baskerwilleliwilliam

Durum: 291 - 0 - 0 - 0 - 28.09.2018 13:23

Puan: 3886 - Sözlük Kezbanı

8 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 15

yeşim ustaoğlu

türkiye'nin önemli kadın yönetmelerinden biri. güneşe yolculuk filmiyle uluslararası arenada adını duyuran ustaoğlu daha sonra araf, panroda'nın kutusu ve son olarak da uygulanan otosansür nedeniyle üzerinde baya tartışılan tereddüt gibi filmlere imza attı. başka filmleri de mutlaka vardır ama ben sadece araf ve pandora'nın kutusu'nu izledim. araf'ın başrolünde dizilerde şu sıralar çok popüler olan, daha önce yaprak dökümü dizisinde oynuyordu, şu an ismi aklıma gelmiyor o kadın oynuyor özcan deniz ile birlikte. özcan deniz'i bağımsız bir filmde görmek şaşırttı. velhasıl kelam iyi yönetmendir. hepsinden önemlisi bu kadar erkek egemen bir dünyada kadın olarak birşeyler yapmaya çalışması bile takdir edilesi ki o bunun üzerine bile çıktı.

güneşe yolculuk

yeşim ustaoğlu filmi. türkiye'nin batısından ve doğusundan gelen iki adamı istanbul'da buluşturan film. filmin ilerleyen zamanlarında batılı karakter doğuya giderek bir bakıma batıyı doğuya kısa bir yolculuğa çıkarıyor. özetle yönetmen kamerasını doğuya çevirirken aslında batının bilmediği, aynı ülkede yaşadığı ama bihaber olduğu topraklara götürüyor yine batılı olan izleyiciyi. türkiye'de yapılan önemli politik filmlerden biridir.

taş gibi

hakan peker şarkısı.
bu kadar kontrol niye, salla kendini ileriye geriye. sen benden daha güçlüsün, bir o kadar da paraya düşkünsün... diye sözlere sahip olan şarkı...

unutmadım seni

unutmadım seni, unutamadım... içimdeki bu aşkı yok edemedim... diye devam eden hakan peker şarkısı. ilkokulda (daha sonraları imam hatip lisesi önünde karşılaşıp elime sıkmak istemeyen) bir kız arkadaş tahtaya çıkıp arasıra şarkılar söylerdi. bu da onlardan biriydi. klibi de bembeyaz bir yerde çekilmişti. tuz gölü ya da pamukkale gibi bir yerdi. tam anımsayamadım.

ensemble galatia

ortaçağ tınılarının hissedildiği müzikler yapan grup. özellikle 'que por al non devess' dinlemeye değer...

link:

metroda inatla yürüyen merdivenin sol kısmında yürümeden bekleyen insan modeli

haftada iki gün metro kullanmamdan mütevellit çok sık denk gelmesem de ara sıra rastladığım olaydır. özellikle geçenlerde eşi ve 18-19 yaşlarındaki çocuğuyla bir adamın inatla sabah iş saatlerinde, insanların belki işe/okula geç kalıp azar yiyeceği bir süreçte arkadan uyaranlara rağmen hiç istifini bozmadığına hatta arkasını dönüp boşuna 'havlamayın' dercesine attığı bakışlara denk geldim. ben bu tür insanlara denk geldiğim de şükür ediyorum halime. ne mutlu diyorum etrafımda böyle insanlar yok. düşünsene diyorum kendi kendime böyle bir baban olduğunu... sabır diliyorum bu adamın çevresindekilere.

bilseydim vermezdim

okan'ın yıllar önceki programlarında vazgeçemediği konuklarından biri olan sibel meriç adlı hanım kızın şarkısının adı.

sakız hanım ile mahur bey

üstad barış manço'nun muhteşem seslendirdiği parçalardan biri. her dinlediğim zamanda çocukluğuma götürür bu şarkı.

reina şehitler caddesi

saldırının gerçekleştiği mekanın bulunduğu caddenin büyük olasılıkla yeni ismi.

