baskerwilleliwilliam

Durum: 291 - 0 - 0 - 0 - 28.09.2018 13:23

Puan: 3894 - Sözlük Kezbanı

9 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 15

sensiz istanbul

ümit yaşar oğuzcan'ın yazdığı müthiş bir özlem şiiri.

balıkçılar ağlarını eskisi gibi çekmiyor
pavuryaların eski lezzeti kalmadı
bir keder rüzgârıdır esen bahçelerde
ne güllerin rengi güzel ne meyvelerin tadı

dalgın ve isteksiz tablalarda balıklar
ağlamaklı bir hâli var istiridyelerin
gidişinle birşeyler oldu istanbul'a
yokluğun öyle dayanılmaz öyle derin...

yakamozlar oynaşmıyor denizlerde şimdi
yosun kokmuyor sahiller
geçiyor yanımdan bir hüzün gibi kahır gibi
birbirine sokulmuş sevgililer

nasıl kıskanıyorum onları bilemezsin
nasıl içimde birşeyler cız ediyor
boş ve anlamsız bir zaman yaşadığım
saatler avuçlarımdan kayıp gidiyor...

vızır vızır otobüsler, dolmuşlar dört yanımda
sonra bomboş bakışlar, o silik yüzler
akşamlar ki alabildiğine mahzun gamlı
ve kör bir gecenin karanlığı içinde gündüzler

sabahları ayaklarım zor taşıyor beni
sürüklenen bir çuval gibiyim caddelerde...
üzülme akşamları kimse görmüyor ağladığımı
köhne ve uzak bir meyhanede...

söyle ne oldu bu şehre, bu istanbul'a !!..
nasıl sindirmiş her köşesine yokluğunu...
bir zaman mutluydum seninle,
bilmezdim sensizliğin böyle zehir zemberek olduğunu...

göğüs ucunda halkası olan orta yaşlı erkek

bu halka sayesinde memesinin ısırılması sonucunda inanılmaz zevk aldığını söyleyen ve bu halkayı bu yüzden taktırdığını belirten orta yaşlı erkek modeli.

celal tan ve ailesinin aşırı acıklı hikayesi

yine onur ünlü yine çok ilginç bir film. başrollerinde selçuk yöntem, bülent emin yarar ve ezgi mola gibi isimleri barındıran film, yaşlı bir profesörün eşinin ölümü ardından genç bir öğrencisi ile evlenmesinin ardından gelişen absürt olayları konu alır. (bkz: onur ünlü'nün askerleriyiz)

filmi ismi bile başlı başına ayrı bir mevzu.

zengin

nasıl zengin oldukları sorgulanması gereken kişiler. yanında çalıştırdığı insanlara 1.500 lira maaş verip kendisi bu insanların emekleri üzerinden tahmin edilemeyecek rakamlarda paralar kazanıyorsa ve bu sayede zengin olmuşsa sorgulandıktan sonra yakılması gereken kişiler.

madenci

insanın gözlerini alamadığı parlaklığın içindeki elmaslar arasında yüzleri görünmeyen ama yüreklerindeki güneşin sıcaklığının birgün tüm kapitalistleri, emek sömürenleri, zenginleri yakacağı insanlar...

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

(bkz: grup yorum) (bkz: madenci)

"ey emeğin sahibi, ey kazmasında karanlıkları delen büyük işçi, ey toprağın kalbinde ekmek arayan yiğit! selam olsun sana..."


calvary

33.istanbul film festivali kapsamında gösterilen john michael mcdonagh imzalı film. bilinmeyen biri tarafından öldürüleceğini öğrenen bir rahibin yaşadıklarını konu alan film aynı zamanda irlanda'nın gözlere bayram ettiren doğa görüntüleri eşliğinde bir ziyafet sunmaya aday filmlerden biri. özetle sessiz, sakin, dinlendirici bir film.

cenneti beklerken

derviş zaim imzalı 2006 yapımı film. 17.yüzyıl osmanlı'sında geçen bu yapım sürekliyici senaryosunun yanı sıra yönetmenin en büyük özelliği olan sinema ile geleneksel sanatları birleşmetirmesinden mütevellit farklı bir film olarak sinema tarihinde yerini alıyor. yönetmenin diğer filmleri için;

