wicca

yeni sözlük yazarımız. aramıza hoşgeldin. bir entry makinası havası var.

(bkz: askk)
bu kadar kısa süre de (yarım saat içinde) varlığı belli olan ben.höh.hoş bulduk.
vika neopaganizm içerisinde yer alan doğa tabanlı en geniş inanıştır. bu terim 1954 yılında bir ingiliz kamu personeli olan gerald gardner tarafından popüler hale getirildi.
wica sözcüğü ilk olarak altın şafak hermetik cemiyeti üyesi olan gerald gardner'ın 1954 çıkışlı günümüzde cadılık(witchcraft today) adlı kitabında geçmiştir. yine de bu sözcüğün kökeni daha farklıdır, gerald gardner tarafından üretilmiş bir kelime değildir. ancak gerald gardner bu kelimeyle dinselleştirilmiş bir cadılık'ı ifade etmek istemiştir, günümüzde din olarak karşımıza çıkan vika'yı değil.
bu kelime eski ingilizce'de yer alan wicca sözcüğünden gelmiştir. wicca ve onun feminen formu olan wice modern ingiliz cadılarının geçmişteki sıfatlarıydı.
wicca kelimesi gerald gardner tarafından kullanılmamıştır. ve bu sözcük uzun bir süreye dek hem sıfat hem de isim olarak kullanılmıyordu. ama şimdi bu kelime yaygın olarak vika inananlarını nitelemek için kullanılıyor.
temelleri:
tanrıça ve eşi tanrı’ya tapılır. ancak bunlar geleneksel olarak üçlü tanrıça ve boynuzlu tanrı'dır. ama her zaman ve her gelenekte böyle olmak zorunda değildir.
vikan nasihatı izlenir: ne istersen yap, hiç kimseye zarar vermediğin sürece.
üçkat yasası’na inanılır: iyi veya kötü herhangi bir eylemde bulunan bir kişiye, bu eyleminin sonuçları, bu eylemleri yaptığı hayatında üç katı olarak geri döner.
doğaya değer verilir ve tekrarbedenlenme benimsenmiştir.
yılın döngüsünde diğer günlerden ayrı özellikler gösteren sekiz sabbat günü kutlanır. bu sabbatların dördü ana diğer dördü ise aradır. yani hepsi aynı özellikleri taşımaz. amaç mevsim geçişlerini kısacası doğanın hareketliliğini kutlamaktır.
tanrıça, yüksek rahibe tarafından temsil edilir. tanrı’yı ise yüksek rahip temsil etmektedir.
yüksek rahibe ve yüksek rahip, kovan adı verilen genellikle 13 kişilik olan vikan topluluğunun başıdır.
kovan hiyerarşisi birbirinden en az 1 yıl ve 1 günlük süreyle ayrılan 3 terfi seviyesinden oluşur. ancak bazı gelenekler inisiyasyon öncesi sınıflarda oluşturmuştur. bu sınıflar inisiyasyondan önce kişiyi daha hazır hale getirmek içindir. tabii ki her gelenekte farklıdır.
ancak 3. dereceden inisiye olan bir vikan yüksek rahibe veya yüksek rahip olabilir.
erkek üye, yüksek rahibe; kadın üye ise yüksek rahip tarafından kovana kabul görür ve kabul gören üye, cadılığa “mükemmel sevgi ve mükemmel güven” ile katılır. “mükemmel sevgi ve mükemmel güven” ise yine vikan nasihati'nde yer alır.
ayinler daire içinde, geleneksel olarak gökgiyimli olarak yani çıplak olarak gerçekleşir fakat çıplaklık yaygın olarak yerini ayinsel kıyafetlere bırakmıştır.
cadılık ve vika arasındaki farklar

cadılık bir uygulamadır. vika ise bugün 6 milyon kişi tarafından benimsenmiş bir dindir.
her vikan, cadı olmak zorunda değildir yani cadılığa ilişkin bir uygulama yapmak zorunda değildir.
cadılıkla uğraşan kişi vika kurallarını gözardı edebilirken, bir vikan bu kurallara dini gereği uymak zorundadır.
uluslararası terimler

bu konuda uluslararası alanda ayrıntılı bilgi toplamak isteyenler için bazı terimlerin ingilizce çevirileri:
vika: wicca, vikan: wiccan, tanrıça ve boynuzlu tanrı: goddess and the horned god,
vikan nasihatı: wiccan rede, üçkat yasası: threefold law, sabbatlar: sabbats,
yüksek rahibe ve yüksek rahip: high priestess and high priest, kovan: coven,
yeni üye: initiate, kovana kabul: initiation, tekrarbedenlenme: reincarnation.
belirtmek gerekir ki, initiate ve initiation, yeni üye ve kovana kabul anlamında sadece kovana dahil olacak olan vikan için kullanılır, münferit cadı için, initiate kelimesi başlayan; initiation ise başlama töreni veya başlama anlamına gelmektedir.

modern cadılık: wicca

cadı deyince, uzun tırnaklı, sivri burunlu, çocukları yiyen, süpürgeli, çirkin kadınlar mı geliyor aklınıza? öyleyse çok yanılıyorsunuz. cadılar, bizler gibi, sürekli aramızda dolaşan normal insanlardır.
bir öğretmen olabilirler, belki bir belediye şoförüdürler, belki bir mühendis, fizikçi veyahut polis olabilirler. modern cadılar, hala gizli kalmış inançlarıyla zamana karşı savaşarak gelenekleri sürdürmekte, bunu da büyük bir sessizlikle yapmaktadırlar.

cadılık, en eski doğa dinlerinden bu zamana gelmiş gizli bir öğretidir. kökeni, şamanizm, druidizm gibi eski kadim öğretilere dayanır. cadıların temel felsefesi, doğayı tanımak, doğayla iletişim içinde olmak, doğa üzerinden kendiyle iletişime geçerek, kendini bilmektir. haliyle cadılar başta doğanın temel yapı taşı olan dört elementle çalışarak beşinci element olan ruha doğru yolculuğa çıkarlar. bu yolculukta doğanın ve evrenin dönüşümünde görev aldığına inandıkları tanrı ve tanrıçalarla bütünleşir ve en nihayetinde kendileri tanrı ve tanrıçalara dönüşerek, içlerinde ki tanrıları keşfederler.

bu yazıda, cadılardan çok, wiccanların yaşam tarzından bahsedeceğim. ama şu unutulmamalıdır ki cadılar ile wiccanlar arasında çok az fark vardır. bu yüzden dolayıdır ki wiccanlara, modern cadılar demek çokta yanlış olmamaktadır. wiccanların yaşam tarzları son zamanlarda popüler olmaktadır. cadılar ile wiccanlar (wiccan, wicca dinine inanlara verilen isimdir) arasındaki temel fark, bir cadının her dinden olabilmesidir. wicca ise başlı başına bir dindir. haliyle cadılık, uygulamalı bir disiplindir ve kurallarını kişi kendi veya inandığı din ile belirler. wiccanlarda ise zaten kurallar bellidir ve bu kurallara uyulması zorunludur ki zaten wicca kuralları olan bir dindir. cadılar ile wiccanların benzerlikleri çok olsa da, bu noktada ayrıma düşerler. haliyle çoğu wiccan aynı sırada cadı olabilmektedir.

modern wicca dini 1950’lerde kurulmasına rağmen, kökü ve benimsediği felsefe çok daha eskilere dayanmaktır. ilk olarak wicca kelimesi gerald gardner’ın kitabında geçmiştir. bu kitapta geçmesine rağmen, kelime gerald’ın kullanımından önce, eski ingiliz cadılarının kullandığı bir isim veya sıfattır. büyük olasılık witch (cadı) kelimesinden üretilmiş bir kelimedir. yeni kurulan bu inancın temeli, tüm doğanın yaratıcıyı içerdiğine inanılın eski panteizm felsefesini benimsemiş doğa dinlerine kadar uzanır. genel olarak wiccanlar evrenin düzenleyicisi olan tanrı ve tanrıça kavramlarına çok bağlıdırlar. haliyle eski olan doğa dinlerinin yeni yorumu olduğunu söylemek çokta yanlış olmaz.

eski doğa dinleri, tüm evreni ve kâinatın özünü oluşturan bir yaratıcı’dan bahsederler. bu yaratıcı, kutsal ve gizli olandır. bu büyük ebeli ve ezeli güç, evrenin dönüşümünü ve kontrolünü sağlayacak tanrı ve tanrıçalar yaratmıştır. bu yüzden aslında var olan bütün eski doğa dinleri (vodooo, druidizm, eski mısır inancı, yunan inancı vs..) tek bir yaratıcı’ya inanırlar, lakin bu yaratıcı’nın emriyle görev olan vazifeli varlıklar vardır (tanrı, tanrıçalar). işte eski inançlarda (hristiyanlık öncesi dönemlerde) rahip veya rahibeler önce tanrı ve tanrıçalarla bütünleşir (böylelikle evrenin kozmik güçlerini öğrenir), sonrada yaratıcı’ya dönüp, nihai bilgeliğe ulaşacaklarına inanırlardı.

