ayı sözlük itiraf

  • /
  • 91
en yakın arkadaşımın ablasına (ayşe diyelim) açılarak ve en yakın arkadaşıma da (ahmet diyelim) açılmayarak ve ona da nasıl açılabileceğimi bir türlü kestiremeyerek, kendimi salak saçma bir durumun içine soktum.

bu akşam erkek arkadaşım (mehmet diyelim) geliyor izmirden. ayşe ile şimdi mesajlaştik, haftasonu birşeyler yapalım dedi, ben de "olur, mehmet de haftasonuna geliyor, beraber takılırız, yürüyüş yaparız uygunsa" dedim, bunu da nasıl oluyorsa çok büyük rahatlıkla dedim kıza. o da "adı mehmet demek, iyi süper, yarın konuşuruz, hoşçakal" dedi. gayet tatlı yani durum. gel gör ki, ayşenin olacağı yerde ahmet'e haber vermemek olmaz, e ahmet de gelirse ona mehmetle olan ilişkimi söylemeden o günü nasıl geçiririz bilmiyorum, e şimdi ayşe de merak ediyor mehmeti, soru sormak falan isteyecek, saçma salak bir durum.

ne tavsiye ediyorsunuz sayın sözlük, mesaj falan atın ulan. o kadar ıkındım, sıkındım, gene de en yakın arkadaşıma açılamadım. sanırım ayşe'ye açılabilmemin bir nedeni de ahmet'e açılmayı becerememdi, baktım olmuyor, böyle dolaylı bir yoldan gideyim dedim sanırım. bir ihtimal ayşe ahmet'e benim durumları çoktan söyledi. ben ahmet'i fazla aramadım bu hafta, bugün ahmet beni öğlen aradı "niye aramıyorsun, nerelerdesin" falan dedi, konuştuk işte, ama ahmet öğrendiğine dair herhangi bir ipucu da vermedi. öğrense bile vermemesi normal olurdu herhalde. öf bilmiyorum. bu ikisini tanıyan ve benim ilk açıldığım psikolog kız var, ona da doğru dürüst açılamamıştım, sadece erkek arkadaşım var benim dedim, orada kalmıştı, ondan mı yardım istesem diyorum.

çok zormuş ya bu açılma işleri yaw, aynı ergen muhabbeti yaptığımın farkındayım ama napim. yapıcam inşallah ama, açılıcam. az önce ayşeyle öyle rahat rahat mehmet hakkında konuşmak bana iyi hissettirdi yalnız. altı senedir saklıyorum ya bu insanlardan ben olan biteni ya, bana da yazık amk.

muhtemelen en geç bir gün içerisinde ahmet'e de bir whatsapp mesajıyla açılıcam, öyle geliyor bana, yoksa bu düğüm çözülemeyecek.

ama düşünsenize çok şahane olurdu, bu haftasonu, mehmet ayşe ahmet psikolog kız ve ben takıldığımızı. valla çok acaip olurdu, aslında niye olmasın, şu puzzle içerisinde bunun olmasını engelleyen tek eksik benim ahmet'e açılmam. ha gayret o zaman mı diyim ne diyim, pufffffff...

şu anda yalnız dangıl dungul birşeyler yapıyorum ve yaptıklarıma kendim de hayret ediyorum. yokuş aşağı giderken frenlerden ayağımı çekmiş gibi hissediyorum. inşalla kötü bir deneyim yaşamam.