(bkz: filler ve çimen)
(bkz: gölgeler ve suretler)
(bkz: balık)
(bkz: tabutta rövaşata)

prag

bazi duyumlara göre adolf hitler'in en sevdiği kent olduğunu duydum. hatta 2.dünya savaşı döneminde bu kente herhangi bir zarar gelmemesi için elinden geldiğini yaptığı söylenmektedir.

yağmurdan önce

milcho manchevski'nin yönetmenliğini yaptığı 1994 yapımı makedon, fransız ve ingiliz ortak yapımı film. balkanlarda savaşın çıkmasından önce başlayan kıvılcımları anlatan film, müzikleri ile hala hafızalarda yerini korumaktadır. özellikle filmin iki müziği ülkemizde yıllarca yayınlanan (bunu ilk farkettiğimde çok şaşırmıştım) gerçek kesit adlı tv programında kullanılan müziklerdir.

paris texas

yeni alman sineması'nın en değerli yönetmenlerinden biri olan wim wenders'in yolculuk üzerine olan bir filmi. 4 yıl önce bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolan travis'in birden ortaya çıkmasıyla birlikte olaylar gelişmeye başlar. 4 yıl önce bir anda tek başına bırakarak kaçtığı oğluyle ilişkisi 4 yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam edecek midir paralelinde ilerleyen film yönetmenin uluslarası arası arenada bilinen en ünlü filmlerinden biridir.

grbavica

saraybosna'da bir semt adı olmasının yanı sıra bosna savaşı sonrası sistematik tecavüze maruz kalan kadınların durumunu anlatan bir filmdir. kelime anlamı olarak kambur demektir. bir bakıma filmde savaş sonrası kadınların bedenlerinde ve hafızalarında taşıdığı ağır yüklerin onları kamburlaştırması durumu olarak da okunabilir. jasmila zbanic imzalı film izlenmeye değer.

gorillas in the mist

hayvan hakları konusunda tüm ömrünü feda eden bir kadının inanılmaz öyküsü. tek başına bir kadın katledilen goriller için tüm iktidar odaklarıyla savaşıyor, bu bazen canı pahasına olsa da...

dogma 95

lars von trier önderliğinde ortaya çıkan bir sinema akımı. ticari sinemaya karşı çıkan bir görüş etrafında birleşen yönetmenlerin imzaladığı bir manifesto ile başlayan akımın en önemli özelliklerinden biri kuralsızlıktır. mümkün olduğunca doğal ışık, stüdyo yerine doğal mekan kullanımı, el kamerası kullanımı, abartılı oyunculuklar yerine doğal oyunculuk, izleyiciyi etkileyen yapay abartılı müzikler yerine doğal sesler kullanılması gerektiğini vurgulayan manifesto uygulama konusunda başarısızlıkla sonuçlanmıştır. bunu anlamak için akımın öncüsü lars von trier filmlerine izlemek yeterli olacaktır.
(bkz: karanlıkta dans) (bkz: nymphomaniac) (bkz: dogville)

araf

başrolünü özcan deniz, neslihan atagül ve nihal yalçın'ın paylaştığı bir uzun yol şoförü ile dinlenme tesisinde mutfakta çalışan bir kadın arasındaki ilişkiye odaklanan yeşim ustaoğlu filmi.
filmi okumaya isminden başlayacak olursak eğer araf 'din kitaplarında sözü geçen, dinsel inanca göre cennet ile cehennem arasında bulunan bir yer' olarak tanımlanmaktadır. yani ne cennettir, ne de cehennem... nerede olduğu bilinmeyen, arada kalmışlık durumu. peki sadece filmin isminde mi var bu arada kalmışlık durumu? şimdi de filmde kullanılan mekana göz atalım; dinlenme tesisi. siz de eğer benim gibi her dinlenme tesisinde seyahat ettiğiniz otobüs mola verdiğinde tuvalete gitmek veya sigara içmek yerine etrafınıza bakıp bulunduğunuz yeri tanımlamaya çalışıyorsanız arada kalmışlığı daha iyi anlayacaksınız. çünkü tesis ne şehirdedir, ne de taşra merkezinde. issız bir yolun kenarındadır. ne şehre aittir ne de taşraya...
diğer bir arada kalmışlık durumu ise özcan deniz'in oynadığı karakterin uzun yol şoförü olmasıdır. uzun yol şoförleri de hiçbir zaman bir yere ait değildir. ve en önemli mekanlarından biri yine kendileri gibi arada kalmışlığı temsil eden dinlenme tesisleridir. özetle iki arada kalmışlık -biri mekansal biri karakter bazında olmak üzere- bir noktada buluşuyor; filmin ana temasını oluşturan aşk ilişkisinde... bu noktada da şu soru akla geliyor; aşk ne kadar arada kalmayan bir olgu...? daha fazla uzatmıyor özetle izlenmesi gereken filmlerden biri deyip susuyorum.