haliyle, wiccanlar için aslında bir nevi modern cadılıktır diyebiliriz. yaklaşık olan 800 bin inananı olan wicca dinine inananların temel vazifeleri, doğayla iç içe olmaktır. dolayısıyla bir wiccan için önemli olan doğadır ve bu düzlemde maji (bu kelime türkçeye büyü olarak çevrilse de bahsedilen güçler kozmik-enerjisel güçlerdir. o yüzden çok daha genel bir ifadeyi kapsar. enerjisel devinimi ve işleyişi keşfedip onu yönlendirmenin ilimi ve sanatıdır.) onlar için doğanın doğru kullanılmasıdır. yani wiccanların kullandığı majikal sistem, şamanizm ve diğer maji çeşitlerinden daha farklıdır. çünkü eski doğa dinleri “maji” üzerine kuruluyken, wicca dini maji üzerine kurulu değildir. hatta bir wiccan isterse maji ile uğraşmayabilir. wiccalar için önemli olan doğanın ve mevsimlerin getirdiği enerjiden faydalanmaktır. haliyle bu dönümlerde tanrı ve tanrıçalara atıflarda bulunup, kutlama yaparlar.

gözüktüğü üzere, wicca inancı tanrı ve tanrıçalara inanan paganist bir dindir. ritüellerinde tanrı ve tanrıçayı temel alan wiccanlar için en önemli zaman dilimleri; doğa dönümleri (sabbatlar) ve ay fazlarıdır (esbatlar). haliyle dolunay, karanlık ay ve yeni ay ile ayın büyüme ve gerileme evreleri onlar için çok önemlidir. bunun yanı sıra şeytan’ın varlığına inanmamakla beraber, yapılan tüm hataların kişiye ait olduğunu savunurlar. bu kurala kendi aralarında 3’ün kuralı derler.

wiccanların temel yasası olan 3'ün kuralı şudur: “üçler yasasının onurunu koru. yaptığın her şey üç katı ile sana dönecektir. yasayı öğren, çok iyi öğren, ne ekersen onu biçersin. “kimseye zarar vermediğin sürece ne istiyorsan yap.” genel yasadır. iyi düşün ve yaptığın hiçbir şeyden pişman olmamaya çabala.”

işte bu düşünceye sahip olan wiccanlar için üçün kuralını unutmadıkları sürece istediklerini yapabilmektedirler. çünkü yapacakları bir hata veya yanlış onlara üç kat geri dönecektir.

wiccanlar genellikle coven denen gruplar halinde toplanmaktadırlar. bunun dışında solitary denen, kendi başlarına çalışmalar ve kutlamalar yapan wiccanlarda söz konusudur. coven halinde kutlamalar yapan wiccanlarda, bir baş rahibe veya baş rahip bulunmaktadır. ritüelleri ve kutlamaları bu baş rahip ya da baş rahibe yönetmektedir ve kendi içinde belli bir derecelendirme sistemi vardır.

wicca dinin temel prensipleri şu şekildedir;

-kendini tanı:

hayatın neresinde olduğunu bil, kendin için iyi şeyler dile ve kendini iyi hissetmeyeceğin hiçbir şeye başlama. beceri ve niteliklerini bil ama daha az iyi olan taraflarını ve korkularını da.

-sanatını tanı:

ne ile meşgul olduğunu bil. ruhsal gelişimin önemlidir. meşgul olduğun şeylerin iyi ve kötü taraflarını tanı ve daha fazla ilgilendiklerini hatasız bir şekilde öğren.

-öğren ve keşfet

ruhunu yeniliklere açık tut, kullanmak ya da yapmak istemeyeceğin şeylere de.

bağlı olduğun şeyleri derinlemesine araştır. bunların her zaman wicca ile alakalı olması gerekmez. entellektüel gelişim ruhsal gelişim kadar önemlidir.

- bilgiyi, bilgelikle kullan

bu sözler kendin içindir. anlayışlı ol ve bilgilerini hayata geçirirken kalbine de kulak ver.

-dengeli ol

bedensel, özellikle de ruhsal dengede ol. düşündüklerin ve yaptıkların bir denge içinde olsun.

-kabul edilebilir düşüncelere sahip ol

açık bir ruh, genelde edindiğin bilgilerdir. o halde, biraz açık düşünmek için ısrar etmekte, bir zorunluluk vardır.

-hayatı kutla

yaptığın şeylerden mutlu ol. hiçbir şey, mecburen yapılmak zorunda olunan, yükümlülük değildir. mizacına göre davran. neşeli bir insan isen, bunu yaptığın işlerde de kullan.

-dünyanın döngüleri ile uyumlu ol

bu döngüleri anlamaya çalış ve hayatındaki benzerlikleri ara. bu senin dengede olmana da yardım eder.

-kendine iyi bak

ruhsal ve fiziksel kendine iyi bak. sadece o zaman kendi içinde bir denge bulabilirsin ve kendini güçlendirip, büyüyebilirsin.

-meditasyon yap

bu, ruhunu, belli bir sakinliğe ulaştırmak için en iyi yardımcıdır. bu anlama gücünü arttırır ve düşüncelerini genişletir.

-tanrı ve tanrıçayı onurlandır

hayatta sahip olduğun şeylere saygı duy. saygı ve sevgi çok normal ve söylenmesi kolay olsa da, bazen önemli şeyler olduğunda unutulabiliyor. onları an, bayramlar kutlanarak onlar onurlandırılabilir ya da kendine ait farklı bir yolla bunu yapabilirsin.

***

wiccanlar, görüldüğü üzere kendi içlerine dönük bir yaşam tarzını benimserler. kendi potansiyellerini keşfedip, bunları kullanmayı öğrenmek, bunun ışığında doğanın döngülerine uyumlu olarak dönüşümler yaşayarak değişimi amaç edinmektedirler. cadılık uygulamaları ile wiccanların öğretileri benzerde olsa cadılık daha eski dönemlere kadar uzanmaktadır.

wiccanlar, eski cadıların adetlerini ve inançlarının bir kısmını almış ve modern zamana uyarlamışlardır. modern cadılar, kavramının kullanılmasının sebebi de budur. yukarıda da bahsettiğimiz gibi cadılık bir inancı içermezken, eski öğretileri korumak adına wicca bir inanç sistemini kapsar. bu nokta da aslında wiccanlık ile cadılık birbirine çok benzerdir. o kadar benzerdir ki ortaçağda, engizisyon mahkemesi döneminde, yakılmalar zamanının ağıtını hala daha wiccanlar sürdürmektedir.



yakılmalar zamanı ve cadı avı

cadılar için en zor dönem olan yakılmalar zamanı, birçok kişinin cadı uygulamalarından dolayı işkencelere maruz bırakılarak, ruhlarını arındırmak adına ateşte yakıldığı bir zaman dilimidir. dini kullanarak, krallıkları yönetmeye başlayan kilise, cadı olup olmayan herkesi akla hayale sığmayacak işkencelerle öldürmüştür. o dönemde, gece dışarıda gezegen yaşlı bayanların dahi cadı olduğu iddia edilip yakıldığı tarihi kayıtlara geçmiştir. haliyle bu dönemde kilise, işine gelen gelmeyen herkesi cadı olarak suçlayarak işkencelere maruz bırakmıştır bu işkencelere maruz kalan kişiler, psikolojik baskıdan dolayı cadı olsalar da olmasalar da cadı olduklarını itiraf etmek zorunda kaldıkları kayıtlarda yer almaktadır.

bu yakma zamanında suçlamalar o denli çığrından çıkmıştır ki, cadıların süpürgelerle uçtukları, çocukları yedikleri, ruhlarını şeytana satıp doğaüstü güçler edindikleri, hayvanları kontrol edebildikleri gibi iddialar ortaya atılmıştır. klasik çirkin, kötü cadı tiplemesi işte tam bu dönemde bilinçaltlarına kazınmıştır. tarihi kayıtlarda, 15. ve 17. yüzyıllarda 500 bin kişinin cadılıkla yargılanıp öldürüldüğü bildirilmiştir.



yakma ve yargılama dönemi o kadar zalimce ilerliyordu ki, bir kadının cadı olduğunu anlamak için ona bir dua verip okuması isteniyordu. eğer kadın bu gergin ortamda duada en küçük bir yanlış yaparsa cadı olduğuna kanaat getirilip hemen idam ediliyor ya da yakılıyordu. bunun dışında bir diğer yöntem ise, kişiyi kendi boyundan daha yüksek bir suya atmaktı. kişi sudan çıkmak için çaba sarf ederse, şeytanla işbirliği yaptığına kanaat getiriliyor ve yakılıyordu. eğer kişi sudan çıkmak için uğraşmadan boğulup ölüyorsa, temiz sayılıyordu. yani en nihayetinde o kişiyi bekleyen son; “ölümdü”. bu iki yöntem dışında, eğer kişinin vücudunda farklı bir ben varsa, kadın çok çirkin ve yaşlıysa, gece ormanda gezdiği görülürse, kişi kilisiye çok katılmıyorsa, çok fazla çekiciyse, farklı bitkiler topluyorsa, cadı olarak yargılanır ve suçlu bulunursa işkence edilerek öldürülürdü.



