ayı sözlük itiraf
fırtına öncesi sessizliğini uyuyarak değerlendirmeye bayılıyorum.
bir itirafim var. bir keresinde sadece is makinasi kepce kullanabilmek icin bir adamla konusmustum. ve benle is makinalarini kepceleri kullandirtma karsiligi birlikte olmak istedi. elimize kac defa boyle firsat geciyor ki? degisik fantaziler pesindeydim yine. en azindan taksici fantazisinden daha eglenceli oldugunu dusunuyorum. sirada vinc operatoru falan var sanirim. neyse bu kadardi. simdi dagilabilirsiniz.
ben küçükken, annem klasik meyve tabağı hazırlardı ve içine havuç da eklerdi. düşünsenize elma, armut, ayva, portakal ve havuç. sırf bu yüzden uzun bir süre havucu meyve zannettim.
sözlüğün telegram grubuna katıldım. çok güzel eğlenceli sohbet,muhabbet oluyor. yazarlar çok samimi ve içten. daha önce hiç bu kadar insanın olduğu bir ortamda olmamıştım. ben de bazen sohbete dahil olmak istiyorum ama yazdıklarımın saçma olacağı ve/veya yanlış anlaşılacağı hissi yüzünden çok vazgeçiyorum. bazen bir cesaretle yazıyorum sonradan keşke yazmasa mıydım düşünceleri geliyor aklıma hep. bir yandan da kabuğunu kırmam gerektiğini,sosyalleşip böyle kalmamam gerektiğini düşünüyorum. ama bir yandan da çok çekiniyorum,utanıyorum ne kadar yazmak istesem de. yukarıdaki düşünceler geliyor hep. bir ara hastaneye bile gitmiştim depresyon,öfke kontrolü ve asosyallik tanısı koymuşlardı. ilaç tedavisi gördüm ama bir etki ettiğini düşünmediğim için bırakmıştım. bilemiyorum, böyle sessiz ve silik kalmak istemiyorum artık. bu çelişkimden kurtulmam gerekiyor ama ne yapacağımı bilmiyorum. yaşım çok büyük değil ama artık sıkıldım tek takılmaktan,iletişim kuramamaktan. hep böyle gidecek diye korkuyorum.
yıllar sonra sözlüğe geldim. yahu buraları mı unuttum artık bilemiyorum ama tanıdık yüzler de yok sanki. bilemedim. yalnız özlemişim de buraları, o ayrı.
üzerimde arkadaşıma ait pembe üzerine gri puantiyeli bir külot var.
* ve giyilmiş. hayır giyilmiş çamaşır fetişım yok. hayır iğrenç de değilim. buna mecburdum. pişman değilim. yine olsa yine giyerim.
ne zaman otobüse binsem ya da metro ne bileyim ya da vapur hep birine aşık oluyorum. o kısa dakikalar boyunca çok seviyorum, el ele kırlarda koşuyoruz, beraber yağmurda yürüyoruz sonra ani bir dönme hareketiyle göz göze gelip öpüşmeler filan allah allaaah. sonra o iniyor ya da ben iniyorum beş dakika sonra da unutuyorum aşkı hızlandırılmış ingilizce kursu gibi yaşıyorum. aşk acısı da yok ehe. ama yanlış anlaşılma olmasın tamamen uzaktan fortçu sanılmaktan korktum bi an.
hevesim kursağımda yer etti benim. yadırgamıyor da yerini maşallah pek bir keyfi yerinde..
yıllardır abi dediğim böyle delikanlı görünümlü bıyıklı göbekli adam bana gay olduğunu itiraf etti. seviniyim mi üzüleyim mi bilemedim. pis homooğğğğ. şimdi çok daha yakınız.
(bkz:
abi ayağı göt ayağı)
leoparsjz burjuva mezuniyet demişken aklıma geldi sözlük, itiraf ediyorum sonrasındaki partiye gitme amacım tamamıyla adam kaldırmaktı. çok eğlendim falan ama havamı aldım yani. hedefim hetero çıktı ve tüm gece bi kızın arkasına yapıştı. gerçi karanlıkta yalnız başımayken yanıma gelen ve aynı apartmandayız deyip ismimi bilen genç bar çalışanı sayesinde biraz aksiyon yaşadım ama bu kadar yani.
bu aralar can sıkıntısından mıdır bilmiyorum kendimi truman show'da gibi hissediyorum. olamaz mı olabilir. yürürken filan insanlara bakıyorum açık yakalayabilmek için. iyi oynuyorlar yalnız. geçen kameralardan birini tam buldum dedim binanın güvenlik kamerası çıktı. koşarak uzaklaştım. yağmur yağdığı zaman koşuyorum. her yere yağıyor mu acaba diye. daha bu konuda da bir ilerleme kaydedemedim. prodüksiyon sağlam. arada çevreme aktör bakışı fırlatmayı da ihmal etmiyorum. banyo ve tuvaletlere kamera koymamışlardır umarım. sonuçta bir gün program biter insan içine çıkmak zorunda kalırım g*tlü mötlü resimlerim dolaşmasın orda burda. bide bazen ani masturubasyon kararlarım oluyor. yönetmene zor anlar yaşatıyorum galiba. eğer bunu okuyorsan yönetmen bilgisayarda gizli sekme açmışsam hazır ol reklamlara girmeye. hangi kanalda yayınlanıyor acaba? flash tv muhtemel.