yok mu bu işlerden anlayan, benle empati kurabilecek biri?
hayatım boyunca ''dürüstüm'' gibi iddialı bir söz kullanmadım. dürüstlüğü sürekli ağzına sakız eden insanların bu kronik dürüstlüğü beni rahatsız ediyor ve onlara olan güvenim daha başlamadan sarsılıyor. tabi seda sayan dürüstüm diye diye en güvenilir ünlü seçilmiş olabilir. ama bu bile ona olan güvenimi bir kez daha sorgulatmıştır.
evliyim ya. maalesef evliyim. karimi da seviyorum ama ona acilamiyorum bu konuda. biseksuel oldugumu ne zaman soylerim bilmiyorum.
bazen bosanmayi dusunuyorum cunku biseksuelligimi doyasiya yasamak istiyorum. ancak duzenli hayatima da kiyamiyorum.
boyle iste.
kendimi yaşayamamaktan bıktım sözlük.hetero gibi davranmaktan sevdiğim insana onu söyleyememekten her şeyden kendim olamamaktan bıktım sözlük
dün diş hekimleri günüydü/günüymüş. saat 15:30'da hastanenin terasında kutlama yapılacağı duyuruldu, üstelik genel sekreter de gelecekmiş. bütün gün bir saniye nefes almadan hasta bakıp saati 16:10 yaptım. sonrasında törene çıkıp samimiyetsizce sırıtıp, genel sekreteri alkışlayamadım, başhekimin yanında olduğumu hissettiremedim. çünkü diş hekimleri gününde yine çok çalıştım, gelip sırtıma dokunup halimi hatrımı soran olmadı. ben de kantine gidip soğuk su yerine bu kez daha samimi olması adına kendime bir çay ısmarladım. kendi çapımda sergilediğim bu manifestoyu fark eden olmadı ama en azından kendi içimde daha samimi olmayı başardım sanki.
dün ailem gay olduğumu öğrendi. psikolojim bozuktu; hiçbir şekilde kimseyle konuşmuyordum kendi sorunlarımı düşünmekten. birisi komik bir şey söyleyince gülmüyordum. sanki ölü gibi, boşluğa bakıp duruyordum. annemgil neyin var falan deyince ağlamaya başlıyordum. ki bundan önce de zaten her gün gizli gizli ağlıyordum sürekli. sonra da yine ölü gibi olma haline dönüp o yorgunlukla 10 saat falan uyuyordum. hep geç kalkıyorum, hep uyumak istiyorum, hiç erken kalkmak istemiyorum. erken kalkarsam başım ağrıyor, sorunlarım aklıma geliyor, ölecek gibi oluyorum. bunları gay olduğumu söylemeden önce anlattığımda onlara, bunu normal bir sıkıntı zannettiler. "olur öyle arada" gibisinden yanıt verdiler ama bilmiyorlardı ki o sırada görünmez insanlar benim boğazımı sıkıyordu. daha sonra bu ölü gibi halimden bıkmış olmalılar ki, direkt "gay misin" diye sordu babam. uzun bir konuşmadan sonra "biz seni gay olduğun için sokağa atmayız, sana bakışımız değişmeyecek ama bu normal bir şey değil" gibisinden laflar ettiler. sadece abim normal karşıladı, ilginç bir şekilde. gelecek planlarım vardı, hepsi bozuldu. kafamı hiçbir şeye veremiyorum. o kadar çok yapacak şey var ama hiçbir şey yapasım gelmiyor. intihar düşünceleri çok normal bir şeymiş gibi, hatta çok mantıklı bir şeymiş gibi gelmeye başladı. sadece bu benliğimden kurtulmak istiyorum, nefret ediyorum bu bedenden. ölmek şu anda çok mantıklı geliyor. keşke daha mutlu birisi ile bedenimi değiştirsem. sanki zaman durdu ve ben acı dolu bir anda sıkışıp kaldım, hareket edemiyorum. gay olduğumu açıkladığım için üzgün olduğumu sanmıyorlardır umarım.
alttaki yazara soracaklarım var başlığından nefret ediyorum. aslında başlıktan da değil de ben tam son sorulan soruyu cevaplayıp, alttaki yazara sorulacak soruyu bulduğum anda başlığa girilen entryden nefret ediyorum. işin yoksa yeni cevap yaz. ve bunu yaparken "yine benden önce soruyu cevaplayan olur mu?" paniği yaşa...
aşık olduğum şöför arkadaşla muhabbeti kurdum tabi bu olayin iç yüzünü bilmiyor hergün karşılaşmamızı kadere bağlıyor kendisine hediye bile aldım sonra baktım hep ben çabalıyorum dedim biraz uzaklaşayım bugün kendi aradı nerdesin küsmüyüz yoksa die akşam dışarı çıkalım dedi bu saat oldu ses yok işin aslı pek güvenilecek biri değil ama beynim ile kalbim senkron çalışmadığı için yapacak birşey yok hala umutsuz bir şekilde peşindeyim birde bana kendini anlatıyor şapşik sen sor ben sana senin hakkında herşeyi anlatırım zaten
kendime iyi geceler diyerek başladığım bir gece oldu bu, facebook üzerinde dolaşıyordum arkadaşlarımı bir check edeyim ne yapıyorlar merak ettim diyerekten arkadaş listemi gözden geçiriyordum. benim arkadaş listemde de sadece yakın arkadaşlarım mevcut hiçbir şekilde yakınımda olmayan insanlar ve akrabalar giremiyor. göz atarken eski bir lise arkadaşımın 2 tane profiline denk geldim. (ona yeliz diyelim şimdilik) içimden '' eh be yeliz tamam o zamanlar kekoyduk falan ama 2 tane açıp da böyle ulu orta bırakmak hele ki herkese açık fotolarla'' dedim içimden. bunu dedikten sonra yeliz hakkında birçok şey aklımda canlandı, bu başlığa yazma sebebim de bu yüzden, bazen üzerine düşünüyorum nasıl hayatlar yaşıyoruz hepimiz diye, o yüzden size kendimin ve yeliz'in hikayesinden bahsetmek istiyorum biraz. hem biraz günah çıkartmak amaçlı hem de üzgünlüğümü gidermek için. biraz uzun bir entry olacak şimdiden uyarıyorum.

