baskerwilleliwilliam

Durum: 291 - 0 - 0 - 0 - 28.09.2018 13:23

Puan: 3894 - Sözlük Kezbanı

9 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 15

mitar djuric

saraybosna doğumlu fakat yunan milli takımında oynayan 1989 doğumlu voleybol oyuncusu. geçtiğimiz yıllarda ülkemizde halkbank formasıyla izlemiştik kendisini. 211 cm boyunda olduğunu da not düşmekte fayda var. ayrıca pasör çaprazı olarak görev yapmaktadır. hatrı sayılır oyunculardan biir olan mitar son iki yıldır italya'da ter dökmekte.

alexandre ferreira

203 cm boyunda ve geçtiğimiz yıllarda ülkemizde ziraat bankası forması da giyen portekizli voleybol oyuncusu. 1991 doğumlu olduğunu not etmekte fayda var.
https://www.google.com.tr/imgres?imgurl=...

earvin ngapeth

1991 doğumlu fransız voleybol oyuncusu. fransız milli takımında da oynayan earvin ilginç saç stilleri ve maçlarda beklenmedik sayı alma şekilleriyle erkek voleybolunun en ünlü oyuncularından biridir. fotoğraflar için;

http://media.gettyimages.com/photos/fran...

şirin pancaroğlu

türkiye'nin önemli harpistlerinden biri olan kadın sanatçı. dinlenilmesi tavsiye edilir. (bkz: harpist)

herkes aynı şeyi düşünüyorsa hiçkimse bir şey düşünmüyor demektir

gülnaz

duvarlarda konuşmuyor adlı şarkısına çektiği sürreal kliple hafızalarda yer etmiş şarkıcı. sesi arabesk şarkılara iyi gidebilecek bir ses ve bu nedenle arabesk parçalar söylüyor. müziğe devam etmesini fakat böyle sürreal klipler çekmemesini tavsiye ediyoruz. keza türkiye bu tür işlere hazır değil.

bütün insanların eşit olmadığı gerçeği

"bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir." george orwell - 1984

modern times

charlie chaplin'in en iyi filmlerden biri olarak söylesek yanlış olmaz. modernizm belasına çok iyi parmak basan filmlerden biri. insanın emek gücünü satarak daha özgür bir dünya vaati veren modern zamanlardaki işverenler ve siyasilerin aslında tek yapmak istediklerinin insanı makineleştirmek olduğunu gözler önüne seren film aynı zamanda george orwell'ın 1984 romanındaki big brother'ını fabrikadaki patron olarak karşımıza çıkarıyor. devamlı işçileri gözetleyen patron bazı zamanlarda makineleri bir düğmeye basıp hızlandırarak işçilerin daha hızlı çalışmasına sebebiyet veriyor ve yine bazı zamanlarda da tuvalette fazla zaman geçiren işçiye dev ekrana çıkıp işe dönmesini söylerek gözetim durumunu ve ekonomik iktidarın inanılmaz baskısını emekçilerin üzerinden hissettiriyor.

yohanna

2009 yılında eurovision şarkı yarışması'nda izlanda'yı is it true parçasıyla temsil eden güçlü sesli kadın.

is it true

yohanna tarafından seslendirilen izlanda'nın eurovision parçası için söylenebilecek tek şey uzun yıllara geçmesine rağmen kendini dinletebilen bir şarkı olmasıdır. ikincilik alarak iyi bir parça olduğunu da kanıtlamıştır.

mamo

rusya'nın geçmiş yıllardaki eurovision şarkısı. üzerinden çok uzun yıllar geçmesine rağmen hala dinlerim -özellikle nakarat kısmı-. bu arada mamo rus dilinde anne demekmiş. yanlış da biliyor olabilirim. dinlemek isteyenler için;

kırklar dağının düzü

bir diyarbakır türküdür. suzan suzi diye bilinmesi de olasıdır. en sevdiğim türkülerden biridir.

şellale

başlangıcındaki sahnede çırılçıplak bir şekilde yer alması ile takdir edilmesi gereken bir fikret kuşkan barındıran film. türkiye gibi bir yerde böyle görüntüler görmek şaşırtmaya devam ediyor ne yazık ki. halbuki çıplaklık da (konuyla ilgisi yok ama) cinsellik de hayatın gerçeği, niye utanıyoruz ki?

babalar ve oğullar

turgenyev tarafından yazılan rus edebiyatının önemli romanlarından biri. şu sıralar okumak içi elime aldığım fakat diğer okuduğum kitaplarla eş zamanlı gitmediğinden dolayı yarıda bıraktığım kitap.

konuya gelecek olursak baba ve oğul arasındaki nesil farkından hayatın devamlı süren değişimine değinen bir hikayesi var romanın. yeni nesil ve eski neslin görüşlerinin karşıtlığından doğan farklılıklar üzerinden ilerliyor hikaye şimdilik...