işkence yöntemleri şu şekildeydi; en çok uygulanan idam etme ve işkence yöntemi, canlı olarak yakmaktı. bunun dışında suçlu bulunan kadın sıkıca bağlanır, huni yardımıyla sindirim sistemi patlayana kadar su içirilirdi. metal tıkaç denen bir aletle (armut şeklinde bir alettir) ağzındaki tüm dişler kırılır, suçunu itiraf edene kadar çene kemikleri kırılırdı. ayakları, kan damarları çatlayana ve kemikleri kırılana kadar demir mengene ile sıkıştırılırdı. iffetsizliğini sembolize eden canlı maymun, şeytanın sembolleri olan yılan ve kedi ile kadın bir çuvala konur ve suya atılırdı. bazen de diri diri toprağa gömülürdü. atlar ile dört tarafından bağlanır, parçalara ayrılması sağlanırdı. işkence çarkında parçalanırdı, kafası kesilirdi. bağırsakları çıkartılır, dönen bir tahtaya bağlanarak, tahta çevrilir ve bağırsaklarının tahtaya dolanması sağlanırdı. ve daha nice akla hayale gelmeyen işkencelerle çoğu kadın (öldürülen kadın sayısı erkeklerin iki katıdır. çünkü o dönemde engizisyon mahkemesine göre kadınlar potansiyel cadıdırlar.) olmak üzere binlerce insan öldürülmüş ve zorla cadı olduğu itiraf ettirilmiştir.

bu şekilde haklı haksız, iyi, kötü herkesin yakıldığı dönemler, hakiki cadıların saklanmasını gerektirmiştir. bu yüzden dolayı cadılar, takma isimler kullanmışlar, gizli notlarını saklamak için aileden aileye geçecek defterler tutmuşlardır. hala daha modern cadılar ve wiccanlar, bu anılara sadık kalmak için takma isimler kullanmakta ve gölgeler kitabı denen, pratiklerini anlatan defterler tutmaktadırlar.



wiccanların benimsediği 13 temel kural

73 cadının kurduğu, amerikan cadılar komitesi (council of american witches) 1973 yılında nisan ayında, ilkbahar cadı toplantısı yapmış ve önyargıları yıkmak, cadılığı belli bir sisteme sokmak üzere 13 temel prensibi benimsemiş ve kâğıda dökmüşlerdir. dolayısıyla bu 13 temel kural wiccanlar tarafından da benimsenmiş ve wicca’nın da 13 temel prensibi konumuna yerleşmiştir. 13 prensip şu şekildedir:

1) biz, törenlerimizi, ay’ın evreleri ve mevsimsel çeyrekler ve kesişen çeyrekler tarafından ortaya çıkarılan hayat güçlerinin doğal ritmi ile kendimizi bütünleştirmek üzere uygularız.

2) zekâmızın bize, çevremiz ile ilgili eşsiz bir sorumluluk duygusu verdiğini kabul ederiz. ekolojik dengenin sağlanması ve evrim kavramının da bilincinde olarak, doğa ile uyum içerisinde yaşamaya çalışırız.

3) gücün bir derinliği olduğunu kabul ederiz ve bu güç, ortalama bir insanın açık olarak bildiğinden çok daha fazla büyüktür. çok daha fazla büyük olduğundan dolayı bazen doğaüstü diye isimlendirilse de, biz bunu, herkesin doğal potansiyelinin altında yatan bir güç olarak görürüz.

4) yaratıcı gücün, evrendeki kutupları da ispatladığını kabul ederiz - eril ve dişi - ve tüm insanların, eril ile dişiler arasındaki karşılıklı etkileşimin altında da yatan aynı yaratıcı güç’tür. bu iki kutbun birbirini desteklemesi gerektiğini bilerek, hiçbirini diğerinin üzerinde değerlendirmeyiz. cinselliği, zevk ve hayatın şekillendirilmesi olarak değerlendirirz ve aynı zamanda enerji kaynaklarından biridir ve dinsel bir tapınmadır (kutsaldır).

5) hem iç hem de dış dünyaları, ya da psikolojik dünyaları -ki bazen ruhsal dünya olarak da bilinir- biz toplu bilinçsiz iç dünyalar vb. olarak kabul ederiz. ve bu iki boyutun birbiriyle etkileşimini, doğaüstü fenomenin ve sihirsel egzersizlerin bir temeli olarak görürüz. bir boyutu diğerinden daha az önemsemeyiz, çünkü görürüz ki her ikisi de bizim tamamlanmamız için gereklidir.

6) hiçbir otoriter hiyerarşiyi kabul etmeyiz ancak öğretenleri onurlandırır, daha fazla olan bilgilerini ve ilimlerini paylaşanlara saygı duyar ve kendilerini cesaretle öğretmenliğe adayanlara da şükran duyarız.

7) dini, sihiri ve bilgeligi, bir kişinin dünyayı nasıl gördüğü ve bu dünyada cadı olarak nasıl yaşadığı olarak görürüz. -ki bir dünya görüş ve hayat felsefesi olarak tanımladığımız şey cadılıktır.

8) birine 'cadı’ demek cadı olmak demek değildir, ancak bu kalıtsal da değildir, titrleri, dereceleri ve kabul törenlerini vb... içermez. bir cadı, bilgece yaşamak, iyi olmak ve başkalarına zarar vermeden doğa ile uyum içinde yaşamayı sağlamak için içindeki güçleri kontrol etmeye çalışır.

9) hayatın ifa edilmesi ve gerçekleştirilmesinin, bilincin geliştirilmesi ve evrimi ile mümkün olduğuna inanırız ve bunun da, kişinin kendi şahsi rolü ile birlikte evrenin anlamını oluşturduğun inanırız.

10) hristiyanlık ya da herhangi bir başka dine ya da hayat felsefesine olan karşıtlığımız, hayatın kurallarını sadece 'bir tek yol’a bağlamalarıdır. ayrıca bir diğer karşıtlık sebebimiz, diğerlerinin özgürlüğünü inkar edip diğer dinsel inanış ve uygulamaların geçersizliğini desteklemeleridir.

11) amerikalı (veya dünya çapında) cadılar olarak, cadılığın geçmişindeki tartışmaları, farklı terimlerin orjinalleri ve çeşitli kavramların meşruluğunu tehdit olarak görmeyiz. biz, şimdiki zamanımız ve geleceğimiz ile ilgileniriz.

12) biz mutlak şeytan kavramını kabul etmeyiz ve de aynı zamanda satan ya da şeytan diye adlandırılan herhangi bir metaya da ibadet etmeyiz (ki bu hristiyanlık tarafından öne sürülmüştür). diğerlerinin inkar edilmesi ile kazanılan kişisel faydanın gerçekliğine inanmadığımız gibi, diğerlerinin acı çekmesi üzerine gelen gücü de aramayız.

13) sağlığımız ve iyiliğimiz ile uyum içinde olan doğa ile baş başa olmayı seçmemiz gerektiğine inanırız.



doğa döngüleri (sabbatlar)

daha önceden de bahsettiğimiz gibi wiccanlar ve cadılar 8 mevsimsel bayramı kutlamaktadırlar. wiccanlara göre bu 8 mevsimsel bayram, doğanın ve dolayısıyla yaşamın döngüleridir ve bu döngülere uygun olarak tanrı ve tanrıçalara dua edip ve kutlamaktadırlar. bu döngüler; samhain, imbolg, oestara, beltane, litha, lammas, madron yule’dur. bunlar arasında samhain, imbolg, beltane ve lammas gibi ana sabbatlar, çevrede ki doğalar gözlemlenerek belirlenmiştir.



mevsimsel döngülerin kutlanmasının sebebi, bizimde doğanın bir parçası olarak doğayla birlikte bu döngülere uğradığımıza inanılmasından öte gelmektedir.

samhain

31 ekim günü kutlanır. kış yağışları başlamadan önce, daha fazla hasatın toplandığı bir gün olarak belirlenmiştir. dolayısıyla yılın başlangıcı ve sonudur. bu yüzden başlangıçları ve bitişleri sembolize eder. bu sebepten dolayı ölüm ve öte alem ile ilişkilendirilmiştir ve öte alem ile bu alem arasındaki perdelerin en çok açıldığı dönem olarak benimsenmiştir. bundan dolayı kötü ruhların geçişi engellenir, iyi ruhlarla irtibata girilmeye çalışılırdı. özellikle vefat eden ataların ziyarete geldiğine inanılır ve perdeler aralandığı için kehanette bulunulurdu.

