bol ödüllü bir özcan alper filmidir. başrolde oynayan onur saylaka da birçok ödül kazandıran filmin müzikleri öyle yakıcıdır ki, özellikle finalde yer alan ağıt sonu iki kat daha etkileyici kılar.
sevişme sahnesiyle aklıma kazınmış olan filmdir. bambaşka dünyalardan kopup gelmiş iki yabancının o kıytırık otel odasındaki çırılçıplak ama ürkek halleri üzülmeye değer doğrusu...
bir türlü gitmek bilmeyen. onca insan tarafından sevilmediğini bildiğinden olsa gerek hırsla, hınçla ve olanca heybetiyle "ben burdayım hâlâ. ben de varım." diyor ve gitmiyor.
sevilmek istenen ve aynı zamanda kırgın ve dahi kızgın, üstelik de yorgun ve çokça hüzünlü.
canım sonbahar,
kara bulutlarınla, siyah-beyaz halet-i ruhiyenle, yağmurlarınla ve hüznünle, bendeniz çok seviyorum seni.
üzülmeyesin.
sonbahar değdi saçlarına
az kaldı, birazdan ayrılır yollar
yollar, önümde dururlar.
yollar, seni benden alırlar.
nereye gitsen de kendinsin
içinde varsa güneş güler geçersin
sen de, karışırsın denize.
sen de, dönersin kalbine
filmin sonunda "her daim düşlerinin peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına" şeklinde bir ithaf vardır ki yürek sızlatır amansız fırtınalarda yitip giden o güzel çocukları düşündükçe.
"sen şimdi hayatının en güzel yıllarını sosyalizm istedin diye hapiste geçirdin? sen delisin?
hüznün mevsimi, mutluluğun adını duyduğumda özlemin ne kadar arttığının farkına varıyorum, yere düşen her kuru yaprak için bir damla göz yaşı bırakıyorum toprağa düşmelerini istiyorum faydası olmayacağını bile bile gözlerimi kapattığımda gördüklerimi gerçeğe dönüştürmek istiyorum, üzerimi örtmediğim sıcak günleri özlüyorum, ağaçların çıplak olmadığı zamanları, güneşin sıcaklığını hissetmeyi, mutlu olamıyorum. hüznün özlem ile birleştiği sonbahardan nefret ediyorum.
mevsimlerin en güzeli en duygulu olanı, boşuna değil vivaldi'nin four seasons bestesinin en can alıcı kısımının sonbahar oluşu o bestede ki gibi her mevsimin tadı olabilir ama sonbaharın başka bir lezzeti vardır.
karadenizli olunca daha ağır gelen ve filmin çekildiği yerleri de bilince iki kat üzen türk sinemasının son dönem güzel ürünlerinden. ballı süt gelir annenin aklına ilk karadenizde. burada da öyle. gerçekten insanın içine oturan bir film. bir kabullenmişlik öyküsü.
yaz sonrası yavaş yavaş havaların soğumasıyla başlayan ve tabiatın yaprak dökümü ile cevap verdiği durumdur. bu durum bir tasvir olarakta kullanılmaktadır. mesela bir bir bütünün yavaş yavaş parçalanması ve ya yok olması anlamında da kullanılmaktadır.
örneğin:
x= şecaattin ne alemde?
y= sorma o bu aralar kötü. sonbahar etkisi var.