olmadan hissettiğin şeyler için düpedüz pişman oluyorsun ve bu çok yoruyor. çünkü burada şunu fark ediyorsun, sen bu adama aşık değilsin, arkadaş olarak da sevmiyorsun, sen onun varoluşuna sevgi biçmişsin. sevgiliye ya da en yakın arkadaşa duyulan sevginin kat be kat üstü bir şey hissettiğine ayıyorsun. sevgili de değil, arkadaş da değil, ama hem sevgili hem de arkadaş. hatta daha üstü ne olabilirse o.

sonra her şey koptukça kopuyor ve o arkadaş haftalar sonra, sana olmayacağını çünkü seni arkadaş olarak gördüğünü söylüyor. evet haftalar sonra. ama sen zaten bu ihtimali defalarca kere düşünmüş oluyorsun. olumlu olsun istiyorsun tabi ama en olumsuza da gerçekten hazırsın zaten, hiç koymuyor bu cevap. hissettiğin ne varsa bitiyor, hiçbir şey kalmıyor içinde. çok rahatlıyorsun o anda hem de çok çok çok. oley bi soru işaretinden kurtulduğuna bile seviniyorsun. bak arkadaşım hala yanımda diyorsun senki arkadaşlığınız güçleniyor gibi hissediyorsun, gerçekten ona dünyadaki en iyi en en en iyi arkadaşınmış gibi bakıyorsun. çünkü bu adamı seviyorsun. aşık gibi değil, var olduğu için seviyorsun hala.

işler düzeliyor derken daha kötü oluyor. çok çok daha kötü. baktığında artık öyle bi noktadasın ki, o yoldan geçen bile değil. ondan da yabancı. zaten daha önceden dünyada yapılabilecek en kötü şeyi yaptığın için -ki hala burada ben ne hata yaptım, bu kadar büyük bir yanlış sayılabilecek ne yapmış olabilirim sorusu taşlaşmış oluyor kafanda, cevabı hiç yok günün sonunda, ne olabilir ki cevabı?- sonra ağzını da açamıyorsun. gözümü kapatırsam geçer bence diyorsun, yine o kadar düşüyorsun.

sonra en azılı düşmanların bile potansiyel görmediği ufacık konularda savaşlar çıkıyor. bir oluyor, iki oluyor. yorulmak kar tatili gibi geliyor. mecazen bu konuda yığılıp kalıyorsun. hiçbir şey hissetmiyorsun artık. güçlü kaldın desen değil, bittin gittin desen o da değil. garip bi şey.

günün sonunda gerçekten bir şey hissetmiyorsun.
bu durumda güzel olmayan şey de hissizleşmek. çünkü güçlenmişsin gibi gelmiyor.
jason mraz'den geliyor, lucky :
üzücüdür,artık en yakın arkadaşın gibi davranamazsın ona anlatamazsın karşıdan gelen çocuğu falan mesela sımsıkı öpemezsin mesela en üzücüsü de bir daha onun gibi birini bulamayıp onunla güldüğün gibi gülemeyeceğindir ve gün gelir biter herşey çünkü ne o sabreder bu duruma ne de sen sen olamazsın bi süre sonra
(bkz: en yakınının artık en yakının olamaması)