yatık emine

ömer kavur tarafından refik halit karay’ın memleket hikâyeleri kitabında yer alan aynı adlı öyküsünden sinemaya uyarlanan, türk sineması'nda kadın meselesine odaklanan bir filmdir. film il merkezinde fahişelik yapan emine isimli kadının daha 'namuslu' ve 'ahlaklı' olması için daha dış dünya ile bağlantısı olmayan -bu nedenle kötü olan herşeye karşı daha korunaklı olan- taşraya yani bir köye sürülmesiyle başlamaktadır. osmanlı'nın son dönemlerinde geçen film namus, erkek-kadın eşitliği, ikiyüzlü toplum vs. gibi etiketleri barındırması nedeniyle ömer kavur'un önemli filmlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

ulak

çağan irmak imzalı olan bu film için toplumda oluşturulmaya çalışılan normal-anormal kavramlarına değindiğini söyleyebiliriz. filmde yalan, insan öldürme, haksızlık, kötü niyetlilik gibi kavramların en doruk noktada yaşandığı -zamanı ve adı belirsiz olan- bir köyde bütün bu özelliklere sahip bireyler 'normal birey' fakat bu kavramların zıttı olan özellikleri bünyesinde barındıranların deli, engelli, çocuk gibi küçümseyici bir noktaya yerleştirilmesiyle 'anormal birey' olarak konumlandırılması günümüz toplumunu anlamak için güzel bir ayna görevi görmektedir. çünkü ekonomik ve siyasi iktidarların sistemine uymayan ve itaat etmeyen herkes ya delidir, ya da delidir. itaat ettiğin ve sisteme ayak uydurduğun sürece akıllısındır.

anlat istanbul

kent ve sinema bağlamında istanbul'u ele alan en iyi filmlerden biridir. içerisinde farklı sosyo-ekonomik, etnik, cinsel gruplardan bireyleri barındırması nedeniyle tam anlamıyla kozmopolit bir kent olan istanbul'u yansıtmayı başarmıştır. karakterlerden birkaçı hariç diğerlerinin hepsinin başka şehirlerden istanbula'a gelmesi ve umudu, özgürlüğü, geleceğini burada araması fakat tüm bunları böyle bir şehirde elde etmek için belli acılardan geçmesi gerektiğini göstermesi açısından da olay örgüsünün sürekleyici olduğu kanısına varılabilir. diğer entrylerde de belirtidiği gibi 5 farklı yönetmen tarafından 5 farklı masalın 5 ayrı hikayeye uyarlanması ile çekilmesi nedeniyle yenilikçi bir yapısı olduğu söylenebilir.

yeni alman sineması

rainer werner fassbinder, werner herzog ve wim wenders gibi önemli yönetmenleri bünyesinde barındıran 1960'lı yıllarda bir grup kısa film yönetmeninin biraraya gelerek imzaladığı manifesto ile başlayan sinema akımıdır.

minority report

2002 yapımı tom cruise'un başrolünde oynadığı steven spielberg imzalı film. konusu 2054 yılında geçmesi itibariyle bilim-kurgu film saflarında yer almaktadır. gözetim toplumu ve biyo-iktidar kavramlarının en iyi anlatıldığı filmlerden biridir.
  • /
  • 15
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 291

marina abramovic

performans sanatçısı. 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen marina abramovic fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan performanslarıyla dünya kamuoyunu şaşkına çeviren bir kadın. en dikkat çeken performanslarından biri balkanlarda 90lı yıllarda yaşanan bona-sırp savaşına dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği 'balkan baroque' isimli işidir.

