peron yuzyirmisekiz

Durum: 114 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2016 20:48

Puan: 1916 - Sözlük Kezbanı

9 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Yazar.

Toplumun kanayan yarasıyım.
  • /
  • 6

ihlamurlar çiçek açtığı zaman

bahattin karakoç'a ait muazzam şiir. cihan akçay da çok güzel seslendirmiştir (bkz:
)

ayrıca ıhlamurlar haziran sonu – temmuz başında çiçek açar.

sandalye boş mu acaba

tek başıma oturduğum masanın hemen yan tarafına gelen kalabalık gruptan en güzeli gelip ''sandalye boş mu acaba'' diye sorduğunda ''evet boş oturabilirsiniz ama götüremezsin, isterseniz masanızı buraya çekebilirsin tabi'' diye cevap verdiğim sorudur kendisi.

müjdemi isterim

müjdeyi verdiği kişiden müjdeyi geri isteyen garip insan repliği. müjdeyi sen veriyosun zaten ne demek müjdemi isterim.

ayşen gruda

en çok istediği şeyin "tayyip erdoğan’ın bir kahkaha atması" olduğunu söyleyen 1945 doğumlu usta sanatçımız.


ayrıca akıldane dergisinde yazdığı bir hikayesi de şu şekildedir;

“bir gün setten dönmüşüm, torunum emre aradı: 'anneanne, yolda araba çarpmış bir kedi gördüm, veterinere götürdüm, tedavisini yaptırdım. anneme götürdüm, o da temizledi eve aldı’ dedi.
'peki gelir bakarım’ dedim. kediyi gördüm, bayağı çirkin bir şey, 'ay niye aldın bunu, pek de çirkinmiş’ dedim.
'anneanne sen de çirkinsin, sana da araba çarpsa bakmayacak mıyız?’ dedi.
ne faşist kadınmışım dedim kendime. güzeli kurban ediyoruz ama çirkini dışlıyoruz, asıl onları almak lazım.”

jin jiyan azadi

bu aralar sık-sık duymak ve söylemek istediğimiz başlık. ve tabi ki de en çok biji azadi (bkz: yaşasın özgürlük )

ışid

cizredesavaşsuçuişleniyor

kürtler sadece doğu'da değil,batıda da katledilmiştir ve katledilmeye de devam etmektedir. işid ve pkk'ya yönelik yapılan eş zamanlı baskınlarda ışidliler kelepçesiz karakollara götürülürken terörist olarak anlandırdıkları kişileri evlerinde infaz etmişlerdir. infaz edilen kişiler ise kürt/alevi kökenlidir. doğu'nun sadece kürt bölgelerinde insanlar toplu şekilde katledilmektedir. batıda bunu yapmaları mümkün değildir çünkü ''o sokağa tankla gircez biz yıkıcaz, türkler hangisi onların tarafı vurmayalım'' deme lüksleri yoktur. bu yüzden belirledikleri kürtleri zaten evlere yapılan operasyonlarda infaz etmektedirler. doğuda olduğu gibi batıda da katliam vardır. cizre'ye üç maymunluk yapmaya gerek yok. insanlar ölüyor. bakın polis,sivil,pkk değil ''insanlar'' ölüyor.

(bkz: 10 aralık 2007 ankara - kevser mızrak
24 temmuz 2015 istanbul/bağcılar - günay özarslan
18 ekim 2016 istanbul/sarıyer - dilek doğan
4 aralık 2015 istanbul/sancaktepe - dilan kortak
)

özgürlük mücadelesi

öncelikle özgürlük mücadelesi denince akla ilk kürtlerin ve pkk'nın gelmesi bir kürt olarak beni onure etti. özgürlük,insanlığın en önemli bir hakkıdır çünkü,fakat bu hakkı savunabilecek taraf çok azdır ve görüyorum ki bizden başka kimse bu hakkı aramıyor. diğer konuya gelince;ölülerimizi yarıştırmak gibi çirkinliklere girişmemiz çok yanlış. rütbeli de olsa sivil de olsa hepsi birer can taşıyor. ''benim polisim/askerim öldü senin sokakta ki vatandaşın ölse nolur'' gibi iğrenç düşünceler içinde olmanız sizi insan yapmaz aksine insanlıktan çıkarır -ki çıkartı da. sanıyor musunuz ki rütbelilerin hepsi türk? yok mu içinde kürtler? yok mu pkk'nın içinde türkler? ölüsevicilerden olmayı bıraktığınızda ve ölen tarafların ırkına/mezhebine bakmadan vicdanınız sızladığında insandan sayın kendinizi.