bu dönemde tanrıçanın, bilge kocakarıya dönüştüğü ve tanrının da avlara önderlik edecek avcıya dönüştüğüne inanılırdı. bu yüzden bilge tanrıçayı sembolize edilen, mor, koyu kırmızı ve siyah giysiler giyilir, avcı içinde koyu yeşil ve siyah temalar kullanılırdı. samhain, modern zamana “cadılar bayramı” olarak geçmiştir. hâlbuki kökeni, druidlere kadar dayanmakta ve özellikle cadılar tarafından kutlanmaktadır.

yule

21 aralıkta kutlanmaktadır. kış gündönümüne denk gelmektedir. güneşin yeniden doğuşunun kutlandığı zamandır ve noel’in müjdecisi olarak bilinir. çobanpüskülü tanrısı yerini meşe tanrısına bırakmaktadır. tanrı koyu ve açık yeşil, tanrıça ise koyu kırmızı renk ile anılırdı. kutlamak için genelde piyesler ve maskeler takıp roller yapılır, karanlığın yerini aydınlığa bırakması kutlanırdı. meşe ile çobanpüskülü tanrılarının savaşı oynanır ve meşe tanrısının kazanması anlatılırdı.

imbolg

2 şubatta kutlanmaktadır. toprakta yaşamın ilk belirtilerin, ağaçların ilk tomurcuklarını açması ve koyunların doğum yapması kutlanırdı. bu belirtiler, yeni yaşamında başladığı anlamına gelmektedir. bu bayramda, bilge kocakarı tanrıça, bakire kıza dönüşür ve umudu getirirdi. bu mum ayinleri ile kutlanmaktadır.

tanrı, genç tanrıya dönüştüğü için rengi açık yeşil, tanrıça ise bakire kıza dönüştüğü için beyaz renk ile sembolize edilmektedir. tanrıça bride (briton, brigantia, bridget) onurlandırılır ve onun adına kutlama yapılmaktadır. eski zamanlarda bu tanrıçayı sembolize etmek için beyaz uzun giysiler giyip, mumdan oluşan taçlar takarak kutlanırdı. hala daha modern cadılar ve wiccanlar tarafından beyaz giysiler ve beyaz çiçeklerden oluşmuş taçlar ve mumlar ile kutlama yapılmaktadır.

oestara

21 martta kutlanmaktadır. bereket bayramı olarak da bilinir. gün ve gece dengeye gelmektedir, bu yüzden dengenin bayramıdır. eski korkuların, endişelerin, suçlulukların bir kenara bırakılıp umutla geleceğe bakılması sağlanır ve bunun için kutlama yapılırdı. toprağın yeniden doğuşu, kendini yenilemesi gibi cadılar ve wiccanlarda bu bayramda yenileneceklerine inanmaktadırlar. genelde sarı ve açık yeşil tonda renkler tercih edilmektedir.

beltane

1 mayıs'ta kutlanmaktadır. yılın en önemli bayramlarından biridir. tanrıça genç kız, bekâretini kaybederek, olgunlaşmakta ve dengeyi sembolize eden anne tanrıçaya dönüşmektedir. bu dönüşümden dolayı masumiyet ve saflıktan çıkılıp, dengelenmeyi anlatmaktadır. aydınlık ile karanlığın eşiği, geçişi ve dengesi olarak sembolize edilmektedir. haliyle sorumlulukların alınması, yeni görevlerin edinilmesi ve evlenme dönemi olarak bilinirdi. eski zamanlarda evlilikler veya birleşmeler beltane gününe denk getirilir ve tanrı ile tanrıçanın evlenmesi sembolik olarak gerçekleştirilirdi.

samhain gibi, beltane’nin de geçiş günü olduğuna inanılmakta ama bu dönemde geçiş yapan ruhların muzip ruhlar olduğuna inanılmaktadır. kurnazlıklarıyla ünlü olan pan, puck ve iskandinav tanrısı olan loki çağırılmakta ve onlar onurlandırılmaktadır. bu bayramda tanrıça için gümüş, tanrı için altın renkler kullanılmaktadır.

litha

21 haziranda kutlanmaktadır. gündüzlerin kısalıp gecelerin uzamaya başladığı bu dönem güneşin gücünün en üst seviyeye çıktığı dönem olarak kutlanmaktadır. bu yüzden güneşe dair tanrı ve tanrıçalar onurlandırılır, güneşin ışıklarıyla kutlanırdı. bundan dolayı altın sarısı renkler genelde kullanılmaktadır.

bu dönümde, meşe tanrısıyla çobanpüskülü tanrısının savaşının yeniden başladığına inanılır ve bu sefer çobanpüskülü tanrısının yendiğine inanılırdı ve bu sembolize edilirdi.



lammas

1 ağustos'da kutlanmaktadır. hasat bayramıdır ve mahsüllerin toplanmasını sembolize etmektedir. bu yüzden önemli sabbatlardan biridir.

eski dönem cadılarda, hasatlar toplandığı için büyük sevinçle karşılanır ve çocuklar, gençler, yaşlılar sevinç ile bu bayramı kutlarlardı. o yüzden dolayı modern wiccanlar tarafından bereket ve bolluğun, yeni başlangıçların ve başarıların gelmesi olarak yorumlanmakta ve bu boylamda kutlanmaktadır.

madron

21 eylül'de kutlanmaktadır. gün ve gecenin eşit olması, her şeyin toplanması ve hasatın doruğa ulaşması kutlanmaktadır. kişilerin, tüm tutsaklıklarından kurtulması, şifalanması amaç edinir ve bu amaçla ayinler yapılmaktadır. aynı zamanda denge noktası olduğu için, zararlı alışkanlıklardan kurtulmak için bu bayramlarda tanrı ve tanrıçalara dualar edilmektedir.



wicca sembolizması

wiccanların kullandıkları sembolizmalar cadıların kullandıklarıyla aynıdır. öncelikle dört elementi sembolize eden nesneler sembolizmalarının önemli kısmını oluşturur. bir diğer önemli nokta ise tanrı ve tanrıçaların sembolizmalarıdır. genelde altarlarında mutlaka inandıkları tanrıça veya tanrının bir küçük heykeli veya resmi bulunur.

çember

çember cadılar ve wiccanlar için olmazsa olmaz bir kavramdır. çember aynı anda birçok şeyi tasvir eder ve mutlaka her kutlama ve ayinden önce çember açılmaktadır. çember açma, eğer covensa geniş, tek kişi ise dar bir şekilde enerji dairesi yaratma anlamına gelmektedir. bu kutsanmış asa veya athame ya da hançer ile yapılmaktadır. (athame ya da asa, enerjiyi bir noktaya odaklamak için kullanılmaktadır. ruhsal enerji, bu araçlar vasıtasıyla o noktaya odaklanmaktadır. eski kızılderililerde şamanlar bunun için kuş tüyü kullanmaktaydı.)



doğudan saat yönünde athame ile ya da zihinsel olarak bir çember çizilmekte ve gerekli okumalar, büyülü sözler söylenmektedir. (spell denen bu sözler, genellikle dörtlüklerden ve uyuklardan oluşur. eski inançlara göre şiir, büyüyü uyandırmanın en etkili ve en eski yöntemidir). daha sonra elementler invoke edilmektedir. (davet edilir) gerekli çalışmalar ve onurlandırmalar yapıldıktan sonra çemberi kapatmak için kuzeyden başlayarak saatin ters yönünde çember dağıtılırdı.

çember açmanın üç temel amacı vardır:

1. kutsal bir alan yaratmak. bu çember ile belirlenen alanı, maddi dünyadan ayırmak ve kutsal bir alan yaratmak anlamına gelmektedir. bu sınırı çizilen alanda enerji yoğunlaştırılır ve tüm kutlamalar bu alan içerisinde yapılır. bu açılan çember artık cadının veya wiccanın kendi kişisel kutsal alanıdır.

2. perdeleri aralamak. bu maddi ile manevi dünya arasındaki perdelerin aralanması anlamına gelmektedir. çember açmanın en önemli amacı budur. böylelikle maddi dünyadan, manevi dünyaya geçiş yapılır ve gerekli enerji çekilir veya aktarılır. bu çizilen çember içerisi artık dünyadan soyutlanmış, manevi alana açılmış bir vorteks ve kapıdır.