(bkz: yeni türkiye)

dipnot: öncelikle ölenlerin şehit ilan edilmesi gerekiyor. zira yılbaşı kutlayan -noel değil- 'günahkar'ların şehit olabilirliği ne kadar mümkündür.

sevgililer günü zinakarlar günüdür

ahmet mahmut ünlü olarak tanınan kişinin twitter üzerinden yayınlanan tezi.

michel foucault

biyo iktidar ve gözetim toplumu konularında oldukça ses getiren düşünceler geliştirmiş düşünür. hapishane, akıl hastaneleri, askeriyeler ve okullar konusundaki fikirleri okunmaya değer.

go west

biri bosnalı diğer sırp iki erkeğin 1990'larda balkanlar'ı kavuran o kanlı katliamın ortaya çıkmasıyla yaşadıklarını anlatan bağımsız bir film. savaş nedeniyle hiçbir canlının yaşamadığı bir köyde merdivenlerde duran ve bir daha hiç giyilemeyecek olan ayakkabıların olduğu sahne insanın içinin parçalanmasına yeter de artar bile. (bkz: savaş karşıtı filmler)

william shakespeare

anonymous adlı filmde william shakespeare'in hayatı ve onca eseri kendisinin yazıp yazmadığı sorgulanmaktadır.

anonymous

william shakespeare'ın hayatı ile gerçekte kim olduğu üzerine hikayesi kurulan film. (bkz: shakespeare bir dolandırıcı mıydı?)

radiodervish

yeni yıl bu parçaları kadar biraz umut, biraz hüzün, biraz aşk, biraz güneş koksun.

yılbaşını evde yalnız geçirmek istemeyip yalnız geçiren insan

boşuna söylenmemesi gereken insan modeli bayım. bunu kendisi istemiştir, ya da hayat böyle olması gerektiğini söylemiştir. birkaç gündür şiddetli rüzgar ve yağan karla karışık yağmur neticesinde oturduğu çatı katının her an başına yıkalacakmış gibi olmasından mütevellit doğadan korkmaya başlayan bu insan modeli son günlerde keşfettiği santur adlı enstrüman neticesinde iyice hüzün seven kuşa dönüşmüştür. yalnızlık seviciliği teorisinden birkaç metre uzaklıkta olan bu insan modeli bir nuri bilge filmi kadar da soğuk ve ıssızdır. sadece ruhu soğuk değildir bu adamın bedeni de soğuktur çatı katından mütevellit... yıllar evvel aldığı elektrikli sobası da olmasa çocukluğundan kalma battaniyesinin altında tavana bakıp gereksiz düşüncelere dalar. battaniye altında uzun süre kalıp tavana bakacak adam da değildir, her an her dakika birşeyle uğraşması birşey okuması ne bileyim zihnini yorması gerekir. boş boş tavana bakıp gereksiz düşüncelerle zihnini yormaktansa kitaplıktan bir kitap alarak zihnini yormaya karar verir. onca kitabın içinden ne okusa şimdi diye içinden geçirirken yıllardır bir köşede duran kitaba takılır gözü: şairin romanı... göze kestirmiştir kitabı, okuyacaktır. kitap okumaya başlamadan çay suyu koyması gerekmektedir. keza çay olmadan hiçbirşey yapamaz, tıpkı kitap okumak gibi... bir gece önceden kalma demliği temizler, babasının kaynağından getirdiğini iddia ettiği sudan üç bardaklık koyar ve tomurcuğunu da hazır edip beklemeye koyulur. bu bekleme sırasında kitabı yine okumaz. söyledim ya çaysız kitap okuyamaz... çay suyunun kaynamasını beklerken bir müzik açar...
çay suyu kaynamayı bekleye dursun, sırada yağmur damlalarının öptüğü içeri soğuk girmesin diye ruhunu ödünç aldığı adamla yani babasıyla yaptığı plastik pencerelere bakma vaktidir. uzaktan geçen arabaların ışıkları bu plastik pencereler vurdukça, müzisyende santurun tellerine dokundukça yalnız olduğu aklına gelir adamın... yalnız olmak istemeyip yalnız olduğu gelir...

ivan zaytsev

rus asıllı italyan voleybol oyuncusu. ilginç saç stili ve inanılmaz oyun hırsının yanı sıra oynadığı takımların sayı yükünü çekmesiyle birçok takımın transfer listesinde en başı çeken oyunculardan biri. rus voleybolunun gücü ile italyan voleybolunun tekniğinin buluştuğu isim olması ve sporcu bir ailenin mensubu olması sebebiyle izlemesi zevk veren oyunculardan biri. en kısa zamanda bir maçını izleyin. şu sıralar italya'da forma giymekte.



filippo lanza

1991 doğumlu ve 194 boyundaki italyan erkek voleybol takımı oyuncusu. kariyerine italya'da devam eden filippo smaçör pozisyonunda oynamakta.

osmany juantorena

1985 doğumlu küba asıllı italyan voleybol oyuncusu. 200 cm boyundaki osmany geçtiğimiz yıllarda halkbank forması da giymişti. dünyanın en özel voleybolculardan biri olan osmany smaçör olarak oynamaktadır.

tsvetan sokolov

sokolov forma adıyla bilinen ve izlemesi en keyif veren voleybolculardan biri. erkek voleybolu denildiğinde bulgaristan'ın dünyaya armağanı olan sokolov 1989 doğumlu ve 205 cm boyunda. geçtiğimiz yıllarda ülkemizde halkbank'da forma giyen oyuncu şimdilerde italya'da ter döküyor.