benim zor bir lise hayatım oldu her zaman, ilkokul da zordu ama lise gerçekten bir nevi cehennemdi 11. sınıfa kadar özellikle. 9. sınıfta pek arkadaşım yoktu, olmasını da umursamıyordum aslında hayatım boyunca hep kendi kendime yeten biri oldum. ama bazen insanın birilerine ihtiyacı oluyordu kendisine ses olacak nefes olacak. okuduğum lise yüksek puanlı bir liseydi bu yüzden biraz zeka seviyesi ve hoşgörü seviyesi en azından biraz yüksek olur diye umuyordum girmeden önce, zira öyleydi fakat yeterli değildi. sınıf da kendi içinde arkadaş çevrelerine bölünmüştü. cool'lar - nispeten cool'lar - vasat tayfa - inekler - ezikler olmak üzere. cool'lar nispeten cool'larla iletişim içinde olabilse de, bir cool'un bir inek ile iletişim içinde olmasının tek sebebi çıkar ilişkisiydi. eziklerle genelde vasat tayfa muhabbet ederdi çıkar ilişkisi olmadığı sürece vasat üstü grupla altı grup asla iletişim halinde bulunmazdı. bana soracaksınız şimdi sen hangi tayfadaydın diye, vasat tayfada görünmez biriydim ben, kendi işimi görürdüm bir şekilde ama iletişim kurmak istediğimde her türlü iletişim kurabilirdim her türlü grup ile. lisenin zor olmasının sebebi tabi ki bir umursamazlığım sebebiyle şakaların dozunun üzerimde fazla kullanılmasıydı ama içten içe yaralanan bir yapım olduğundan zarar vericiydi. neyse o aralar iyi iki adet burs tutturup derslerle uğraşıyordum genel olarak, burslardan biri klasik para bursu öbürü ise büyükelçilik ingilizce eğitim bursuydu, birkaç arkadaşlarım da seçilmişlerdi bu bursa. yeliz de onlardan biriydi, yeliz eğlenceli dansı çok seven ve enerjik bir kızdı. güzelliği vasat denebilecek kısa boylu ve ara sıra saçma davranışlarıyla sınıfın dalga konusu olurdu. ama her şeye rağmen hayat enerjisine hayran kalırdım. dansı bir tutku ile yapıyordu ve bundan dolayı adı orospuya çıkmıştı. her zamanki klasik olaylardan biriydi benim için voleybol oynayan bir erkeksen eşcinsel damgası yersin, çok iyi dans ediyorsan ve bu konuda tutkuluysan ve biraz da açık giyiniyorsan orospu damgası yersin, çok ders çalışıyorsan inek ve ezik damgası yersin bu hiç değişmez.

