knidos

Durum: 76 - 0 - 0 - 0 - 07.10.2014 21:51

Puan: 1088 - Sözlük Kezbanı

10 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 4

otobüs ereksiyonu

sözlükteki burç başlıkları

arkadaş şarkısını duyunca

sezen aksu'nun, kış günü meyhanesi şarkısı.* sofra kalabalık, suretlerde belli belirsiz bir kırmızılık. nefesler anason kokulu, melankoliğiz allahın kulu. dünya alem, şerefe madem.

tom waits

sesine kıymık batmış gibidir. tatlı bir acıdır, acıtır.

kara kuru

esmer*, kemikleri sayılan, armudun sapı erkek cinsidir. sözlük diye yazıyorum. yoksa ayrı dünyalarda insanız.
bir de şöyle bir şey olabilir ki, yazmaya elim varmıyor:

(bkz: sarı kuru)

libertango

dinlemediysen uğurlar ola şarkısı. o nemli küskünlükler, biçare ayrılıklar bunun eksikliğinden. tamamlamalı.

girit ezmesi

rakıya* çok yakışan meze. dili bir parça yakan tuzunu*; badem, antep fıstığı, ceviz ve dereotuyla dengeler. bir gün rastgelirsek, sofra kurarsak, ikramım olsun.

buğulanan otobüs camını silen adamın el salladığını zannetmek

hayalle gerçek arasında bir sanı. ama tahayyüle daha yakın. soğuk, esiyor, serpiştiriyor da hafif. kaldırımda bilinçsiz bakışlarla, iş çıkışı, yürüyorum. sonra aniden çevirdiğim gözlerim, otobüsün camına takılıyor. basbayağı el sallıyor adam. aramızda mesafeler, nasıl olur diyorum, tanıdık mı bu? ömrümde öyle krem rengi tırençkot giyen adamla muhabbet etmişliğim de yok halbuki. görmüş geçirmiş beğenmiş de olamaz. üzerine bir de ikilem: şimdi napayım ben? el sallasam bıyık, sallamasam sakal. gören olsa 10 saniyelik an, bana 4 dakika gibi geliyor. aniden gözümün içine kocaman bir damla akıtıyor kara bulut. bakıyorum, otobüs gitmiş.

makale

alman benzinci

almanya'da petrolde çalışan kişidir, yüzeysel tarifiyle. ama karşılaşınca, göz teması kurunca tarif çatallanır, parçalara ayrılır. böyle gözlüklü kır saçlı bir adam. arkadaşın evindeyiz. ne bende tek kelime almanca, ne adamda bir dal türkçe. seyrek de olsa kilitlenirim bazan, takılı kalırım, dilim tutulur. yüzünde öyle çizgiler var ki benzincinin, takip ediyorum. yavaş gidiyorum, aceleye ne hacet. masada birkaç kişi daha var. sanat falan konuşuyorlar. benzinci hafif gülümsüyor, etrafı izliyor. yaşım öyle küçük de değil, 30'una merdiven dayamışken ne bileyim, ne oluyorsa. çizgilere devam ediyorum. bana bakmasa, gözlerimi hiç kaçırmam. izin verdiği müddetçe, ondayım. hayranlık duyguları yeşeriyor, yaşanmışlık süzülüyor seyrettikçe. ay olsam böyle tutulur muydum? etraftakiler iyi hoş da, halden anlamıyorlar. dışarı çıkalım diyor biri. epey sinirleniyorum, kaşlarım sivriliyor. meğer alman benzinci de kalkacakmış, yeğeni söylüyor. içimden diyorum, daha bitirmemiştim.
kalkınca pantolunundaki petrol lekelerini görüyorum, ağzındaki sigaranın külü yere düşüyor. el sıkışıyoruz. hani aşk desen değil. ama yaşanmışlık elimi ayağımı dolaştıran. o an anlıyorum.

cesaret

bütün köprüleri yakanı değil belki ama, ayakları yere basanı lazım gelendir. yoksa, ne işimiz var şu kaç bucak dünyada?

impossible spaces

sandro perri'nin 2011 tarihli albümü. içinde love&light isimli bir şarkı vardır ki, çimen rüzgar deniz...

ayakta uyutmaya elverişli sevgili istemek

fena, feci bir istek(miş). hem yatak, yorgan, döşek serip uyutamayacak hem de karşıdaki insan evladının en azından dürüstlüğü hak ettiğini varsayamayacak kadar saygısız.

