bilmiyorum ne vardı saçlarında
rüzgar mı delice eserdi
gözlerim mi öyle görürdü yoksa
saçlarının her hali hoşuma giderdi
...
sana gitme demeyeceğim!
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar,
yanımda kal...
sana gitme demeyeceğim!
gene de sen bilirsin.
yalan istiyorsan yalanlar söyleyeyim.
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyeceğim
sen de bilme, lavinia.
...
giderken bura için,
gelince ora için,
gününde ve gecende
kendince ora için...
sakladığın kendini
böldün iki yarım'a;
iki kez yaralandın
bir yarım yara için.
...
unutmak mı?
delisin...
gitmesem de bekler orada deniz.
gelirsem, bilmelisin
benim beklememdir burada deniz.
gitmek gibi geleceğim
denizin delisine.
delinin denizi gibi
o ne kadar giderse...
...
benim düşlerimin içinde
o uyuyordu, duyuyordum.
ben bir uykusunda onun,
bir düş'ünde bulundum.
uyuyordu, duyuyordu,
avundum.
benim düşlerimin içinde
o uyumuyordu, biliyordum.
ben ne bir uykusunda onun,
ne de bir düş'ünde bulundum.
bulunsaydım,
vururdum.
...
gelmesen önemli değil, gelsen önemli olurdu.
gelmemen benim ''büyük yalnızlığımı'' doldurdu.
yanında sesli düşünmekten korkmuyorum, mutluymuş rolü yapmıyorum. gerçekten öyleyim çünkü. gitmeni istemiyorum. ama bir gün yanımda olamasan bile yaşadığımızı hatırladığım her anı bana huzur verecek. *
how i met your mother
çemberimde gül oya
chuck
house
game of thrones
leverage
fringe * üsküdar'a giderken
leyla ile mecnun * sherlock
anime ya da hepsini içine alacak şekilde "çizgi dizileri" de dahil edersek
sanırım naruto, pokemon, family guy, gumball, adventure time da derdim. ** ve fakat yer kalmadı *
okuduğum tek attila ilhan romanı...
gerçi yakın zamanda aldığım zenciler birbirine benzemez'i de okumamla tek olarak kalmayacak, biliyorum. şimdilik öyle diyorum sadece.
okuyalı o kadar zaman geçti üzerinden. hala aynı duyguları besliyorum kitaba. asıl olayla ilgilenmiyor, romanın içindeki, bir şaire ait olduğu belli olan güzel cümleleri unutmamak için debeleniyorum. bu başlığa da onları ekleyeceğim sadece. hasan'ın hayal kırıklıklarından bahsetmeyeceğim mesela.
"biz, mutlu olmak için yalan söylemek zorundayız. oysa yalan söylediğimiz vakit gerçek mutluluğu duymaktan çok, işlerini yoluna koymuş bir esnafın aşağılık keyfini hissederiz. ama hislerimiz de bizleri durmadan yalanlar yaşamaya ve uydurmaya iterler. iş nihayet o hale gelir ki yalanlar sahteleşir, bütün romantizmlerini kaybedip orospulaşırlar."
"yere ait olmaktan çok sonsuzluğa ve göğe ait olmak istiyorum."
"acıyan bir tarafımı biliyorum ve bunu azarlanmaktan korkan bir çocuğun yarasını sakladığı gibi saklıyorum."
hoşgelmiş * umarım bende de ilk geldiğimde oluşan "ne aşkı be?" sorusu canlanmaz beyninde. * zira bakınıza tıklanırsa mesele daha kolay anlaşılabilir. -ki beyin fırtınam birkaç saniye sürmüştü zaten *
en güzelinden alan parsons project parçası...
bir akşam yürüyüşünde dinlenmelidir yalnızken.
