pomak

kimine göre türk kimine göre slav kökenli balkan milleti. bana sorarsanız slav asıllılar çünkü konuştukları dili adamakıllı incelersek türkçeyle ne semantik uyar ne fonetik. türkiyede 800.000 civarında bir nüfusa sahip olduklarını biliyorum , yemeyi içmeyi eğlenmeyi çok severler. kalabalık oldukları ortamlarda kavga döğüş eksik olmaz. sarı sarı renkli gözlü tiplerdir. genel olarak eğlenceli adamlardır.

artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

holywood filmleri klişesi.

ayı radyo

online ziyaretçilerin en az bir şarkı gecikme ile dinlemekte olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım, yazar olsunlar zamanında dinlesinler.**

ben bunu yerim dediğiniz şey

(bkz: dayak)**

ek: sevgilinin ömrü de olabilir. habire söylüyor, başıma kakıyor. fıtı fıtı

muahhhh

ayı sözlük itiraf

birkaç önceki itirafımda, 4 yıldır beraber yaşadığım kuzenimin evleneceği ve bu hazırlıklar çervevesinde olanlara bakış açımı, daha doğrusunu insanların bu sıradan mutlu olup aile kurma olgusuna ilk elden tanık olduğum için şaşkınlığımı anlatmıştım.

çocukluğumdan beri ne olduğumu bildiğim için hiç öyle evlenip, beyaz çitli bir evde oturayım hayalinde olmadım. nedense benim hep aklımda kariyer vardı. bu doğrultuda yalnızlık beni pek etkileyen bi faktör olmadı, yanımda arkadaşlarım veya meşgul olduğum uğraşlarım vardı herhalde hep bi şekilde bu konuyu öteledim-görmezden geldim. çünkü yıllardır beynimi yıkayan klasik amerikan romantik komedilerinden midir yoksa kendimi hep farklı-öne çıkan biri olarak gördüğümden midir aşk konusunda bir şey olucaksa böyle doğru zamanda ayağıma kadar gelecek, her şeyin yerli yerine cuk diye oturduğu efsanevi bir şey olacağını düşünürdüm.o yüzden hep bekledim. şu kadarını söyleyeyim ki, beklemekten ve dahası bekletilmekten ciddi anlamda rahatsız olurum.

üniversitede her şey planladığım gibi gitmedi, hala da gitmiyor. son 2 yıldır sürekli başarısızlık, sürekli ucundan olayı çevirip günü kurtarmakla debeleniyorum. yani hep kendimi şartladığım kariyer olgusu çok uzak. bu yalnızlık hususu da son 6 ay/1 yıldır pek kafamı kurcalamıyordu ama üniversite arkadaşlarımın %90sının b planı olduğumu görünce, herkesten kendimi çektim-daha doğrusu herkese bana geldiği kadar gittim, kendi kendimin en iyi arkadaşı olmayı öğrendim. geçen yaz gibi gerçekten zor geçen bir zamanımı da bir anlamda böyle atlattım- daha doğrusu gögüsleyebildim. bir anlamda yalnızlık bütün vücudumu kaplayan bir şey olmaktan çok bi yerimdeki ağırlığa dönüştü, ben de bunu taşımayı öğrendim.

dediğim gibi belki benim hayalperestliğim/yüksek beklentilerimden ötürü, özellikle de bu ülkede asla bizim gibiler için o klasik-sıradanlanmış mutluluk resminin asla olmayacağı inancıyla büyüdüm ( belki de bunu yaşayanlar tabiki olabilir ama benim gözümde nereye kadar?). bu sebeple de gerçekten evlenip-çoluk çocuğa karışma, bir yuva kurma hayalinde olmadım, ilerki bir günde olsa bile. out olmadığım için zaten aşk hayatım desen sıfıra sıfır, üzerine bi de şakayla ailemden gelen ''sıra sende'' söylemlerine keskin bir şekilde alttan mesajı vermek istesem de ''ben asla evlenmeyeceğim benden beklemeyin'' diyerek böyle bir olayın gerçekleşemeyeceğini hem onlara hem de kendime bir anlamda kabul ettirmeye çalıştım-çalışıyorum.

