onca insan arasından kalkıp da kilometrelerce uzakta olan birini sevdiğiniz,seçtiğiniz için "hayatın bir bildiği var" diyebilmektir. televizyonun karşısına geçip oturduğunuzda bile, evdeki en dağınık halinizde bile onun
yanında olmayı istemek, onun da aynı şeyleri düşündüğü inancına güvenebilmektir. "özlemek" kelimesinin hakkını vere vere yeri geldiğinde
gözyaşlarınız gülümsemenize karışmış uyumak, ve uyurken onu düşünmemeyi
dilemektir, çünkü uyku ve o hiç iyi anlaşmaz. sırf sesini duymak için telefon açmak, saçmasapan ya da ilginizi çekmeyecek şeyler olsa bile
anlattıkları dinleyebilmektir. en kötü anınızda anne babanızı bile değil,
onu arayarak, tüm sevdiklerinizi es geçebilmektir. ve en önemlisi dahası en zoru, onun sizi çok sevdiğine inanıp, tüm korkuları bastırarak o uzakta dahi
olsa ona güvenebilmektir...
yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımızdaki cevher,
yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
gözünün yaşına bakmadan gider.
şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
benim mi allahım bu çizgili yüz?
ya gözler altındaki mor halkalar?
neden böyle düşman görünürsünüz,
yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim;
yalandır kaygısız olduğum yalan.
hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
hatırası bile yabancı gelir.
hayata beraber başladığımız,
dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
gittikçe artıyor yalnızlığımız.
gökyüzünün başka rengi de varmış!
geç farkettim taşın sert olduğunu.
su insanı boğar, ateş yakarmış!
her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.
ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
her yıl biraz daha benimsediğim.
ne dönüp duruyor havada kuşlar?
nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
neylersin ölüm herkesin başında.
uyudun uyanamadın olacak.
kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
bir namazlık saltanatın olacak,
taht misali o musalla taşında.
cahit sıtkı taranci