herkes bütçesine göre bir yerinden tutmalı diye düşünüyorum. sonuçta 'biz bir aileyiz' olgusunu pekiştirmek adına ben de bu sene bütçeme göre ayı sözlük'ü bir yerinden kavradım. lütfen yapılan yardımların sırf bu sözlüğe değil aynı zamanda lgbt camiasına mal olduğunu aklınızdan çıkarmayın. haydi, pamuk eller cebe... sevgiler.
tadına ve keyfine i-na-na-ma-ya-cak-sı-nız...
hemen tarifini veriyorum:
makarna önce haliyle pişirilir, el dante, mel dante fark etmez.
süzgece alınır, sakın mallık yapıp su altında durulamayın
tencerede zeytinyağı isteğe göre margarin göz kararı eritilir
bir kaşık kırmızı biber salçası yoksa pul biber de olur, eklenir
makarnayı boca edip karıştırılır ve bir kenara dinlenmeye alınır
sosun hazırlanışı:
bir kaba bolca yoğurt alınır, azıcık su ekleyerek çırpılır
ufak doğranmış salatalıklar ve nane ile tekrar çırpılır
tuz eklemeyi unutmayın
sonra hazırlanan sos makarnaya karıştırılır
afiyet olsun
hey, i'm your life
i'm the one who takes you there
hey, i'm your life
i'm the one who cares
they, they betray
i'm your only true friend now
they, they'll betray
i'm forever there
i'm your dream, make you real
i'm your eyes when you must steal
i'm your pain when you can't feel, sad but true
i'm your dream, mind astray
i'm your eyes while you're away
i'm your pain while you repay
you know it's sad but true, sad but true
you, you're my mask
you're my cover, my shelter
you, you're my mask
you're the one who's blamed
do, do my work
do my dirty work, scapegoat
do, do my deeds, for you're the one who's shamed
i'm your dream, make you real
i'm your eyes when you must steal
i'm your pain when you can't feel, sad but true
i'm your dream, mind astray
i'm your eyes while you're away
i'm your pain while you repay
you know it's sad but true, sad but true
i'm your dream
i'm your eyes
i'm your pain
i'm your dream (i'm your dream)
i'm your eyes (i'm your eyes)
i'm your pain (i'm your pain)
you know it's sad but true
hate, i'm your hate
i'm your hate when you want love
pay, pay the price
pay for nothing's fair
hey, i'm your life
i'm the one who took you here
hey, i'm you life and i no longer care
i'm your dream, make you real
i'm your eyes when you must steal
i'm your pain when you can't feel, sad but true
i'm your truth, telling lies
i'm your reasoned alibis
i'm inside open your eyes
i'm you, sad but true
arkamda benim dükkanın yanında kızların saçlarına tüy müy takan bir tezgah var. kafasına göre çocukları sevindiriyor, yazlık bir iş. işleten kişi özbekistanlı mı oralı bir yerli, ilk samimiydik, o da göçmen hesabı ekmeğini kovalıyor. yazları work-n-travel ile eski rus ülkelerinden kızlar getirtiyor ve burada saat başı asgari ücretle çalıştırıyor. bu seneki kız çok şirin, nasıl güzel, masum, efendi, çalışkan, işini yapan yani tezgaha tam uygun bir kız. kızla sohbet derken samimi oluyorum, adam hakkında bir konuşuyor nasıl da korkutmuş kızı, bugün neden bu kadar iş yaptın? neden dün daha azdı? falan filan. meğer herif psikopatın, görgüsüzün, kendini bir bok sanan cahilin tekiymiş. kıza nasıl üzüldüm anlatamam. ne yapsam, ne kadar çalışsam mutlu olmuyor, diyor. bu arada kız haftanın her günü ve günde 12 saat çalışıyor öyle düşünün. gerçi kanuna direk aykırı o ayrı konu. neyse ben bu herife artık kıl olmaya başladım. bugün geldi benim dükkana da uğradı, hep sigara ister bu sefer vermedim. ben böyle durumlarda önce bir güzel biriktirir sonra kalayı çekerim. şimdi biriktiriyorum. ayağını denk alsın. yerin dibine sokacağım onu. çok sinirliyim şu an. pezevenk herif yaaaa sen kimsin olm?
