gitmek

bazen... evet, bazen "basıp gitmek" kuralların ve yasakların üzerinden... yine de insana yakışırcasına.

ya da coşup gitmek, kopup gitmek, kaybolmak... sadece yolda olmak... her nereye gidiyorsa gözüpekçe...

dağılmak. ve sonunda gerçeği gizli bulmak. nanik yapmak hayata.

ya da, ya da, ya da... pc başinde oturmak, açık pencereden girebilen rüzgarla dağılmak. bir yere de gidemeden oturup kalmak.
en zoru;
hele ki mecburiyetten gitmen gerekiyorsa. tüm herşeyini alıp, kalbini, düşüncelerini, pılını pırtını toplayıp defolup gitmek...
ağlamamaya çalışarak, dik durmaya çalışarak. hazmetmeye zorlanarak gitmek. nereye gidebilirsin ki? kim kabul edebilir artık seni? darmadağın saçlarınla, darma duman olmuş fikirlerinle, kanını vücüdunun içinde oraya buraya fışkırtan kalbin ağrılarını durdurmaya çabalarken, kim niye kabul etsin ki seni.
ve kabul edilmek ister misin başkası tarafından artık?
dünyadaki birçok dilde, en yoğun zıt anlamları içinde barındıran kavram...
hem yaklaşmak hem de uzaklaşmak, hem başlamak hem de bitirmek. hem ilerlemek hem de gerilemek...
gidiş eylemi bu. boru değil. belki de hayatın ta kendisi olduğundan!