ölüm

adı anıldığında herkesi saran göt korkusu gerçeği ile, kadın-erkek, homo-hetero, türk-kürt, zengin-yoksul, zenci-beyaz, herkesi ama herkesi eşitleyen tek şey.
dünyadaki tek gerçek komünist.

(bkz: ölüm komünisttir)
anlayamadığımız.
kabullenmek istemediğimiz.
beğenemediğimiz.
aniden gelen.
tam zamanında yetişebilen.
bir kurtuluş.
en kalıcı hüküm.
sonsuz bir hasret.
en büyük korkumuz.
en büyük kavuşmamız.
çırılçıplak sırrımız.
asla kaçamadığımız.
en iğrenç koku.
en tiksinç çürüyüş.
en büyük avuntu.
geri dönüşümüz.
eşsiz tesellimiz.
dermansız derdimiz.
başka bir boyuta geçiş kapımız...

...evet, bunların hepsi sanki, değil mi???
tıpkı, bir tanrının vasıfları veya sıfatları gibi!
sakın, sakın en büyük sır bu olmasın?, dedirten.
sonrasını deli gibi merak ettiğim.
ölüm üzerine ne söylersek söyleyelim, hangi açıdan ele alırsak alalım ;ölüm de varoluş da bir
'problem' değildir (aşılamaz); insan varoluşa ve ölüme çarptırılır yalnızca. onun "imgesel
cehennemi"nden kurtulamayacak ve şundan daha fazlasını söylemiş olmayacağız: "ölüm u'dur biraz,
eski püskü bir akşamüstü biraz da.
bazen bitirdiğinizi düşündüğünüzde hayatı kendinizi kendisini onu düşünürken bulduğunuz şeydir.

(bkz: her canlı bir gün ölümü tadacaktır)
22. girideki önerme sorgulanmalıdır: ölüm komünisttir
öyle mi acaba?
kenan evren, devletin en üst düzey olanaklarıyla 98 yaşına kadar yaşatılırken, 12 eylül mağduru (yasaklar, davalar, tiyatrosuz aç kalınan günler,...vb.) sanatçılarımızdan olan zeki alasya, aynı nitelikte sağlık hizmetleri alabilseydi acaba daha uzun yaşayamaz mıydı?

(bkz: adaletin bu mu dünya)?
(bkz: batsın bu dünya)
giden kişinin hayattaki izleri, anıları ve bencilliğimiz olmasaydı bu kadar ağır bir söz olmayacaktı belki de. milyarlarca insanın tecrübe etmiş olmasına rağmen yaşayan kimsenin bu tecrübeye dair hiç bir bilgisinin olmadığı tek şey. hayatta kör bir nokta. yalnızlığın doruk noktasına ulaştığı an.

biz! henüz ölmemiş olanlar, kabullenememenin pençesinde bir süre can çekişiriz, mantık çöker. matematik olimpiyatlarına katılan birinin, altıdan biri çıkartamamasına sebeptir!!
bilincin olmadığı her an dır ölüm, insan olmak tanımı bilinçli olma özelliği yoksa eksik kalır. o zaman insan tipinde bir canlı oluruz.
irade ve bilinci kullanamıyorsak zaten ölmüşüzdür. ben bayılmışım farkında değilim hayatın, sen bana canlı demişsin ne yazar ? ben bilmiyorum ki canlımıyım değilmiyim. bitkisel hayat ne kadar hayat ?
anne demektir.kurtarılamayan nefes demektir.yaşanmamışlıklar kalır, onun arkasında. uğurlamaktır,ayrılıkların en zorudur.*
can çavuşoğlu'nun sensiz isimli şiirine konu olmuştur, şöyle ki;

sensiz
gözlerim karanlık. pencereden bakınca korkuyorum.
ismim 'asi’. beğenmek için çabaliyorum.
ellerim soğuk. başkasına dokununca üşüyorum.
saçlarım yaban. rüzgâr okşayınca ürperiyorum.
ayaklarım kör. patikalar tükenince kayboluyorum.
dudaklarım çatlak. istanbul ısırınca ağliyorum.
tenim karadeniz. yaşama sarılınca boğuluyorum.
sözlerim asık. acımı haykırınca avuçluyorum.
gülüşüm sahte. yanaklarım oynayınca harciyorum.
aklım kayıp. yenisi gelince susuyorum.
kalbim öksüz. aynaya bakınca aciyorum.
tabutum boş. içine uzanınca doluyorum.
bensiz, orada, bedenim komada.
sensiz, sahipsiz, ruhum kimsesiz.
nihayet ölüyorum.
doğmak bir var oluş, ölümse bir yok oluş değil. aslında hiçbir şey sona ermiyor veya başlamıyor. sadece ruh bir bedene giriyor, bir süre orada yaşamaya devam ediyor ve sonra ayrılma vakti geldiğinde o bedenden ayrılarak ait olduğu yere geri dönüyor.
neden ölümden korkayım ki? ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok.
insanın çoğu zaman ölsemde kurtulsam dediği an çok olur hayatında veya bunu duyacağıma ölseydim dediği anlar... ölüm genelde sizi tam bu anlarda bulmaz hayatınızın en güzel zamanında gelir dayanır kapınıza bu durumlarda her zaman iş başa düşmek zorunda kalır, hayatın size çelme atmasındansa sizin ona çelme atmanız gerekir işte bu durumlarda.
ne kadar soğuk. tırnaktan tepeye geldiği gibi adı da soğuk.
aldığımda haberini çok üzüldüm be çocuk
çocukluğumdan kalan onca hatıra vardı yüzünde
şimdi gökyüzündeler
yıldızlar gibi
memleketimizin bir zamanlar üstünde koşturduğun topraklarının altında kalıp
çukurovaya bir de ordan bakmak var şimdi
lanet okuyorsam namerdim çocuk
isyan ediyorsam namerdim
hayır ibret yapmayacağım seni, ölümün de şerefli olacak
adamlığın hakkını verdin kardeşim, ölümün de hakkını verdin
sen yaşamın da hakkını vermiştin, gülüşün de hakkını vermiştin
hoşçakal aydın
hoşçakal kardeşim
hoşçakal oğlum
hoşçakal güllerin en güzeli
birgün benimde ardımdan bir şiir yazılana kadar,
hep burda kal olur mu, seni tekrar görene kadar bir şiir ol olur mu
- ölüm bir hastalık. tıpkı diğerleri gibi. elbet bir gün çaresi bulunacak.
hayatın en acımasız tarafı... yazarken bile içim bir garip oldu...
(bkz: kaybetme korkusu)
"bir ölü mezara götürülürken, çok olağan bir iş yapar gibi şaşırtıcı bir hafiflikle, gider, tabuta omuz verir insan, bir süre taşır, sonra aynı hafiflikle bir başkasına bırakır yerini. tabuttaki bir yoksul ölüsü değilse, fazla fazla bir saniyelik iştir bu. insan , bu kısa sürede omzunda bir ölü taşıdığını düşünse bile ürpermez, çünkü, tabutun paylaşılmış ağırlığı bizim ölüm düşüncemizle orantılı olmadığından mıdır, nedir, ölmüş bir insan taşıma duygusu, hele ilk duyuluşu da değilse, kolay kolay omuzlardan yüreğe inmez. " tahsin yücel.
hayatta en son ölüm gelir derler ama geldiği zamanda yine erken geldi deriz.
vücudu teslim etme töreninden ibaret.
  • /
  • 2