her bahtı karanın görmek istediği, çorak bozkır kasabasından renkli ve yeşil bir başkente, renkli yeşil bir başkentten ise adeta bir alt geçitler üst geçitler lunaparkına dönüşmüş şehirdir.
arabayla gezerken inersiniz, çıkarsınız, tünele girersiniz, dönersiniz. ciden çok eğlenceli. gel gör ki yaya olarak yaşamak biraz zordur.
kimileri için cennete ya da cehenneme gitmeden önce sıralarını bekledikleri yerdir. bir araftır ankara. tüm o kasveti, sıkıcılığı, tedirgin edici sakinliği ondandır.
kışı,denizi olmadığı için yazı çekilmez. tepede güneş olup hafif soğuk olunca güzel oluyor. havanın soğukluğundan dolayı da ! anıt kabir e gidememe pişmanlığı içerisindeyim.
ilk gittiğimde "soğuk" gelen,geri dönerken sevdiğimi fark ettiğim sonra her gidişimde başka bir yönünü keşfettiğim,"denizi olmasın canım.ankara başkadır." diye sohbetlerde öve öve bitiremediğim bana iyi gelen şehir...
kışın buğulu güneşli sabahlarında yürüyüş yapması,üzerine kızılay'da çay içmesi bir başka oluyor.
iki bürokratik işlem ve hastane randevusu, koli...vs. derken bütün günü sokaklarında geçirdiğim ve beynimi ayrana çeviren sıcaklığından ötürü feminizmdi - ayrımcılık karşıtlığıydı unutup duyduğum bütün küfürleri dilime getiren şehirdir....
doğduğum, büyüdüğüm, tüm eğitim basamaklarını tamamladığım ve an itibariyle çalışmakta olduğum şehir. ben yıllarca bu şehri "gıpgri", "denizi yok", "memur şehri" gibi ankara'da deniz olmadığını sonradan öğrenmiş ukala izmirli eleştirilerine karşı korudum.
huzurludur, yeşildir, yazları geceleri serindir, trafiği çekilir düzeydedir, sakindir.
deniz yok, sıkıcı, gri, melih gökçek var, ö-bö eleştirileri yapan malların acilen terk etmesini gönülden istediğim evimdir.
bu yaz istanbullu +40 birkaç arkadaştan 80 sonu 90 başı ne kadar güzel bir ortamı olduğunu ve sayın i. melih gökçek ile bunun tarihe karıştığını duyduğumda ömrü hayatım boyunca ilk defa kendimi soğuk hissettiğim şehrimdir. genelde sadece ankaralıların sevebildiği doğrudur ama şaşırtıcı değildir.