erdal erzincan

türk halk müziği denildiğinde gerçek türkü sevenler tarafından akla gelen, naif bir sesi olan, bağlama ile harikalar yaratan, mızıka çalındı eserini yorumlayışı dinlenmesi gereken sanatçı.

selda bağcan

bazı sanatçılar üzerine yorum yapılmaz. dokunulmazdır onlar... onlardan biri selda bağcan... diğerleri için; (bkz: barış manço) (bkz: cem karaca) (bkz: sezen aksu) (bkz: zeki müren)

pazar hemşin

güzel bir karmate parçası. horon çekme isteği yaratan kemençeyi içinde fazlasıyla barındıran parça...

mor karbasi

acaba bu kadın hakkında entry var mı diye aratırken lost soul'un başlığı açtığını gördüm. bu siteye üye olalı 3 ayı devirdim ve tek düzenli bir iletişimim olan kişiydi kendisi. müzik zevkimiz inanılmaz benziyor diyorduk... ki yine bugün farkettim aynı zevklere sahip olduğumuzu. umarım geri gelir diyerek mor karbasi'ye geri dönelim... roza parçasını mutlaka dinleyiniz. alıp uzaklara götürür.

yuh yuh

bu kadar milletin hakkını alanlar, onları kandırıp zevke dalanlar, diplomayla olmaz hakim olanlar, suçsuzun başına çöktüm ise yuh...

çok anlamlı sözleri içerisinde barındıran selda bağcan eseri.

şükriye tutkun

arda boyları ile sesine aşık olduğum sonrasında gücüm yetene kadar, çiğdem der ki ben elayım eserleriyle aşkımın devam ettiği deniz sesli kadın.
  • /
  • 15
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 291

marina abramovic

performans sanatçısı. 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen marina abramovic fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan performanslarıyla dünya kamuoyunu şaşkına çeviren bir kadın. en dikkat çeken performanslarından biri balkanlarda 90lı yıllarda yaşanan bona-sırp savaşına dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği 'balkan baroque' isimli işidir.

link:

arvo part

spiegel im spiegel parçası insanı alır ve uzaklara götürür. hafif rüzgarın estiği bir ekim akşamında, şehrin ışıklarının insanların gürültüleriyle karıştığı bir gecede bir şekilde ruhunuzu alır, bilinmeyen uzaklara götürür.

günün sözü

"birey televizyonda sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. televizyonu kapattıktan sonra sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. işte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır."

j. baudrillard

lgbti temalı filmler

tarafımdan izlenmiş ve arşivimde bulunan filmler. izlemek isteyip de bulamayanlara yardımcı olabilirim. iyi ki sinema var. başlıyoruz efendim.
dipnot: bazı filmlerin ana teması eşcinsellik olmasa da eşcinsel karakterler barındırmaktadır.

a single man: üniversitede akademisyen olan bir adamın yalnızlığını konu alır. hem gay hem olgun hem okuyan-araştıran bir erkek olmanın ister istemez yalnızlaştırdığını okuyabiliriz filmden. filmin yönetmeni ise ünlü modacı tom ford.

all you need is love: şu an konusunu tam hatırlayamıyorum ama çerezlik lgbti temalı filmlerden biriydi kanımca.

american beauty: yıllardır amerikan rüyasının birçok amerikan filminde gözlerimize içine sokulduğu durumu ters köşeye yatıran bir film. aslında o mutlu görünen, herşeye sahip olan amerikan ailelerinin kendi içlerinde nasıl da yalnız olduklarını ve başka limanlarda mutluluk aradığını gösterir. filmin baştan sona konusu eşcinsellik olmasa da içerisinde eşcinsel bir ilişkiyi ufak da olsa barındırır.

anlat istanbul: 5 farklı yönetmen tarafından çekilen, 5 farklı masalın birleştirilmesinden ortaya çıkan film içerisinde birçok yıldız oyuncuyu barındırırken bir eşcinsel ve bir transa da yer verir. hatta bu beş masaldan biri trans karakterin hayatına odaklanmaktadır. güven kıraç'ı bu filmde eşcinsel rolünde izlerken parmaklıklar ardında dizisinden tanıdığımız yelda reynaud'u ise travesti rölünde görüyoruz.

any day now: erkek eşcinsel bir çiftin annesi tarafından ilgilenilmeyen down sendromlu bir çocuğu evlat edinmeye çalışmasını anlatan duygusal bir film. hem eşcinselliğe hem de down sendromuna dikkat çeken bir film iki ötekiyi tek potada birleştirmeyi başarıyor.

