insanın yaşadığını anladığı an

sıcak kumlardan denize dalınan o ilk an... tam bir kurtulma sanki yakayı bir türlü bırakmayan tüm kötülüklerden.

ancak dünya kötülüklerle dolu ise, kötülükten arınarak yaşadığını (dünyada olduğunu) anlamak mantıksız bir söz oluyor. bu yüzden denize dalmak ölmek gibi mi acaba? bir diğer deyişle ölüm o denli ürkütücü bir şey değil, belki de bir kurutuluş mu?

yoksa asıl cehennem -birçok ezoterik tradisyonun varsaydığı gibi- bu dünya; ama haberimiz mi yok?
kitap okurken bir cümle yüzünden başımızı kaldırıp bulunduğumuz ortamı izlemeye daldığımız an. genelde küçük bir gülümseyiş eşliğiyle.
nefes almanın dışında şeylerdir.dönme dolabın en tepesinde, salıncakla en yükseğe çıkıldığında, eve gelip yatağa kendini attığındaki gibi güzel farkındalıklar. bir de ilk kez birini kaybettiğinde senin yaşıyor olmanın verdiği tuhaf bir farkındalık var.

(bkz: aldığın nefes değil nefesini kesen andan ibarettir hayat )
deli gibi digimon oyunlarını oynamak.
ağladığı andır. o zaman farkında olur çevresinin. "yaşıyorum, gerçekten varım ve başıma bir şeyler geliyor" der bilinci açılarak.