six feet under

izlediğimin üstünden yıllar geçsede halen daha izlemek için heyecanlandığım dizidir. hayatı gösterme ve anlatma üzerine yapmış olduğu tespitleri, tam nokta atışı yapmış olmasını bir kenara bırakın, sizi yerinize mıhlatacak anlar, mimikler, sözler var bu dizide. son olarak final şarkısı, diyorum. hangi sezon finali yapmış bir dizi şarkıyı cuk diye oturtur. işte o dizi six feet under.
uzun zamandır ertelediğim, sonunda dönüş yaptığım dizidir.
ruth ve claire'in ruh halleri, tepkileri ve duygusal çöküntülerini izlemek terapi gibi.
brenda ve nate o kadar alakasız fakat uyumlular ki imreniyorum.

--- spoiler ---

1. sezon 12. bölümün bir eşcinsel saygı duruşu olacağını düşünerek hata yapmışım, dizi gayet gerçekçi. david'in cehennem korkusunu, içten içe kendinden nefret etmesini izlemek çok çarpıcıydı.

--- spoiler ---
dizide dsm kitaplarının tüm tanıları var zannedersem, buram buram patoloji dolu diyebilirim. evin reyizi ruth kadar iyi bir oyuncu hala göremedim. izlemeyenlere şiddetle tavsiye ederim.
ikinci kez izlemeye cesaret edemediğim dizi.
1993 yılında tampa, florida'da kurulan death metal grubudur.

ayrıca (bkz: chris barnes)
2. sezonuna başladığım dizi.
--- spoiler ---

şu an brenda'ya bakınca tek gördüğüm "me, me, me, me". nate'in brenda yerine david'e açılması da bundan sanırım. değer verdiğin bir insanın acı çektiğini görmeyecek kadar kör olduysan belki de değer vermiyorsundur brenda'cım?

--- spoiler ---
3. sezonuna başladığım dizi.
--- spoiler ---

-2. sezon boyunca nate ve brenda'nın patlama anını bekledim. brenda kafasında yarattığı "iki gerçeklik" oyununu o kadar ileri götürdü ki ağzım açık kaldı. tamam nate de çok masum değil ama haklı temelleri var yaptığı hataların. çoğu da kendinden kaynaklı değil zaten. o yüzden bu sezon brenda tipi insanlardan gerçekten korktuğumu anladım. her şeyi yapabilirler ve kendilerini haklı göstermek için her türlü bahaneyi sunabilirler. ekrana "get over it amk" diye bağırmaktan yoruldum gerçekten.
-claire sanırım kendime en yakın bulduğum karakter. belli etmek istemese de, "cool" olmadığını düşünse de duygularına yenik düşüyor her seferinde. insanlarda iyiyi görüyor ve en küçük ilgi gösterisinde kendini kaptırıveriyor. değer verdiği insanı kendinden önce görüyor ki baya tehlikeli bir durum bu. 3. sezona geldim ve hala aynı hatayı yapıyor. belki de hata olmadığını ve karakterinin böyle olduğunu kabul etmek en mantıklısı. umarım mutlu olur.
-ruth dizide en haksızlığa uğradığını düşündüğüm karakter. böyle bir insanın hayatımda olmasını çok isterdim ben. sürekli değişiyor, kendini geliştiriyor, çabalıyor, herkese elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor. ama "anne" etiketinden kurtulamıyor bir türlü. aslında çok zeki ve yaratıcı bir insan. her hareketini yargılamaktansa birazcık şans verse çocukları keşke.
-david bir eşcinsel olarak gelişimini tamamladı, çok da güzel oldu. ama şu keith aşkını anlamıyorum ben. adam sürekli david'i yargılıyor, eziyor, bağırıyor, laf sokuyor. kafayı yiyorum yani ben olsam bir saniye durmam niye kendini ezdiriyorsun lan? sikerler böyle aşkı. umarım ayrılırlar katlanamıyorum keith'in egosunu izlemeye.
-lisa'yı sevdim ben baya. iyi bir insan, saçma sapan bahaneleri yok dünyaya karşı, neyse o. nate'e hamile olduğunu gösterdiği o market sahnesinde "go gurl!" moduna girdim hatta. ama ne yazık ki 3. sezonu izlerken allahın belası brenda'yı özlüyorum ne yalan söyleyeyim. brenda'ların bir çekiciliği var hayatta, lanet olsun o çekiciliğe.
-son olarak nate'in ölümüyle ilgili fake atıp kalp krizi geçirttiler bana 3. sezonun başında. yapmayın lan böyle şeyler, etkileniyorum ben.

--- spoiler ---
cortland tarafından 500 kez tavsiye edilmiş ama halen vakit bulunup izlenilememiş dizi.
ilk kez carmageddon'daki bir bölümden adını duyduğum dizi. izlemedim ama izlemeyi istiyorum. uygun bir zamanım ve mental stabilitem olursa izleyeceğim.
3. sezonda sıkılıp bırakmıştım ben bu diziyi. şimdi 3. tekrarını izliyorum. neden sıkılmışım anlayamadım. sanırım malmışım bi zamanlar. nate brenda ikilisine hastayım bu arada. çok yakıştıklarını düşünüyorum.
maalesef yeni izlemeye başladığım efsane dizi. kişiler arası diyalogların sağlamlığını, oyuncuların muhteşem performanslarını ve senaryonun gerçekçiliğini gördükçe bir daha türk dizisi izlememeye yemin ediyor insan. sanırım eşcinsellik konusunu da en iyi işleyen dizidir: david ve keith'in arasındaki tükenmeyen çatışma, tüm bu çatışmaya rağmen bitmeyen sevgi, toplum içindeki yalnızlıkları, çelişkileri... her açıdan muazzam.
adını çok duyduğum ama bir türlü izlemeye fırsat bulamadığım dizi. bundan biraz hali hazırda internette yüklü olanlarının görüntü kalitesinin düşük olması da etkili sanırım.
forumlarda yıllar içinde fenomen haline gelen son bölümün son 10 dakikası diye bir şey var bu dizide. şu satırları yazarken bile tüylerimi diken diken etti ki ilk izlediğimde uzunca bir süre kendime gelememiştim. sia da sağ olsun breathe me ile ağzımıza sıçar o final sahnesinde.
bitirdigim ya da bitiremedigim pek çok dizi olmustur. ama bu dizinin yerini tutacak bir dizi olmadi. olmasin da zaten. fisher'lari kendi aileniz gibi goruyorsunuz diziyi izlerken. insan kendi ailesinin yerini baskasinin tutmasini ister mi? istemez. diziyi izlerken en sık tadacagınız şey gözyaşıdır. sizi ağlatmak için uğraşmaz ama ağlarsınız.
22 yıl olmuş çıkalı pehey... her bölümünü izleyememiştim zamanında cnbc-e'de denk geldikçe izlerdim, bu hafta baştan izlemeye başladım bakalım nasıl gelecek
  • /
  • 2