ayı sözlük itiraf

  • /
  • 91
yine kodumun ankarasındayım, aştiye ayak basar basmaz depresyona girdim. beni hayatta tutan tek şey yarın ayı gibi kavurma yiyecek olmam. yani umarım yerim.

edit- amına bile koydum kavurmanın ov yeaaa
lavman yapmadan kendini s*ktirenlerden tiksiniyorum be ayısözlük. nasıl bi saygısızlıktır bu. iki cinsel haz yaşayacağız diye ne çektik be. hadi spontane bi buluşma olur, önceden hazırlanamamışsındır eyvallah. ama evine davet ettiğin misafirde böyle karşılanmaz ki.
küçükken sabah daha çok uyumak için geceden önlükle yattığım oluyodu.
annem beni pis ve tembel ilan etse de acayip bir kolaylık, adeta tekerleği bulmuşum gibi falan geliyodu bana o dönemde.
öyle işte.
senin hatan. yine güvendin birine, kimseyi suçlama. düştüğün konumun sebebi sensin. ne bekliyordun? seni önemsemesini mi? gerçekten buna inandın mı?
bir insan günde 3 paket cips yer mi? hala şu cips takıntıma son veremedim.
bugün bir ekildim, bir ekildim, bir ekildim ki. fidanlar ağaca döndü.

"haftasonu buluşalım" dedim. "olmaz" dedi.
"hafta içi buluşalım bari" dedim. "olur" dedi.
zor bela izin alıyor olmama rağmen izin aldım. "kahvaltı yaparız" dedim. "çok da erken olmasın 10 iyi" dedi.
kalktım. 10'da beşiktaş'ta beklemeye başladım. aradım. mesaj attım. bekledim. bekledim. bekledim.
whatsapp'tan engellemiş. mesajlarıma cevap vermiyor.
"birisinin randevu verip, beni ekmesinden çok korkarım" demişti, ilk buluşmamızda da. ne acı. bu da 2.si halbuki.

sadece buluşup, bir şeyler yiyip, bir şeyler içip dönecektik. o kadar...
genel anlamda entryler beğenilmeyebilir,saygi duyarım.
ama 10 kasım entrymi beğenmeyen hangi iki yazarsa,bu yaptıklarına saygi duymuyorum.
sözlükte atamızı sevmeyen olabileceğini zannetmezdim.umarım yanlışlıkla unlike edilmiştir.
sözlük size başından beri yaşadıklarımızı anlatacağım. özelden yorumlarınızı bekliyorum.

bu dönem yeni sınıfımda vanilya adında bir çocuk vardı. ben ona vanilya diyeceğim. açıkçası kendisinden pek hoşlanmıyordum. deri ceketiyle sınıfa gelip gidiyordu. hiçbirimizle muhattap olmuyordu. kendi arkadaşları vardı.

bunu sonradan öğrendim ki daha ben onun adını bilmezken ve o derse gelemeyeceği bir gün ödevini bir arkadaşa vererek "bu ödevi cikolatali kek diye birisi var, ona ver demiş!" tabii o ödev bana ulaşmadı. bunu sonradan öğrendim.

benim onun farkına varmam hocanın ve sınıftakileri kendisini "the best" diye çağırmasından sonra oldu. itiraf ediyorum ondan hem hoşlanmıyordum hem de sınıfın en iyi unvanını almasına sinir olmuştum. beni tanıyan bilir, girdiğim ortamda en iyi olmak isterim.

zamanla küçük küçük muhabbetlere girmeye başladık. ben laser-tag oynamaya gidelim dedim, o zaman destekledi. hatta whatsapp grubunda beni desteklediğinde yüzü aklıma bile gelmemişti. profil resmine tekrar bakmıştım. sonra beraber bir şeyler yapalım dedik, ben fitness antremanım olduğu için gelemeyeceğimi söylemiştim. arkadaşlar gitmeyi ver ne olacak dediğinde gene beni desteklemişti, antremanını aksatmasın diye.

