türünün en tehlikelisidir. gizli olmayanını bilirsin en azından ona göre ne geleceği ne getireceği bellidir. gizli olana yakalandıysan genelde kaçışın yoktur. en olmaması gerek yerde tüm gizemini yitirmiş bir orospu çocuğuna dönüşür.
1- pretty little liars 2- işler güçler 3- fringe 4- hot in cleveland 5- gossip girl 6- teen wolf 7- yalan dünya 8- the vampir daires 9- supernatural 10- glee
ağlayan erkek iticiliğiyle yarışacak çok az şey vardır. vardı öyle bir tane, zır zır. sinirden stressten saçlarım dökülcekti genç yaşımda. evlerden ırak ağlak sevgililer.
başkalarının 'canım yeaaa sen daha ne gördün ki' tavrına muhatap kalmak zorunda olunulan, sanki etrafındaki hiç kimse 16-17-18 yaşında olmamış gibi davranırken bir baltaya sap olamadığın hayatını rayına oturtmaya çalıştığın, sınav, ders, üniversite olaylarıyla boğuşup bir yandan da sosyal hayatını cafe çarşı pazar gezip ayakta tutmaya çalışıp bir yandan da kişiliğini kaybetmekten korktuğun için uğraşlarından vaz geçmeyen, genelde hiç bir şeyi tam olarak yapılamadığı bir dönemdir.
ergenliğin son halkalarında olan biri olarak düşünüyorum bazen, büyüyüp; insanlara yok canım siz şöylesiniz, siz de böylesiniz diyen angutlardan biri olucam diye çok korkuyorum. ilelebet ergen kalsam keşke, keşke ama hayat.
tuhaf isimler vermek yerine genelde insan isimlerini kullanmayı sevdim hep. örneğin;
cafer - kaplumbağa hakan - balık zülfiye - dişi kamlumbağa nadire - baykuş yavrusu necati - cinsini çözemediğim bir köpek paşa namık - fotoğrafta da kucağımda tir tir titreyen husky.
hayatın asılı kaldığı dönemdir, biri varsa onda da asılı kalıyor bazı şeyler. yıllar geçti (19 yaşındayım) hala böyle zaman zaman kıyaslara düştüğüm olur. dürüst olmak gerekirse insan o zamanki gibi sevemiyor bir daha. henüz hiç nefret etmemişken, hiç dualara ihtiyaç olmamışken, hep hala severken bunu söylerken her şey daha bir anlamlı, daha gerçek oluyor. ve genelde değeri bilinmez.
bakımlı sayılır mı tartışılır tabi ki ama hayret ettiğim bir gruptur. ben isyankar yukarı doğru çıkan bir sakalı alırken bile haykırasım geliyor tüm vücuda girişsem demek ki komalık olucam. bu yüzden zor bir parkurdur, tabi bakım için her şey demek değildir.
1. yıldız tilbe dönemi sürekli bir dertlenme kederlenme evresidir. götüme takmayayım derken sürekli kafanda dönüp durur.
2. demet akalın dönemi amaaaan elimi sallasam ellisi, unuttum çoktan, kendi kaybetti, hayvan, pislik, 'kötü çocuk pezevenk' dönemleridir.
3. orhan gencebay dönemi demetten sonra birden bire anden gelir. bir sabah uyanırsın ve ben insan değil miyim, ben kulun değil miyim diye uyanırsın, bir dönem de böyle gider.
4. serdar ortaç dönemi tıpkı sanatçının sarkıları gibi alakasız ve çelişkilisindir. bir an özlerken bir dönem sonra aman umrumda değil, hemen ardından bir dönse diye düşündüğün sonra yüzüne bakmam dediğin, nakaratın daha eğlenceli geçtiği dönemdir.
5. ilhan şeşen dönemi artık atıp tuttuğunuz, içten içe atarlandığınız, durup özlediğiniz, dönüp sevdiğiniz dönem geride kalmıştır. artık çok daha olgun ve ilişkiye doğru bir bakış açısıyla yaklaşırsınız. artık dönse de bilirsiniz hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
böylelikle bir ilişkinin daha sonuna gelmişsiniz demektir.