sözlerini de iliştirivereyim şuraya madem:
don't think sorry's easily said
don't try turning tables instead
you've taken lots of chances before
but i ain't gonna give anymore
don't ask me
that's how it goes
cause part of me knows what you're thinkin'
don't say words you're gonna regret
don't let the fire rush to your head
i've heard the accusation before
and i ain't gonna take any more
believe me
the sun in your eyes
made some of the lies worth believing
chorus:
i am the eye in the sky
looking at you
i can read your mind
i am the maker of rules
dealing with fools
i can cheat you blind
and i don't need to see any more
to know that
i can read your mind, i can read your mind
don't leave false illusions behind
don't cry cause i ain't changing my mind
so find another fool like before
cause i ain't gonna live anymore believing
some of the lies while all of the signs are deceiving
pek çok afedersiniz ama bundan bir cacık olmaz a dostlar. geride bırakılmış güzel anılar insanları bu kararsızlık durumuna iteebilir, kabul. ama konu kar-zarar hesabı yapanlara gelince orada bir durmak lazım. vazgeçtim. hareket etmeye başlamak, hatta iyiden iyiye depar atıp ayakları kıça vura vura kaçmak lazım. yalnız... başlıktaki fazladan bir -ma ekini gözden kaçırıp, dingilleşen insandan da uzaklaşmak lazım özellikle. **
lozan'da karar verilen mübadele göçünün yaşandığı dönemde ortaya çıkan müzik türü
akla ege'yi getirir, türk ve yunan ezgileri birleşir. sonra gelsin çakıcı, çiftetelli, üsküdar...
-pek çok üzgünüm ama- bana göre sözlük yöneticileri yüzünden ortaya çıkan durumdur.
zerre kötü niyetli olmadıklarına da inanıyorum, bunu özellikle de belirtmek isterim. ama...
sözlüğe formatlı, başka bir tanım sözlüğünden gelmiş olmama rağmen buraya gelince bir rahatlık çöktü bana.
bunun nedeni bir başlıktaki on entryden beşinin değil de en azından üçünün tanım içermiyor oluşu.
insanda "aaa bak! onlar da yapmış, silinmemiş." kafası oluşuyor zamanla.
ama diyorum ya, yöneticilerin amacı yazar burulmasındır belki.
ya da yeni bir yazarsa tanım eklemeyenler girdilerine, onlara alışma süreçlerinde destek olmaktır.
sözün özü: her türlü seviyorum seni ayı sözlük. zamanla bunlar da aşılır belki.
hatta aşılmasa bile seviyorum. çok öptüm *
...ama bir sevda söz konusu olunca insan hiçbir yere yalnız gidemiyor, hüsranları ve ayrılıkları hep beraberinde götürüyor. bir çeşmeye, bir sokağa, bir yemek kokusuna, yıllar yılı yaşadığımız, doğup büyüdüğümüz şehirlere bile değişik anlamlar yükleyebildiğimiz anlar bunlar. kokular, renkler ve görüntüler... artık her şey bir çağrışımdır.
son yenilgimden beri artık hiçkimseyi sevemediğimi duyumsadığım her an. aşkı da geçtim, işin dostluk, evlatlık, kardeşlik, kuzenlik boyutu da yoruyor artık. bencilleşmeye başladım ve bu his içimde peydah olur olmaz başkalarında da mevcut olduğunu anladım. çok kızıyorum onlara. hepsinin yardımıyla meydana getirilmiş bir heykel gibi hissediyorum. ve artık hiçbirini görmek istemiyorum. kendi dünyamda mutlu olmasam, kahkahalarımın doruk noktasında acı bir çığlık atıp hüngür hüngür ağlamaya başlasam, tek başıma yemek yemek -ki en nefret ettiğim şeydir- zorunda kalsam bile istemiyorum onları.
devrin birkaç aliminin kendisine neden artık çoluğa çocuğa karışmadığını,
sürekli sütlaç yapmakla uğraştığını sorduklarında onlara verdiği cevap takdire şayandır:
"modern tüketime yönelik sütlaçlar yapmaktan hoşlanıyorum. insanlar, onları yedikten sonra kullanılmış bir mendil gibi atıp bir sonrakine geçebilsinler diye." *