3. korunmak. çemberin açılacağı alan öncelikle tüm negatif enerji ve tesirlerden temizlenir. en eski cadılar kutsal dualar ve enerji ilimiyle bunu yaparlardı. ortaçağda bu süpürge ile yapılmaktaydı. cadı, süpürge ile o alanın tüm negatif enerjilerini süpürürdü. (cadıların süpürge ile sembolize edilmelerinin sebebi budur) modern cadılar, genellikle temizlemeyi imajinasyonla veya geneleksel yol olan süpürgeyle yapmaktadırlar. daha sonra sınırlar belirlenerek, dışarıdan gelebilecek tüm negatif enerji ve varlıklara karşı korunma sağlanır. böylelikle cadı veya wiccan, korunmuş ve sadece gerekli olan enerjileri kendi alanı içerisinde yaratmış bulunmaktadır.

altar

altar, wiccalar için olmazsa olmazlardan biridir. altar (sunak), gerek mevsim döngülerinde gerekse diğer ritüellerde bir cadının/wiccanın neredeyse eli ayağıdır. altar, üstünde gölgeler kitabı, dört elementi sembolize eden eşyalar, mevsimsel döngülere göre adanan yiyecekler- içecekler, yapılacak kutlamaya özgü sunak örtüsü, enerjiyi arttırmak için tütsüler, kristaller, mumlar bulunan ve tanrı ile tanrıçanın onurlandırıldığı küçük masalardır.



basit bir altar, küçük bir masa ve üzerinde mum, atheme (iki tarafı keskin ritüel bıçağı, genelde modern cadılar mektup açacağı ya da hançer tarzı kullanılır), kase ve zil gibi elementleri sembolize eden nesneler, eğer mevsimsel döngü kutlanıyorsa, o döngüye ait yiyecekler ve tanrıça ile tanrının bir küçük resminin bulunmasıyla oluşur.

altar genellikle tahtadan (ritüellerde her şeyin doğal olması ve plastiğin kullanılmaması enerji akışı için çok önemlidir) olur ve çok şekillerde olabilir. eski antik zamanlarda büyük mermer taşlardan olan sunaklar, modern cadılarda küçük sehpalardan bile olmaktadır.

elementler ve element nesneleri

dünya’nın yaratılışını ve enerji dağılımını sağlayan dört element cadılar ve wiccalar için çok önemlidir. bu dört enerjinin bizim duygusal, zihinsel ve fiziksel hayatımızda etkin rolleri vardır. bu yüzden bir ayine öncelikle dört elementin çağırımı ile başlanır. dört elementin çağırımın amacı, bu dört yaşam enerjisinin o ortamı kutsaması, enerji aktarması ve süptil alemlere geçiş için yardım etmesidir. bu süre zarfında elementler ile enerji bütünleşir ve beşinci bir enerji kaynağı olan ruh enerjisi doruğa ulaşır.



eski cadıların inançları, eğer bir kişi dört elementin sırrına ulaşırsa beşinci element olan ruhun sırrına ulaşılacağını kapsardı. ve bu cadılıkta çok önemli bir felsefeydi. haliyle cadılar doğadaki element enerjilerini çağırır, onlardan bilgelikleri öğrenir ve gerekli noktalarda ruhsal enerjileriyle (ruh elementiyle) o dört enerjiyi yönlendirirdi. bu yüzden havayı, suyu, ateşi ve toprağı kontrol edebilecek kudrete sahip olurlardı. aslında burada kontrol etmekten çok bir saygıdan ve enerjilerin uyumundan bahsetmek daha doğrudur. çünkü eski inanışlardı bir şeyi kontrol etmekten çok, o şeye saygı duymak ve o şeyle uyumlu olmak benimsenirdi. bu inanç modern cadılar ve wiccalar tarafından da günümüze taşınmıştır.

dört elementi çağırım için dört yönün tayini çok önemlidir. kuzey toprağı, güney ateşi, batı suyu, doğuda havayı barındırır ve çağırımlar bu dört yöne dönerek yapılmaktadır. çağırımı yapacak cadı veya wiccan, o elemente özgü iç sesiyle yazdığı uyaklı dörtlüğü (spell, büyülü söz) o yöne doğru okur ve çağırım pentegramıyla o elementi çembere davet etmektedir. bu noktada altarda elementi sembolize eden nesnenin olması, element çağırımını kolaylaştırmaktadır. çünkü sembolizmalar, o şeyin enerjisini odaklaştırmayı kolaylaştırır ve arttırır. bu yönden dört elementi sembolize eden nesneler muhakkak altarlada bulunur ve çağırım sırasında doğru yönlere konmaktadır.



elementleri sembolize etmenin birçok yolu vardır. altarın kesin kuralı olmadığı için bazı kişiler elementi sembolize eden dört renkli mumla, kimisi toprak için tuz, ateş için mum, hava için tütsü, su için esanslı yağ kullanarak kimisi de toprak için kristal, su için kadeh, hava için zil veya tahta asa, ateş için athame veya hançer kullanmaktadır. en nihayetinde her wiccan bir şekilde çalışmalarında dört elementi sembolize etmektedir.

kutsal semboller

genellikle modern cadılık ve wiccalıkta kullanılan semboller eskiden beri kullanılagelen ve anlam yüklenmiş sembollerdir. bunların en başında pentegram gelmektedir.

pentegram

pentegram, beş elementi sembolize eden en eski sembollerden biridir. ateş hava su ve toprağın enerjisini odaklayıp ruhun enerjisiyle bütünleştirmeyi içeren ve en çok kullanılan sembollerden biridir. pentegramın en uç kısmı ruhu sembolize eder ve ruhun ilahiyat ile olan bağını anlatır. geri kalanları doğanın devinimini sağlayan dört temel enerjidir. iki tür kullanımı vardır. birincisi çağırım pentegramıdır ve athame ya da asa ile aşağıdan yukarıya doğru çizilir, ikincisi defetme pentegramıdır ve yukarıdan aşağıya doğru çizilir.



pentegramın çevresinde daire olduğunda ise buna pentacl denir ve aynı anlamı taşamakla beraber genellikle pentacl, çemberi temsil eden daireden dolayı daha çok kullanılır.

üçlü ay

ayın üç evresini ve tanrıçanın üç sembolünü anlatır. daha öncede bahsettiğimiz gibi, tanrıça bakire, anne ve yaşlı olmak üzere üç evreden geçmektedir. bakire kız, anne olur, sonra yaşlanıp bilge kocakarıya dönüşmektedir. daha sonra yılın sonlarında bilge kocakarı (yaşlı tanrıça) yine bakire kıza dönüşmekte ve böylelikle sürekliliği olan bir dönüşüm döngüsünden bahsedilmektedir. aynı şekilde ayda önce büyümekte, sonra dolunay olmakta, dolunaydan sonra ay küçülmekte ve karanlık aya dönüşmektedir. bu açıdan üçlü tanrıçanın dönüşümüyle aynıdır. bu yüzden her bir ay evresi bu tanrıçaları sembolize etmektedir. üçlü ayda bu yüzden tanrıçalar ve ayın enerjisini özümsemek için kullanılır. cadılar ve wiccanlar için ay evreleri, enerji dönüşümleri açısından çok önemlidir. öte taraftan ay, dişil enerji ve tanrıça ile sembolize edilmektedir. bu yüzden cadı kültünde ay ile tanrıçaların çok defa özdeşleştirildiğini görmekteyiz.

hekate’nin çarkı

modern cadılar ve wiccanlar tarafından en çok benimsenen tanrıça hecate’dir. eski kültlerde hecate’nin üç tane yüzü olduğu görülmektedir. modern inanışta ise bir tek yaşlı tanrıça olarak adı anılmaktadır. hecate, eskiden kavşakların tanrıçasıydı ve elinde meşallerle sembolize edilirdi. şimdi karanlık tanrıça diye adı geçse de aslında eski mitlere göre hecate, insanlara elinde ki meşalesiyle karanlıkta yol gösteren bir tanrıçadır. karanlığın içinde ki (karanlıktan kasıt bilinmezliktir) ışığı göstererek bilgeliğe giden zorlu yolda ki engellere karşı uyarır. her ne kadar bir kısım karanlık ile negatifliği anlasa da aslında cadılığın kökeninde hecate negatiften çok, kavşaklarda yani eşiklerde duran yol gösterici bir tanrıçadır. kavşak ve eşikler her daim hemen hemen bütün kültürlerde ruhsal geçişlerin sembolü olmuştur, bu yüzden en önemli tanrı ve tanrıçalar kavşaklar ile sembolize edilmiştir.

hekate’nin çarkıda bu karanlık düzen içinde ki yolu ve yolun bulunuşunu sembolize eder. çünkü bu karanlık labirentte kaybolmadan yol gösteren cadılara göre hecate’dir. bu yüzden hecate’nin çarkı (labirenti de) çok önemli semboller arasındadır.

triskele (üçlü spiral)

spiraller her daim enerjinin odaklanması ve dönüşümün sembolüdür. üçlü spiral, tanrı ve tanrıçaların üçlü dönüşümünün en çok kullanılan sembolüdür. her daim bu üçlü dönüşümün yaşamda var olduğunu anlatan ve bu amaçla wiccanlar tarafından benimsenmiş eski kelt sembollerinden biridir.

triad (triquetra)

yine tanrı ve tanrıçanın (özellikle tanrıçanın, çünkü bu üç evre kadınlara has evrelerdir. kadınlar ise birebir büyü, mistizm ve manevi alemin sembolüdür) üç evresini anlatmaktadır. bu sembolün temel farkı iç içe geçmiş olması ve üç evrenin birbirine bağlı olmasının sembolismasıdır. bazı triadların ortasında çember olabilir.

