bondbear

Durum: 1924 - 0 - 0 - 0 - 29.01.2017 03:58

Puan: 30652 - Sözlük Kaşarı

13 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

geliyorummm...
  • /
  • 97

antin kuntin

açılımını yapmak aslında oldukça zor olsa da temelde okumuş çok bilen kişilerin yaptığı işleri anlatan halk ağzı tabiridir. cümle içinde kullanarak daha iyi anlatabilirim.

-nabıyon, kaç vakittir görünmüyon?
-atomu bölünce... (söz ağza tıkılır)
-ya bırak şu antin kuntin işleri, sana bi bakkal açak bide kız bulak.
-heee, onları böl diyorsun yani?
-tabi ya, evinin fizik şeysi ol, çaktın köfteyi...

yattığı yerden para kazanmak

the autopsy of jane doe

son zamanlarda izlediğim en iyi korkulardan biri olarak gördüğüm filmdir. kesinlikle filmden kopmuyor, bitince izlediğinize pişman olmuyorsunuz. ayrıca finalinde verdiği devam sinyali de sevindirmiştir.

(bkz: yattığı yerden para kazanmak)

stephen king

resmi twitter hesabında takipçilerine tavsiye ettiği filmler "stephen king'in izlememizi tavsiye ettiği 15 korku filmi" başlıklı bir yazı olmuştur.

http://www.bifikiral.com/stephen-kingin-...

the vvitch: a new-england folktale

harbiden gece yarısı izlediğim, izlerken üstüme çay döktüğüm, yarım paket çekirdek yediğim, 3-5 dilim * * kabak tatlısı yediğim yani bir film izlerken yapılmaması gereken her şeyi yaptığım halde büyüsünden çıkamadığım oldukça başarılı bir korku filmi. kesinlikle daha sakin bir anımda tekrar izleyeceğim hatta araştırıp kitabı varsa alıp okuyacağım.

--- spoiler---
ıssızda yaşıyor ve kara bir keçi besliyor olsaydım bu filmi yine de izleme şansım olur muydu bilemem, ama oldu ki oldu; o keçiyi bir saniye daha ahırımda tutmaz, hemen etinden yararlanırdım.
--- spoiler ---

kutsi

kalbimdeki deniz adlı dizi ile ilk kez izlediğim, dehşet bir oyunculuk görmesem de rolünü kotardığını düşündüğüm şarkıcıdır. ha bir de doktorlar dizisi vardı, cidden izlemedim. belki orada daha iyi oynuyordu. hakkını yemeyeyim şimdi.

çemberimde gül oya

özge özberk

çemberimde gül oya dizisi ile takip etmeye başladığım başarılı bir kadın oyuncudur. bildiğin oyunbaz, her rolün hakkını veriyor.

(bkz: kalbimdeki deniz)

kalbimdeki deniz

ilk bölümünden beri keyifle takip ettiğim dizi. nasıl başlıyor nasıl bitiyor anlamıyorum bile. ayrıca başlarken konu çok yavan gelmişti, bunu devam ettirmek zor derken şu an bakıyorum da deniz'in eski kocası faslı benim için çoktan bitmiş. dizinin akına kaptırmışım kendimi. valla yerli merli demeyin başlamadıysanız başlayın izlemeye. karakterler felam çok iyi. sanki rol değil kendilerini oynuyorlar, o kadar karakterleri hazmederek kamera önüne geçmişler yani. deniz, fikriye ve hülya karakterleri acayip başarılı. gerçi özge özberk'i taaa çemberimde gül oya'dan bu zamana takip ederim, başarılı bir oyuncu.

mustafa ceceli

mustafa ceceli'nin polisten kaçması

hacı sıfatı ile pop yapan ve akp'ye olan yakınlığı ile sanatçı duruşunu beğenmediğim adamın son vukuatıdır. normalde hiç ilgilenmem ama bunlar böyle antin kuntin * şeyler yapınca yazasım geliyor. sonuçta din kardeşiyiz dedirten bir haberdir.

peşine polis takılan mustafa ceceli kaçmış, polis kovalamış, ceceli kaçamayacağını anlayınca da sağda durarak bir bayanı arabadan indirip polise öyle yakalanmıştır.

ne yapmıştır da kaçmıştır, o bayan kimdir bana ne ve de size ne, ama ortalıkta din kitap allah diye dolaşırsan olaylar dönüp dolaşıp ilgi çeker bir hal alır.

bankacibear

böyle bir sözlükte böyle olayların yaşanması hiç hoş değil. ana avrat küfür mü ettiler, ne oldu da uçuruldular? acilen açıklama yapılmalı. şu şu sebepten uçurduk vs vs...

homojen dergi 7. sayı

leman sam röportajı bifikiral sitesinde haber olan e-dergidir.

http://www.bifikiral.com/leman-sam-insanlik-yogun-bakimda/

gzone

ara ara baktığım ve bakıp hemen çıktığım e-dergi. lütfen daha elle tutulur işler yapın da bakıp bakıp çıkmayalım, okuyup okuyup arşivleyelim.

