peron yuzyirmisekiz

Durum: 114 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2016 20:48

Puan: 1916 - Sözlük Kezbanı

10 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Yazar.

Toplumun kanayan yarasıyım.
  • /
  • 6

düşün ki o bunu okuyor

- ben seni öyle çok seviyorum ki; uçurumun kenarında kollarımı açıp gökyüzünü kucaklamak gibi. kuşlara avucumdan su içirmek gibi. çiçeklerin toprağını değiştirmek gibi.
gidersen eğer;kuşları suda boğar,çiçekleri de toprağından ederim. ha, gökyüzüne de tekme tokat dalarım.

insanın en mutsuz olduğu an

en mutlu olduğu andır. çünkü bu kadar mutlu olmanın bir bedeli olacağını bilir.

sevgilinin ayı sözlük'te yazar olması

kız arkadaşım burda olduğu için yakın zamanda katıldım bende sözlüğe. fakat kısıtlama sorunu yaşamıyoruz, çocuk değiliz sonuçta ''onu yazmışsın,bunu yazmışsın'' gibi sorularla boğmuyoruz birbirimizi. kendini bilen insanlarız. genelde bir haltlar karıştırmak isteyen insanlar bu durumdan rahatsız olur arkadaşlar üzgünüm. şifreni istiyorsa ver mesela ne haltlar karıştırdığını görsün o da,görmesini istemiyosan karıştırma o zaman.eee çünkü zaten bi yerde patlar o, dedikoduyu seven insanlarız sonuçta...

ölmemek için izlenmemesi gereken filmler

ayı sözlük yazarlarının ilişki durumları

dün 2.ayını kutladı dünya güzeliyle.

ayı sözlük'te hep seksli başlıkların açılması

burada ki herkesin seks hakkında bir şeyler merak ettiğini gösteriyor bana. yani seks dışında hiç mi merak ettiğiniz şeyler yok veya seks dışında başka bir şey düşünmüyor musunuz dedirtiyor. kendi düşüncem.

yazarların şu anki ruh halleri

aile

kredi kartının eksi limitleri gibidirler.

ilişkinin bir anda monotonlaşması geyiği

-napyosun aşkım
+hiç aşkım oturuyorum sen?
-ben de hayatım.
+iyi bakalım.


.........2 saat sonra.....

-hayatım napyosun
+iyi canım sen
-ben de iyi.
+:*

........4 saat sonra.......

-napyosun
+hiç sen
-hiç



ayı sözlük itiraf

eski sevgilim ayrıldığımızda intihara teşebbüs etmişti ve ailesi,arkadaşları vs ona ulaşmamı istemişti bende ''tamam merak etmeyin ben şimdi ulaşırım korkmayın'' dedikten sonra hemen televizyonun karşısında ayaklarımı uzatıp mandalina soyup yemiştim. ama hayır şimdi vicdansızlıkla ne alakası var hepimizin iyiliğine yönelik bir eylem olurdu ölmesi ama kendisinin ne kadar salak ve dikkat çekmek için uğraşan bi tip olduğunu bildiğim için rahatımı bozmamıştım.

sonuç:damarına çamaşır suyu enjekte ettiğini söyledikten 5 saat sonra sahilde sigara içerken bulundu. damarına çamaşır suyu enjekte ediyor ve 5 saat boyunca hiç bir şey olmuyor ! allahım ne kadar da ölümsüz bir kız...

bulgur pilavı

milli yemeğimiz olduğunu bu başlık altında öğrendim. anneme neden hiç bulgur pilavı yapmadığını ve asimile mi olduğumuzu soracağım.