boksörlerden dövüş esnasında feci tahrik olurum :)
sanki benim için kaş, göz patlatıyorlar hissine kapılırım.
içimden aralarına dalıp "yapmayın çocuklar, ikinize de yeterim" demek geçer.
farkındayım, konu ileri psikoloji, şiddet ve seks odaklı, bastırılmış kurtarılma duygusu ve karman çormanlık.
geçmişte yaşanmış veya günümüzde yaşanabilecek olayları canlandıran bir dizidir. dizide her türlü konuya yer verilmektedir. kız kaçırma, adam öldürme, hırsızlık vb. konular dizinin ana öğelerindendir. ilk yıllarında çekimleri bursa'da yapıldı. 1993 yılında ilk olarak ünlü oyuncu perihan savaş'ın sunuculuğu ile başlayan gerçek kesit, zamanla değişikliğe uğramıştır. türk televizyon tarihinin en uzun dizilerinden biridir. 2008 yılında dizi sona ermiştir. "sarı bıyık" ve "kaleci saçlı adam" gibi lakaplar bu dizide kullanılmıştır.
ayının arka ayakları ve kuyruğunda bulunan yedi parlak yıldız, tanınmış "büyük kepçe" şeklini oluşturur. britanya'da bu şekil saban veya pulluk (ing. plough) olarak adlandırılır. büyük kepçe'nin "dubhe" ve "alkaid" hariç diğer yıldızları "yay takımyıldızı" bölgesinde kalan bir noktanın çevresinde özdevim hareketi yapmaktadırlar. bu tarz bir hareket gösteren diğer başka yıldızlar da belirlenmiştir.
büyük kepçeye ek olarak, kökenini arap kültüründen alan bir başka yapı daha vardır üç grup yıldızdan oluşan "ceylanın sıçramaları":
ν ve ξ ursae majoris, alula borealis ve australis, ilk sıçrama;
λ ve μ ursae majoris, tania borealis ve australis, ikinci sıçrama;
ι ve κ ursae majoris, talitha borealis ve australis, üçüncü sıçrama.
bu yıldızlar takımyıldızın güneybatı sınırında, yani ayının ayak parmaklarında bulunurlar.
w ursae majoris parlaklığı 7.75m ve 8.48m arasında değişen bir çift yıldızdır. temaslı çiftler türündeki çift yıldızların prototipini oluşturur.
47 ursae majoris jüpiter kütlesinin 2.54 ve 0.76 katı kütlelere sahip belirlenmiş iki gezegene sahip bir gezegen sistemine sahiptir.
köylerde halılar iplere asılır, sopa ile vurularak önce tozlarından arındırılır ve peşinden de yıkanır.
köyden kente göç esnasında yeni temizlik alışkanlıkları (elektrikli süpürge gibi) edinememiş halkımın ısrarla uyguladığı yöntemdir.
kolay olduğundan ya da işgüzarlıktan değil tamamıyla bir alışkanlıktır. terkedilmesi gereken bir alışkanlık.
yoksa kimse balkona çıkıp da kilolarca ağırlıktaki halıları silkelemekten özel bir haz duymaz.
giacomo puccini'nin üç perdelik operasıdır. ilk olarak 1904'te sahneye çıkmış, puccini'nin en önemli operalarından biri olarak opera tarihinde yerini almıştır. gösterinin ilk sahneleniş tarihi 17 şubat 1904'tür. orkestra şefi cleofonte campanini idi.
tito beltran - opera: madama butterfly "by puccini" (live at atg, italy 2004) (2 saat 34 dk)
listede yazılanların 90%'ına katılmakla birlikte eklemek istediklerim...