sanırım o aralar kendisi hakkında kötü düşüncelerim gitmişti. tamamen nötrdüm.

bir gün ders çıkışı bayan başağrısı ile beraber üçümüz yemeğe gittik. orada daha iyi tanıdık birbirimizi. yaşadığımız şeyler neredeyse aynıydı. ikimizinde iflas etmişti. ikimizde ailesi boşanmanın eşiğinden dönmüştü. ikimizinde ablası vardı. ikimizde diş teli takmıştık, en azından ben hala takıyordum. ve itiraf ediyorum o yemekte bir şey olmuştu. bana bakarak gülümsüyordu, ve mutlu oluyordum. gerçekten çok güzel gülüyor. ama bu konuda pek düşünmek istemedim. çünkü yakın çevremden birisinin beni etkilemesini istemem. gece 23:57'de bu tarz entryler yazmamak için istemem...

uzun bir süre vanilya ile sadece arkadaş kaldık. ara ara midemle kalbim arasındaki o aşk organında kelebekler uçmasına sebep oluyordu ama bu konuyu düşünmek istemiyordum. belki de düşünürsem korktuğum şeyi kabul etmekten korkuyordum. hayatımda bir kere aşık olmuştum. aşık olmayı sevmiyordum. en azından gay app'lerden bulduğum birine aşık olmam benim için daha yararlı olurdu. ama işte... kısaca düşünmek istemiyordum.

sonra ablam ve arkadaşlarım yeni arkadaşlarımı tanımak istediler. fotoğraflarımızı gösterirken, tüm kız arkadaşlarım vanilya'yı sordular. ben sebepsiz yere "çok tatlı değil mi?" falan diyordum. ilk o zamanlar ufak ufak kendime itiraf etmeye başladım. en son ablama gösterdiğimde, onu özel olarak göstermemiştim konu onda yoğunlaşmıştı nedense, bana imalı bakış atmıştı. "yok canım öyle bir düşüncem yok," dedim.

ertesi gün derse bayan baş ağrısı gelmemişti. normalde ikimizin arasına o otururdu. o oturunca bizim pek muhabbetimiz olmazdı. ilk gün onun yanına oturmak istiyordum ama yanlış anlaşılır diye, neyi yanlış anlaşılacaksa, oturmadım. ama muhabbete başladık. gerçekten iyi anlaşıyorduk. ben son ders yanına geçmeye cesaret edebildim. ertesi günde yanında oturdum.

ertesi gün onun sunumu vardı. gözlerimin içine bakarak anlattı. bundan hoca bile o kadar kıllandı ki ara ara dönüp bana bakıyordu. bende yanaklarım kıpkırmızı "ehe" falan yapıyordum. hatta şöyle bir olay daha var, bir yerde "partner" diye bir kelime geçti. hoca resmen bize dönerek "gayler bu kelimeyi eş anlamında kullanıyorlar," dedi.

üçüncü gün çok güzeldi. sıralarımız dip dibe oturuyoruz. sürekli beraberiz. artık teneffüslere arkadaşlarının yanına bile gitmiyor. hatta çıkışta laser-tag oynamaya gittik. aynı takımdaydık. ne yiyeceğimize ben karar verdim. aynı şeyi söyledik. oyundan sonra dondurma yemeye karar verdik. ben lavaboya gittiğimde bana dondurmamı ve suyumu almıştı. tanrım, elinden o dondurmayı ve suyu alırken o kadar mutluydum ki anlatamam.

sanırım o an vücudumun her tarafının enfeksiyon kaptığını fark etmiştim. vücudumun her köşesi "vanilya" tarafından işgal edilmişti. zaten o zamana kadar öyle bir hale gelmiştim ki kimseyi yan gözle bakamıyordum bile. yan gözle bakmayı bırak aklıma seks bile gelmiyordu. onunlada dahil! sadece onun olmak istiyordum. hala istiyorum. nasıl ve ne şekilde olduğu önemli değil. sadece sarılıp uyumak ya da ne bileyim yanımda olsun yeter...