tek gecelik ilişki

bir gecenin iki yarısı. tonu ve teni tutturduktan sonra zevke sefaya dalmanın hiçbir sakıncası yoktur. hele karşınızdaki eski aşklarından, kırıp bıraktığı kalplerden, hayvan gibi eğitimli oluşundan, alından morundan parasından pulundan bahsetmiyorsa yeme de yanında yat.

horizonmersin

sayesinde bir kez daha hoşbulmuştur, hatta hoşbulamayacak kadar eskimiştir aslında. ama çaktırmayalım. teşekkür ederiz, saygılarımızı arz ederiz.

aşk

kalbin bir beden büyümesidir.

stockholm

isveç'in başkenti, nordik ülkelerinin incisi. denizinin ve göllerinin böldüğü kara parçaları, su üstünde hafif titrek hafif durgun yüzen nilüferleri andırır. çetin, alacakaranlık kış günleri gözünüze yarım perde çekmiştir, uyku ve uyanıklık arasında mütemadiyen bir dirsek teması. imdadınıza bilinçsizce elinizi uzatsanız da tutabileceğiniz bir karton bardak kahve yetişir, kahve her yerdedir stockholm'de. sanılanın aksine, isveçliler o sapsarı saçları ve bembeyaz tenleriyle sokakları aydınlatmazlar. öyle bir renktir etrafı saran. herkesin başı önde, zaruri bitkin.
velhasıl, belki de yaz hiçbir yerde bu kadar güzel değildir. ışıldayan gökyüzü gecelere kadar yorulmaz, ışık bedeni tükenmez bir enerjiyle çalkalar. isveçliler bu kez sarhoşlardır, zaten ancak ve ancak sarhoşlarken anlaşabilir, sevişebilirsiniz. sanki doyumsuz duygulara haiz bir düşün içinde seyredersiniz.
gidince; södermalm'in sırtlarını, gamla stan'ın ufak meydanlarını gezin. tradgarden'de açık havada, kalabalığa değerek dokunarak, dans edin. bir de mütevazi bir cevapları var "nasılsın?" sorusuna, bir köşeye yazın: başım yukarıda ayaklarım aşağıda!*

çok aşığım

zeki sevgili istemek

şahsen pek anlam veremediğim emel, arzu. bir vakit bir arkadaşım karşısındaki adamın zeki olup olmadığını birkaç saat içinde anladığını, sevişmeye bile tenezzül etmediğini söylemişti. bazan, bir devirde geç kalmış gibi hissediyorum. herkesin eteğinde onlarca taş, dökmek için sabırsız ve arsız, öyle bir devir. kara kaşından, dalgın bakışından, tıraş olurken yüzünde bıraktığı yara izinden önce, ne kadar tez düşünce ürettiğine, ne kadar terslediğine, yapış yapış ukalalığına prim vermek bir adamın? bazı hiyerarşileri yerle yeksan etmeye çalışırken*, nasıl domates yetiştirildiğine sırtını dönüp hegel felsefesine kulak vermek? bunun gibi fena birkaç şey daha var, ya da dediğin gibi olsun, birçok şey var. ama gel,

(bkz: bi gidip çay demleyelim)

gezgin sevişmesi

maceralı olacağı aşikar bir dil dudak hadisesi. üç cephesi vardır:

1. gezgin aktif-sabit pasif: pasif vücut beşeri bir harita gibi belirir. girinti ve çıkıntılar arasındaki otostop mesafesi kabaca hesaplandıktan sonra yolculuk kulak-burun-boğaz ekseninden başlar. pasif nefes rüzgar gibi geçer, kıllar ten rengi üzerinde siyah şeritlere dönüşür. pasif, aktifinin götürdüğü yere gider.
2. sabit aktif-gezgin pasif: bunu bilemiyorum, pasif bir bey daha berrak olacaktır bu hususta. ama demirlenecek liman durumu sanki.
3. gezgin aktif-pasif: pekala kimin nereye gittiğini kestirmek epey epey zor bu cephede. biri otostop çekerken, diğeri uçak kullanabilir. biri buenos aires'ten girer, diğeri taipei'den çıkar sanki.
  • /
  • 4
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 76

otobüs ereksiyonu

ekolojik seks

"insan doğada çözünen bir varlıktır" düsturundan yola çıkılarak oluşturulmuş cinsel birleşme türü, seks akımı, bedensel mukavemet. eskimiş, arkaik outdoorcu sevişgenlerden türediği öne sürülse de, aslen 2000'lerin sonlarında iyiden iyiye görünür kılınan organik dünyanın biricik aktivistleri tarafından icra edilmektedir.
radikal bir duruş olarak konumlandırılabilecek ekolojik seks, anaakım fanfinfoncular için hayalkırıklığı yaratabilecek katı kurallara sahiptir.