ağır roman: mustafa altıoklar'ın yönetmenliğini yaptığı başrollerinde okan bayülgen ve müjde ar'ın oynadığı film içerisinde bir adet eşcinsel karakter barındırmaktadır. yan karakterlerden biri olsa da ((bkz: küçük iskender ) hikayede kendine oldukça fazla yer bulmaktadır. ayrıca filmde söz yazarlarının kraliçesi aysel gürel'i de izlemek mümkün.

billy elliot: tam olarak eşcinsel temalı film olarak değerlendirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama cinsiyet rollerinin üzerine gitmesi bakımında izlenmesinde fayda olan film. erkek bir çocuğun yaşıtları gibi futbol oynamak istemeyip bale yapmak istemesi üzerine 'bale sadece kız çocuklarına özgü müdür, yapmak isteyeceğimiz dans, spor veya başka bir eylemin çeşidini toplum mu belirliyor, bir erkek dans etmek istiyor fakat çük buna engel midir, engelse çük ağır olduğu için dans ederken kişi zorlanır bu nedenle yapmaması gerekir diye mi hoş bakılmaz' gibi kafamda deli soruları çözmeye çalışan film.

black swan: başrolünde bir adet natalie portman barındıran hoolywood yapımı film. oscar adaylığı da bulunan filmi göze sokulur derecede olmasa da lezbiyen temalı filmler listesine sokabiliriz.

behind the candelabra: amerikada zamanında yaşamış eşcinsel piyanistin hayatını anlatan film. söylentilere göre zeki müren isimli sanat güneşimiz de bu piyanisti izleyip ondan esinlenmiştir sahne şovları ve kıyafetleri bakımından.

edit: a ve b harfindeki bazı filmler şimdilik bu kadar, diğerlerini ve diğer harfleri daha sonra ekleyeceğim.


planetromeo vs hornet

biri aşk arama adı altında seks aramak için kullanılan uygulama, diğeri ise açık ve net olarak seks aradığını ifade etmek için kullanılan uygulama. her ikisinde de 3 temel madde var. birincisi çıplak fotoğraf (mümkümse spor salonunda çekilmiş), ikincisi şunlar yazmasın, bunlar yaşamasın, onlar nefes almasın, herkes uzak dursun minvalinde bir başlık yazısı, üçüncüsü ise nbr, slm, foto(?) gibi kısaltmalarla yazılan mesajlar.
bu veya bu tür sitelerde ne kadar uzun yazılar karalasınız da birşey ifade etmezken fotoğrafınızı paylaştığınız takdirde sohbete telefonda devam edilmek istenen kişi olursunuz. yine de sanki planetromeo bir tık daha iyi gibi (kötünün iyisi) karşılaştırıldıklarında.

fisting

hiçbir zaman anlamadığım, anlayamayacağımı düşündüğüm bir çeşit seks eylemi. olur da tesadüf eseri porno içerikli sitelerde videosuna denk gelirsem hangi tuşa basıp bilgisayarı nasıl kapatacağımı şaşırıyorum. o derece anlamlandıramıyorum. yine aklıma geldi ve midem bulanmaya başladı.

hornet

bir nevi tımarhane olarak adlandırabiliriz. aslında normalleştirdiğimiz, sıradanlaştırdığımız bu bedene dayalı hızlı ve sınırsız tüketim dış pencereden baktığımızda korkutucu bir görüntü sunuyor. karşısında geçmişi olan, geleceği olan, hayalleri olan, gülümsemesi, mutlulukları, kitapları, müzikleri olan bir insanla değil etten ibaret bir ürün varmış gibi davranıyor çoğu üye. marketten gidip cips paketlerine bakıp beğenir gibi sevgili veya seks partneri seçiyorlar. beğenmediği paketi kenara itiyor, beğendiğini yedikten sonra gidip yenisini alıyor. tamamı ile bir ürünleştirme söz konusu. herşeyin modernizmle birlikte sermaye, tüketim ve ürün olduğu günümüzde insanlarda ürünleştiriliyor. fabrika çıkışı, seri üretimle üretilmiş bir paket muamelesine maruz kalınıyor. gör, beğen, almak iste, alabilmek için şartları oluştur, ürüne ulaş, tüket ve yenisini gör... böyle bir döngü söz konusu.

tek kelime ile korkunç insanın içinin bu kadar boşaltılması. boş beyinler haline gelmesi.

marina abramovic

performans sanatçısı. 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen marina abramovic fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan performanslarıyla dünya kamuoyunu şaşkına çeviren bir kadın. en dikkat çeken performanslarından biri balkanlarda 90lı yıllarda yaşanan bona-sırp savaşına dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği 'balkan baroque' isimli işidir.

link:

göğüs ucunda halkası olan orta yaşlı erkek

bu halka sayesinde memesinin ısırılması sonucunda inanılmaz zevk aldığını söyleyen ve bu halkayı bu yüzden taktırdığını belirten orta yaşlı erkek modeli.

