looking

30 Entry Daha
an itibari ile hayranı olduğunuz looking'i bitirdim. şimdi izninizle bir kaç yorum yapacağım. dizi bana hem ab, hem total'e hitap eden bir prime time yapımından daha çok, bağımsız bir film (mesela weekend ) tadı verdi. ama tabi bu sadece ab'ye hitap eden, onda da ne yazık ki tam anlamıyla başarıya ulaşamamış olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

en başta karakterler hakkında şunu söyleyebilirim ki, queer as folk karakterleri gibi hollywoodun reyting abartısı starları gibi değillerdi. queer as folk karakterlerinin yarattığı imaj eğer eşcinselsen eziğin önde gidenisidir. looking'de ise eşcinsel olarakta normal bir hayat sürebilirsin imajı veriyor. güzel bir muhitte yaşayıp, cebinde paran olduğu müddetçe tabi. san fransisco ve gay kelimlerini ilk duyduğum anda "a-ha işte tam beyaz gey dramıdır kesin." dedim ve tam beklediğimi buldum.

patrick'i ele alırsak, evet, gerçekten "decent" bir adam olabilir, ama sürekli bir ikilem halinde olma durumu nedir? cidden? kafası gitti, geldi, gitti, geldi... birini seçti, aklı diğerinde kaldı. aklında kalanı seçti, bıraktığında kaldı aklı. bakın, bunu hep söylüyorum, yine söyleyeceğim;

"iki kişi arasında kalırsan, ikisinden de koşarak uzaklaş!"

doğru adam karşına çıktığında ikilemde kalmazsın, koşarak kendini onun kollarına atarsın, geride kalan her şeyi bırakırsın, unutursun. seni iki adam arasından bir seçim yapmaya zorlayan bir durum oluştuysa, bil ki o iki adamda yanlıştır aslında.

gelelim patrick ve kevin ilişkisine, o ilişkinin yürümeyeceği daha en başından belliydi. beraber yaşamaya karar verdikleri günün akşamı o malum konuşmayı yapacakları o kadar belliydi ki, patrick niye ortalığı yıktı, anlamadım. bunları duymaya hazırlamalıydı kendini. kevin'ın ne kadar dangalak ve bir beraberlik yürütemeyecek karakterde olduğu daha başından belliydi. yuva yıkanın yuvası olmaz demicem. yuvayı yıkan patrick değildi çünkü, en başından kulçun kulçun eden kevin'di. her ne kadar patrick, kevin'dan hoşlansa da, kevin'in beraberliğine saygılıydı. kevin ve jon'un beraberliği, patrick olmasaydı da eninde sonunda bir x kişisi yüzünden bitecekti. kevin aslında jon ile olan beraberliğini çoktan bitirmişti, ama ona söyleyecek medeni cesareti olmadığından her şey yolundaymış gibi oynayıp, durdu, ta ki rezillik çıkana kadar.

tipik köylü zihniyetli erkek işte, gey ya da heteroseksüel farketmez. ayrılıp kötü adam olmayı göze almaktansa, rol yapmayı tercih ederler. en sevmediğim erkek tipidir bu.

ve yine kevin, "senin için bunu yaptım, senin için şunu yaptım, senin için şundan vazgeçtim.". yapmasaydın kardeşim, alnına silah dayanmadı. sen ne yaptıysan, kendin için yaptın onca zaman. işler zora girince patrick'e bok atmak nedendir? yaptıkların sana kendinden ödün vermiş veriyormuş gibi hissettiriyorsa, yapmadan önce bir daha düşünecektin. ayrıca patrick nasıl bir beraberlik yaşamak istediğini hep belirtti, sonra oyun bozanlık yapmanın alemi ne? öküz. odun!!!!

kevin için sabaha kadar sövebilirim.

agustin'e gelince, evet, ilk bölümlerde her ne kadar burnunu bile bile boktan çıkarmasa da, eninde sonunda hayatını yoluna koydu. frank iyi bir erkek arkadaş olabilir, ama agustin'le insani rezonansları tutmuyordu. ayrılmaları iyi oldu bence. agustin sanatkar ruhlu, birazda nevrotik bir tip. frank ise kuralcı bir tip, bir şeyi çözüme ulaştırabilmek için tek bir yöntem vardır, o da kendi bildiği yöntem. oysa hayatta alternatifler de vardır. alternatiflerin göz ardı edildiği bi durum bir sanatkar için tutsaklıktır. frank'in agustin'i terk etmesi kesinlikle agustin'in hayrına oldu. ayrıca eddie ile yakaladıkları uyum göz dolduran bir cinstendi gerçekten kendi adıma hiv+ biriyle bir beraberlik yaşamak hala soru işareti benim için. hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. ne yaparım, bilmiyorum. ama eddie gibi kendine güvenen, insanlar için yararlı bir şeyler yapan bir insansa düşünülebilir. bundan 20 sene sonra allah ömür verirse eddie ile agustin'in hala beraber olduklarını görebiliyorum.

dom. ahh dom. lynn'le bir beraberlik yaşayamasanda, yarın bir gün mutlaka ona minnetkarlığını göstermelisin. çünkü lynn olmasaydı asla kendi restoranını açıcak cesareti kendinde bulamazdın. her beraberliğin mutlu bir sonu olamaz, ama bazı beraberlikler vardır ki, bitse bile bize kattıklarını yadsımamak gerekli. lynn, dom'a çok güzel şeyler kattı bence.

dom ve doris'in ilişkisine gelince, bi noktada önceliklerini sıralamaları gerekiyordu zaten. bu sıralama sırasında karışıklıkların çıkması normal. alışkanlıklardan vazgeçmeleri kolay değil. ama eninde sonunda birbirlerini özgür kıldılar. çokta iyi oldu.

ayrıca doris'in erkek arkadaşı malik adam gibi adam. karakteri oturmuş, kompleksi olmayan, ailesine düşkün... numarası olan varsa bana verebilir mi? çünkü hayalimdeki erkek kendisi. (3

son olarak patrick'e dönersek, annesi ve ablasıyla yaşadıkları, benim annem ve ablamla yaşadıklarımın neredeyse aynısı. kendi hayatımdan bir kesit izliyorum gibi geldi. hele ablasıyla son yaşadıkları absürdlük beni çok güldürdü. ablamı bir gün bir dizide görebileceğim aklıma gelmezdi, ama emin olun, böyle ablalar gerçek hayatta var. aman allah korusun. evlerden ırak. ne yazık ki, benim evimden ırak değil. aynı sokakta oturuyoruz ama yüzünü 1 yıldır görmedim. sanırım bi ömür göremesem de farketmez.

richie için de bi iki şey diyeyim hadi, tamam, tapılası bir tatlılıkta, ama kafası çok karışık, uğraşılmaz. (işte al patrick'i, vur buna)

en en en son olarak da, bu dizi bitti diye niye bu kadar yaygara koparttınız, anlamadım? tam tadında bitirmişler işte.
9 Entry Daha