sonra birkaç hafta önce youtube'da gezinirken get up australia'nın marriage equality için yaptığı şu videoya denk geldim :

işte zaten ne olduysa her şey o zaman oldu. temelinden çekilen bir jenga gibi bir anda yığıldım kaldım, dağıldım. benim zaten bu konuya bir inancım yokken, kurgusal da olsa böyle güzel, böyle manalı bir şeyi görünce bir olasılıkta bunun gerçek olabilitesini düşündüm, sonra aklıma diğer bütün negatif şeyler geldi. iyice dalgalandım. sonrasında önümdeki birbirini seven iki insana baktım. kafam daha da bulandı. kuzenimle hiçbir zaman et tırnak bir ilişkimiz olmadı, onun mutlu olması, düzgün de biriyle görünce böyle şu hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri aklıma geldi:

karşında bir şey var, ona ulaşabilicek gibisin ama ulaşamıyorsun,dokunamıyorsun.

bu avcunla yakalayabileceğini sandığın ama (asla) sahip olamayacağın şeyin ''düz'' versiyonunu böyle gözlemlemek, daha doğrusu onların bu mutluluğunu paylaşmak her ne kadar gerçekten onlar için sonsuza kadar mutluluğu dilesem de kendi adıma beni daha da yalnızlığa götürüyor gibi. dahası, başkalarının mutluluklarıyla mutlu olan/onlara uzaktan bakan o karaktersiz insana dönüşümek korkutan beni.

türkiye'de akademisyen olmak

turkiyedeki cogu universitenin liseden bozma olmasindan mutevellit formasyon olarak resmiyette olabilse de pratikte ise yarar olmayan, yukselip saglam bir pozisyona gelebilmek icin dinci/fasist kici yalamanin temel on kosul oldugu bir yola girmek demektir.

bugun ulkemizde nerede dunyadan habersiz hakaret derecesinde aptal yorumlar yapan siyasetciler varsa hepsinin minimum bir 15 yillik akademik gecmisi vardir, cogu profesordur docenttir bik bikdir ama kafayi acip baksan adeta bir coplukle karsilasilmasi kacinilmaz olacaktir. yonetiminde onlarca arastirmacinin calistigi, milyon liralik fonlara ve ust seviye pozisyonlara sahip bu profesorlerin uluslarasi alanda yapabildigi en olaganustu katki kirik yabanci dil ile 'turkey not want to enter europe, europe want it because turkey is strong' seviyesindedir. birkac okul disindaki ne ogrencisi ne de egitimcisi is yapan bir guruha bir de kulturel olarak icimize islemis olan etik-ahlaksizlik eklenince katliam sonuclar cikiyor tabii ortaya.

eleştirildikten sonra çirkinleşmek

götü parmaklamanın kötü bir şey olduğunu öğrendiğim eleştirilerin neden olduğu çirkinleşmeler.

kurokuma karşılama komitesi

sözlükte fazlaca varlık göstermeyen, küsüp gitmiş birkaç nesilden ders çıkararak geç de olsa kurulmuş yapılanma. eşcinseller olarak biraz ilgi ihtiyacı duyduğumuz, fark edilmeyi sevdiğimiz, nick altı yazılmasını beklediğimiz doğru. işte bu yağlama yıkama fonksiyonunu yerine getirme fikrinin yine bir genç nesil temsilcisinden çıkması şaşırtmamıştır.

ilk sigara deneyimi

12 yaşında sokakta bulduğum izmaritlerle.

hayvanat bahçesinde timsaha tecavüz ettiler

verilen iki linkten biri açılmıyor
diğeri de parodi yani bi nevi zaytung. inanılması güç bi durum zaten. bu kadarı da olmaz
(bkz: ne yapak panpa inanak mı)