türk tipi televizyon dizisi

-ali köyden şehire gelmiştir kendi halinde bir bakkal işletmektedir. bakkala gelip giden varoş güzeli fatma'ya aşık olmuştur ve evlenmişlerdir.bi kız bi erkek çocukları olmuştur. kız varoşluktan sıkılmış ve zengin arkadaşlarına ayak uydurmaya başlamıştır. fakat berke'nin kirli oyunlarını görememiş ve kollarına düşmüştür.namus gitti ya tabi baba evden kovmuştur kız da o yolun yolcusu olmuştur. erkek ise zengin bı kıza aşık olmuştur ama o kızında sevdalısı çocuğu bıçaklayıp öldürmüştür ve babası tarafından yurtdışına gönderilmiştir. ee fatma'nın gözü yükseklerdedir zaten bütün bu olanların sorumlusu olarak kocasının varoşluğunu gorür. bakkaldaki paraları alıp dostu muhittin'le kaçıp gider.ee ali'de napsın çocuklar yok,karı yok bakkalı satmıştır ve pavyona düşmüştür.ama bu senaryoya bir yenge şart tabi. ama zaten fatma ali'nin abisinin nişanlısıymış. ali'yle fatma evlenince abisi gidip pavyon açmış kederden.ali'de zaten abisinin pavyonunda düşmüş en sonunda. eee eden bulur tabi.

-son-

abdullah öcalan

kürtlerin lideri olarak bilinen/kürtlerin tanrısı ilan edilen ve kürt olmama rağmen kendisinden gram haz etmediğim kişi.

allahım bu kadar güzelken nasıl bu kadar mutsuz olabiliyorum diye bağırmak

allah'ın işine karışmaktır.

ankara

zamanında şu şekilde özetlemiştim;

ulan bu ankara bizi çok üzdü be.
ankara'da sabahlara kadar içip kızılay'ın sokaklarında bas bas şarkı söylediğim günleri özledim.
ardıç kitapevi’nde saatlerce çay içip kitap okumayı,dostlarla edebiyattan konuşmayı özledim.
konur sokakta bir aşağı-bir yukarı boş yürümeyi özledim.
fidan kültür kafede dostlarla bi çay bi sigarayla ülkeyi kurtarma planları yapmayı özledim.
aynı dostlarla karakollarda sorguya çekilmeyi bile özledim, hayattaydılar çünkü.
ankara'da halk için mücadele vermiş gençler ahmet kaya'nın arka mahalle türküsüne en az bir kere bir sigara yakıp ağlamıştır.
henüz ankara'nın en hüzünlü şiiri yazılmadı. kalanlar ölenlere yazsın arkadaşlar.
ben artık ankara'nın herhangi bir sokağında bile ayık gezemem çünkü.

tanrı

ben bir defa inandım tanrı'ya, bir defa güvendim; odur budur rast gitmiyor işim.
bazen diyorum ki; “vicdansız ulan bu, insafsız!”
bazen o kadar eminim ki istediğim şeylerin hiç kimseye zarar vermeyeceğinden, aksine insanları mutlu edeceğinden…
olmuyor, olsun istediklerimizin hiçbiri bir türlü gerçek olmuyor!
tanrı'yı anlamak mümkün olmuyor!
çocuklar ağlarken örneğin/acı çekerken, bu tanrı ne yapıyor?
kafasını mı çeviriyor başka bir yöne/ne yapıyor/kulaklarını mı tıkıyor?
her şeyi biliyorken nasıl oluyor da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranabiliyor?
ya tanrı'nın vicdanı yok ya da vicdan dediğimiz şey bizi aldatıyor ve aslında tanrı diye bir şey yok…

sabah kalkar kalkmaz düşünülen ilk şey

mezun olamama korkusu

4 yıldır 2 yıllık üniversite okuyan birinin korkulu rüyası.

(bkz: ben)

ayı sözlük yazarlarının ilk aşkları

pembe taksi

  • /
  • 6
Henüz hiç başlık açmamış.
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 114

ankara

zamanında şu şekilde özetlemiştim;

ulan bu ankara bizi çok üzdü be.
ankara'da sabahlara kadar içip kızılay'ın sokaklarında bas bas şarkı söylediğim günleri özledim.
ardıç kitapevi’nde saatlerce çay içip kitap okumayı,dostlarla edebiyattan konuşmayı özledim.
konur sokakta bir aşağı-bir yukarı boş yürümeyi özledim.
fidan kültür kafede dostlarla bi çay bi sigarayla ülkeyi kurtarma planları yapmayı özledim.
aynı dostlarla karakollarda sorguya çekilmeyi bile özledim, hayattaydılar çünkü.
ankara'da halk için mücadele vermiş gençler ahmet kaya'nın arka mahalle türküsüne en az bir kere bir sigara yakıp ağlamıştır.
henüz ankara'nın en hüzünlü şiiri yazılmadı. kalanlar ölenlere yazsın arkadaşlar.
ben artık ankara'nın herhangi bir sokağında bile ayık gezemem çünkü.