(bkz: bir demet temenni)

homojen dergi 7. sayı

öncelikle herkesin emeğine sağlık. güzel ve arşivlik bir dergi daha çıktı. birbirinden değerli yazılar ve röportajlar var. ama yanlış olan şeyler de var ve ben bu yanlışlara değineceğim.

tekrar hatırlatayım, ki egosu tavan arkadaşlar hemen alınıp darılmasın, bu eleştirilerim genel olarak okuyucu ve grafiker gözüyle olacak. yazıların iyi olduğunu başında da dedim. kaleminize bok atmayacağım, sakin.

130+ sayfa bir dergi ile karşı karşıyayız. arşiv değeri açısından iyi ama, biz bu dergi ile kime ulaşmak, kime bir şeyler aktarmak istiyoruz kısmı devreye girince işler karışıyor.
üstelik öyle şişirme bir mantık ile sayfa sayısı çok da değil, oldukça özenle, şişirmeden, estetik değerleri elden bırakmadan çizildiği halde çok.

ortalama 80 sayfa böyle bir dergi için ideal sayfa sayısı.

peki, içimizi 80 sayfa ile nasıl dökeceğiz derseniz ilk cevabım “kısa yazmak” olacak. uzun yıllardır internet haberciliği vs vs gibi konularda kafa yoruyor ve ekmek kazanıyorum. bu birikimlerimi hobi dünyasından yazmıyorum yani. kısa yazmak internet alemi ve internet dergiciliği için candır. hedef kitleye ulaşmaktır. kendini okutmaktır. ne kadar kısa ve öz anlatırsanız dinleyici de bulursunuz.

nitekim font boyları basılı dergide 9, e-dergide 12 iken bile işi kıvıramaz kendinizi okutamazsınız. hele hele bu bir köşe yazısı ise geçmiş olsun. yazdınız okudunuz ne ala bir okuyucu kazandınız :)

homojen derginin devamı için kısa ve öz yazmak çok önemli. özellikle genç nesle ihtiyacı olan konularda bilgi birikim sunulacaksa buna çok dikkat edilmeli.

bilirim insan klavye başına geçince ve de kabiliyet de varsa dur durak bilmez ama, bu bir araştırma dergisi değil ve biz kitap gibi tonla yazı ile kimseye ulaşamayız. bunu unutmadan yazmakta fayda var.

ki aynı zamanda bu uzun yazıların çizim açısından da albenisini elinden alıyor. sonuçta her tür yazının ortalama sayfa sayısı var. misal köşe yazısı 1 ile 3 sayfa arasında değişiyor. çok kısa yazarsanız bir sayfada biter iş. orta uzunlukta 2 sayfa verilir ve görsel kullanılır. uzun ve upuzun yazılarda görsel bile kullanılamaz ve 3 sayfada biter ki kimse bir yazı yumağına dikkat etmez, okumaz! bu arada font değerleri de düşürülür ve sıkıştırılır.

yani e-dergi oluşu, matbaaya gitmemesi çiz babam sayfa çiz mantığıyla çalışmak da değildir!

en cezbedici sayfalar kısa yazılarda ve verilen yoğun emeğin karşılığı alınmalı diyerek röportaj sayfalarında karşınıza bu sebeple çıkmaktadır.