cizredesavaşsuçuişleniyor

düşün; yarı uykulusun, ne olduğuna daha anlam bile veremediğin sesler var.
öldün/öldürüldün...
az evvel bitti her şey, duymadın bile ensenden giren kurşunun silahtan ayrılırken çıkardığı sesi.
gözlerin kapalıyken/sen uykudayken sinsi-sinsi sokuldular, senin uyuyan gözlerinden bile korktular.

hani şu küçük çocukları sıkıştırdığınız o tabut var ya, bir türlü bölüşemediğiniz dünyadan çok daha büyük...
ve hepiniz şahitsiniz, yer ile gök ne kadar şahitse şahitsiniz gören gözleriniz/duyan kulaklarınız ile, sorarlarsa söylersiniz!

17 şubat diyarbakır'daki patlama

ankara'da ki patlamanın intikamı olarak düşündüğüm patlamadır. yine bir-birimize nefret kusmamızı sağladılar böylelikle. daha ne kadar bölünebiliriz bilmiyorum.

17 şubat 2016 ankara'daki patlama

''ölümlerimizin markası var;sur,ankara,roboski vs'' demişti bir arkadaş. bu da yeni markamız. ''17 şubat ankara patlaması''

kalben

sofar ankara ile keşfedip deli gibi dinleyerek sesine,tarzına,mizacına hayran kaldığım yetenekli bir insan kişisi. fakat albümde amatörde dinlediğim kadarıyla keyif almadığımı da belirtmek isterim. 'saçlar'a klip çekmiştir, uzun bi süredir takip edip dinleyen arkadaşlar farkı görecektirler.

adamın ağzına sıçan şarkı sözleri

''yarim derdini ver bana,dermanın olayım senin,bülbül gibi cemâline,âşığın olayım senin
yakma beni yandırma beni,âşk meyinden kandır beni,sarhoşum ayıktır beni,mestanın olayım senin.''

yazarların hatırladıkları en eski anıları

ben 5 veya 6 yaşında olduğum zamanlardaydı, kanepede amuda kalkardım.yumuşak falan ya, kafamı götümüzü koyduğumuz yere/götümü de kafamızı koyduğumuz yere yaslardım, öylece dururdum biraz.hatta beynime aşırı kan gittiğinden olsa gerek "galiba ben büyüyünce peygamber olcam lan!" diye düşünürdüm, baya baya inandığım da oldu bu fikre...bir gün yine dışarda çocuklar almamışlar beni oyuna, eve gidiyom.lan aksilik işte, içerde de kimse yok; hani bi koyu kahve-bi sütlü kahve, bi koyu kahve-bi sütlü kahve kareleri olan, nerdeyse de her eve bi dönem alınmış-kullanılmış kanepeler vardı. aynısının zengin evinde olanına "koltuk takımı" diyolardı, filmlerde bile çıkıyo bazen.neyse işte öyle bişey de bizde vardı, bi girdim içeri; ulan zalım nasıl günaha davet ediyo beni...koştum-koştum kafayı koyup ayakları yukarı sallıacam, amuda kalkcam, g*tü kaldıramadım mı nolduysa bi anda ok gibi saplandım g*t yeriyle sırt yerinin kesiştiği noktaya...
öyle 'ben bu işi kafaya koydum, illaha olcak' diye bişey yok. işin içinde şans faktörü var, zamanlama var, bilmem ne var.var oğlu var!kafaya koymak yetmiyo, ben bizzat kafanın kendisini koydum yine olmadı! başkan bak şimdi kırk5 dereceyle kanepeye saplı duruyorum ama yemin içerim anamdan emdiğim süt burnumdan geldi; gözüm karardı, başım döndü, midem bulandı, "ölüyom!" desem bi bardak su verecek kimse yok, ne dikilebiliyom ne de geri inebiliyom...kanepe nasıl eskimişse o döşemeyle süngerin hemen arkasında bi de kalın bi tahta varmış, ben kafayı oraya vurmuşum meğer...o yaştaki bi çocuk kafasını öyle sert bişeye vurduğunda kafa tasında şekil bozukluğu olur mu bilmiyom ama yemin içerim ki benim kafa orda yamuldu...ya rabb, öyle bi ağrı daha yok yani...
o günden sonra ben bi daha hiç amuda kalkmadım, aklımın ucundan bile geçirmedim!zaten son peygamberin çoktan gönderildiğini de öğrendiğimden beri "bi evliyalık var sanki bende" diye düşünmüyor değilim hani, en azından veli değilsem bile çok iyi bi insanım lan, cennet garanti gibi bişey...