ertesi gün bayan başağrısı ile kavga ettik. çünkü yerinden kalkmak istemedi. gerizekalının üstelik erkek arkadaşı var yani. çocuk gibi sırf yerine oturdum diye sınıfta bağırdı çağırdı. zaten öyle şımarık bir kız ki tanısanız ifrit olursunuz. ilgi budalası, herkes beni sevsin insanı. cins. vanilya, ben taraf tutmayacağım dedi. kendi aranızda halledin. bir kaç kere "aranız bunun için açılmasın," falan dedi. "yerini geri ver istersen," dedi ama yapmadım. çünkü hem bana o kadar dayılandıktan sonra affedersiniz ama "bok" verirdim hem de vanilya'nın yanında kalkmak hiç istemiyordum.

o günden sonra her sabah sınıfa erkenden gelip yer kaptım. zaten vanilya'da erken geliyordu. sohbet ediyorduk.

seneye benle beraber kürek takımına gelmeye karar verdi.

ne zaman sınıfa ziyaretime bir kız gelse, gözlerini dört açıp bizi izliyor. kaç kere yakaladım.

sabahları sınıfa gelir gelmez tuvalete gidip saçını düzeltiyor. kaç kere gözlemledim. bende yapıyorum. sabahları aynanın karşısına geçip 32 kere saçımı sağa-sola tarıyorum.




geçen gün kız arkadaşımla onu unutmam gerektiğine karar verdik. bunun için her teneffüs beni dışarı çıkaracaktı. sabah dip dibe oturuyorduk. sonra benimki sınıftan beni aldı. ben her teneffüs dışarı çıktım. o zamana kadar hep sınıfta kalan çocuk, o da arkadaşlarının yanına gitmeye başladı tekrar! çünkü ben sınıfa ne zaman gelsem onu göremiyordum. ama ben çıkana kadar o çıkmazdı.

neyse 3. ders, dibimde oturan çocuk sırasını bayan başağrısına doğru çekti. salakta "ayyy sırasını bana yaklaştırdııı" diye daha çok çocuğun dibine girdi. hayır, sevgilin var be orospu, ne yapmaya çalışıyorsun?!

benim başım ağrımaya başladı. zaten ne zaman bu salakla konuşmaya başlasalar başım ağrıyor. hayır, başka birisi olsa bu kadar rahatsız olmam. gerçekten. ben elmayı seviyorum diye elmada beni sevmek zorunda değil. elma, elma kurdunu sevebilir. ama bu kızın sesini duymak deli ediyor. bağıra bağıra konuşuyor, bir şeyi yüz kere tekrar ediyor, yaşadıklarını çok ilginç şeylermiş gibi bağırıyor...

ikimizde teraziyiz.

bu hafta sonu ikimizde saç traşı olmuşuz. sınıfta birbirimizi aynı anda görünce gülerek "sıhhatler olsun," dedik.
hayır, giydiğimiz kıyafetler bile uyumlu! bu kadar mı olur.
aynı burçtayız.
çevresinde çok fazla kız arkadaşı var.
bunun yanında elleri çok çirkin. gerçek anlamda çirkin. normalde ellere çok takarım ama nedense onda pek önemsemiyorum. hayır, bugün ondan soğumak için cidden ellerine odaklandım ama yapamadım. hatta bir kere bir yarışma sırasında soruyu yapmayayım diye ellerimi tutmuştu. o an mutluluktan ölebilirdim. şakayla karışık ellerimi kurtarmaya çalışıyordum ama ellerini daha sıkı tutuyordum.
yüzünde sivilce var. tamam hoş çocuk, kesin ama tüm çevrem " cikolatali kek hiç senin tipin değil," diyorlar. ha bu arada sivas'lı. anne tarafım sivas'lı. bu da mı tesadüf?
ayrıca bana şöyle dedi, "eğer iş imkanı çok olsaydı, senin bölümünü okumak isterdim,". tamam bu belki önemli bir detay değil ama işte benzerlikler mutlu ediyor.
bana gelip gidip "iphone saatini alır mısın?" diyor. eşek, bir gün gidip alacam. :)
pff.