ejderha gözü

en eski kelt sembollerinden biridir. eski druid inanışında dünyanın enerjisel bir düzeni vardı ve bazı hatlar üzerinden bu enerji akardı (parapsikolojide bunlara ley hatları denmektedir.) bu enerji akışları bazı noktalarda birleşir ve yoğun manyetik alan oluştururdu. bazı özel noktalarda ise bu enerji noktalarından enerjiler dışarı, dünyanın yüzeyine yayılırdı. işte bu özel yerler, kutsal sayılırdı ve eski bilgeler tarafından tapınaklar buralara inşa edilirdi.

druidler bu enerjilere ejderha sırtı demişlerdir ve bu enerjinin çıkış noktaları ejderha gözü olarak geçmektedir. bu yüzden dolayı bu eski sembol, enerjinin geçişi, dünyaya akışı ve dünyanın özü ile bağlantı kurmak anlamına gelmektedir. bazı cadılar ve wiccanlar tarafından kullanılan ejderha gözü sembolü, bu geçiş dışında korunma içinde kullanılmaktadır.

bu semboller dışında wiccanlar ve cadılar kendi kişisel istek ve yollarına göre çok farklı semboller kullanmaktadırlar. ankh, ra’nın gözü, rune ve hiyeroglifler de sembolizmalar içerisinde yer almaktadır.



wicca ve maji

bahsettiğimiz gibi wiccanlar aramızda dolaşmakta ve kendi bayramlarını gizli ve sessizce kutlamaktadılar. cadılar ve büyü dendiğinde, genelde zihnimizde kazanlara otlar atan, tuhaf iksirler yapan, korkunç büyüler yapan cadılar canlanır. aşağıda takma ismi fiona olan bir wiccandan, wicca’da maji işleyişi hakkında bilgi alalım. yukarıda da bahsettiğimiz üzere wiccanlar, yakma döneminden gelen adet ve kendilerini korumak için takma isimler kullanmaktadırlar.



wiccanlar majiyi nasıl tanımlar? size göre maji nedir?

maji bir sanattır. herkesin yapabileceği/kullanabileceği evrensel kozmik bir enerji akımıdır. çok çalışmak, çok öğrenmek gerekir. sadece bir kaç metin, bir kaç araç ile yapılacak kadar basit bir şey değildir. maji çok çalışmaktır. ama bu çalışmaların sonucunda bir kurbanın prense çevirileceğini düşünmek yanlıştır. bu film endüstrisi hikâyelerinin gerçek wiccalık/cadılıkla hiç alakası yoktur. bana göre maji doğayı tanımak, onla bir bütün olmak, onun sundukları ile kendine, başkalarına yardımcı olmaktır.

majinin wiccalıktaki yeri ve önemi nedir. pratikler açısından cadılık ve wicca dini arasında ne tür bir fark vardır?

majik uygulamalar, wicca'nın temeli değildir. her wicca illa maji ile ilgilenmek durumunda değildir. cadılıkta ise bunun tam tersi söz konusudur. wiccanlar, maji sayesinde, doğa döngüleri ile uyum içinde yaşamayı öğrenirler.

peki siz bir wiccan olarak günlük hayatta majiyi kullanıyor musunuz?

evet kullanıyorum.

bir wiccan olarak günlük hayatta majiyi ne amaçlarla, nasıl kullanırsınız?

majiyi örneğin esbats'da (ay bayramları) kullanıyorum ya da kendimi kötü enerjilerden, kötülüklerden korumak amacı ile kullanıyorum. bazen de başkalarına yardım için (örneğin sağlık için) kullanıyorum.

kişisel olarak ne tür majiler yapıyorsunuz?

ne tür majiler derken mumlarla, bitkilerle, taşlarla vs. maji türlerini kullanıyorum.

şifa verme, âşık etme ise amaca girer ki, örneğin aşık etmek için maji yapmıyorum. şifa vermek, bir kişiyi korumak için ise maji çalışmaları yapıyorum.



bildiğimiz gibi cadı deyince aklımıza otlarla büyüleri, iksirler yapan cadılar gelir. gerçek cadılar için otlarla yapılan majiler var mıdır?

ne zaman insanlar maji hakkında konuşsa negatif çağrışımlar oluşur. çok yazık. bu konuda negatif düşünenler, kim bilir belki kendi içlerindeki karanlık yönü ortaya çıkartıyorlardır. gerçek cadılar için otlarla yapılan iksirler vardır. onlar bu iksirleri, iksirlerinin amaçlarını öğrenmek için çok çalışırlar. bu nedenle iksirler yapan kötü kişiler olarak anılmaları gerçek cadılar adına çok acıdır. örneklemek gerekirse kötü enerjiden arınmak için süt (pek çok baharatla yapılır) ve benzeri konsantrasyon iksirleri ve benzer iksirler vardır.

birçok maji türü var ve bu maji türleri arasında wiccan ve cadı majisi farklı bir konuma yerleşmiş durumda. siz diğer maji türlerine nasıl bakıyorsunuz?

voodoo, wicca gibi bir dindir ve onların da kendilerine göre majik ritüelleri bulunur. voodoo diyince herkesin aklına kara büyü, maket bebekler gelse de, voodoo çok daha derindir. havas ise islam entelijansiyasini temsil eder.

wiccalıkta kriterleriniz ve kurallarınız var mı?

elbette var. her şeyden önemlisi bizler üçler kuralını benimseriz. bu wicca'nın temel kuralıdır. kimseye, kendine de zarar vermediğin sürece ne istiyorsan yap. yaptığın iyi ya da kötü her şey sana üç katı ile geri dönecektir. wiccalar, yaptıkları iyiliklerin mükâfatını, kötülüklerinde cezasını yaşadıkları hayatta çekeceklerine inanırlar. yapılan hiçbir hatanın şeytan gibi bir günah keçisi yoktur (wicca inanışında şeytan yoktur). bu nedenle kötü amaçlar için uygulamalar (maji) yapılamaz.

majilerde hangi yöntem ve gereçleri kullanırsınız?

maji'de en önemli gereç kişinin kendisidir. maji çalışmalarında konsantrasyon çok önemlidir çünkü kendi gücünüzü evrenin kozmik gücü ile birleştirirsiniz. bunun dışında kadeh, asa, pentakl gibi çesitli araçlar kullanırsınız. her araç bir şeyi sembolize eder.

majilerinizde en çok hangi tılsımı kullanıyorsunuz?

daha cok pentakl kullanıyoruz.

size göre pentagram ve pentakl neyi temsil eder?

günümüzde pentagram, toprak, hava, ateş, su ve ruhu temsil eder. bir güvenlik sembolüdür (koruyucudur).



pentagramın sizin majilerinizdeki önemi nedir?

günümüzde özellikle 60'lı yıllardan sonra pentagram'a mistik bir güç yüklenmiştir. kötülüklere karşı güçlü bir koruyucudur. ayrıca maji ritüelleri pentagramın elementleri ile kombine edilir.

peki pentagram dışında kullandığınız semboller var mı?

evet var. örnegin kelt sembolleri.






doğa ve doğanın özü

doğa veya tabiat, tüm yaşamı içinde barındıran (canlı ve cansız her şey yaşam barındırır) kendini yenileyen ve değiştiren, kendine ait bir döngüsü olan, dünyadaki varoluşun özüdür.

tüm dünya aslında doğadır. bu açıdan bakıldığında dünyada yaşayan her şey, aynı zamanda doğanın bir parçasıdır ve doğanın evrim ile kanunlarıyla yönetilir. yukarıda olan aşağıda olana, aşağıda olan yukarıda olana benzer yasası gereği, doğa da evrensel yasaları içinde barındırır. bu yüzden aynı zamanda evrenin de bir mikro örneğidir. öyleyse doğanın özünü kavramak başta evreni kavramak ve buradan da kendimizi tanımak anlamına gelir. çünkü bizler biyolojik olarak doğanın bir unsuru, zihinsel ve ruhsal olarak da bir parçasıyızdır.

maalesef insanoğlunun iradesinin gücüyle şehirler kurması, hızlı bir tüketim sürecine girip kendini doğadan soyutlamaya çalışmasıyla doğa ikiye bölünmüştür. biri, doğanın hala özünü içinde barındıran ormanlar-dağlar gibi doğal ortamlardır. bir diğer bölüm ise doğanın özüyle bağlantının çok zayıf olduğu modern şehirlerdir. bu yüzden dolayıdır ki “modern insan” doğa ile olan bağını unutmuş ve aradaki bağ zayıflamıştır. lakin ormanda bu muazzam denge devam etmekte ve ormanla yapılan çalışmalarla bu bağ güçlendirilebilmektedir.