  • /
  • 15
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 291

marina abramovic

performans sanatçısı. 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen marina abramovic fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan performanslarıyla dünya kamuoyunu şaşkına çeviren bir kadın. en dikkat çeken performanslarından biri balkanlarda 90lı yıllarda yaşanan bona-sırp savaşına dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği 'balkan baroque' isimli işidir.

link:

arvo part

spiegel im spiegel parçası insanı alır ve uzaklara götürür. hafif rüzgarın estiği bir ekim akşamında, şehrin ışıklarının insanların gürültüleriyle karıştığı bir gecede bir şekilde ruhunuzu alır, bilinmeyen uzaklara götürür.

günün sözü

"birey televizyonda sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. televizyonu kapattıktan sonra sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. işte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır."

j. baudrillard

lgbti temalı filmler

tarafımdan izlenmiş ve arşivimde bulunan filmler. izlemek isteyip de bulamayanlara yardımcı olabilirim. iyi ki sinema var. başlıyoruz efendim.
dipnot: bazı filmlerin ana teması eşcinsellik olmasa da eşcinsel karakterler barındırmaktadır.

a single man: üniversitede akademisyen olan bir adamın yalnızlığını konu alır. hem gay hem olgun hem okuyan-araştıran bir erkek olmanın ister istemez yalnızlaştırdığını okuyabiliriz filmden. filmin yönetmeni ise ünlü modacı tom ford.

all you need is love: şu an konusunu tam hatırlayamıyorum ama çerezlik lgbti temalı filmlerden biriydi kanımca.

american beauty: yıllardır amerikan rüyasının birçok amerikan filminde gözlerimize içine sokulduğu durumu ters köşeye yatıran bir film. aslında o mutlu görünen, herşeye sahip olan amerikan ailelerinin kendi içlerinde nasıl da yalnız olduklarını ve başka limanlarda mutluluk aradığını gösterir. filmin baştan sona konusu eşcinsellik olmasa da içerisinde eşcinsel bir ilişkiyi ufak da olsa barındırır.

anlat istanbul: 5 farklı yönetmen tarafından çekilen, 5 farklı masalın birleştirilmesinden ortaya çıkan film içerisinde birçok yıldız oyuncuyu barındırırken bir eşcinsel ve bir transa da yer verir. hatta bu beş masaldan biri trans karakterin hayatına odaklanmaktadır. güven kıraç'ı bu filmde eşcinsel rolünde izlerken parmaklıklar ardında dizisinden tanıdığımız yelda reynaud'u ise travesti rölünde görüyoruz.

any day now: erkek eşcinsel bir çiftin annesi tarafından ilgilenilmeyen down sendromlu bir çocuğu evlat edinmeye çalışmasını anlatan duygusal bir film. hem eşcinselliğe hem de down sendromuna dikkat çeken bir film iki ötekiyi tek potada birleştirmeyi başarıyor.

ağır roman: mustafa altıoklar'ın yönetmenliğini yaptığı başrollerinde okan bayülgen ve müjde ar'ın oynadığı film içerisinde bir adet eşcinsel karakter barındırmaktadır. yan karakterlerden biri olsa da ((bkz: küçük iskender ) hikayede kendine oldukça fazla yer bulmaktadır. ayrıca filmde söz yazarlarının kraliçesi aysel gürel'i de izlemek mümkün.

billy elliot: tam olarak eşcinsel temalı film olarak değerlendirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama cinsiyet rollerinin üzerine gitmesi bakımında izlenmesinde fayda olan film. erkek bir çocuğun yaşıtları gibi futbol oynamak istemeyip bale yapmak istemesi üzerine 'bale sadece kız çocuklarına özgü müdür, yapmak isteyeceğimiz dans, spor veya başka bir eylemin çeşidini toplum mu belirliyor, bir erkek dans etmek istiyor fakat çük buna engel midir, engelse çük ağır olduğu için dans ederken kişi zorlanır bu nedenle yapmaması gerekir diye mi hoş bakılmaz' gibi kafamda deli soruları çözmeye çalışan film.

