28 haziran 2013 diyarbakır lice müdahalesi

lice ilçesi kayacık polis karakoluna ek binaların yapılmasını protesto etmek isteyen halka ateş açılması şeklinde medyaya yansıyan ve 1 kadının ölümü onlarca kişinin yaralanması ile sonuçlanan müdahale.

inşaat halindeki binalara çocuklar tarafından taş ve molotof atıldığını beyan eden harun karakuş'un en büyük kaygısı yeni karakollar yapılması. ölüme varacak kadar sert müdahale yapılması sosyal medyaya 1 numaralı gündem olmayı başardı, genel kanı hükümet tarafından gündem değiştirip dikkatleri doğuya çekmek ve gezi parkını rafa kaldırıp gizlice taksim emellerini hayata geçirmek şeklinde.

http://t24.com.tr/haber/licede-karakol-i...

ateş açılma anı:
barış sürecinin iyi niyet göstergesi olarak türk askerinin ve polisinin yerel halka sevgisini ifadesini ettiği müdahale. devlet o halkı kucaklamayı, koruyup kollamayı beceremeden barış süreci nasıl tamamlanacak bilmiyorum. her şey göz boyamadan ve gösterişten ibaret, her şey!
gezi parkı'nın yarattığı sinerji ve muhalif ruhu yoketmeyi planlayan hain saldırıdır. akp çok zekice hamleler yapmaya devam ediyor. gezi direnişi ardından kenetlenen muhalif grupları kürt sorunu üzerinden ayrıştırmak için müthiş tezgah artık devreye girdi. şimdi lice'de halka açılan ateş ardından iki tavır sergilelenecek. ihtimaller şunlar,
1-gezi direnişçileri bu olayı kınamazsa bakın bunlar ulusalcı faşist bunlardan bir cacık olmaz diyip kürtleri ve sosyalistleri olaydan ayıracaklar.
2-eğer geziciler saldırıyı kınarsa ben dememişmiydim bunlar terörist diyip milliyeçi sularda yüzerek ulusalcı ve kemalist grupları ayırmayı deneyecekler.

her açıdan zor bir dönemece girdik. eğer tahmin ettiğim gibi olursa türkiye'yi çok zor günler bekliyor.hayırlısı... akp hainlikte sınır tanımıyor... lice halkının da başı sağolsun...
akp hükümetinin tavan yapan ırkçılığının levelini yükseltme girişimleridir. unuttuğu bir şey var, yandaş medyasına artık kimse kulak asmıyor.
geçen akşam taraf gazetecilerinden biri gezi parkı hareketinin barış açılımını engellemek için öne sürüldüğünü savunuyordu. bakalım buna ne kılıf uyduracaklar?

şimdi böyle bir cümle kurup güvenmezliğimi, kızgınlığımı kendimce dışarı vurdum. bilgisayarımın karşısında. yanımda soğuk su. hafif pervane esintisi. rahatlık? olmadı!

ısrarla canlar yanıyor, çünkü ısrarla yakılıyor. hala birileri hükümeti, polisi, askeri son derece basit mazeretlerle tüm bu olmuşları, olanları (ve olacakları) savunabiliyor. yalakalık yapmaya çalışan bir sürü gazeteci çırpınıyor. bir de insan sevgisinden, canın değerinden, kucaklayabilir olmaktan bahsediyoruz. ben, sen değil belki, ama birileri.

inanç sahibi biri değilim. olamadım bir türlü. ama bazen gerçekten, cidden ilahi adaletin olmasını diliyorum. ben de dahil, kötülüğü bilerek isteyerek yapanın yakasına mutlaka yapışılsın, mutlaka hesabı sorulsun ve canı yakılsın.

2009 yılında, koyun otlatirken bir karakoldan atılan top mermisi ile parçalanarak can veren ceylan önkol'un memleketinde yaşanmış olaydır. bu ayrıntı "ama insanlar bir karakol inşaatina neden karşı çıkar ki" diye korunakli medya köşelerinde saf saf soranlara bir şeyler anlatır belki.
o zamanlar, memleketin "orası"'nda meydana gelen cinayetler, myanmarda ya da endonezyada yaşanan olaylardan çok daha az öneme sahipti.
dicle kenarında kaybolan bir kuzunun hesabını soracak vicdandan yoksunduk henüz...
ama sonra gezi direnişi oldu ve çok şey degisti.
ülkenin bu yakasinda oturanlar, o köşe başlarını tutanların, üç beş yağlı kemik uğruna ne yalanlar
söyleyebileceğini, ne kadar alçalabileceklerini kendi gözleriyle gördüler. ve bu vicdan yoksunu karalama korosunun yaşadığı medya towerların önlerine toplanıp "size ne vaadettiler?" , "kaleminizi kaça sattınız? " diye hesap sordular. ilk kez...
gezi parkı direnişi boyunca kaldığımız çadır tam da hrant dink caddesi ve ceylan önkol sokağının köşesinde, pınar selek meydanına bakan yerdeydi.
bir çok insan ilk kez, kendileri gibi mağdur olmuş insanlarla empati kurmayı orada öğrendi.
yaralarımızın acısının aynı olduğunu, ve onların ancak bir dost eliyle iyileştirilebileceğini ilk orada öğrendik.
bizi ve ülkemizi kurtaracak olanın, birbirimizin boğazına yapışmak değil, birbirimizin linden tutmak olduğunu gezi direnişi gösterdi bize.
ve dün gece beşiktaş'ta kadiköy'de yürüyen insanlar, ilk defa lice'ye "yalnız değilsin" diye ses verdiler.
ilk defa.
ve türkiye, istanbul'dan diyarbakıra kadar, direnirken daha güzel olduğunu bir kez daha gösterdi.
kaymakam paşa, "vurulma varsa eğer, kendilerini de vurmuş olabilirler." diyor yahu! adam bildiğin "kendi kendilerini vurmuş onlar" diyor, diyebiliyor.

gerçi aynı kafa "ethem sarısülük'ü vuran polisin eline taş değmiştir." demeye cüret edebiliyor.


"savaş değil, barış istiyoruz." diyen insanlara ateş açan, saldıran askerler... dün oldu bunlar. yanıbaşımızda.

anlamadığım bir şey var bir de:
daha düne kadar taksim'de, ankara'da, izmir'de; heryerde gezi direnişi devam ederken, polisin şiddetini göstermiyor diye medyaya, o şiddeti destekliyor diye devlete küfürler eden insanların bazıları, şimdi birden medyaya inanmaya başlıyor.

harikulade bir ülkede yaşıyoruz, hanımlar beyler. keyfini çıkarmalıyız.
bir an bankacibear ve bir takım karşıt görüşlerin çatışma başlığı sandığım başlık.

olaya gelirsek, söylenen pek çok şey var. hepsini doğru kabul etsek bile olay halkı kimin kışkırttığı, eyleme ya da taş atmaya zorladığı değil olay silahsız insanın silahla vurulması.

sen lice'deki insanlara arkadaşım demezsen, bir sıkıntın var mı? bir sorun olursa haber et demezsen, dün yaşanan olaya ses çıkarmazsan daha çok sürer böyle...