fight club

en sevdigim 5 film arasindadir.çok defa izlememe ragmen her seferinde kafamda baska bir sorunun aydinlandigi kült filmdir.izlemeyen kalmamiştir diye düşünüyorum
bir türlü sevemediğim film.
1999 yapımı edward norton ve brad pitt in rol aldığı. hayali bir arkadaşın insanın başına neler getirebileceğini, mordern hayatın hiç bir sorununa çare bulunamayacağını ve daha bir sürü konuya değinen, anarşist tavırlı bir yazarın romanından uyarlanmış isminin aksine tam felsefik harikulade bir filmdir
edward nortona başka bir gözle bakmama neden olan kaliteli bir şizofreni filmidir. *
anlamak için en az 3 kez izlenmelidir.
3 kg patlamış mısır ve 1 damacana kola ile oynatıcınızın tekrar modunu açıp "ha evet buymuş" diyene kadar izlemeniz gereken film.
chuck plahniuk un aykırı kaleminden çıkmış,yeraltı edebiyatı türünün güzel örneklerinden roman. film uyarlamasıyla gündeme gelmiş dikkat çekmiş olsa da kütüphanenizde olması gereken kitaptır.filmi de bir o kadar güzeldir hani.
marla singer şöyle der...
prezervatif günümüzün kristal ayakkabısı gibi. takıyorsun tüm gece bir yabancıyla dans ediyorsun. sonra çıkarıp atıveriyorsun. yabancıyı değil prezervatifi...
taylor durden söyle demiştir...
kıçına tüy yapıştırmak seni tavuk yapmaz. okunası bir kitap, izlenesi bir filmdir
yerlisi çekilecek olsa: (bkz: halay kulübü)

http://www.tambirpic.com/resim/3cc013e6d357fb59a4649a59c8102673.jpg
üyesi olmak istediğim klüptür. özellikle filmin son sahnelerindeki aksiyonlarda başı çekmek isterim..
"oregon üniversitesinde yüksek lisansını yapan chuck palanhiuk'un uzak olmayan bir gelecekte geçen ve kafası karışık genç bir erkeği konu alan romanından yola çıkılarak çekilen fight club'da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan jack doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. bu toplantılar esnasında marla'yla tanışır o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. jack'in ve marla'nın çabaları tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta kariyer sahibi ama yanlız insanların bir tepkisi. jack'ın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı tyler durden olmasıda adeta bunun bir kanıtıdır. içilen birkaç biranın ardından park yerinde tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışırtacaktır. aralarında başlayan bu kavga jack'in hayatını değiştirecektir. bir süre sonra jack tyler'ın yanına taşınır. tyler'ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulübde sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve tyler durden hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir." *
imdb sıralaması 12 olan, brad pitt ve edward norton'un başrollerini oynadığı konusu (imdb de drama olarak belirtilmiş!) david fincher imzalı film.
(bkz: dövüş kulübü)

not: ''dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulubü hakkında konuşmamaktır.''

chuck palahniuk'un 1996'da yazılmış bir romandır. chuck burda yine yeraltı insanlarının içine giriyor ve bazen yapmak istediğimiz hayalleri yüzümüze doğru çarpıyor. kitap kargaşa projesinin üstüne kuruludur.

bu kitabı ilk okudum daha sonra filmini izledim. fark ettiğim acı nokta marla singer kitapta o kadar da havalı bir karakter değil. ama helena bonham carter onu o kadar güzel oynamış ki kitabın içinden harika bambaşka bir marla singer yaratmış. efsane karakterimiz alter karakter olan tyler durden'dir. evet kitaptaki asıl kişilik ''multiple personality disorder'' yani çoğul kişilikli bir karakter.

kitaptaki güzel kısımları paylaşmak isterim


-----spoiler-----





-''kıçına tüy taktın diye', diyor tyler, ''tavuk olamazsın''.


-kimse incilleri yazmamış olsa isa'yı bugün kim hatırlardı?


-eğer ne istediğini bilmezsen bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş.
hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur.
hiçbir zaman halimden memnun olmayayım.
hiçbir zaman kusursuz olmayayım.
kurtar beni, tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar


-başıma silah dayayıp beynimin parçalarından duvar resmi yapsaydın.


-bizim kuşağımızın ayakkabısı ne biliyor musun? prezervatif. bir yabancıyla tanıştığında onu üstüne geçiriyorsun. bütün gece dans ediyor, sonra kaldırıp atıyorsun.


-ben diyor marla, insanların büyük bir aşkla sevdiği ve sonra bir saat ya da bir gün geçmeden kaldırıp attığı şeyleri seviyorum. noel ağaçları gibi mesela. bir süre için bütün dikkatler onların üzerindedir, ama noel'den sonra otoyol kıyısına atılmış o ölü ağaçları görürsün.


-''fiziksel güçle ve mülkiyetle olan bağlarımı niçin koparıyorum?'' diye fısıldadı tyler, ''çünkü ancak kendimi mahvederek ruhumun gerçek gücünü keşfedebilirim.''


-''sahip olduklarını yok eden kurtarıcı'' dedi tyler, ''benim ruhumu kurtarma savaşındadır. bütün aidiyetleri yolumdan kaldıran öğretmen beni özgür kılacaktır.''