intihar

aklı başında olan insanların gerçekleştirdiği eylemdir. onca yazar delirmiş olamaz.

jin jiyan azadi

bu aralar sık-sık duymak ve söylemek istediğimiz başlık. ve tabi ki de en çok biji azadi (bkz: yaşasın özgürlük )

gece okunan şiirler

ne çıkar siz bizi anlamasanız da
evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey! kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında
yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla
dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık
menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara
mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler kurur
her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir
bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla
deriz ki, “şuram ağrıyor” bir de, “başım dönüyor”, “yanıyor avuçlarım”
belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma
bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş, yaşıyorcasına
uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık
nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan olmalarıyla-
korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin
kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin
ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park bekçisinin
korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi sallanaraktan
bitmeyen bir selam gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda aranan
korkunçtur-bunu anlıyoruz-bir yüzün en çoğul beyazında
korkunctur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe ışıklarında
ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan olmalarıyla
korkunçtur korkunç!
diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca
neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
tüketen kim. hani görmeden daha, sezmeden herşeyin bittiğini
ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği
ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi
yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır gibi
ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun butlarında
ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan olmalarımla

kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada
anılar bulacaksam – anılar mı dediniz? – ne sesli bir vuruşma
odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar
rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar
bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru
bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar
sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler
zorlanmış bir gülüşten – iğrenip birden – kusmalar, bulantılar
bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar
ölüler bulacaksam – ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa vurmalar –
ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün?
ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda?
ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık bir şey insanın sonsuzunda.
bu kadarcık bir şey – iyi ya, peki, şimdi kim var sırada? –
sakın ha! biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza.
yok deyin çünkü biz.. biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
ne güzel ellerimizle.. başlayın, hadi başlasanıza!
örneğin bir kahve falı? az müzik? diyorum biraz iskambil!..
ama hiç seslenmeyelim – seslenmeyelim – içimizden oynayalım.
ayrıca,

– dört kişiyiz!
– hayır on!.
– bin kişiyiz!
– bana kalırsa..

ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında?
öyleyse başlayalım: koz kupa! ah şu sinek onlusu bire bir unutulmaya..
çayınız soğuyacak! çayınız mı dediniz? ne tuhaf biraz anlıyorum.

– üç karo!
– pas diyorum!
– susalım baylar, dört kupa!

ah şu sinek onlusu! koz kupa! çayınız mı dediniz? susalım!
susalım – niye susalım – anılar mı dediniz? ne sesli bir vuruşma!
ya sonra? bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra?
gene mi? başladınız mı? peki şimdi kim var sırada?
sakın ha!
biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza.
yok deyin çünkü biz..
biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
ne güzel ağzımızla..
yok canım, ben var ya, istiyorum sırada olmayı.
istiyorum – sahi mi? – ama isterseniz siz olun.
siz olun, biz olalım, kim olacak? – hep böyle oyalansanıza –
yani; “şu sinek onlusu, susalım baylar, koz kupa.”
gibi oyalansanıza,
biraz oyalansanıza.