- cittaslow da cittaslow/ seferihisar da seferihisar!: yani istanbul, ankara gibi tez canlı şehirlerde sekse hayır! izmir karaburun bile kurtarmıyormuş, aldığım duyumlara göre.
- slowfood!: yemeği yavaş yemekle olmuyor, o güzelim kıllı göbek deliklerimize koyduğumuz zeytin taneleri %100 organik olmalı, meme uçlarımıza sürdüğümüz bal kars'tan, siirt'ten gelmeli. hamburgerciler, dünya bu yönde seyrediyor, üzgünüm bedbahtım, ama böyle işte.
- gymlere hayır!: üzerine antep fıstığı serptiğiniz baklava dilimli göbekleriniz rafa kalkıyor. bu kuralı ayı hareketinden aşırdıkları belli, siz giderken biz geliyorduk ekoseksçiler!
- doğa dostu seks oyuncakları!: bu darbe bdsmcilere. icat çıkarıyorlar, yeminlen!
- başlıca içeceğimiz döl!: her mide kaldırmayabilir, ama hayat bazılarına güzel.

full aktif

full pasifle mercimeği fırına verince, şöyle güzide bir bkz. meydana getirir:

(bkz: full akp)

bruno dumont

fransız yönetmen. pek bilmezler, haneke'den trier'den yer kalmamıştır çünki. halbuki ilki gibi zorlama entellere, ikincisi gibi romaları yakan, yeni gezegenler bulmuş edasıyla atıp savuran nordiklere benzemez hiç. onu muadillerinden ayıran esrarengiz oluşu, gündelik hayatı derinde kavrayışıdır. ekseriya filmlerinin dengesi, sıçramaları ve temposu pırıl pırıldır. zaten aklımda türlü dert diyorsanız hiç tanışmayın tabi. zordur, emek ister. sert bir başlangıç için,
(bkz: insanlık)

rakı

içinizden geçerken hafif yakar, bir mânâlı bakış gibi. sonra tozu toprağı alır, feraha düşer gönül. her yudumunda iyi ki gelmişiz dünyaya dedirtir. aşkın aslında iki kişiyi kavrayan bir şey olmadığını; sofrayı, arkadaşları, muhabbeti sarmalayan bir hissiyat olduğunu ancak rakı içince anlarsınız. içmeyen güzelleşemez, sözün kısası. çok lazımdır, pek elzemdir.

yağmur fantezisi

damlalar akar, olaylar şöyle gelişir:

kasvetli, libidosu düşük bir gün. evdeyim, televizyona dalmışım. hani nadir olur ya, aklımın ucundan geçmiyor oynaş.
kapı çalıyor.
o anda, dışarıda yağan yağmuru farkediyorum. içim bir ürperiyor. ütü masasını kenara çekip kapıyı açmaya gidiyorum.
sırılsıklam olmuş, kirpiklerine kadar ıslanmış, karşımda, o. gri tişörtünün ıslağına değen meme uçları, kamaşıyorum. benimki boxerın düğmesine sürtüyor, başladık...
çok ıslanmışsın diyorum, salonun ortasında, ütü masasının hemen yanındayız. niyetimi anlamıyor, bir an önce kuru bir şeyler giymek istiyor, yüzünde somurkan bir ifade. bir kez daha çok ıslanmışsın diyorum, aynı anda sol elimin baş parmağıyla meme ucuna dokunuyorum. gözlerimin içine içine bakıyor, hâlâ somurtuyor. işaret parmağımı dudaklarına sürüyorum, etli, yumuşak, nemli. o saniyede gözler kapanmış, dudaklarımda yağmurun tadı. dilini emiyorum, sakalları bıyıkları değiyor. iki elimle yanaklarını tutuyorum, bastırıyorum iyice. elini pijamama uzatıyor, elim deliğini yokluyor. dimdik olmuşum, sıkı sıkı tutuyor. sonunda gülümsüyor.

istanbul'da hava durumu başlığı açmak

"tamam, kabul, dünyanın merkezi orası da" deyip itiraz ettiğim eylemdir. ağrı'da geçen kış yağan kar yüzünden 1 ay suyu kesilen yazarın gıkı çıkmazken, biraz dokunuyor böyle başlıklar açıldığını görmek. yüzümüzden okunmuyorsa, söyleyelim. cidden üzülüyoruz, istanbul'dan da istanbulludan da yaka silkiyoruz.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.