knidos

Durum: 76 - 0 - 0 - 0 - 07.10.2014 21:51

Puan: 1088 - Sözlük Kezbanı

10 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 4

siirt

fıstığı, bitlisle alıp veremediği büryanı ve balı meşhurdur. fevkalade evler ve berberler vardır bu şehirde. eski kokar, sadece insan eli değmiş gibidir. eyvallah urfa, antep, diyarbakır, mardininiz cepte. ama derim ki tüm o popülariteden sıyrılmak için iyi bir güzergahtır siirt. gözlerinizden öper.

basel

isviçre'nin almanca konuşulan önemli merkezlerinden biri. birçok avrupa şehrindeki köprü-nehir kombinasyonu burada da vardır. bir yakada eski şehir estetik binalarıyla etkileyici bir hissiyat vaat ederken, diğer yaka bauhaus ekolünün minimalist yaklaşımını ziyadesiyle aksettirir. basel'de yürümek çok keyiflidir, mimarları misafirperver, kalender ve samimidir. gri, madeni gökyüzüne yakışır.

erkek götünün kadın götünden daha güzel olması

bu meret yüzünden değil mi onca dağı delmek, denizleri aşmak, bin dereden su getirip akıntıya karşı kürek çekmek?

audi sahiplerinin çirkin olması

şöyle ayaküstü bir istatistikle inanılabilecek durum. aslen böyle hurafelere dudak bükerdim ama sonuç gün gibi ortada. tavsiyem bir deneyiniz, yanılmayınız.

enternasyonel gay

istanbullu/istanbuler geylerin bir bölümünü tanımlayabilecek sıfat tamlaması. aşmıştır bunlar, ne berlin-paris-londra koymuşlardır ne new york. epey postmodern bir alaycılıkla verili ve statik kimliklerle dalga geçerler, anadolulu geylerin ikonaları oldukları inancıyla insan hakları, demokrasi ve özgürlük alanlarını inşa ederler. hmmm, bir de tabi sorunlu, saykodelik ilişkileriyle aslında derinden yüzdüklerini gösterirler. daha da yazarım da, neyse gözgöze gelmeyelim yeter üstad.

gündelik hayatta akademik dille konuşmak

diyaloğun iki kahramanına da kiminle dans ediyorum dedirten olaydır.

kamyoncu - aga, bu çalliöz ne tarafa düşüor?
entel vatandaş - hmm şimdi ilerde görece yeni bir bina var, onuu......
k - aga görece demiyoz, çalliöz diyoz!
e - .....

askk

isabetli bir oluşum. karşılayan yazarlara teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

bruno dumont

fransız yönetmen. pek bilmezler, haneke'den trier'den yer kalmamıştır çünki. halbuki ilki gibi zorlama entellere, ikincisi gibi romaları yakan, yeni gezegenler bulmuş edasıyla atıp savuran nordiklere benzemez hiç. onu muadillerinden ayıran esrarengiz oluşu, gündelik hayatı derinde kavrayışıdır. ekseriya filmlerinin dengesi, sıçramaları ve temposu pırıl pırıldır. zaten aklımda türlü dert diyorsanız hiç tanışmayın tabi. zordur, emek ister. sert bir başlangıç için,
(bkz: insanlık)

mandalina

ağaçtan koparılıp yendiğinde tadı daha güzel çıkar. ecnebice isimleri çirkindir. gömüldüğüm yerde mandalina bitsin istiyorum, o kadar...

uzaktan

hafif gamsız şarkı. ondan, pek sever bahar geldiğinde dinlerim. terhis olduktan sonra çıktığım gece yolculuğunun ilk şarkısıdır ayrıca. yeri ayrıdır.

sevgiliyi terk etmek

terk-i diyar etmenin yanında esamesi okunmayacak eylemdir. olur öyle, biraz serin takıl yeter. bakarsın en güzelini yaparsın, hiç sevgili olayına girmeyip dünyanın ne kadar yuvarlak olduğunu keşfe çıkarsın. bak erkek sözü, pişman olmazsın.

kim ki duk

boş ev'den sonra kendini biraz bozmuş yönetmen. son örnekleriyle bir aşırılık sineması yaratan güney koreli iş arkadaşlarına özeniyor sanıyorum.

haftasonu

tek gecelik bir ilişki aşka yelken açar mı sorusunu sade, gündelik, büyük lokma yediği için büyük konuşmadan tartışan bir andrew haigh filmidir. oyunculuk nefistir, diyaloglar inandırıcı ve ikna edicidir. en mühimiyse, sosyal ve toplumsal yapılardan sıyrılamayacak bir gay ilişki modeli önermesidir. fazla marjinal takılan gay grupları izlemelidir ki bir ters köşeye yatıp yıldızlara baksınlar.

mavi en sıcak renktir

tensel, görme yerine dokunma duyusunu uyandıran bir deneyim vaat eden fransız filmi. hem yeni gerçekçilik hem de yeni dalgaya çok şey borçludur. zamanında bunun kadar gürültü koparmayan erick zonca şaheseri meleklerin düş yaşamı'nı da çağrıştırır az biraz. izledikten sonra gözünüze bir şey kaçmış gibi olur, neden gözyaşı döktüğünüzü anlayamazsınız.