şimdi kısa yazmanın önemini iyice anlamış olduk sanırım.

derginin bir diğer ve en önemli handikabı da bir tür dergisi olarak çok geniş yelpazede konu başlıkları içermesi. lgbti bireyler baz alınarak, ama genel okuyucu kitlesini de es geçilmeyerek yazılar hazırlandığı için biraz ortaya karışık oluyor. yani homojen bir müzik dergisi, sinema dergisi veya gezi dergisi değil. homojen birçok konunun bir araya geldi bir aktüel dergi. bu sebeple dikkat edilmesi gerekilen şeyler var.

aynı tür yazıdan örnek verelim müzik en fazla 2 başlık olmalı. yani dergi bir müzik dergisine dönmemeli. eğer yoğunlukta bir tür üzerinden yazılar birikiyorsa arada bir konsept dergi yapılıp eritilmeli. yani yine sallıyorum yılda 1 kez müzik başlığı ele alınarak tüm dergi müzik konusuyla işlenmeli gibi. yoksa her sayıda 4-5 ve daha fazla müzik yazısı hem okuyucuyu derginin merkez noktasından uzaklaştırır hem de gereksiz yere sayfa sayısını çoğaltır. bunu sinema vs vs diye çoğaltın lütfen, ben müzik örneği ile anlatmak istedim.

bir de röportaj handikabı var! bir dergide bir lokomotif röportaj olur. ve ona çok sayfa verilip dolu dolu işlenerek dergiye dikkat çekilir. örnek son sayımızda leman sam, gülay ve matmazel coco röportajları net söylüyorum ki harcanan röportajlardır. bu üç röportaj uzun, dolu dolu ve müzik başlığına girebilecek röportajlar. ve üçü de oldukça kaliteli. ve bu kalite üç röportajı da öne çıkaramayıp sönük kalmasını sağlıyor. oysaki bu üçlüden biri seçilip diğerleri diğer sayılara bırakılsa idi dergi çıktıktan sonraki 2-3 hafta boyunca o röportaj üzerine paylaşımlar yapılır ve insanlara daha sağlıklı duyurulurdu. şimdi iş daha zor, üç sağlam röportaj var ve ne yazık ki üçü de yalan olacak! üzgünüm ama öyle…
ayrıca bir dergi için 8-10 gibi röportaj sayısı çok ama çok fazla. 1 lokomotif ve 2 hadi 3 olsun destekleyici röportaj yeterli. ve tabi ki bu röportajlarda asla aynı türe hitap etmemeli. lokomotif müzik ise destekleyiciler sinema, sağlık vs sv gibi diğer konulardan seçilmeli.

ve röportajlar da kısa olmalı. mümkün olduğunca sivrilmesi, ara başlıklar ile patlatılması için en fazla 4 sayfada bitirilmeli. bu bağlamda isim vermek lazım gelir ise uğur’un röportajlarını daha sağlıklı buluyorum. sıkılmadan okunuyor. dark bear ve tunatuan ise cidden kaliteli, tam anlamıyla lokomotif röportajlar çıkarıyorlar, ama bir dergide 4 lokomotif zorlayıcı oluyor.

yani üzgünüm canlarım ve de ciğerlerim leman sam da, gülay da, matmazel coco da yitik röportajlar olarak sayfalarda kaybolup gidecek.

diğer kalanlar ise kısa ve farklı konuları ile kendilerini okutan röportajlar olarak daha akılda kalıcı olacaklar.

kültür sanat üzerine aşırı yoğunlaşma; sağlık gibi, güncel gibi konuların zayıflamasını ve derginin arşivlik yanının da kaybolmasını sağlıyor. bu açıdan acilen kültür sanat diyeti uygulanmalı ve daha seçici olunmalı.

her yazı illa dergiye girecek diye bir kural da olmamalı. sonuçta bu bir mastürbasyon değil, kalıcı ve iz bırakan bir iş. ciddi bir iş. eleme şart canlarım. acımasızca eleyen bir yazı kurulu şart size :)

blog diye bir şey var, açın açın yazın yani… homojen oyun parkımı :p

bak bir konu daha var ki asıl dikkat edilmesi gereken; köşe yazıları ve yazarları.

burada derginin başından beri ciddi yanlışlar var. köşe yazsı bir yazım dili nirvanası’dır. kısa ve vurucu bir dil ile kaleme alınmış ve genelde de güncele dayalı laf ebeliğidir. ama bizim dergi maşallah herkesi köşe yazarı yaptı ve her yazı da köşe yazısı oldu.

olsun tabi ama, demeyeceğim çünkü olmamalı. 3-5 köşe yazarı kafidir ve bunlar sürekli değişmemelidir. kısa, öz, çarpıcının çarpıcısı bir dil ile yazmalıdır.