bayan başağrısı olmadığı zaman, hep dip dibeyiz. ama o salak geldiğinde sürekli çocuğu lafa tutuyor. hatta bugün sabah derse girmeden vanilya, onunla konuşmayı bırakıp bana dönerek bambaşka bir konu açtı. nasıl bozuldu?! ama işte dediğim gibi bana göre beni kıskandı. çünkü 3. ders bayağı bayağı görmezden geldi gibi bir şey beni.

sonra bay ağız kokusu var. bu çocuk muhafazakar bir ailede yetişmiş. okulun başından beri bana asılıyor. ben vanilya ile bu kadar ilgilenmiyorken sorun yoktu ama şimdi hepten boka sardı. sürekli bizimle uğraşıyor. derste laf sokmalar falan! son ders the fault in our stars izliyoruz. her zamanki gibi dip dibeyiz. "size fazla yaklaşmayın!" dedi ayı. sonra geçen gün gelmiş "konulu film çekicem baş rollerde cikolatali kek ile vanilya oynatacağım," diyor. sürekli vanilya ile aramıza girmeye çalışıyor. imalı laf sokmalar falan...

tüm bunları sürekli düşünüyorum. tüm bunları ve şu an aklıma gelmeyen öteki şeyleri düşünüyorum. sürekli sonuç "senden hoşlanıyor," çıkıyor. ama 5 senelik platonik deneyimi olan üzgün, mutsuz, karanlık cikolatali kek diyor ki "boş yere umutlanma."

evet, ne düşünüyorsunuz beyler. özelden görüşlerinizi dinlemek isterim.
plaza kaşarı ne demek bilmiyorum.**
rezil oldum sözlük hem de çok pis. yukarıdaki entry sayesinde öyle bir kahkaha attım ki iş yerinde yankı yaptı. işin ilginç olanı ne oldu diye soranlara cevap vermek için ıkınıyorum. sonra anlatırım diyip gönderiyorum.
bazı şeylerin özel ve güzel olduğuna inanmıştım. her şeyin düzelebileceğine inancım tamken, elimden gelen her şeyi yapmama rağmen olmadı. o kadar kırgınım ki. hayatımda hep yalnız olduğumu düşünmüştüm, uzun bir süre karşı çıktım, direndim ama zamanla o kadar bağlanmışım ki bu düşünceye, kötü günlerimi yalnız geçireceğimi hiç düşünmüyordum. artık çabalayamıyorum bile. kendimi böyle savunmasız bıraktığım için o kadar kızgınım ki.

ben artık bir köşede gizli gizli gözyaşı döküp mutsuz olmak istemiyorum sözlük.
günlerce uyumak istiyorum herkesle iletişimimi keserek
son 2 gündür onsuzluğun krizlerine girdim yine.
7 ay geçti ayrılmamızın üstünden. bitti, gitti diyorum ne bitiyor ne de gidiyor.
sürekli hatırlatıyorsun kendini oğlum yapma artık. diyorduk ya sonumuz belli diye bırak hayatımı yaşıyayım, izin ver unutmama.

gecenin bir vakti yazdın yine. yetmedi görüntülü konuştuk. nasıl özlemişim kelimeler yetmez ama yaşamaya, konuşmaya, anlamama, anlaşılmaya karşı o kadar çok korkuyorsun ki birbirimize yabancılaşıyoruz. diyorsun ya yorgo çok zekisin diye zeki falan değilim abi anlamıyorum seni, anlayamıyorum. ne hissediyorsun, ne yapamamı istiyorsun, ne bekliyorsun benden bilmiyorum.