titanic
lord of the rings trilogy
pet semetary
dances with wolves
full methal jacket
platoon
kill bill 1/2
war horse
300 spartans
patriot
dune
karate kid 1
chaos theory
bir keresinde kafam çok ama çok iyiydi, bu soruya cevap vermedim sadece durdum ve garsonun gözlerinin içine baktım, o da bana baktı, baktık, bakıştık ve sonra aniden "kaçta işten çıkıyorsun?" soruma "1 saat sonra" dedi ve gerisi malum...
abi siz harbi kıro görmemişsiniz, sizin yukarıda yazdıklarınıza görgüsüz denir, kıro bambaşka bir şeydir. kıro en başta köylü demektir.
kırolar;
çatal bıçakla balık yemeyi bilmezler.
yemek masasında rahatsız otururlar.
bacak bacak üstüne atamazlar.
uçağa hiç binmemişlerdir.
parfüm, deodorant bilmezler.
saçlarını hep kadir inanır tarzı kestirirler.
kot giymekten hoşlanmaz genelde kumaş tercih ederler.
gömleklerinin üst düğmelerini açıp kıllarını göstermekten hoşlanırlar.
onlar için temizliğin sembolü beyaz çorap giymektir.
her türlü hır gürde ve tartışmada direk kavga etmeye başlarlar.
türkçeleri kötü ve imla hatalarıyla doludur.
kitap okumaz, gazeteyi tercih ederler, şok gazetesi gibi.
dışarı çıkıp öyle barlara, mekanlara gitmektense 2 bira alıp arabada hemşerileriyle takılırlar.
falan filan.
istanbul gezisinden sonraki twiti @russellcrowe "istanbul is perhaps the most intriguing city on this planet...i think this is the beginning of a love affair." kendisi gaydir malumunuz, kimlere aşık oldu acaba.
abi siz harbi kıro görmemişsiniz, sizin yukarıda yazdıklarınıza görgüsüz denir, kıro bambaşka bir şeydir. kıro en başta köylü demektir.
kırolar;
çatal bıçakla balık yemeyi bilmezler.
yemek masasında rahatsız otururlar.
bacak bacak üstüne atamazlar.
uçağa hiç binmemişlerdir.
parfüm, deodorant bilmezler.
saçlarını hep kadir inanır tarzı kestirirler.
kot giymekten hoşlanmaz genelde kumaş tercih ederler.
gömleklerinin üst düğmelerini açıp kıllarını göstermekten hoşlanırlar.
onlar için temizliğin sembolü beyaz çorap giymektir.
her türlü hır gürde ve tartışmada direk kavga etmeye başlarlar.
türkçeleri kötü ve imla hatalarıyla doludur.
kitap okumaz, gazeteyi tercih ederler, şok gazetesi gibi.
dışarı çıkıp öyle barlara, mekanlara gitmektense 2 bira alıp arabada hemşerileriyle takılırlar.
falan filan.
istanbul'da dikkat ettiğim özellikle saçları, başları düzensiz güruh. kimisinin dip boyaları gelmiştir. böyle az uzun, taranmamış, permalı gibi ama o da sönmüş, pasaklı pasaklı dolaşıyorlar. bir dikkat edin lütfen. her 10 kişiden en az 8'i böyledir. abi tarak denen bir şey var, sonra topuz yapabilirsin, kısa kesebilirsin, toka takabilirsin, bandana da olur, ayrıca bunun jölesi, köpüğü var, hiç olmadı bir şapka ile saklarsın, ne bilim pasaklılar işte.
nihat doğan'ın okumuş, entelektüel geçinenidir. her ota, boka bir lafı ve sivri çıkışlarıyla prim yapacağına inanır ve bunu başarır da. prim=reklam=para.
arabesk (nihat) dinlemem ama fazıl da dinlemem. dinsiz olması da beni ilgilendirmez. ama hangi ülkede yaşarsan yaşa, kişilerin manevi değerlerine bu kadar ağır cümleler kurarsan tepkiyle karşılaşman doğaldır. bunun adı 'ifade özgürlüğü' değil ancak 'ifade sıçması' olur.