-sadomi. oral seks. sado-mazoşizm.
tyler'ın kaybedecek bir şeyi yoktu.
tyler bu dünyanın piyonuydu, kimsenin gözünde bir değeri yoktu.


-tyler'ın hep söylediği gibi hissediyordum kendimi, tarihin süprüntü ve kölelerinden biri olarak. hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım bütün güzellikleri yıkıp yok etmek istiyordum. amazon yağmur ormanlarını yakmak istiyordum. uzaya klorofluoro karbon gazları pompalayıp ozon tabakasında koca koca delikler açmak istiyordum. dev tankerlerin boşaltma vanalarını açmak, açık denizlerdeki petrol kuyularının kapaklarını kaldırmak istiyordum. yemeye paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek, asla göremeyeceğim fransız kumsallarını kirletmek istiyordum.

bütün dünyanın dibe vurmasını istiyordum.

o çocuğu yumruklarken aslında yapmak istediğim, sikişmeyerek türünü tükenmeye mahkum eden her pandanın ve pes edip kendini karaya atan her balinanın, her yunusun alnının ortasına bir kurşun sıkmaktı.

bunu türlerin yok oluşu olarak görmeyin. eleman azaltma gibi görün.

binlerce yıldır insanoğlu bu gezegendeki her şeyin içine etmiş, her şeyi boka çevirmişti ve şimdi tarih herkesin pisliğini temizlememi bekliyordu. boş konserve kutularını suyla çalkalamalı ve yassıltmalıydım. kullandığım her benzin damlasının hesabını vermeliydim.

ayrıca nükleer atıkların, gömüşmüş mazot tanklarının ve ben doğmadan önce atılmış çöplerin oluşturduğu zehirli yığınların faturasını üstlenmek zorundaydım.


-ciğerlerime duman kokusu çekmek istiyordum.
kuşlarla geyikler gereksiz lükslerdir ve bütün balıklar su yüzüne vurmalıdır.
louvre müzesi'ni yakmak istiyordum. elgin mermerleri'ni balyozla parçalamak, mono lisa'yla kıçımı silmek istiyordum. bu dünya benin dünyam artık.

bu dünya benim dünyam. o eski insanlar öldüler.

kargaşa projesi fikri tyler'in aklına o sabah kahvaltıda gelmişti.

dünyadan tarihi söküp atmak istiyorduk.


-tamirci çocuk diyor ki: ''eğer erkeksen, hristiyansan ve amerika'da yaşıyorsan, tanrı model olarak babanı görürsün. eğer babanı hiç tanımamışsan, baban kaçıp gitmişse ya da eve hiç gelmiyorsa, tanrı hakkında ne düşünürsün?''


-----spoiler-----


2 günde 1 izlediğim filmdir. neden sürekli izliyorsun diyenler olabilir. sadece izliyorum, düşünmüyorum neden izlediğimi. seviyorum, o kadar.
uzun süredir izlemeyi ertelediğim/unuttuğum kült filmdir. (bkz: inception) filminden sonra bana çok pis ters köşe yaptıran. gerek düzeni eleştiren, sistemi yeren, bizleri kınayan, alışılmış yaşamın içinde bizi sokup sokup çıkaran çok güzel bir film.

- - - - spoiler - - -

mobilya alırsın. ve kendine aldığın bu kanepenin ihtiyacın olan son mobilya olduğunu söylersin.
kanepeyi aldıktan sonra, ne olursa olsun kanepe problemini çözdüğün için birkaç yıl için tatmin olmuşsundur.
sonra uygun bir yemek takımı. sonra en mükemmel yatak.
perdeler. halılar.

sonra güzel yuvana kısılır kalırsın, sahip olduğun şeyler, sana sahip olmaya başlar.
yönetmenliğini david fincher in yaptığı, başrollerini brad pitt, edward norton ve helena bonhem carter ın paylaştığı, chuck palahniuk in türkiyede bir dönem yasaklanmış ayrıntı yayınlarının yeraltı edebiyatı serisinden yayınlanan romanından uyarlama süper film.

filmin sauundtracki; placebo, where is my mind?


şu vücut şekline sahip olmak için kaç delikanlı heba olup gitti güzelim salonlarda. ahh ahh. bir dönem gençliğine yazık oldu.
bireyin günlük hayatındaki saçmalıklara biraz daha katlanabilmesi için yapılmış; toplumun manipülasyonunu hedefleyen propaganda filmi. 2000'lere girilirken abd hükümeti ve fbi, bir grup yönetmene sisteme bağlayıcı, manipulasyon etkisi yaratan filmler yaptırmak istemiştir. yapılan araştırmalarda yumuşak, naif bir sistem eleştirisi getiren, şiddet ve aksiyon içeren, sonunda bireye hiçbir çözüm sunmayan filmlerin bireylerin sisteme daha az baş kaldırmasını sağladığı görülmüştür. bunun üzerine yapılan filmler hem amacına ulaşmış hemde yüksek gişe hasılatı getirerek fbi'a ek gelir sağlamıştır. bu filmlerden en başarılıları fight club ve matrix'tir.