link:

arvo part

spiegel im spiegel parçası insanı alır ve uzaklara götürür. hafif rüzgarın estiği bir ekim akşamında, şehrin ışıklarının insanların gürültüleriyle karıştığı bir gecede bir şekilde ruhunuzu alır, bilinmeyen uzaklara götürür.

günün sözü

"birey televizyonda sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. televizyonu kapattıktan sonra sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. işte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır."

j. baudrillard

lgbti temalı filmler

tarafımdan izlenmiş ve arşivimde bulunan filmler. izlemek isteyip de bulamayanlara yardımcı olabilirim. iyi ki sinema var. başlıyoruz efendim.
dipnot: bazı filmlerin ana teması eşcinsellik olmasa da eşcinsel karakterler barındırmaktadır.

a single man: üniversitede akademisyen olan bir adamın yalnızlığını konu alır. hem gay hem olgun hem okuyan-araştıran bir erkek olmanın ister istemez yalnızlaştırdığını okuyabiliriz filmden. filmin yönetmeni ise ünlü modacı tom ford.

all you need is love: şu an konusunu tam hatırlayamıyorum ama çerezlik lgbti temalı filmlerden biriydi kanımca.

american beauty: yıllardır amerikan rüyasının birçok amerikan filminde gözlerimize içine sokulduğu durumu ters köşeye yatıran bir film. aslında o mutlu görünen, herşeye sahip olan amerikan ailelerinin kendi içlerinde nasıl da yalnız olduklarını ve başka limanlarda mutluluk aradığını gösterir. filmin baştan sona konusu eşcinsellik olmasa da içerisinde eşcinsel bir ilişkiyi ufak da olsa barındırır.

anlat istanbul: 5 farklı yönetmen tarafından çekilen, 5 farklı masalın birleştirilmesinden ortaya çıkan film içerisinde birçok yıldız oyuncuyu barındırırken bir eşcinsel ve bir transa da yer verir. hatta bu beş masaldan biri trans karakterin hayatına odaklanmaktadır. güven kıraç'ı bu filmde eşcinsel rolünde izlerken parmaklıklar ardında dizisinden tanıdığımız yelda reynaud'u ise travesti rölünde görüyoruz.

any day now: erkek eşcinsel bir çiftin annesi tarafından ilgilenilmeyen down sendromlu bir çocuğu evlat edinmeye çalışmasını anlatan duygusal bir film. hem eşcinselliğe hem de down sendromuna dikkat çeken bir film iki ötekiyi tek potada birleştirmeyi başarıyor.

ağır roman: mustafa altıoklar'ın yönetmenliğini yaptığı başrollerinde okan bayülgen ve müjde ar'ın oynadığı film içerisinde bir adet eşcinsel karakter barındırmaktadır. yan karakterlerden biri olsa da ((bkz: küçük iskender ) hikayede kendine oldukça fazla yer bulmaktadır. ayrıca filmde söz yazarlarının kraliçesi aysel gürel'i de izlemek mümkün.

billy elliot: tam olarak eşcinsel temalı film olarak değerlendirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama cinsiyet rollerinin üzerine gitmesi bakımında izlenmesinde fayda olan film. erkek bir çocuğun yaşıtları gibi futbol oynamak istemeyip bale yapmak istemesi üzerine 'bale sadece kız çocuklarına özgü müdür, yapmak isteyeceğimiz dans, spor veya başka bir eylemin çeşidini toplum mu belirliyor, bir erkek dans etmek istiyor fakat çük buna engel midir, engelse çük ağır olduğu için dans ederken kişi zorlanır bu nedenle yapmaması gerekir diye mi hoş bakılmaz' gibi kafamda deli soruları çözmeye çalışan film.

black swan: başrolünde bir adet natalie portman barındıran hoolywood yapımı film. oscar adaylığı da bulunan filmi göze sokulur derecede olmasa da lezbiyen temalı filmler listesine sokabiliriz.