ki nihayetinde okunmuyor, okunmuyor, okunmuyor…
(içinden haspama bak, nasıl okunmuyormuş, çatur çutur okunuyor diyenler var ise girdi girsin, düşüncelerini yazsın lütfen)

her yazı köşe yazısı olmak zorunda değil! ne anlatıyorsa oraya iliştirelim ve dergi daha renklensin. kişi müzik yazdıysa kültür sanat başlığında olsun, kişi sağlık yazdı ise vs başlığına girsin gibi gibi… yani dergi gereksiz bir köşe yazısı yoğunluğu içinde…

yani daha da yazmayayım ki adresimi bulup beni dövmeyin :) demem kısaca şudur ki;

lütfen kısa yazın ve okunun!

lütfen daha az röportaj yapın ve asıl röportajı gölgelemeyin!

lütfen her yazıyı köşe yazısı olarak görmeyin ve ilgili başlıklara kaydırın!

lütfen her başlık için en fazla iki türdeş yazı ekleyin ki dergi çorbaya dönmesin, kalan sayfalara da yeni yazılar girebilsin.

lütfen kısa yazamıyorsanız şu sinema yazısında vs olduğu gibi bölün bölün verin…

ve lütfen ama lütfen her yazıyı dergiye koymayın, küser gider daha da yazmaz diye kasmayın…

ben sıkıldım yazarken, kısa kısa derken upuzun bir yazı oldu. bak işte bu da okunmayacak… :)

lütfen bu hataları birlikte yapmayalım… smile: gülücük, kalp, sevgi ve buna benzer şeyler…

yazarların şu anki ruh halleri

sezen aksu geçer modundayım. ama ne acı ki, geçmiyor kardeş, geçemiyor...

homojen dergi 7. sayı

emeği geçen herkese selam olsun. detaylı bir yazı ile hepinizi taçlandırmayı düşünüyorum. helal olsun size.

o ses türkiye

dönüşler izleniyor, heyecanlı oluyor diye gencecik sesleri bir daha sahneye çıkarmadan eleyen yarışma. bu arada jüri dönünce pop star olmuş kadar sevinen yarışmacı ve aileleri için de ekstra üzülmekteyim. ve de kanımca athena gökhan ve hakan da ipini çekmekteler. birileri bari oları uyarsa: hacı bu ne kafa cinsinden...

selahattin demirtaş'ın gözaltına alınması

tabi ki hepimiz aynı düşünmeyeceğiz, ayrı inanç ve görüşler içinde var olmaya devam edeceğiz.

ama özetle konu şudur ki;

bu ülkede göğsünü gere gere ben lgbti bireyiyim diyemiyorsan, sevgilinin elini tutup ailenle tanıştıramıyorsan, evlenemiyor, çocuk edinemiyorsan bir düşünecek ve yapılana alkış tutmak yerine "tüm gizliliğine rağmen" bir endişeye kapılarak, sıranın sana gelmemesi için neler yapman gerektiğine, yapılanlara nasıl tepki göstereceğine bakacaksın...

ya da oh olsun, beter olsun demeyi tercih edip, ama seni götürmeye geldiklerinde ise velvele koparmayacaksın... çünkü ne duyan, ne de el uzatan olacak!

bu ülkenin tüm renkleri solmuş, tüm ötekileri dört duvara kapatılmış olacak!

bugün kimini terör destekçiliği, kimini fetö yandaşçılığı, kimini çok konuşup, yazdığı için içeriye alanlar seni hayli hayli kolay içeri alacak!

çünkü sen lgbti bireysin, hastalıklısın, din dışısın hatta ve hatta kıyamet alametisin!

bi'düşün derim ben, oh olsun, beter olsun işin en kolay kısmı...

ayı sözlük iş ilanı

grafik tasarım konusunda evden çalışan biri olarak 7/24 hizmet vermekteyim. * ayrıca siz sözlükçülere özel indirimlerim de söz konusu olabilir. o an ki ruh halime bağlı.
  • /
  • 97
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1924

sevgili olmazsak sevişmem

her insan biseksüel doğar

yaşlanmak

buzdan heykellerin güneşe karşı nafile direnişinin sonunda ortaya çıkan su birikintisidir. kimi saftır ve toprağa can verir, kimi bulanıktır çamur olur kalır.

ayı sözlük üçüncü heybeliada zirvesi

bir takım insanların bir araya gelerek, düşüncesizce fotoğraf paylaşıp, "amına godumun bursa'sında ne işim var len" feryatları attıran, beni kıskançlık krizlerine sokan zirve olarak hiç unutmayacağımdır. aşk olsundur. kötüsünüzdür. :(

toplu taşımada para verme diyalogları

- arkadan vermeyen kalmasın.

