faşizmdir. ve bütün faşist söylemler gibi saçmadır.
"mollalar iran'a gitsin", "anadilde eğitim isteyen kuzey ırak'a gitsin" "gayler amsterdam'a gitsin", "kürtçe konuşmak isteyen konuşmasın." "komünistler rusya'ya gitsin" blah blah blah...
bırakınız efendim başkalarının hayatına müdahale etmeyi. isteyen istediği gibi yaşasın.
dinin vicdanı öldürdüğüne de inanmıyorum. doğrusu "dinin vicdana bi etkisi yoktur" bence. vicdan sahibi olan, dindarsa da vicdanlıdır, dinsizse de. aynı şekilde vicdansız olan da, dindarsa da vicdansızdır, dinsizse de.
vicdan sahibi olmak için herhangi bir dine mensup olmanın yeterli olmadığını belirten önerme.
yaklaşık üç yıl önce iş arkadaşım bu cümleyi söylediğinden beri bi aydınlandım, bi ışık doğdu, resmen hayat felsefem oldu. özellikle dindar aileme ve kendini dindar atfeden arkadaşlarıma karşı her tartışmada deyim yerindeyse haykırıyorum.
üç kere okuduğum, ve diğer yazarlar gibi her seferinde salya sümük ağladığım jose mauro de vasconcelos romanı.
ilk okuduğumdan beri portuga'ya gizli bir aşk içindeyim. hatta zeze'nin de sanki içten içe bi ilgisi var gibi gelmiştir bana hep. her okuyuşumda da bu yüzden çok ağlıyorum sanıyorum. bir ali ile ramazan ya da efendime söyliyeyim bir zenne de aynı etkiyi göstermişti.
eşcinsel arkadaş bulma sitelerine * bakınca türkiyedeki bütün eşcinselleri anlatan ifade. havadan sudan bile konuşan tek bi adam yok mu yahu? direkt de "kaç cm?" diye sormayın arkadaş. korkuyorum.
insanı bu gerçeği dillendirmekten utandıran/alıkoyan entryleri haiz başlıktır. tamam özellikle belirtmek çok da mühim değil ama, ne yani, söylemeyelim, gizleyelim mi? karşı tarafa sorumluluk hissettirecek bi cümle olmasa gerek.
türkiye'nin ilk açık eşcinsel belediye başkanı aday adayıdır muhtemelen diye düşündüğüm kişi. eminim daha önce, hatta şimdi, eşcinsel belediye başkanları/başkan adayları olmuştur/vardır ama kim bile, kim göre işte. bunun yanında, can çavuşoğlu'na başarılar.
soracakları soruları onlardan önce sorarak delirtmek için cevap yazıyorum genelde.ilk eşcinselmisin diye soruyorum gelen cevap malum s ile başlıyor.kılsızmısın bende parlak severim diye giriyorum muhabbete,küfür etmeye başlamadıysa kalçaların güzelmi kilolusun ya kesin dolgundur seninkiler diyorum.daha da delirmediyse hiç pasif olmayı düşündünmü diyerek bana selam yazdığına pişman ediyorum.
tabiki cevap vermeliyiz çünkü parasızlıktan yolunu şaşırmış bedava orospu peşinde koşan hertürlü cinsel yolla bulaşan hastalığı defalarca geçirmiş beş para etmez insanlar olduklarını bildiğimizi göstermemiz gerekir ki böyle insanlar yüzünden toplum bizi daha fazla yanlış yargılamasın.
öyle ayı deyip geçme, bunun boz ayısı var, kutup ayısı var, pandası var koalası var. var oğlu var yani.
halbuki goril öyle mi ya? sadece goril. pfft, çok sıkıcı.
millet uzaya kapsüller roketler füzeler gönderiyor, biz hala tarayıcıdan sözlüğe girmeye çalışıyoruz. bir babayiğit çıkıp şöyle güzelinden bir app yapsa da, app storelardan google play storelardan indiri indiriveesek gaari *
çalıştığım lisede son zamanlarda sık karşılaştığım durum. öğrenciler okulu -hem mevcut okulu, hem okul olgusunu-, dersleri, ders çalışmayı, kitap okumayı vs. o kadar sevmiyorlar ki, öğretmenin işini yapması, yani derse gelip bir şeyler öğretmeye çalışması öğrencilerin gözünde suç (!) oluyor.
dersin boş geçmesini istemek tabi ki normal, buna itirazım yok. ben de öğrenci oldum, dersin boş olmasına ben de hep sevindim. ama benim itirazım, olayı bedduaya kadar vardıran okul-öğretmen düşmanı yeni zihniyete.
geçtiğimiz günlerde bir kadın meslektaşım rahatsızlığı sebebiyle bir gün okula gelemiyor. ertesi gün okula gelip derse girdiğinde öğrenciler dersini protesto etmeye kalkıyorlar. uyuyor taklidi yapıyorlar, defter kitap açmıyorlar, açanları tehdit edip engelliyorlar filan. kadının tek suçu, o gün hasta olmamak!
yine bugün dersin sonunda toparladım, özet geçtim, yarın dedim şu şu konuyu işleyeceğiz. çocuğun biri dedi ki, 'hocam yarın inşallah hasta olursunuz'. orospu çocuğuna bak dedim ya, içimden. o boş derse top koşturacak diye ben hasta olacakmışım. piç.
ilk dönem de, bahçeye girdiğimi gören bir çocuk pencereden bağırıyor; 'gelme hocaa gelmee! allah belanı versin!' ulan şerefsizin evladı, allah senin belanı versin pezevenk, diyemiyosun işte.
öğretmen çalışmıyor, yatıyor goygoyunun aksine, derse girerek de dünyanın küfrünü bedduasını yiyoruz anlayacağınız. ne yapsak kabahat.
türkiye'nin ilk açık eşcinsel belediye başkanı aday adayıdır muhtemelen diye düşündüğüm kişi. eminim daha önce, hatta şimdi, eşcinsel belediye başkanları/başkan adayları olmuştur/vardır ama kim bile, kim göre işte. bunun yanında, can çavuşoğlu'na başarılar.
zuhal akmeşenin yönettiği, 8 mart'ta izmir fransız kültür merkezi'nde ilk gösterimi yapılan, manisa'nın bir köyünde yaşayan transseksüel ihsan'ın hayatını anlatan kısa belgesel filmdir.
benim için "güneş doğudan doğar" ya da "su ısınınca buharlaşır" ve yahut da "insan ölümlüdür" demek gibi birşey. uzun saçlıdan seksi mi olurmuş allasen?
sorulmasını garip bulanları garip bulduğum soru. körpecikler sorarmış, cinayet sebebiymiş vs. nasıl bi dünyada nasıl bi hayat yaşıyorsunuz arkadaşım siz? seviştiği adama bile açılamayan insanlar var bu ülkede. can korkusundan ya da göt korkusundan ya da tamamen cahillikten artık her neyse, 'gay değilim sadece aktifim' diyenleri hepimiz görüyoruz. tabi ki aileyi soracağım, tabi ki arkadaşını soracağım. herkesin anlatmaya değer bi hikayesi var, ve o hikayeyi dinlemezsen kişiyi tanıyamazsın. tanımadığına da düşman olursun, bütün faşistler gibi.