bir oyun başka olamaz oyundan gibi
bir söz başka olamaz sözden gibi
bir şey başka olamaz bir şeyden gibi
tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa
ne gelir elimizden insan olmaktan başka
ne gelir elimizden insan olmaktan başka
ne çıkar siz bizi anlamasanız da
evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey ! kimse bir gün gözlerimi sevmiyecek, biliyorum
kimse bir gün kemseyi sevmiyecek korkuyorum
bir yaşlı kadın en erkek boyutunda
kendisiyle çiftleşecek kaç kere yalnız
kaç kere yalnız, kaç kere şaşırmış, bitkin kaç kere
bir ölgün ses bulacak sesinden çok uzaklarda
vardır ya, hani bir yer, uzakta çok uzakta
ölüm mü- yok canım, çok sesli bir evrende çok erken daha
üstelik bilmiyoruz da, doğrusu bilmiyoruz, ölüm mü, bunu hiç bilmiyoruz
diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla
tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı
böylece, niye olmasın, işte bir orman daha
sanki bir gölgeye geldik; yorulduk, acıktık, susadık biraz
ve doyduk, ve içtik, ayıldık bir anlamda
ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız
kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız
yani kaç sesli bir evrende kaç kere yalnız
ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla
tam öyle gibi.. demeyin: eh, biraz yorulsak da
demeyin, sakın haa, yok şu kadar bir şey insanın sonsuzunda
biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak, biz işte biraz bilmiyoruz ya
diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla.

(bkz: edip cansever)

cizredesavaşsuçuişleniyor

kürtler sadece doğu'da değil,batıda da katledilmiştir ve katledilmeye de devam etmektedir. işid ve pkk'ya yönelik yapılan eş zamanlı baskınlarda ışidliler kelepçesiz karakollara götürülürken terörist olarak anlandırdıkları kişileri evlerinde infaz etmişlerdir. infaz edilen kişiler ise kürt/alevi kökenlidir. doğu'nun sadece kürt bölgelerinde insanlar toplu şekilde katledilmektedir. batıda bunu yapmaları mümkün değildir çünkü ''o sokağa tankla gircez biz yıkıcaz, türkler hangisi onların tarafı vurmayalım'' deme lüksleri yoktur. bu yüzden belirledikleri kürtleri zaten evlere yapılan operasyonlarda infaz etmektedirler. doğuda olduğu gibi batıda da katliam vardır. cizre'ye üç maymunluk yapmaya gerek yok. insanlar ölüyor. bakın polis,sivil,pkk değil ''insanlar'' ölüyor.

(bkz: 10 aralık 2007 ankara - kevser mızrak
24 temmuz 2015 istanbul/bağcılar - günay özarslan
18 ekim 2016 istanbul/sarıyer - dilek doğan
4 aralık 2015 istanbul/sancaktepe - dilan kortak
)

sevgilinin ayı sözlük'te yazar olması

kız arkadaşım burda olduğu için yakın zamanda katıldım bende sözlüğe. fakat kısıtlama sorunu yaşamıyoruz, çocuk değiliz sonuçta ''onu yazmışsın,bunu yazmışsın'' gibi sorularla boğmuyoruz birbirimizi. kendini bilen insanlarız. genelde bir haltlar karıştırmak isteyen insanlar bu durumdan rahatsız olur arkadaşlar üzgünüm. şifreni istiyorsa ver mesela ne haltlar karıştırdığını görsün o da,görmesini istemiyosan karıştırma o zaman.eee çünkü zaten bi yerde patlar o, dedikoduyu seven insanlarız sonuçta...

o ses türkiye

1999'daki mgd gecesinde ahmet kaya'yı protesto edenler arasında bulunan ebru gündeş'in her ahmet kaya şarkısı söyleyen yarışmacıya ısrarla dönmesi fakat hiç biri tarafından seçilmemesi.

türk polisi

halkın kendini korumaya çalıştığı devlet memurları.

kürt

asla iyileşmeyecek çocukluk yaraları

bahsedilerek kanatılmayacak kadar derin yaralardır.

mezun olamama korkusu

4 yıldır 2 yıllık üniversite okuyan birinin korkulu rüyası.

(bkz: ben)

kalben

sofar ankara ile keşfedip deli gibi dinleyerek sesine,tarzına,mizacına hayran kaldığım yetenekli bir insan kişisi. fakat albümde amatörde dinlediğim kadarıyla keyif almadığımı da belirtmek isterim. 'saçlar'a klip çekmiştir, uzun bi süredir takip edip dinleyen arkadaşlar farkı görecektirler.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.