öyleyse doğa ananın (mitlerde gaia diye de isimlendirilir) zihniyle en rahat iletişime geçilebilecek yerler ormanlık ve dağlık alanlardır. buralarda insan “kendi doğasını” hatırlayabilmekte ve bu hatırlamayla kendine dönüşleri daha rahat yapabilmektedir. doğanın bilinci, belli yasalar çerçevesinde kendini yenileyecek bir güce sahiptir. bir hayvanın diğerini yemesi doğal bir döngüdür. üreme, ölüm, doğum, yağan yağmur miktarı ve daha nicesi doğa içerisinde denge halindedir. bizler de bu dengenin içinde var olmakla birlikte, yaptığımız tüketici ve olumsuz eylemlerle bu denge içinde kaosa sebep oluruz. yarattığımız kaos ise bize ve insanlığa olumsuz deneyimler olarak geri döner.



haliyle hepimiz doğanın ve ormanın bir parçasıyızdır ve bunu hatırlamak bizim için önemlidir. dünyada var olan her şey aslında doğanın içinde yaşanan şeylerdir. bu yüzdendir ki “doğaüstü” kavramı bile yanlıştır. doğanın üstünde bir olay örgüsü yoktur, zira yaşanan her şey “doğal” yani doğayla ilgilidir. eğer bu bilinçle bağlantıyı yeniden yakalarsak, doğal sürecin içerisinde daha dengeli bir yaşama sahip olabiliriz.

bu noktada doğanın bize sunduğu iki yüzünü, eskilerin mitoloji ve sembolizmlerinden yararlanarak fark edebiliriz. bunlardan biri doğanın tümü olan ve en derininde sevgiyi-merhameti ve tamamen dişil enerjiyi yani anneyi-tanrıçayı temsil eden, doğa ana yani gaia’dır. diğeri ise saf eril enerjiyle sembolize edilen, ormanın vahşi yüzü olan avcı konumunda boynuzlu tanrıdır.

ormanın şefkatini ve bereketini sunan doğa ana: gaia

gaia, tüm insanları kucaklayan kozmik bir semboldür ve mitlere göre ne yaparsak yapalım bizi sevmekten vazgeçmez. o derin bilgeliği ile insanoğlunun yaptığı tüm yıkımın tekâmülü gereği olduğunu bilir ve her çocuğunu sever. bunu aynı annelerimizin, yaramazlıkta yapsak, ona zararda versek, uslu da olsak bizi sevmesi gibidir. bedenli annelerimiz bu denli şefkat ve sevgi dolu iken, doğa ananın acımasız olduğunu düşünmek çok yüzeysel olacaktır. çünkü insanlardaki annelik içgüdüsü, doğa ananın annelik enerjisinin bir parçası ve yansımasıdır. haliyle gaia’da, ne yaparsak yapalım bizi sevmektedir. lakin şu unutulmamalıdır. insanoğlunun yaptığı her etkinin doğada yarattığı bir tepki vardır ve bu kaçınılmazdır. mesela siz ağaçları keserseniz bu düzende bir delik açacaksınız ve oksijen varlığı azalacaktır. bu doğanın bize cezası değil, etkinin oluşturduğu yine “doğal” bir sonuçtur. bu noktada her şeye rağmen bize sonsuz sevgisini sunan gaia’ya bizde sonsuz sevgimizi sunmalı ve ona-onun her parçasına saygı göstermeliyiz.

gaia’nın bilinci diye sembolize edilen bilinç tüm doğanın özündedir. taşlarda, kuşlarda, havada, patlayan volkanlarda, okyanuslarda kısacası her şeyin özündedir. bu yüzden etrafımızdaki her bir zerre büyük bilincin parçasıdır ve bu yüzden her bir zerre kutsaldır. doğaya saygı, hayvanlara saygı-sevgi bu konuda çok önemlidir. gaia diye isimlendirilen doğa ana, bu sonsuz merhameti içerisinde kendi üzerinde bizim tekâmül etmemize olanak vermekte ve bunu büyük bir sevgiyle yapmaktadır.



özellikle spritüel gelişimi hedef almış kişilerin doğayla çok iyi anlaşıyor olması gerekmektedir. bu yüzden normal bir insana göre doğaya karşı hassasiyetinin çok çok daha fazla olması önemlidir. çevre kirliliğine engel olmak, ağaçlandırmak, hayvanları-böcekleri-canlıları sevmek önemlidir. her hayvandan veya böcekten hoşlanmayabilirsiniz ama bu onlara nefret beslemenizi gerektirmez. onları yine de sevmeli ve varlığı sebebiyle saygı göstermelisiniz. kısacası doğanın her bir unsuruna saygı ve sevgi beslemek elzem bir erdemdir.

ormanın vahşi yüzü: boynuzlu tanrı

orman ve doğa, bahsettiğimiz gibi özünde sevgiyi merhameti ve engin bilgeliği taşır. lakin bu özü koruyan bir kozmik sembol daha vardır. işte bu kozmik güç vahşi yaşamdır ve boynuzlu tanrı ile anlatılır.



herne, pan, hu gaddarn, cernunnos vb. gibi birçok ismi olan boynuzlu tanrı, doğayı ve ormanı koruyan, gerektiğinde ormanın kozmik şakasını barındıran ve gerektiğinde ise çok vahşi olan bir tanrı olarak resmedilir. boynuzlu tanrı, avcı tanrı olarak da mitolojilerde geçer. hemen hemen bütün mitlerde ona denk gelebilirsiniz. avcıdır, sert bir mizacı vardır, yapılan hataya affı neredeyse yoktur. iki adet boynuzu olan bir insan suretinde genelde resmedilir.

bu sembolizma bize doğanın vahşi unsurunu ve yaşamın zorluğunu yani doğanın eril kısmını anlatır. boynuzlu tanrı, saf sevgi ve şefkatten dolayı savunmasız olan gaia’yı koruyan güçlü ve vahşi güçtür. bu iki güç birbirini tamamlayan ve dengeleyen yin ve yang güçleridir. gaia dişil yin gücünü, boynuzlu tanrı ise saf yang gücünü temsil eder. haliyle doğa bu yüzden özünde doğurganlığı ve üretkenliği bunla beraber sevgiyi şefkati barındırırken, bir yandan yüzeyde vahşiliği, av-avcı ilişkisini ve yaşam mücadelesini barındırır.



bir aslanın ceylanı avlaması, yaşamak için yapılan mücadele, doğaya aykırı davranış gösteren hayvanların doğa tarafından elenmesi ve doğanın önemli kurallarından biri olan doğal seçicilik bu sembol ile resmedilmiştir. doğada zayıf olan hayvan, doğal seçicilik ile üreyememekte ve yavaşça doğadan izi silinmektedir. aslında burada bir ayrım yok tam tersine evrim yani tekâmül vardır. zayıf olanın güçlenmesi olanağını sunması açısından böyle bir sistemin var olması mühimdir. böylelikle doğadaki her bir canlı kendini savunacak veya hayatta kalması için gerekli olan yaşam faktörlerini geliştirecektir. kimisi saklanmada, kimisi kaçmada, kimisi kendini savunmada, kimisi ise saldırmada ustalaşır. böylelikle doğadaki her canlı mükemmel tekâmül noktasına ulaşmış olur. işte bu tekâmül etme sırasında tasavvufi deyimle “pişip olmayı” sağlayan bu eril güçtür.

bundan dolayıdır ki, insanın içinde yadsınamayacak bir avcı içgüdüsü de bulunmaktadır. eskiden keltlerde, kutsal birleşme (hieros gamos) için seçilecek kişi ilk önce bir geyiği avlayan kişi olurdu. avcılık doğanın ve erkeklerin önemli bir parçası sayılırdı. burada önemli nokta avcılığın doğayla uyumlu olması ve doğanın sürekliliğine zarar vermemesidir. siz doğadan yiyecek için isteyip avlandığınızda, doğa size bir hayvanı av olarak zaten sunacaktır. böylelikle denge sağlanacak ve av-avcı ilişkisi denge içerisinde süregelecektir.



ama modern zamanda bu denge bozulmuştur. bilhassa gıda sanayinde tavuk ve et endüstrisi bir çılgınlık haline gelmiştir. alınan civcivler hormonlu ve aşırı besinli küspeler ve yemlerle beslenmekte, doğal sürecinin dışında birkaç ayda olgunlaştırılıp, kesime sunulmaktadır. birkaç ay içerisinde doğanın dengesi dışında büyüyen tavukların, gerek biyolojik faydaları gerekse ruhsal gelişimleri eksik olduğu için bedenen bize zarar vermektedir. eskilere nazaran tavuk etlerinin daha çabuk bozulması, tavuktan olan zehirlenmelerinin son yıllarda hat safhaya ulaşması ve bu zehirlenmelerin ölümcül boyuta ulaşması, tavuğun metabolizma gelişiminin tamamlanmamasındandır. aynı şekilde 24 saatlik gün süreci, yumurta üreten tavuklarda 12 saate ayarlanmakta ve tavuklar kapalı bir ortamda tutulmaktadır. bir günü iki gün gibi yaşamak zorunda bırakılan tavuklar bu sürece göre daha fazla yumurta oluşturmaktadır. ama oluşan bu yumurtaların besin değerleri de buna oranla düşmektedir. normal doğal ritmin dışına çıkılması, elde edilen ürünün de kalitesini düşürmektedir.

görüldüğü gibi doğanın eril ve dişil yönleri, yani gaia ve boynuzlu tanrı ile sembolize edilen yönler bizim tekâmülümüz içinde önemli gereklilikleri barındırır. bu yüzden doğayı tanıyan kişi evreni ve kendini, kendini tanıyan kişi de rabbini tanır. haliyle doğa bize sonsuz ve sınırsız bilgeliği, gerek merhametiyle gerek zorluklarıyla sunar. bu yüzdendir ki doğanın saf ve bozulmamış enerjisi içerisinde yapılan meditatif çalışmaların etkisi yadsınamayacak derecede yüksektir.



ormanın kuralları

bu kurallar eski antik medeniyetlerde uyulması gereken çok basit ama önemli kurallardı. bizim ormanla olan bağımızı ciddi anlamda güçlendirmeyi amaç edinen bilgeliklerdir. bu kurallar aslında her insanın farkına varması ve doğanın özü ile irtibatta olması gereken elzem kurallardır. bu kuralları ormana girmeden önce, ormana girildiğinde ve ormandayken unutulmaması gereken kurallar olarak sınıflandırmak mümkündür.

ormana girmeden önce yapılması gereken 3 şey

1. ormana her girdiğinizde ormanın bilincinden izin isteyin. çünkü bizler iradeli varlıklar olarak bu dengede kaosa sebep olabiliriz. bunun için izin istemek, doğayla bütünleşmenin ve doğaya –dolayısıyla kendinize- saygı duyduğunuzun niyetidir. niyet, ruhsal olarak bir yola girmeden önce kapıyı açan temel anahtardır.