behind the candelabra: amerikada zamanında yaşamış eşcinsel piyanistin hayatını anlatan film. söylentilere göre zeki müren isimli sanat güneşimiz de bu piyanisti izleyip ondan esinlenmiştir sahne şovları ve kıyafetleri bakımından.

edit: a ve b harfindeki bazı filmler şimdilik bu kadar, diğerlerini ve diğer harfleri daha sonra ekleyeceğim.


zenginin aktif fakirin pasif olması

fakir ama aktif bir gay olarak bu konuda devrim başlatmayı hedefliyorum.
(bkz:bütün fakir aktifler birleşin)

fisting

hiçbir zaman anlamadığım, anlayamayacağımı düşündüğüm bir çeşit seks eylemi. olur da tesadüf eseri porno içerikli sitelerde videosuna denk gelirsem hangi tuşa basıp bilgisayarı nasıl kapatacağımı şaşırıyorum. o derece anlamlandıramıyorum. yine aklıma geldi ve midem bulanmaya başladı.

hornet

bir nevi tımarhane olarak adlandırabiliriz. aslında normalleştirdiğimiz, sıradanlaştırdığımız bu bedene dayalı hızlı ve sınırsız tüketim dış pencereden baktığımızda korkutucu bir görüntü sunuyor. karşısında geçmişi olan, geleceği olan, hayalleri olan, gülümsemesi, mutlulukları, kitapları, müzikleri olan bir insanla değil etten ibaret bir ürün varmış gibi davranıyor çoğu üye. marketten gidip cips paketlerine bakıp beğenir gibi sevgili veya seks partneri seçiyorlar. beğenmediği paketi kenara itiyor, beğendiğini yedikten sonra gidip yenisini alıyor. tamamı ile bir ürünleştirme söz konusu. herşeyin modernizmle birlikte sermaye, tüketim ve ürün olduğu günümüzde insanlarda ürünleştiriliyor. fabrika çıkışı, seri üretimle üretilmiş bir paket muamelesine maruz kalınıyor. gör, beğen, almak iste, alabilmek için şartları oluştur, ürüne ulaş, tüket ve yenisini gör... böyle bir döngü söz konusu.

tek kelime ile korkunç insanın içinin bu kadar boşaltılması. boş beyinler haline gelmesi.

marina abramovic

performans sanatçısı. 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen marina abramovic fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan performanslarıyla dünya kamuoyunu şaşkına çeviren bir kadın. en dikkat çeken performanslarından biri balkanlarda 90lı yıllarda yaşanan bona-sırp savaşına dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği 'balkan baroque' isimli işidir.

link:

bağımsız sinema

ticari olmayan sinema için kullanılır. fakat bağımsız filmlerin ne kadar bağımsız olduğu tartışmaya açıktır. neden mi?

bağımsız filmler bütçe sıkıntısı çektiklerinden dolayı genelde fonlara ya da festivallere başvurur. fonlardan alacağı belli bir miktar filmin yapımına, festivallerden alacağı ödüller sayesindeki ücretler ise bir sonraki filme katkıda bulunacaktır. fakat fonlardan ve festivallerden ödül veya para almak bu kadar kolay mı? öncelikle başvurduğunuz fon veya festivale uygun bir film yapmanız gerekmekte. her fonun ve festivalin kendi kıstasları vardır. bu çerçeve dışına çıkmadığınız sürece destek olunması gerekensinizdir. bu durumda şu sorunsalı ortaya çıkarır; politikadan, ekonomiden, egemen söylemden özetle dış etkenlerden bağımsız bir film ancak gerçek anlamda bağımsız olur. içeriğine veya biçimine müdahale edilen film nedeni her ne olursa olsun ne kadar bağımsızdır? kısaca tam bağımsız film izlemek neredeyse imkansıza yakındır. yinede ticari sinemanın heryeri ele geçirdiği şu dönemde nefes aldığımız tek yerdir bağımsız sinema.