neyse işte hayata bakışımızı değiştiren anlar var; kafayı koyduğum gün anladım kafaya koymakla olmuyor, biçok değişkeni de hesaplamak gerek/accık oluruna bırakmak/bekleyip görmek gerek falan...

ahmet aslan

almanya'da ki konserinde ''de be wayiro'' parçasını söylerken kendini müziğe kaptırıp elindeki gitarı çalarken kıran 1968 dersim/hozat doğumlu zaza müzisyen. ''de be wayiro'' şarkısı bu yüzden sosyal mecralarda ''gitar kırdığı parça'' olarak bilinir. ayrıca istanbul teknik üniversitesi konservatuvarında okuduktan sonra rotterdam dünya müzik akademisinde de eğitim almıştır.

hakkari'de bir mevsim

1977'de fırat edgü tarafından yazılan ve 1982'de erden kıral tarafından sinema filmine dönüştürülen eser.

artvin

gittiğimde geri dönmemek için kendimi ağaçlarına zincirlemek istediğim şehir.

artvin cerattepe direnişi

direnenler kolluklara su, pasta falan vererek "emir kuluyla tartışacak değiliz" diyorlarmış. başka mücadele yererek kendini iyilemek... bu insanların üzülmesi beni kahrediyor.

türkiye'de lgbti olmak

yaşama hakkının homofobikler tarafından elinden alınmasıdır.

bir erkek için bütün erkeklerden vazgeçmek

bir kadın için bütün erkeklerden vazgeçmekle eş-değer görüyorum.
  • /
  • 6
Henüz hiç başlık açmamış.
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 114

ankara

zamanında şu şekilde özetlemiştim;

ulan bu ankara bizi çok üzdü be.
ankara'da sabahlara kadar içip kızılay'ın sokaklarında bas bas şarkı söylediğim günleri özledim.
ardıç kitapevi’nde saatlerce çay içip kitap okumayı,dostlarla edebiyattan konuşmayı özledim.
konur sokakta bir aşağı-bir yukarı boş yürümeyi özledim.
fidan kültür kafede dostlarla bi çay bi sigarayla ülkeyi kurtarma planları yapmayı özledim.
aynı dostlarla karakollarda sorguya çekilmeyi bile özledim, hayattaydılar çünkü.
ankara'da halk için mücadele vermiş gençler ahmet kaya'nın arka mahalle türküsüne en az bir kere bir sigara yakıp ağlamıştır.
henüz ankara'nın en hüzünlü şiiri yazılmadı. kalanlar ölenlere yazsın arkadaşlar.
ben artık ankara'nın herhangi bir sokağında bile ayık gezemem çünkü.

intihar

aklı başında olan insanların gerçekleştirdiği eylemdir. onca yazar delirmiş olamaz.

jin jiyan azadi

bu aralar sık-sık duymak ve söylemek istediğimiz başlık. ve tabi ki de en çok biji azadi (bkz: yaşasın özgürlük )

gece okunan şiirler

ne çıkar siz bizi anlamasanız da
evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey! kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında
yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla
dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık
menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara
mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler kurur
her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir
bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla
deriz ki, “şuram ağrıyor” bir de, “başım dönüyor”, “yanıyor avuçlarım”
belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma
bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş, yaşıyorcasına
uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık
nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan olmalarıyla-
korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin
kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin
ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park bekçisinin
korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi sallanaraktan
bitmeyen bir selam gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda aranan
korkunçtur-bunu anlıyoruz-bir yüzün en çoğul beyazında
korkunctur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe ışıklarında
ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan olmalarıyla
korkunçtur korkunç!
diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca
neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
tüketen kim. hani görmeden daha, sezmeden herşeyin bittiğini
ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği
ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi
yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır gibi
ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun butlarında
ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan olmalarımla

kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada
anılar bulacaksam – anılar mı dediniz? – ne sesli bir vuruşma
odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar
rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar
bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru
bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar
sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler
zorlanmış bir gülüşten – iğrenip birden – kusmalar, bulantılar
bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar
ölüler bulacaksam – ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa vurmalar –
ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün?
ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda?
ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık bir şey insanın sonsuzunda.
bu kadarcık bir şey – iyi ya, peki, şimdi kim var sırada? –
sakın ha! biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza.
yok deyin çünkü biz.. biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
ne güzel ellerimizle.. başlayın, hadi başlasanıza!
örneğin bir kahve falı? az müzik? diyorum biraz iskambil!..
ama hiç seslenmeyelim – seslenmeyelim – içimizden oynayalım.
ayrıca,