tütün

en iyisi, damağa ciğere en güzel dokunanı bitlis-mutki yöresinden çıkar. batıya satılanı, suya basılmışı, balgam yapanı, ecnebi kağıtlarına* sarılanı hiç makbul değildir. arap kağıdını ısıra ısıra sarılmışı açık ara seksidir, lezizdir.

hornet

sıradanlaşan hayatımıza akışkanlık kazandıran, seyahat tutkunlarını hoş sürprizlerle neşelendiren, pek heterojen uygulama. bu icat sayesinde, bir gecenin yarısı ayvalık sokaklarında köpek gezdirirken bulmuşluğum var kendimi. ne kadar şikayet etseler de iyi ki vardır. doldurduğun bardağa boş tarafından bakmayacaksın üstad.
  • /
  • 4
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 76

otobüs ereksiyonu

arkadaş şarkısını duyunca

sezen aksu'nun, kış günü meyhanesi şarkısı.* sofra kalabalık, suretlerde belli belirsiz bir kırmızılık. nefesler anason kokulu, melankoliğiz allahın kulu. dünya alem, şerefe madem.

zeki sevgili istemek

şahsen pek anlam veremediğim emel, arzu. bir vakit bir arkadaşım karşısındaki adamın zeki olup olmadığını birkaç saat içinde anladığını, sevişmeye bile tenezzül etmediğini söylemişti. bazan, bir devirde geç kalmış gibi hissediyorum. herkesin eteğinde onlarca taş, dökmek için sabırsız ve arsız, öyle bir devir. kara kaşından, dalgın bakışından, tıraş olurken yüzünde bıraktığı yara izinden önce, ne kadar tez düşünce ürettiğine, ne kadar terslediğine, yapış yapış ukalalığına prim vermek bir adamın? bazı hiyerarşileri yerle yeksan etmeye çalışırken*, nasıl domates yetiştirildiğine sırtını dönüp hegel felsefesine kulak vermek? bunun gibi fena birkaç şey daha var, ya da dediğin gibi olsun, birçok şey var. ama gel,

(bkz: bi gidip çay demleyelim)

bruno dumont

fransız yönetmen. pek bilmezler, haneke'den trier'den yer kalmamıştır çünki. halbuki ilki gibi zorlama entellere, ikincisi gibi romaları yakan, yeni gezegenler bulmuş edasıyla atıp savuran nordiklere benzemez hiç. onu muadillerinden ayıran esrarengiz oluşu, gündelik hayatı derinde kavrayışıdır. ekseriya filmlerinin dengesi, sıçramaları ve temposu pırıl pırıldır. zaten aklımda türlü dert diyorsanız hiç tanışmayın tabi. zordur, emek ister. sert bir başlangıç için,
(bkz: insanlık)

ayı sözlük'ün kapatılması

bir saykoluk, az musolinilik kokusu geliyor da... sonları çavuşesku gibi olmasın. artık süt markası olacak kadar ayağa düşmüş demokrasi kelimesini kullanmadan; zihni açık, ferah, insan haklarına ve özel alana saygılı bir oluşumda görüşmek dileğiyle. bir de dark bear, seviyosan bearyhairy yi git konuş bence. haydi eyvallah

yağmur fantezisi

damlalar akar, olaylar şöyle gelişir:

kasvetli, libidosu düşük bir gün. evdeyim, televizyona dalmışım. hani nadir olur ya, aklımın ucundan geçmiyor oynaş.
kapı çalıyor.
o anda, dışarıda yağan yağmuru farkediyorum. içim bir ürperiyor. ütü masasını kenara çekip kapıyı açmaya gidiyorum.
sırılsıklam olmuş, kirpiklerine kadar ıslanmış, karşımda, o. gri tişörtünün ıslağına değen meme uçları, kamaşıyorum. benimki boxerın düğmesine sürtüyor, başladık...
çok ıslanmışsın diyorum, salonun ortasında, ütü masasının hemen yanındayız. niyetimi anlamıyor, bir an önce kuru bir şeyler giymek istiyor, yüzünde somurkan bir ifade. bir kez daha çok ıslanmışsın diyorum, aynı anda sol elimin baş parmağıyla meme ucuna dokunuyorum. gözlerimin içine içine bakıyor, hâlâ somurtuyor. işaret parmağımı dudaklarına sürüyorum, etli, yumuşak, nemli. o saniyede gözler kapanmış, dudaklarımda yağmurun tadı. dilini emiyorum, sakalları bıyıkları değiyor. iki elimle yanaklarını tutuyorum, bastırıyorum iyice. elini pijamama uzatıyor, elim deliğini yokluyor. dimdik olmuşum, sıkı sıkı tutuyor. sonunda gülümsüyor.

istanbul'da hava durumu başlığı açmak

"tamam, kabul, dünyanın merkezi orası da" deyip itiraz ettiğim eylemdir. ağrı'da geçen kış yağan kar yüzünden 1 ay suyu kesilen yazarın gıkı çıkmazken, biraz dokunuyor böyle başlıklar açıldığını görmek. yüzümüzden okunmuyorsa, söyleyelim. cidden üzülüyoruz, istanbul'dan da istanbulludan da yaka silkiyoruz.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.