bağımsız sinema

ticari olmayan sinema için kullanılır. fakat bağımsız filmlerin ne kadar bağımsız olduğu tartışmaya açıktır. neden mi?

bağımsız filmler bütçe sıkıntısı çektiklerinden dolayı genelde fonlara ya da festivallere başvurur. fonlardan alacağı belli bir miktar filmin yapımına, festivallerden alacağı ödüller sayesindeki ücretler ise bir sonraki filme katkıda bulunacaktır. fakat fonlardan ve festivallerden ödül veya para almak bu kadar kolay mı? öncelikle başvurduğunuz fon veya festivale uygun bir film yapmanız gerekmekte. her fonun ve festivalin kendi kıstasları vardır. bu çerçeve dışına çıkmadığınız sürece destek olunması gerekensinizdir. bu durumda şu sorunsalı ortaya çıkarır; politikadan, ekonomiden, egemen söylemden özetle dış etkenlerden bağımsız bir film ancak gerçek anlamda bağımsız olur. içeriğine veya biçimine müdahale edilen film nedeni her ne olursa olsun ne kadar bağımsızdır? kısaca tam bağımsız film izlemek neredeyse imkansıza yakındır. yinede ticari sinemanın heryeri ele geçirdiği şu dönemde nefes aldığımız tek yerdir bağımsız sinema.

en iyi 10 türk filmi

ah güzel istanbul (atıf yılmaz)
eşkıya (yavuz turgul)
masumiyet (zeki demirkubuz)
anayurt oteli (ömer kavur)
kış uykusu (nuri bilge ceylan)
hamam (ferzan özpetek)
kaç para kaç (reha erdem)
ağır roman (mustafa altıoklar)
karanlıkta uyananlar (ertem göreç)
salkım hanımın taneleri (tomris giritlioğlu)

rona nishliu

üzerine söylenecek çok fazla söz olmayan eurovision performansını sergileyen inanılmaz bir ses. özellikle parçanın ortalarında yaptığı ses devrimleri esnasında tüylerim diken diken oldu desem abartmış olmam. izlemeyenler için;

ümraniye'deki giyim mağazasının kabininde seks yaparken yakaladığım çift

geçenlerde ümraniyede d ile başlayan çok popüler bir mağazanın şubesine gittim. 4 katlı bir mağaza ve en alt kati outlet bölümü. arada yolum çarşıya düştüğün de buraya uğrarım. gündüz saatlerinde kimse olmaz ki bu bir mağazada aradığım en büyük özelliktir. ne müşteri olsun isterim ne de 'nasıl yardımcı olabilirim' diye peşinizde kosan bir eleman. her neyse bir gömlek aldım ve kabinlerin olduğu yere yöneldim. her zamanki gibi tüm kabinler boştu biri hariç şaşırdım. çünkü genelde kimse olmaz o katta. neyse hemen yan kabine girdim. girer girmez 'yapma, yavaş sok, ah uh' gibi cümleler duydum. serde araştırmacılık kimliği var. hemen dikkat kesildim. kabinin kapısını açtım. hemen kabinlerin olduğu koridorda ayna vardı boydan boya. aynadan yandaki kabin yansıyordu. ve kabinin kapısı yere sıfır değildi. 10,20 cm kadar boşluk vardı. 4 bacak gördüm. pantolonlar sıyrılmışti. ve malum isi yapıyorlardı. sanki yapan onlar değil benmisim gibi ateşim çıktı, elim ayağım titremeye başladı. o şaşkınlıkla doğru mu yaptım bilmiyorum ama yukarı çıkıp görevliye durumu anlatmaya çalıştım. bu da ayrı bir mevzuydu utancımdan anlatamıyorum. derken bir şekilde görevliyi aşağa kata indirdim acil bi durum oldugunu hissettirerek. görevliye kabini gösterdim ve kabinin aynadan yansıyan görüntüsünü görünce kapıya vurdu ve dışarı çıkmalarını istedi. dakikalar sonra erkek olan çıktı ve çıkar çıkmaz kız içeriden kapıyı hemen kendi üstüne kapattı. görevli israrla kapıyı vurdu. yine çıkmadı.ben de bu kadar macera yeter deyip mağazadan ayrıldım. omrum boyunca o ani unutamayacağım sevgili sözlük.

edit: başlığı yanlış yazmisim telefonun azizliğinden dolayi yöneticiler düzetirlerse sevinirim. anlatım bozukluğu mevcut ve yazım yanlışı.

penis yalamanın yararlı olduğunun tespit edilmesi

three billboards outside ebbing missouri

çok iyi film olmasına rağmen en iyi film oscarını alamayacağını tahmin etmiştim. çünkü rakibi the shape of water'ı izlediğim an oscarını kime gideceği ayan beyan ortadaydı.