planetromeo vs hornet

biri aşk arama adı altında seks aramak için kullanılan uygulama, diğeri ise açık ve net olarak seks aradığını ifade etmek için kullanılan uygulama. her ikisinde de 3 temel madde var. birincisi çıplak fotoğraf (mümkümse spor salonunda çekilmiş), ikincisi şunlar yazmasın, bunlar yaşamasın, onlar nefes almasın, herkes uzak dursun minvalinde bir başlık yazısı, üçüncüsü ise nbr, slm, foto(?) gibi kısaltmalarla yazılan mesajlar.
bu veya bu tür sitelerde ne kadar uzun yazılar karalasınız da birşey ifade etmezken fotoğrafınızı paylaştığınız takdirde sohbete telefonda devam edilmek istenen kişi olursunuz. yine de sanki planetromeo bir tık daha iyi gibi (kötünün iyisi) karşılaştırıldıklarında.

en iyi 10 türk filmi

ah güzel istanbul (atıf yılmaz)
eşkıya (yavuz turgul)
masumiyet (zeki demirkubuz)
anayurt oteli (ömer kavur)
kış uykusu (nuri bilge ceylan)
hamam (ferzan özpetek)
kaç para kaç (reha erdem)
ağır roman (mustafa altıoklar)
karanlıkta uyananlar (ertem göreç)
salkım hanımın taneleri (tomris giritlioğlu)

rona nishliu

üzerine söylenecek çok fazla söz olmayan eurovision performansını sergileyen inanılmaz bir ses. özellikle parçanın ortalarında yaptığı ses devrimleri esnasında tüylerim diken diken oldu desem abartmış olmam. izlemeyenler için;

ümraniye'deki giyim mağazasının kabininde seks yaparken yakaladığım çift

geçenlerde ümraniyede d ile başlayan çok popüler bir mağazanın şubesine gittim. 4 katlı bir mağaza ve en alt kati outlet bölümü. arada yolum çarşıya düştüğün de buraya uğrarım. gündüz saatlerinde kimse olmaz ki bu bir mağazada aradığım en büyük özelliktir. ne müşteri olsun isterim ne de 'nasıl yardımcı olabilirim' diye peşinizde kosan bir eleman. her neyse bir gömlek aldım ve kabinlerin olduğu yere yöneldim. her zamanki gibi tüm kabinler boştu biri hariç şaşırdım. çünkü genelde kimse olmaz o katta. neyse hemen yan kabine girdim. girer girmez 'yapma, yavaş sok, ah uh' gibi cümleler duydum. serde araştırmacılık kimliği var. hemen dikkat kesildim. kabinin kapısını açtım. hemen kabinlerin olduğu koridorda ayna vardı boydan boya. aynadan yandaki kabin yansıyordu. ve kabinin kapısı yere sıfır değildi. 10,20 cm kadar boşluk vardı. 4 bacak gördüm. pantolonlar sıyrılmışti. ve malum isi yapıyorlardı. sanki yapan onlar değil benmisim gibi ateşim çıktı, elim ayağım titremeye başladı. o şaşkınlıkla doğru mu yaptım bilmiyorum ama yukarı çıkıp görevliye durumu anlatmaya çalıştım. bu da ayrı bir mevzuydu utancımdan anlatamıyorum. derken bir şekilde görevliyi aşağa kata indirdim acil bi durum oldugunu hissettirerek. görevliye kabini gösterdim ve kabinin aynadan yansıyan görüntüsünü görünce kapıya vurdu ve dışarı çıkmalarını istedi. dakikalar sonra erkek olan çıktı ve çıkar çıkmaz kız içeriden kapıyı hemen kendi üstüne kapattı. görevli israrla kapıyı vurdu. yine çıkmadı.ben de bu kadar macera yeter deyip mağazadan ayrıldım. omrum boyunca o ani unutamayacağım sevgili sözlük.

edit: başlığı yanlış yazmisim telefonun azizliğinden dolayi yöneticiler düzetirlerse sevinirim. anlatım bozukluğu mevcut ve yazım yanlışı.

penis yalamanın yararlı olduğunun tespit edilmesi

three billboards outside ebbing missouri

çok iyi film olmasına rağmen en iyi film oscarını alamayacağını tahmin etmiştim. çünkü rakibi the shape of water'ı izlediğim an oscarını kime gideceği ayan beyan ortadaydı.