le petit prince

antoine de saint exupery'nin harikulade kitabı.

"kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir kaç tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım."
minika go isimli çizgi film/dizi kanalında yayınlanıyor çizgi dizisi. küçük prens'i sevenler kaçırmasın.
the guardian'ın haberine göre kitabın yayımlanmamış, antonie de saint-exupéry'nin el yazması iki sayfa bulunmuş. bu iki sayfada küçük prens'in dünya'daki maceralarını giriş bölümü anlatılıyormuş. haberi okuyunca ben bile heyecanlandım -ki elyazması sayfaları bulan müzeci beyamca da "büyük bir şok oldu" demiş.

http://www.guardian.co.uk/books/2012/may...
----spoiler-----

“çöl çok güzel” dedi küçük prens, “çünkü bir yerlerinde bir kuyu gizliyor.”
bense çölün o gizemli ışıltısının farkına varmış, şaşırmıştım. küçük bir çocukken çok eski bir evde otururduk. burada bir hazinenin gizli olduğunu anlatmışlardı belki de. ama bu hikaye evimizi büyülü bir ev yapmıştı.
benim evim, ruhunun derinliklerinde bir sır saklıyordu...
“evet,” dedim, “ne bir evin, ne yıldızların, ne de çölün güzelliğinin nereden geldiği bilinmez.”
“benimle aynı fikirde olmana çok sevindim” dedi küçük prens.
uykuya dalınca, onu kollarıma aldım ve tekrar yürümeye koyuldum. çok duygulanmıştım. sanki elimde çok narin bir hazine taşıyordum. hatta dünyadaki en narin şeydi bu sanki. ay ışığında onun solgun alnını, kapalı gözlerini ve rüzgarda titreyen buklelerini seyrettim. kendi kendime şöyle dedim: “bu gördüklerim sadece bir kılıftan ibaret. en önemli şeyi gözler göremez.”

---spoiler---
eğer biraz şanslıysanız, çocukken okumuş olacağınız kitaptır.
sanırım 2399 kez okuduğum başucu kitabım...
kendi küçük aklı büyük insan
yerinde olmak istediğim kitap karakteri. çünkü bazen her şeyi daha masumca görebilmek güzeldir, bazen çocuk olmak.

ayrıca çocukluğumdan bu yana bende hikayesiyle ayrı yeri olan kahraman. üstelik bu küçük prens bana hayatımın en güzel arkadaşlıklarından birini, teytoşumu kazandırdı. küçük prensli kupalarımızla kahve içeceğimiz, karton bardakta çay ve ayaküstü poğaça olayına girişeceğimiz, akademisyenlikli günlerimiz çabuk gelse keşke.

felsefe öğretmenimizin lisede 'kesinlikle okuyun' dediği kitap...ah, yaşar hocam ya...
çocukken, gençken, yetişkinken ve yaşlanıldığında tekrar tekrar okunması gereken kitap.

--- spoiler ---

sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.

insan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. gerçeğin mayasını gözler göremez.

“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim. ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. insanın gelenekleri olmalıdır.

kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.

--- spoiler ---
nerde kitabını görsem almak isterim. farklı çevirilerini alıp duruyorum, okuyamasam da yabancı dil basımlarını da alıyorum..

hayatımda ki tek prens. iyi ki var.
okurken ağladığım tek kitap budur sanırım. günlerce etkisinden çıkamadım. animasyon filmi çıkmış. fragmanını izledim yine ağladım. türkiye'de vizyona girer mi emin değilim ne yazık ki
30. yaş günümde o dönem birlikte olduğum adam tarafından hediye edilmesi sayesinde tanıştığım, hayata farklı bir pencereden bakmamı sağlayan kitap.*
hornet'te birinin önermesi ile okumaya başladığım ilginç kitap. ama atatürk'e yapılan diktatör benzetmesi saçma gelmişti.
okumakta çok geç kaldığım kitap. daha iki gün önce bitirdim. okurken gözlerim doldu çok etkilendim. okumadıysanız okuyun mutlaka.

--- spoiler ---

'senin gezegenindeki insanlar'' dedi küçük prens.
''tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar...''
''evet bulamıyorlar '' diye yanıtladım onu.
''halbuki,aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.''
''haklısın'' dedim.bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:
''ama gözler gerçeği görmez ki.yüreğiyle aramalı insan.''


kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.

--- spoiler ---
yeni doğan bebekler için doğum süsü ve teması olduğunu gördükten sonra 'acaba karamazov kardeşler temalı da bir şey görür müyüz?' dedim kendi kendime. bu karakterin de bokunu çıkarttıysak başka bir karaktere geçebiliriz.
sonunu tam anlayamadığım hikaye.

düzenleme: bir daha okuyunca daha iyi anladım tamam.
kitabın bir bölümünde tilki, küçük prens'e şunları söyler:

"benim yaşamım çok tekdüze," diye anlatmaya başladı. "ben tavuk avlıyorum, insanlar da beni. bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da... bu yüzden çok sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. duyduğum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim. öteki ayak sesleri beni köşe bucak kaçırırken, seninkiler tıpkı bir müzik sesi gibi beni çağıracak, sığınağımdan çıkaracak. hem bak, şu buğday tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. buğday tarlalarının da hiçbir anlamı yoktur benim için. bu da çok üzücü. ama senin saçların altın sarısı. beni evcilleştirdiğini bir düşün! buğday da altın sarısı. buğday bana hep seni hatırlatacak. ve ben buğday tarlalarında esen rüzgârın sesini de seveceğim..."

aşk üzre, sevi üzre birsürü şey söylenebilir elbette. ama bir paragrafta, tilki'cim, her şeyi özetlemiş:
birini sevmek, bir anlamda da 'her şey'i sevebilmektir.