yeliz ara sıra kafa şişiren biri olsa da bana çok yardımı dokunan biriydi, ara sıra okulda onunla takılıp çok eğlendiğim zamanlar olurdu, kurstan dönerken serviste bize dans numaralarını gösterirdi, servisçi amca sesi sonuna kadar açardı biz de dans ede ede eve dönerdik. bir gün yeliz'in evine gittim ders çalışmak için, bize yakın sayılabilecek bir yerde oturuyordu. babası ile tanıştım ve annesiyle çok tatlı insanlardı, kızları okusun ve sosyal biri olsun diye her şeyi yapıyorlardır diye düşünüyordum onları ilk gördüğümde. bizi rahatsız etmemek için koca salonu bize bıraktılar ve küçük oturma odasına televizyon izlemeye gittiler. yeliz'in aile hayatını görünce çok etkilenmiştim, benim ailem de dünya tatlısı insanlardır ama durumları kötü olmasına rağmen dişini canına takan böyle aileleri görünce insan bir başka oluyor. biz yeliz'le ders çalışmaya başladık ara sıra erkek arkadaş kız arkadaş mevzularından konuşuyorduk, yeliz'in düşünceleri biraz fazla yaşına göre uçarıydı.'' insanları tanıyamamış daha bu kız'' demiştim içimden, ''umarım başına kötü bir şey gelmez.'' ders olayını bitirip evime döndüm annesin yaptığı bir kutu kurabiye ile. ve yaklaşık 1 sene sonra yeliz okuldan ayrılıp daha düşük seviye bir okula geçiş yaptı. ben bu davranışına anlam verememiştim herkes yapamadığı için geçti diyordu, pek inandırıcı gelmese de inanmayı tercih edip mevzuyu kafamda kapattım. yeliz aynı zamanda kursu da bırakmıştı. hayatımdan bir insan tamamen çıkıp gitmişti, kaybolmuştu adeta.

ve okul bitti ben mezun oldum üniversiteye başladım bir gün makroya alışveriş yapmaya girdim, istediğim her şeyi aldıktan sonra kasaya geldim ve kafamı kaldırdığımda bir gördüm ki yeliz. mahcup bir tavırla selam verdi ben de onu bu kadar senenin ardından görünce garip olmuştum. ama neden kasiyerlik yapıyordu bunu çözememiştim, yaz olduğu için deneyim olsun diye yapıyordur büyük ihtimalle dedim. ''dışarda bi' sigara tüttürelim mi?'' dedi bana, ben de ''ayıp ettin sen istersin tüttürmez miyiz'' dedim. patrondan izin alıp dışarı çıktık birer winston slim yaktık, ''ee yaz tatilinde burada çalışıyorsun ha'' dedim, ''sadece yaz tatilinde değil'' dedi. şaşırdım ''neden burada çalışıyorsun senin derslerin hep 10 numaraydı, ağzın da iyi laf yapardı hani'' dedim. ''beni sen iyi tanırdın her zaman, böyle olması gerekti, lise hayatımı çarçur ettim'' dedi. '' nasıl çarçur ettin anlamadım, daha düşük seviye bir liseye geçtin de çalışmadın mı yoksa başına ailevi bir sıkıntı falan mı geldi'' dedim. ''başıma ailevi bir sıkıntı gelmedi, bir erkek arkadaşım vardı beni kullanıp attı, hamile kaldım çok geç haberim oldu, babam beni öldürecekti'' dedi. ''birini buldum, evlendik mutluyuz şimdilik çok şükür, işimden de memnunum, neyse benim işe dönmem gerekiyor bizim patron manyağın teki'' dedi son olarak ve sarıldıktan sonra arkasından '' bu hayata en berbat durumda bile tutunabilecek biri varsa o da sensindir, kimseyi dinleme yeliz'' dedim birbirimize bir süre baktık ve eve doğru yola çıktım. aklımdan bir sürü soru geçiyordu cevaplarını bulmaya çalıştığım, soru-cevap soru-cevapsızlık arasında gidip gelerek eve yol aldım. eve girdim facebook'u açtım ve eski resimlerimize baktım toplu resimlerde yeliz oradaydı, kendi eski yorumlarıma baktım ergence ve saçmaydı.