black swan: başrolünde bir adet natalie portman barındıran hoolywood yapımı film. oscar adaylığı da bulunan filmi göze sokulur derecede olmasa da lezbiyen temalı filmler listesine sokabiliriz.

behind the candelabra: amerikada zamanında yaşamış eşcinsel piyanistin hayatını anlatan film. söylentilere göre zeki müren isimli sanat güneşimiz de bu piyanisti izleyip ondan esinlenmiştir sahne şovları ve kıyafetleri bakımından.

edit: a ve b harfindeki bazı filmler şimdilik bu kadar, diğerlerini ve diğer harfleri daha sonra ekleyeceğim.


planetromeo vs hornet

biri aşk arama adı altında seks aramak için kullanılan uygulama, diğeri ise açık ve net olarak seks aradığını ifade etmek için kullanılan uygulama. her ikisinde de 3 temel madde var. birincisi çıplak fotoğraf (mümkümse spor salonunda çekilmiş), ikincisi şunlar yazmasın, bunlar yaşamasın, onlar nefes almasın, herkes uzak dursun minvalinde bir başlık yazısı, üçüncüsü ise nbr, slm, foto(?) gibi kısaltmalarla yazılan mesajlar.
bu veya bu tür sitelerde ne kadar uzun yazılar karalasınız da birşey ifade etmezken fotoğrafınızı paylaştığınız takdirde sohbete telefonda devam edilmek istenen kişi olursunuz. yine de sanki planetromeo bir tık daha iyi gibi (kötünün iyisi) karşılaştırıldıklarında.

hornet

bir nevi tımarhane olarak adlandırabiliriz. aslında normalleştirdiğimiz, sıradanlaştırdığımız bu bedene dayalı hızlı ve sınırsız tüketim dış pencereden baktığımızda korkutucu bir görüntü sunuyor. karşısında geçmişi olan, geleceği olan, hayalleri olan, gülümsemesi, mutlulukları, kitapları, müzikleri olan bir insanla değil etten ibaret bir ürün varmış gibi davranıyor çoğu üye. marketten gidip cips paketlerine bakıp beğenir gibi sevgili veya seks partneri seçiyorlar. beğenmediği paketi kenara itiyor, beğendiğini yedikten sonra gidip yenisini alıyor. tamamı ile bir ürünleştirme söz konusu. herşeyin modernizmle birlikte sermaye, tüketim ve ürün olduğu günümüzde insanlarda ürünleştiriliyor. fabrika çıkışı, seri üretimle üretilmiş bir paket muamelesine maruz kalınıyor. gör, beğen, almak iste, alabilmek için şartları oluştur, ürüne ulaş, tüket ve yenisini gör... böyle bir döngü söz konusu.

tek kelime ile korkunç insanın içinin bu kadar boşaltılması. boş beyinler haline gelmesi.

fisting

hiçbir zaman anlamadığım, anlayamayacağımı düşündüğüm bir çeşit seks eylemi. olur da tesadüf eseri porno içerikli sitelerde videosuna denk gelirsem hangi tuşa basıp bilgisayarı nasıl kapatacağımı şaşırıyorum. o derece anlamlandıramıyorum. yine aklıma geldi ve midem bulanmaya başladı.

marina abramovic

performans sanatçısı. 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen marina abramovic fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan performanslarıyla dünya kamuoyunu şaşkına çeviren bir kadın. en dikkat çeken performanslarından biri balkanlarda 90lı yıllarda yaşanan bona-sırp savaşına dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği 'balkan baroque' isimli işidir.

link:

bağımsız sinema

ticari olmayan sinema için kullanılır. fakat bağımsız filmlerin ne kadar bağımsız olduğu tartışmaya açıktır. neden mi?

bağımsız filmler bütçe sıkıntısı çektiklerinden dolayı genelde fonlara ya da festivallere başvurur. fonlardan alacağı belli bir miktar filmin yapımına, festivallerden alacağı ödüller sayesindeki ücretler ise bir sonraki filme katkıda bulunacaktır. fakat fonlardan ve festivallerden ödül veya para almak bu kadar kolay mı? öncelikle başvurduğunuz fon veya festivale uygun bir film yapmanız gerekmekte. her fonun ve festivalin kendi kıstasları vardır. bu çerçeve dışına çıkmadığınız sürece destek olunması gerekensinizdir. bu durumda şu sorunsalı ortaya çıkarır; politikadan, ekonomiden, egemen söylemden özetle dış etkenlerden bağımsız bir film ancak gerçek anlamda bağımsız olur. içeriğine veya biçimine müdahale edilen film nedeni her ne olursa olsun ne kadar bağımsızdır? kısaca tam bağımsız film izlemek neredeyse imkansıza yakındır. yinede ticari sinemanın heryeri ele geçirdiği şu dönemde nefes aldığımız tek yerdir bağımsız sinema.