- önden alır mısın?

- kaptan bozar mısın?

- bozuk yok mu?

ilk eşcinsel deneyim

taksimden avcılara otostop çekerek eve dönme çabası anında yaşanandır.

adam hoştur, yakışıklıdır, boyludur posludur, kıllıdır, sakallıdır. sorar, nereye?
çocuk (ben) gençtir, toydur, hafif sarhoştur. yanıtlar, avcılara?
adam, şirinevler der, çocuk olur der.
ateş basar çocuğu, yaş 17-18dir. adam yakışıklıdır, esmer güzeli bir şey. yol uzar, ara sokaklardan falan gidilir. adam süzer, çocuk yanar. adam her kelimesini kızlara getirir, çocuk sınanır. şirinevler geçilir, çocuk kısık bir sesle, ben uygun bir yerde ineyim der. adam göz kırpar, acelen yoksa dolaşalım. ses çıkmaz çocuktan, yola devam edilir. avcılar geçilir, büyükçekmeceye gelinir. adam arabayı karanlıkta sağa çeker. çocukla göz göze gelir. nasıl bir şehvettir ki, dudaklar dakikalarca kenetlenir?
adam dur der, otele gidelim. çocuk tamam der, çabuk olalım.

gerisini de yazamam yani... bu kadar yeter...

istek parça çalmıyorum

kısa süre içinde ayı radyo djlerinin diline yapışacak olan geri çevirme açıklamasıdır.

yazar: sezen'den bir parça çalar mısın?
dj: canım ben istek parça çalmıyorum!
yazar: neden?
dj: belli bir konseptim, ona göre de playlist'im var.
yazar: listeni yiyeyim sana bir şey olmasın!
dj: kırıldın mı?
yazar: ne kırılacağım yahu, winamp sağ olsun. seni kapatır winamp'a bağlanırım.
dj: aaa, olmadı şimdi.
yazar: n'oldu, kırıldın mı?

sevgiliye sucuklu tost yedirmemek

her an dudaklarına yapışma isteğinin tavan yapmasıdır.

- iki tost, biri sucuklu olsun.
+ kamil, sucuklu yemesen?!
- sucuklu seviyorum ama..
+ tamam da, bugün yemesen..
- niye, sucuklu tost yememe günü mü?
+ elbette hayır, iki gündür görüşmedik yaa..
- eee...
+ boş ver eee lemeyi, adam yapmadan iptal et işte!
- ama sucuklu seviyorum!
+ biliyorum kamil, ben de bir öküz seviyorum!

cumartesi anneleri

ilk jopumu davalarına ses verdiğim için yediğim analardır.

uğurlarına bir değil on jop dahi yesem yine de seslerine ses vereceğimdir.

(bkz: şafak türküsü)

(bkz: benim annem cumartesi)

hoşlanılan erkeğe açılamamak

haftada sırf bu diyalog için 2-3 kez aynı minibüsle işe gitmekteyim.

- pardon?!
+ efendim?!
- alır mısın?
+ kaç kişi? *
- bir.

(bkz: bir umuttur yaşatan insanı)

acıyor

hemoroidi olan pasifin favori şarkısı;

acıyor acıyor acıyor
her pozisyonu denedim dinmiyor
seninkide amma büyük
fena kanatıyor

(bkz: göksel)

gay ilişkide partnerine karıcım diyen erkek

ruhu kadın bedeni erkek eşcinsellerin fink attığı günümüzde yaşanılan seks maduriyetidir.

(bkz: kestir de kurtulalım)

kadınsı olmayı kusur sanmak

sevişirken başa gelen komik olaylar

şiddetli diş çarpışmasıyla yaşadığımdır. acı içinde gülerken bir yandan hala öpüşmeye devam etmekse ayrı bir komedi olmuştu.

ama en acımasızı dalyan gibi bir adamda düğme gibi bir penisçik gördüğümde ''anam, bamya bile daha büyük'' demekle yetinmeyip üstüne bir de gülmüştüm. tabiki tek gülen bendim..

bir kitabın sonunda ağlamak

ağlak yurdum insanının her şeyin sonunda ağlama isteğinin edebiyata sıçramasıdır. tamam ağlarız da, sonunda ağlamak kitabı kitap yapmaz! buna dikkat!
Henüz takip ettiği biri yok.