acı çektim ben 7 ay. özrünü beklemiyorum ama kefaretini istiyorum. yitip giden bok gibi 7 ayın kefaretini.
senden nefret ediyorum, nefretim kadar da seviyorum. bırak ne olursun bırak mutlu olayım.
ne olursun..
yaş 23, ergenlik yıllarındaki gibi şımarıklık lüksüne sahip değilim. gerçi kendimi hiç olmadığı kadar anlamam o yıllara denk geldi, haliyle bunun sinirinden bahsetmeye gerek yok. ama insan sonra sonra anlıyor, asıl mesele kendimi tam olarak kabullenemememmiş, kendi içinde cebelleşen birinin dışarıdan görünen hali yani. bir noktada bunu da aştım sanırım, ama kayıp giden senelerin bir daha gelme olanağı yok, bir insanın her şeyin yeni yeni farkına vardığı, ve pek çok anıyı ilk defa tadacağı bir zamanda kapalı kutu olarak yaşamak telafi edilebilecek bir şey değil maalesef, sanırım ömrümün kalanında bunun hesaplaşması kendi içimde devam edecek.

ya ileriye bakmak? evet daha açık ve daha cesurum, çünkü kaybedilecek pek bir şey yok, ama çok daha büyük dertler var artık. belki üniversite yıllarımda bir şeyleri yoluna koyabilirdim, ancak günden güne berbat bir hale gelen ekonominin yanında iki senesi pandemide bir senesi kenarda köşede karambole bir yarım senesi de deprem felaketi sonucu geçirmiş bir insanım. ve şimdi aile evi kafese dönmüş oturuyorum. yüksek lisans yapsam? bir dönem buradan ilerleyip yolumu bulabilirdim, ama buna hazırlanırken karşılayacak durumumuz vardı, şimdi ise iş bulma yükümlülüğü pencereden kafayı uzatıp usulca selamlıyor. bir işe girebilirim, küçücük bir yerde 10 saat çalıştığım ve kendi ihtiyaçlarımı karşıladığım bir iş, ancak bir daha asla eski imkanlara sahip olamam, yaşam çalışıp yemek yiyip o aile evinde uyuyarak geçecek, sonrasında zaten gençliğini bir kenara bırakmış birisi oluyorum.

meşhur bir şiir başlar "yaşamak güzel şey kardeşim!", evet yaşamak güzel bir şey, ancak belli bir imkanınız varsa güzel bir şey! benim klansman daha çok karambole gidiyor. neticede sonuç belli ama, hiçlikten geldik ve hiçliğe gidiyoruz, arada küçük bir aralık ve hikayenin sonu belli, bu şartlar altında kutsanacak bir şey de yok.

sözün kısası günler geçiyor, yaşanmamış bir hayat oturduğum yerden kayıp gidiyormuş gibi hissediyorum, ya da bir başka panik durumu, ama netice belli; yaşam ile ölüm arasında gezdiğimiz ipince çizginin iyice görünmez hale geldiği bir an, belki de cinnetin kıyısı.
ben bu çocuktan hoşlandım sanırım kendimi durduramıyorum onu anlamaya çalışıyorum bolca dinliyorum ve zaman geçirmek keyif veriyor bakalım sonumuz nolcak
.yalnız olmaktan bir hayli sıkıldım.hayatımda birisi olsun istiyorum artık.bunu,kendime çok sık itiraf eder oldum.oysaki büyük beklentiler içerisinde de değilim.ne zamana kadar böyle devam edecek,merak etmekteyim.
buraya yazmaya çekinecek kadar gizli gay'im.
(şunu yazmadan önce bile 6 farklı şey yazdım)
uluslararası afedersin geyler lezbiyenler kongresine gönüllü olarak katılıyorum gelecek hafta. heyecanlıyım. aktivizm işleri yapmayalı bir sene olacak neredeyse. tekrar erkeksi bağyanların, pembe boyalı saçlı erkeklerin arasında olacak olmak mutlu ediyor beni. bakalım ne maceralar yaşayacağım. seviyom lgbt aktivizmini, full adrenalin vallaha.
bi insanın neden hiç sosyal medya hesabı olmaz yahu. sınıfımda irlandalı bi eleman var. adamı tüm sosyal medyada arattim. facebook, instagram, google, twitter, myspace bla bla. yok yok yok. ağız tadıyla stalk da yapamıyoruz. olum eleman çok güzel be.
  • /
  • 91