planetromeo vs hornet

biri aşk arama adı altında seks aramak için kullanılan uygulama, diğeri ise açık ve net olarak seks aradığını ifade etmek için kullanılan uygulama. her ikisinde de 3 temel madde var. birincisi çıplak fotoğraf (mümkümse spor salonunda çekilmiş), ikincisi şunlar yazmasın, bunlar yaşamasın, onlar nefes almasın, herkes uzak dursun minvalinde bir başlık yazısı, üçüncüsü ise nbr, slm, foto(?) gibi kısaltmalarla yazılan mesajlar.
bu veya bu tür sitelerde ne kadar uzun yazılar karalasınız da birşey ifade etmezken fotoğrafınızı paylaştığınız takdirde sohbete telefonda devam edilmek istenen kişi olursunuz. yine de sanki planetromeo bir tık daha iyi gibi (kötünün iyisi) karşılaştırıldıklarında.

en iyi 10 türk filmi

ah güzel istanbul (atıf yılmaz)
eşkıya (yavuz turgul)
masumiyet (zeki demirkubuz)
anayurt oteli (ömer kavur)
kış uykusu (nuri bilge ceylan)
hamam (ferzan özpetek)
kaç para kaç (reha erdem)
ağır roman (mustafa altıoklar)
karanlıkta uyananlar (ertem göreç)
salkım hanımın taneleri (tomris giritlioğlu)

rona nishliu

üzerine söylenecek çok fazla söz olmayan eurovision performansını sergileyen inanılmaz bir ses. özellikle parçanın ortalarında yaptığı ses devrimleri esnasında tüylerim diken diken oldu desem abartmış olmam. izlemeyenler için;

ümraniye'deki giyim mağazasının kabininde seks yaparken yakaladığım çift

geçenlerde ümraniyede d ile başlayan çok popüler bir mağazanın şubesine gittim. 4 katlı bir mağaza ve en alt kati outlet bölümü. arada yolum çarşıya düştüğün de buraya uğrarım. gündüz saatlerinde kimse olmaz ki bu bir mağazada aradığım en büyük özelliktir. ne müşteri olsun isterim ne de 'nasıl yardımcı olabilirim' diye peşinizde kosan bir eleman. her neyse bir gömlek aldım ve kabinlerin olduğu yere yöneldim. her zamanki gibi tüm kabinler boştu biri hariç şaşırdım. çünkü genelde kimse olmaz o katta. neyse hemen yan kabine girdim. girer girmez 'yapma, yavaş sok, ah uh' gibi cümleler duydum. serde araştırmacılık kimliği var. hemen dikkat kesildim. kabinin kapısını açtım. hemen kabinlerin olduğu koridorda ayna vardı boydan boya. aynadan yandaki kabin yansıyordu. ve kabinin kapısı yere sıfır değildi. 10,20 cm kadar boşluk vardı. 4 bacak gördüm. pantolonlar sıyrılmışti. ve malum isi yapıyorlardı. sanki yapan onlar değil benmisim gibi ateşim çıktı, elim ayağım titremeye başladı. o şaşkınlıkla doğru mu yaptım bilmiyorum ama yukarı çıkıp görevliye durumu anlatmaya çalıştım. bu da ayrı bir mevzuydu utancımdan anlatamıyorum. derken bir şekilde görevliyi aşağa kata indirdim acil bi durum oldugunu hissettirerek. görevliye kabini gösterdim ve kabinin aynadan yansıyan görüntüsünü görünce kapıya vurdu ve dışarı çıkmalarını istedi. dakikalar sonra erkek olan çıktı ve çıkar çıkmaz kız içeriden kapıyı hemen kendi üstüne kapattı. görevli israrla kapıyı vurdu. yine çıkmadı.ben de bu kadar macera yeter deyip mağazadan ayrıldım. omrum boyunca o ani unutamayacağım sevgili sözlük.

edit: başlığı yanlış yazmisim telefonun azizliğinden dolayi yöneticiler düzetirlerse sevinirim. anlatım bozukluğu mevcut ve yazım yanlışı.

penis yalamanın yararlı olduğunun tespit edilmesi

three billboards outside ebbing missouri

çok iyi film olmasına rağmen en iyi film oscarını alamayacağını tahmin etmiştim. çünkü rakibi the shape of water'ı izlediğim an oscarını kime gideceği ayan beyan ortadaydı.