– dört kişiyiz!
– hayır on!.
– bin kişiyiz!
– bana kalırsa..

ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında?
öyleyse başlayalım: koz kupa! ah şu sinek onlusu bire bir unutulmaya..
çayınız soğuyacak! çayınız mı dediniz? ne tuhaf biraz anlıyorum.

– üç karo!
– pas diyorum!
– susalım baylar, dört kupa!

ah şu sinek onlusu! koz kupa! çayınız mı dediniz? susalım!
susalım – niye susalım – anılar mı dediniz? ne sesli bir vuruşma!
ya sonra? bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra?
gene mi? başladınız mı? peki şimdi kim var sırada?
sakın ha!
biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza.
yok deyin çünkü biz..
biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
ne güzel ağzımızla..
yok canım, ben var ya, istiyorum sırada olmayı.
istiyorum – sahi mi? – ama isterseniz siz olun.
siz olun, biz olalım, kim olacak? – hep böyle oyalansanıza –
yani; “şu sinek onlusu, susalım baylar, koz kupa.”
gibi oyalansanıza,
biraz oyalansanıza.

bir oyun başka olamaz oyundan gibi
bir söz başka olamaz sözden gibi
bir şey başka olamaz bir şeyden gibi
tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa
ne gelir elimizden insan olmaktan başka
ne gelir elimizden insan olmaktan başka
ne çıkar siz bizi anlamasanız da
evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey ! kimse bir gün gözlerimi sevmiyecek, biliyorum
kimse bir gün kemseyi sevmiyecek korkuyorum
bir yaşlı kadın en erkek boyutunda
kendisiyle çiftleşecek kaç kere yalnız
kaç kere yalnız, kaç kere şaşırmış, bitkin kaç kere
bir ölgün ses bulacak sesinden çok uzaklarda
vardır ya, hani bir yer, uzakta çok uzakta
ölüm mü- yok canım, çok sesli bir evrende çok erken daha
üstelik bilmiyoruz da, doğrusu bilmiyoruz, ölüm mü, bunu hiç bilmiyoruz
diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla
tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı
böylece, niye olmasın, işte bir orman daha
sanki bir gölgeye geldik; yorulduk, acıktık, susadık biraz
ve doyduk, ve içtik, ayıldık bir anlamda
ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız
kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız
yani kaç sesli bir evrende kaç kere yalnız
ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla
tam öyle gibi.. demeyin: eh, biraz yorulsak da
demeyin, sakın haa, yok şu kadar bir şey insanın sonsuzunda
biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak, biz işte biraz bilmiyoruz ya
diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla.

(bkz: edip cansever)

yazarların şu anki ruh halleri

dondurma kabına konmuş yaprak sarması.bulan için hayal kırıklığıyım.

o ses türkiye

1999'daki mgd gecesinde ahmet kaya'yı protesto edenler arasında bulunan ebru gündeş'in her ahmet kaya şarkısı söyleyen yarışmacıya ısrarla dönmesi fakat hiç biri tarafından seçilmemesi.

türk polisi

halkın kendini korumaya çalıştığı devlet memurları.

türk polisi

halkın kendini korumaya çalıştığı devlet memurları.

kürt

asla iyileşmeyecek çocukluk yaraları

bahsedilerek kanatılmayacak kadar derin yaralardır.

mezun olamama korkusu

4 yıldır 2 yıllık üniversite okuyan birinin korkulu rüyası.

(bkz: ben)

kalben

sofar ankara ile keşfedip deli gibi dinleyerek sesine,tarzına,mizacına hayran kaldığım yetenekli bir insan kişisi. fakat albümde amatörde dinlediğim kadarıyla keyif almadığımı da belirtmek isterim. 'saçlar'a klip çekmiştir, uzun bi süredir takip edip dinleyen arkadaşlar farkı görecektirler.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.