aklımda hala bir soru vardı ve hala var ergence ve saçma halden bu kadar iğrenç bir hale nasıl gelebildik?

ve hadi bu hale gelebildik, ergen olmama rağmen kalbimin ve vicdanımın olduğu o dönemde ben neden içimden geçenleri yeliz'e söyleyip onun aklının bir köşesinde onu koruyamadım? dans etmesi ve güzel okullarda okuması gereken yeliz şu anda kasiyer olarak çalışıp, 17 yaşında çocuk sahibi olup çocuk bakıyor ve evini çekip çeviriyor. sebebi ise bir şerefsiz evladı madem bunu yapan bir şerefsiz evladı sen neden sustun ve hayatından kaybolup gitmesine izin verdin. belki de kimsesi yoktu sustu korktu, susmayı korkmayı en iyi bilen senken yanında bile olmadın.

günah çıkartma bir entry ile olsa işim kolay olurdu, hayat solup gidince renklerin de bir anlamı kalmıyor. hepimiz kendimizi affetsek de hatalarımızla yaşıyoruz, ve bazen hatırlayıp kederleniyoruz.
brezilyalı biri instagramdan saat farkı demeden gece gündüz yazıyor ve google translate beni uluslararası rezil ediyor."is it"lere yes it is, do you lara da yes ı do diyorum uzatmadan. çünkü uzun cevap yazıp yolladığımda mesajı anlamadığını söylüyor -ki bende anlamıyorum -ona da no pro diyorum. allah kimseyi ingilizceyle sınamasın sözlük , amen.
allahim benim gunahim neydi de boyle bi gun yasatiyorsun bana sevgililer gunu ve benim sevgilim yok cillik cilliga aglayasim var yalnizliktan biktim artik dayanamiyorum cok guzelim ama sevgilim yok allah cirkin sansi versin amin
yukarıdaki yazara katılıyorum. içim kurudu, yüreğim soldu.
9 aydır seks yapmadım. barut fıçısı gibi her an patlamaya hazırım. sürekli erekteyim. o kadar fenayım ki aktif bir birey olarak ve daha önce pasif bir deneyim yaşamamış olmama rağmen deliler gibi pasif olup bir erkeğin beni altında çatır çatır becermesini istiyorum. yanıyorum be.
hangi adama "bana ne zararı dokunabilir ki şundaki tatlığa bak" deyip sevgi beslesem, ağzıma sıçıp hayatımdan çıktı.*
eyy üst komşu kızı.