2. ormana her girdiğinizde ormanın farklı enerjisel döngülerinde hizmet eden kozmik bilinçlerden izin isteyin. yaratıcının izin verdiği ve eskilerin deva veya doğa ruhları dedikleri kozmik bilinçler bu döngünün işlemesinde katalizör görevi görmektedir.

3. ormana her girdiğinizde ormandaki tüm canlılardan (ağaç, hayvan, bitki vb.) izin isteyin.



ormana girildiğinde yapılması gereken 4 şey

1. hafif bir meditatif konuma geçip, nefes alıp verin ve ormanla özünüzün bağlandığını imgeleyen. ormanın her bir alanında muazzam bir enerjisel bağ imgeleyin ve sizinde bu bağın bir parçası olduğunuzu hissedin.

2. ormandaki geziniz veya çalışmanız için yardımcı olacak kozmik güçlere selam verin ve seslenin.

3. bir bitki koparacağınız zaman o bitkinin bilincinden izin isteyin. zira her bitki kendi içerisinde bir döngünün parçasıdır ve onun bilincinden izin istemek o döngüye zarar vermeden, doğadan yararlanmanın sırrıdır. bu bilgi eski antik doğa tabanlı birçok medeniyette görülür. aynı şey hayvan avlamak için de geçerlidir.

4. ormandan aldıklarınıza karşılık (bitki, çiçek vb.) ormana bir tohum ya da bitki dikin. bir şeyler alacaksanız bir şeyler vermeniz gerektiğini unutmamak önemlidir. çünkü bu doğanın ve evrenin denge yasasının bir tezahürü ve gerekliliğidir.

ormanda unutulmaması gereken 5 şey

1. ormanda ki her şey arasında muazzam bir enerjisel bağ vardır. izinsiz öldürdüğünüz her canlıda ve izinsiz kopardığınız her bitkide bu enerji bağına zarar verirsiniz. bu aynen örümceğin ördüğü muazzam ağa benzer. bu ağın bir köşesinde yapacağınız etki, ağın en uç köşesini dahi etkiler. bu yüzden izin almaya dikkat edin ve bu bağın farkında olun. aslında bu dengenin enerjisel ve ruhsal olarak mevcut olmanın yanında ekolojik sistemde de mevcuttur. bazı biyologlar tek bir sineği öldürmenin bile ekolojik sisteme küçük de olsa zarar verdiğini iddia etmektedir. bu enerjisel bağı deneyimleyince bunun ne kadar doğru olduğu hissedilmektedir.

2. her şeyi ama her şeyi sevin. bilin ki; doğada var olan her şeyin bir sebebi vardır. size gereksiz bile gelse, doğadaki her şey bir çemberde yer alır ve döngünün bir parçasıdır. bu yüzden doğadaki tüm unsurlara saygı ve sevgi gösterin. zira hepsi aynı zamanda kendi içinizde mevcuttur.

3. doğadaki her şey canlıdır. var olan tüm yaşam, içinde bir bilinci barındırır. hepsi tekâmülün ve evrimin bir basamağında bulunur. bu yüzden kozmik bilinç doğanın her yerinde mevcuttur. taşlarda, dağlarda, bulutlarda, nehirlerde, ırmaklarda, minerallerde, hayvanlarda, böceklerde… hepsinin canlı olduğunu bilin ve onlarla uygun şekilde irtibata geçilebileceğinin farkında olun.

4. doğada tekâmül basamağında en yüksek seviyede olan canlı insanoğludur. haliyle insan, doğanın tüm unsurunu keşfedebilir ve bu parçaları hediye edilmiş iradesiyle sorgulayabilir. ama insanoğlunun tekâmülde olması, diğer canlılara karşı üstünlüğü göstermez. tam tersine insanoğlu kendisine ait iradeye sahip olduğu için, diğer canlılar gibi doğanın özüyle tam olarak irtibata geçemez. bu yüzden her hayvan ve her canlı, insanoğluna doğayla ilgili bir rehberdir ve hepsi doğa ile kendi iç dünyamızın bir yansımasını taşır.

5. her insanın enerjisinin doğada bir yansıması vardır. eski şamanların genel olarak “güç hayvanları” dediği bu yansıma ormanla bütünleşen insana rehber olan ruhsal güçlerdir. güç hayvanları bizim alt dünyamızda keşfettiğimiz ve bize rehberlik ettiği söylenen hayvan formunda ruhlardır. her bir hayvan bir kişiliği sembolize eder. aynı şekilde rehber bitkiler ve ağaçlar da mevcuttur. bilhassa druid inancında her insanın doğum gününe bağlı bir ağacı vardır. işte bu ağaç ve bu güç hayvanları kişinin doğadaki ruhsal yansıması olarak karşımıza çıkar.

doğanın ellerinde bir yaşam

maalesef şehirleşme ve doğanın katli ile doğanın enerjisinden yararlanmak zorlaşmıştır. bizler doğadan uzaklaşarak yoğun stresse, bunalıma ve çeşitli psikolojik rahatsızlıklara girmeye başladık. bu tür psikolojik rahatsızlık içeren herkese doğaya gitmesi önerilir. doğa başlı başına insanın yaralarını sarıcı ve onu tamamlayıcı bir özelliğe sahiptir. hepimiz derin ve eski bir ormana girip orada birkaç saat kaldığımızda kendimizi çok daha güçlü, huzurlu ve mutlu buluruz. ya da denize bakıp kendi bilincini denizin dalgalarının akışına bırakıp rahatlamayan kişi çok azdır.



doğa, her parçasıyla bizi çevreler ve bizim ruhumuzdaki yaraları iyileştirir. doğayla bütünleşmek, özümüzü keşfetmemizi sağlar ve özün keşfi ruhu yatıştırarak huzur sağlar. ruhumuz sürekli kendini keşfetme dürtüsü içerisindedir. kendi özünden uzaklaşan kişi, ruhun uyarıları anlamına giren huzursuzluk ve psikolojik sorunlara girer. doğaya çıktığımızda ise bu özü yakaladığımız için ruh amacına ulaşarak dinginleşir. uzun süreli doğa gezileri ve doğayla bütünleşme ise bu özü yakalamanın ötesinde özü keşfetmeye doğru bizi sürükler.

işte bu sebepten sık sık doğayla bütünleşmeli ve doğayı olabildiğince hayatımıza taşımalıyız. biz doğanın bir parçasıyız ve parça bütüne aittir. haliyle doğa bizim asıl yuvamızdır. doğanın zarar görmesi, insanlığın zarar görmesi demektir. onu korumak, kollamak ve doğanın dengesine yardımcı olmak her bireyin birinci sorumluluklarından biridir.

1) hoşgelmiştir !
2) ingilizce cadı işi anlamında kullanılan witcher kelimesinin tellaffuz biçimi.
3) gaziantep şivesine özgü tiksinme, bıkkınlık belirten ünlem.
o yazının 24 sayfa tam çıktısını okuyan kişiyle birlikteyim efenim.(kesinlikle zorlama yoktur,tarafımın haberi olmadan okunmuştur.)
keşke büyücü olsaydım hayallerimin baskın olduğu dönemde öğrendiğim kavram. yalnız başlı başına bir din olduğunu öğrenince korkmuştum. tabi o zaman yaş 12 falan.

edit: yazar arkadaşımıza merhabaa demeyi unutmuşum eheh.
hep willow rosenberg gelir aklıma; buffy the vampire slayer'daki wicca. tam da şamanizmle ilişkisini düşünürken wicca?nin 24 sayfalık açiklamasını görüp aydınlandım.
merkezde değişmeyen bir kuralları vardır:
kimseye (kendine de) zarar vermediğin sürece ne istiyorsan yap.