"gay gibi görünen gay" nedir bir onu da düşünmek lazım. eflatun fluarıyla gezinen belden oturtmalı bir pantalon mu düşünmek gerekir yoksa günün her saati karşılaştığımız sıradan insanlar da gay olabiliyor mu? cinsel yönelimini görüntüsüyle sivrilten bir birey ne kadar sağlıklı? görüntümüzü oluşturan etkenler cinsel tercihlerimiz mi örtüşmeli? her şeyi cinselliğe bu kadar bağlamak mı gerekli? herkes daha rahat sevişebilmek için mi giyiniyor, imaj ediniyor? eşcinsel bir bireyin ufkunun daha geniş olması gerektiğini düşünürüm, çünkü farklılıkları açısından kendini aşmaya çok daha yatkındır. kişinin tamamen kendi kararına bağlı olan şeyleri topluma yaranmak, konumu stabilleştirmek ya da yaşadığı ülkeye bağlamak çok sığ bir düşünce olmaz mı bu anlamda. eşcinsel birey kendinin kabul görmesini isterken toplumun her kesimi için de bunu istemezse fikirleri içinde ne kadar dürüst sayılabilir? bir insanın görünmek istediği şeklin her zaman bir amacı olmak zorunda olmamalı, ya da bir amaca dayatılmamalı diye düşünüyorum. yaşadığımız hayat sadece yattığımı kişinin cinsiyetinden ibaret değil. bunu biraz daha sindirmek gerek.
"gay gibi görünen gay" nedir bir onu da düşünmek lazım. eflatun fluarıyla gezinen belden oturtmalı bir pantalon mu düşünmek gerekir yoksa günün her saati karşılaştığımız sıradan insanlar da gay olabiliyor mu? cinsel yönelimini görüntüsüyle sivrilten bir birey ne kadar sağlıklı? görüntümüzü oluşturan etkenler cinsel tercihlerimiz mi örtüşmeli? her şeyi cinselliğe bu kadar bağlamak mı gerekli? herkes daha rahat sevişebilmek için mi giyiniyor, imaj ediniyor? eşcinsel bir bireyin ufkunun daha geniş olması gerektiğini düşünürüm, çünkü farklılıkları açısından kendini aşmaya çok daha yatkındır. kişinin tamamen kendi kararına bağlı olan şeyleri topluma yaranmak, konumu stabilleştirmek ya da yaşadığı ülkeye bağlamak çok sığ bir düşünce olmaz mı bu anlamda. eşcinsel birey kendinin kabul görmesini isterken toplumun her kesimi için de bunu istemezse fikirleri içinde ne kadar dürüst sayılabilir? bir insanın görünmek istediği şeklin her zaman bir amacı olmak zorunda olmamalı, ya da bir amaca dayatılmamalı diye düşünüyorum. yaşadığımız hayat sadece yattığımı kişinin cinsiyetinden ibaret değil. bunu biraz daha sindirmek gerek.
o kadar kompleks yapmışımdır ki uzun erkekleri hep kasılarak yürürmüş gibi görürüm. arkadaşlarımla birlikteysem karşıdaki gruptan ilk uzun boylu olanla dalga geçerim. sokak kavgasında ilk uzun boyluya sandalye fırlatmışlığım vardır. uzun boylu öğretmene yıl boyuca laf sokarım. bir yetmiş beşimdir ama hep bir yetmiş altı derim. sanki bir santimle nba'dan teklif gelcekmiş gibi. aslında hoşlanacağım tarz için hiç geçerli bir kirter olmasa da uzun boylu erkek sevmem derim hep. kompleksin allahıyım. allahım şöyle bir on santim daha verseydin kesin ben jigolo olurdum bu boyla anca mühendis olcam.
ordu ve askerlik kavramlarının yönelimle alakalı oluşumlar olarak gösterildiği ve girilen entryler karşısında dehşete düştüğüm başlıktır. eşcinsel diretmesi midir nedir çözememekle birlikte nevrozlu ergenliğin sebebi olarak böylesine önemli bir mesleği, olguyu yönelim gerekçesiyle 'ahh mallar, nasıl da ses çıkarmıyorlar' diye lanse etmek nasıl bir dar bakış açısıdır anlayamıyorum.
bir insanın eşcinsel olması asker olmak istemeyeceği anlamına mı gelir? imkanım olsaydı orduda görev yapmaktan onur duyardım. herkes de böyle düşünmeli diye düşünüyorum. eşcinseller evde saklanarak geçirecekleri bir devletin üzerine ayak basmıyorlar. kim olursa olsun, eşcinsel veya değil, nefes almanın hakkınız olabilmesi için ölen insanların torunlarıysak; yapmamız gereken şeyler sadece askerlik bile değil.
bu işi seven ve yapmak isteyenleri bu şekilde ağır bir dille eleştiremezsiniz.
ağlayan erkek iticiliğiyle yarışacak çok az şey vardır. vardı öyle bir tane, zır zır. sinirden stressten saçlarım dökülcekti genç yaşımda. evlerden ırak ağlak sevgililer.