dün gece baş başa evde sohbet ederken elektrikler kesildi. ve ansızın mum ışığında güzel güzel konuştuk. biliyorum bunu sen de düşünememiştin ama çok rezil kepaze oldum. çünkü eve ansızın aile meclis üyelerinden birileri geldi. tuhaf tuhaf bize baktılar, ben de 'hihi elektrikler kesik de, hoş geldiniz' diye şapşal şeyler dedim. meğer şalter atmış. şalter! biz de 1 saat boşu boşuna mum ışığında sohbet etmişiz. apartmanın ışıkları da yanıyormuş. gözünü seveyim bi daha gelme.
geçen bir müzik programına gittim, tuvalette ellerimi yıkarken bir adam geldi, tuvalete girdi kapıyı kapatmadan da işemeye başladı. sonra bana baktı, kafasını çevirdi sonra bi daha baktı, ben de tam çıkmaya yönelirken geri dönüp bir daha ellerimi yıkamaya başladım tuvalet tarafındaki lavaboda, bi yandan adam bakıyor, ben de bekledim ben de bakmaya başladım, sonra adam "manyak mısın kardeşim" demesin mi? dedi yanlış anladım pardon dedim. ama tam rezalet... off hatırladıkça hem utanıyorum hem sinir oluyorum. yani adam bakmasa ben de çıkıp gidicem ama üç kere baktı yani. (bkz: sözlük yazarlarının utandığı anlar)
bu işe yeni başlayan kız, önceki işyerini anlatıyor habire. önceki işyerindeki çalışanların yarısı kadarı yabancıymış. eşcinsel evlilik yapan müdürünü, onların düğüne gitmelerini, kime nasıl hitap edeceklerini şaşırmalarını, "biz kız tarafı mıyız erkek tarafı mı şimdi, ho ho ho" tarzı diyaloglarını ballandıra ballandıra anlattı bir gün. sonra bunun hoşlandığı çok yakışıklı bir elemanı bir gün bir ev partisinde elele bir erkekle gördüğünü söyledi. böyle başka bir sürü şey anlattı. orada belli edemedim ama çok kıskandım bu rahatlığı ya. elalem yanı başımızda ne rahatlıkta yaşıyor, biz burada "ay açılsam mı? kime açılsam? açılsam benle küser mi? annem beni evlatlıktan reddeder mi?"lerdeyiz. tabii bazıları için hatta ölüm tehlikesi de var. böyle hikayeleri dinledikçe başka bir ülkeye yerleşme isteği kaplıyor içimi. pöf.
hoşlandığım kişiyle ilk buluşmamızda arkadaşının evine gidip hep beraber vakit geçirecektik. her kırmızı şarap içtiğimde kusarım. o gün de şarap içmeye karar verdik. eve geldik ve içmeye başladık. ev küçücüktü ve tuvalet evin salonundan sürgülü tahta bi kapıyla ayrılıyordu. ikinci şişe de biterken herkes mayışmış ve kulağını müziğe vermişti. ben de öyleydim ta ki karnımdan boğazıma doğru çıkan sıvıyı hissedene kadar. hızlıca yerimden kalktım ve tuvalete koştum. tam tuvalete girdim sürgülü kapıyı kapatıyordum ki bi baktım içtiğim tüm şarap tahta kapının üstünde ve aşağı doğru akıyor. evet içimdeki şarabı 2 saniye daha tutamamıştım ve çocuğun tahta kapısında cinayet işlemiş gibiydim. kapının her yeri kıpkırmızıydı ve tahta resmen tüm şarabı içine çekmişti. ne yapacağım nasıl temizleyeceğim derken hoşlandığım kişi iyi misin diyerek yanıma geldi ben de onu içeri aldım. kapıya baktı, bana baktı, ben ona baktım ve anırarak gülmeye başladık. evden çıkarken çocuğa kapısının ne halde olduğundan hiç bahsetmedik. muhtemelen kusmuk lekesi hala o kapıda. eğer bunu okursan, sürgülü tahta kapına kustuğum için çok üzgün olduğumu bilmeni istiyorum.
hevesim kursağımda yer etti benim. yadırgamıyor da yerini maşallah pek bir keyfi yerinde..
sevdiği her şeyi kaybetmiş cercei gibi hissediyorum kendimi. elimde şarap, dudaklarımda arzu, sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim.


  • /
  • 91