yıllar sonra çocukluğun geçtiği mahalleye gitmek

insanı tekrar çocukluğuna geri götürecek, filmlerdeki gibi gözünüzün önünde çocukluk halinizin, koşuşturduğu, ağladığı, güldüğü hatta elinde salçalı ekmeği size uzatırkenki görüntüsünü getirecektir. oturduğunuz evde hala yerli yerindeyse gözleri yaşartır, o zamanlar size devasa gelen sokak oysa çok cılız, bakkala giden yol da aslında çok uzak değil yakın gelecektir.*
koca evlerin, boyunuzu yetiremediğiniz bahçe duvarlarının, dev gibi büyük demir bahçe kapılarınının ve bakkalların aslında küçük oldukları farkedilir. düşüp ayağınızı burktunuz merdivenler, suyunu çekmiş kuyu, yıkık kümes ve doğal olarak korkulu rüyanız haline gelen ısıran kazlar, koca kaz yumurtaları karşılaşabileceğiniz ya da aminsayacağınız şeylerdir. mahallenin tek buzdolabına sahip olup meyve suyundan dondurma yapıp satan, elinize geçen ilk parayla kapısına dayandığınız ev... güzeldir, hoştur, gereklidir
herşey gözümüze daha küçük gelir nedense..yüksek diye atlamaktan çekindiğimiz yerler alçak, binalar ufak görünür göze. hatta tırmandığımız ağaçlar (hala oradalarsa tabi) bile o kadar da yüksek değildir.
yıllar boyunca insanın kafasında o mahalle yeşillikler içinde maviler sarılar pembeler içinde yer ettiğinden, 8 9 sene sonra gidildiğinde eğer o yeşillik mavilik sarılık pembelik bulunmazsa size travmalar yaşatır. onca yıl ben anime mi hayal ettim kafamda nerede o kocaa gözlü kediler nerede o gövdesinde yaşlı dede figuru olan koca ağaç diye üzülürsünüz.
koca evlerin, boyunuzu yetiremediğiniz bahçe duvarlarının, dev gibi büyük demir bahçe kapılarınının ve bakkalların aslında küçük oldukları farkedilir. düşüp ayağınızı burktunuz merdivenler, suyunu çekmiş kuyu, yıkık kümes ve doğal olarak korkulu rüyanız haline gelen ısıran kazlar, koca kaz yumurtaları karşılaşabileceğiniz ya da aminsayacağınız şeylerdir. mahallenin tek buzdolabına sahip olup meyve suyundan dondurma yapıp satan, elinize geçen ilk parayla kapısına dayandığınız ev... güzeldir, hoştur, gereklidir
oranın da artık bir mahalle değil yaşam alanı olmasına şahit olmaktır. artık ne yazık ki hayat bizden hızlı gelişiyor; o nedenle çocukluğa, çocukluğun geçtiği mahalleye gitmek diye bir şey yok. psikologlar bile artık değişimi gözlemek adına çocukluğa inmiyor, kısa bir zaman diliminde yolculuğa çıkması yetiyor.

(bkz: ağaç yerine bina dikmek)
(bkz: steril yaşam)
3 tekerli yarış bisikletime binip kendimi yokuştan bir salardım, saçlarım uçuşurdu. o yokuşta bisikletle hız yapmak benim için hız trenine binmek gibiydi. geçen gün gittim çocukluğumu geçirdiğim mahalleye, aslında o yokuş, yokuş değilmiş yahu. bildiğin 2 adımda çıkınca biten bir eğimmiş. şaşırdım.
geçen yaz bir dünya psikiyatrik ilaç alırken gerçekleştirdiğim eylemdir. anam o bakkala giden yol ne kadar kısaymış, binalar ne kadar birbirine bitişik, her şey ne kadar küçükmüş. etraftaki tarlalarda villalar bitmiş, otobüsten inince lank diye karşımda bitiveren mahalle koca koca binaların arasında görünmez olmuş.
özellikle 90?larda çocukluğu geçmiş biri olarak insanın özlediği bazı şeyler olabiliyor. mesela beyaz eşyalar için üretilen katı köpükleri duvarlara sürterek kar (!) oluşturmak. 5. kattaki evine "anneeeee" diye yırtınmak. ya da komşun olsun olmasın seni nerede görürse "küçüüüüük, bana bir maltepe al, geri kalan 1000 tl senin olsun" repliğine sahip biz "küçük"lerin büyükleri, ve saymadığım bir çok şey. insan özlüyor.
en son bir ayosözlük yazarcanı ile * kol kola gittiğim çocukluğumun geçtiği mahalleme yaklaşırken gözlerim dolmuştu, elinden tuttuğum sözlük yazarının omzunda ağlamıştım hatta
tuhaf değişeceğini bile bile değişmemesini dilemek zor tabi bunlar
geçen sene çocukluğumun geçtiği mahalleye gittiğimde meybuz yediğimiz o kaldırımı gördüğde kendimi tutamayıp ağlamıştım ahhh zamanı durdurmak ne mümkün...
olmadığı için gidemediğim yerdir eski mahalle
sokakta geziyordum. şurda hemen şurada ki ağaçtan düşmüştüm. her yerim incir yapraklarından kaşınmaya başlamıştı. biraz daha yürüdüm sokakta ahh şu duvar eğlenceli sohbetlerimizin geçtiği. ve suradaki sokak direği, sevmediğim bir çocuğu bağlayıp kacmistim bir gece yarısi. ve yanındaki ki bahçe 2. kattan bir teyze üstümüze bir kova su dökmüstü susun diye. gülerek yürüdüm yürüdüm. ve ilk aşık olduğum insanla o köşede karşılaşmam. omuzuma dokunup merhaba tanısalim mi demesi. ve onunla geçen güzel yıllar. hüzünlendim ve yürümeye devam ettim.geriye baktım ne kadar yabancı olmuş bu mahalle bana. ne kadar da değişmiş. oysa her köşesinde eglendigim sokaklar şimdi bana sen kimsin der gibi bakması. biraz keyif biraz hüzün düşüne düşüne yürümeye devam etmem. ah çocukluğum hala suracikta.
tırmandığın düz duvarı görünce vay beee nasıl çıkardık buralara bir de aşağı atlardık, ey gidi günler eyy demek.
üniveristeye başlamamla başıma gelen olaydır. çocukluğumda kaldığım o ev, nasıl da küçük gelmişti gözüme, büyüdüğümü kabul etmektense evin küçüldüğünü söylemek daha rahatlatıcı geliyordu. o çık çık bitiremediğim merdivenler bir iki adımda biter olmuştu.. iki yanımızdaki emniyet müdürünün bahçesinden çaldığımız kayısıların eriklerin tadı gelmişti dilime- evet biz emniyet müdürünün bahçesinden meyve çalardık o zamanlar kimse de bir şey demezdi şimdilerde kale gibi olmuş korkarım ki duvarlarına dokunanlar lazerle ortadan ikiye falan ayrılıyordur- neyse ki arka bahçemiz hala aynıydı 5 kafadar ilerde gelirsek alır antikacılara satarız diye köşeye gömdüğümüz liraları aradım sanırım çok yüzeyi kazmışız minnak ellerimizle ki sulara karışmışlar bulamadım. tuhaftı 4 yıl okuyup yine göçtüm oralardan. ayrıca çocukluk anıları başlığındaki entrym( #id:2227722 )deki mevzunun geçtiği mahalledir kendileri.