maruz görün cümleden ziyade kitabı yayınlıyorum ama okuyun bende gerçekten iz bıraktı çünkü. aşkın gözyaşları kitabından:
eni ne huzuru arayanlara, ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara sordum. güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? sıcaktan düşüp bayılan mı? hayır, onun aşkı zayıftır. güneşe yolculuk yapan mı? o da değil, gitse gitse nereye kadar gidebilir ki? gölgeye sığınanlara ise güneşi hiç sormamalı
aşk mabedim
efendim
söyler misin? nedir bu çektiğim acıların manası? bu ayrılığın esrarengizliği yüreğime saldığın alevlerin lavlaşması içinse yeterince erimedim mi ateş toplarında? öyle yandım ki;
sen yandıkça, ben yanayım!
sen dondukça, ben de donayım!
yine kehkeşânlara kaçarak mı özleteceksin kendini
özlemlerim, boşluğa atılan kuru karanfiller gibi sere serpe dağılıyor harayellerin, acının koynunda
içime güneş doğmaz oldu artık sen gittin gideli
göklere seninle buruç edecektim hâlbuki
saçlarıma aklar düşmeye başlamış, sırf bu aşkın ceremesinden
serencame gökkubbeye niyaz edecek ve merhamet isteyecek kapılar dahi yüzüme kapanıyor. sendedir bu boz bulanık sellere kapılan ömrümün mihrap ve minberi
salâlar benim için okunuyor artık
gözyaşım seccademde buğulanıyor her seher vakti, ama ne sesin geliyor artık uzaklardan, ne de nefesin
ezanlar okunur günbegün ve içli içli
ama alnımı, alnına değdirmedikçe huzura ermeyecek bir çağıldama örseliyor şakaklarımı
alnımda sanki dağıstanlı atlılar
ve ellerim titriyor zaman zaman
bu divaneliğin ağır tütsüsünü
ve omuzlarım çökeliyor seni düşündükçe
unutma, şah eserin olan ben, gün geçtikçe artık viraneye dönüyorum
ama sen hâlâ bana dönmüyorsun!.. muradım; rabbül Âlemin; bu sevdanın kadrini ve kıymetini kimseye muhtaç etmesin
düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz
şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana
keşke yanımda olsaydın
kelimelerim şelâleleşiyor ne zaman sana dair bir şeyler yazmaya kalksam
yanan alnım, müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin
beni ne kadar ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez, bunu bilesin
zümrüd-ü anka gibi kendi külümden doğar ve katar katar turnalar gibi yine kanat vurarak yine revan olurum yollarına
gözlerimde bir mahmurluk, sensiz uykularımda arda kalan
sinemde yumru yumru yutkunamadığım bir sıkıntı
nefeslerim yetmez oluyor artık şu garip canıma
ve ben gözlerimi tavana mıhlamış, bir tek seni düşünüyorum
alnımda boncuk boncuk soğuk terler
kulağım işitmez oldu artık, sesinden gayri her ne var ise şu âlemde
göz kapaklarım tutulmuş, hayalin perdelenmesin diye
artık gözyaşlarımda hasretlik tuzu bile kalmadı acılarımı ılık ılık dindirecek
kanım donuyor
bir de üşümedir işliyor ruhuma apansız
sıcağın yok ki yanımda
ve ardından sabah oluyor, yine bin bir eza ve cefa ile kahroluyorum işte! o ayrılıktan kahroluyorum
biliyorsun, hünkârım sensin
sevgilim ve mabedim
(sensin). muradım; yedi göğün mevlâsı; bizi, bu kahırdan azat edesin
kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. şu dar göğsümün kazasından çıkmaya çalışıyorum. sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. bir kelâm söyle ne olur! her hecenin tınısında duymak istiyorum. rüzgarlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüğün yollara toz olayım. çöldeyim, susuzum. kuyularda yusufum. sözlerin bana züleyhâ. ateşlerde ibrahimim. gözlerin ban derya. sancılar içinde meryemim. bakışın ban isa. yaralar içinde eyyubum. hasretin bana şifa. ölüler içinde bir ölüyüm. ellerin bana musalla.
ey kalbimizde olan nur! gel didinmelerimin ve arzumun sonu gel. hayatımızın senin elinde olduğunu biliyorsun. hayatı, kullarını sıkıntı yapma gel. ey aşk! ey maşuk! engelleri aş ve inadı bırak da gel. ey hüdhüdlerin sahibi olan süleyman! lütfedip de bizi aramak üzere gel.
ruhlar senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel. ayıplarını ört, iyilikleri saç. cömert olanların âdeti de böyledir gel. farsça 'gel nasıl derler? 'biyamı? ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. geleceğin zaman muradımız ne de açılır. gelmeyeceğin zaman da muradımız ne kesat olur; gel. ey arabın kürşadı! ey iranın kubadı! kalbimi hatıranla fethedersin gel. içim sana gel deyicidir. ey varlığından olacak olan varlık, gel.
gittin ya. kalsan ne güzel olurdu, gitmişin neye yarar? sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende. sessizlik bende. gittin. heyhat! pervaneye döndü narin yüreğim sensizliğinde.
her yalnız aşık değildir; ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. ateşinden değil ateşsizliğinden yanmışım diyorum. ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel. dinsin artık kıyametin gürültüsü