1 ayı aşkın süredir hiçbir haber izlemedim , hiç haber okumadım (referandum sonucunu öğrenmek hariç) , hiç haber dinlemedim. türkiye gündemine , dünya gündemine dair ne varsa öğrenmekten kaçındım. bu zalim insanoğlunun dünyasında aklınızı kaçırmamak için yapacağınız en mantıklı hareketlerden birisi.
ruhum göçebe götüm yerleşik
bu entry bu sayfadaki en içten duygularla yazılmış olandır belki de.
son birkaç gündür sadece birkaç saatin etkisindeyim ve karmakarışık herşey. çook sevdiğim en yakın arkadaşlarımdan smokebl'in başını şişirdim resmen sırf bu sebepten. altı üstü spor salonunda harika bir vücuda sahip biriydi. kendi çapımda sadece beğeniyorsun ama bişey yapacağından değil kalacaksın yine bakire halinle diyordum. davet ettim yarım yamalak türkçesiyle geldi evime biscolata erkeği mülteci. gidecekmiş kabul olmuş sığınma hakkı. doğumgünüymüş üstüne üstük o gün. bana ayırmış o gününü. ailesini bir daha göremeyeceğini, yaşadığı-yaşayacağı şeylerin zorluğunu falan konuştuk. bilmiyorum kaç mülteciyle muhabbetiniz oldu ama klasik onların yaşadığı şeylerin duygusallığıydı. öyle sanıyordum. sonra ağır basan ülkesini reddetmeye zorlayan inancını kırarak tanrı dedi, tanrı beni seviyor artık ve sanırım bağışladı beni dedi. iyi bir hayat umduğuna yordum ama neden diye sordum gayri ihtiyari. çünkü seni tanıdım sonunda geç de olsa tanıştım seninle ve farklı dillerimiz kültürlerimiz olsa da sen beni anlayabiliyorsun ben de seni dedi şiveli ingilizcesiyle. şaşkın gözlerle ona baktığımda onun gözlerinde şaşkınlık değil yaş vardı. beni de seven birilerinin olacağı hevesi sardı beni o an özgüven eksikliğimi tamamlamıştı belki de. içiyorduk o sırada geç olmuştu gitmek istedi. kalmasını söyledim, ısrar ettim rahatsız etmeyeceğine inandığında kalmayı kabul etti. uzandık ve o garip muhabbet devam etti.
uykumuz gelmişti ve uyuma kararı aldık arkamı döndüm uyumak için derken uzanan kocaman bir kol beni sardı. onun ben, sarmalayan kocaman vücudunda küçücük kalmıştı bedenim. kaslarındaki bütün kıvrımı hissediyordum resmen hafiften batan vücut kıllarıyla. olmasından emin olmamakla beraber ilklerimizi yaşama gel gitindeydik ikimiz de. karar verilmek üzereydi derken bilmediğim bir dille konuşulan bir telefon geldi ve evine hırsız girdiğini söyleyip çook özür dileyerek gitti. kaldım bir başıma yine ondan önceki gibi bütün yalnızlığımla. gerçi kedimi gözardı edemem beni hiç yalnız bırakmadı o. ertesi gün aradım mesajlar falan derken yok ulaşamadım. bir gün sonra gidecekti biliyordum. gittim ve o gülen gözleriyle orada duruyordu. kızdığımı söylemeden geçemezdim tabii ki ama çok geçerli sebepleri vardı ikna etti beni. sarıldık sımsıkı çokça. 20-30 arkadaşı onu beklerken sımsıkı sarılıyordu bana. muavin istanbul yolcusu kalmasın demesine rağmen koca vücuduyla sımsıkı sarılıyordu bana boynumdan defalarca öperek. herneyse bindi gitti ve ben kaldım yine boynu bükük gözü yaşlı teeeğk baaşıma. bu defa gerçekten geçerli sebepleri var mı bilmiyorum ama yine yok cevap aramalara, mesajlara. belki yarın california'ya gideceği için onu unutmamı istiyor, beni unutmak istiyor, belki çok farklı geçerli-geçersiz sebepler.
sabırla okuyun ve bişeyler önerin sözlük bu ne bunun adı ne? doğumgününde bana gelen mülteci beni bu kadar etkiledikten bir gün sonra nasıl gidebilir? gideceğini bile bile beni nasıl bu kadar etkileyebilir? kezbanım tamam da bu da yapılmaz ki. boşuna ayı dememişiz demek ki şu canavar vücutlu nasır kalplilere ayı işte aaaayııı aaaayııı. yardım et sözlüüük yardım idin gomşulaaar..
dalağına sürttüreyim işler çok karışık be sözlük..
yani ortada gözden kaçmayacak büyüklükte, dehşetli bir şekilde duruyorken, biz hiç yokmuş gibi davranıyoruz..
korkuyorum...
birisine aşık olursunuz veya çok seversiniz. o da sizi sever ama sizin onu sevdiğiniz gibi değil. sizin gözünüzde her şey çok daha ciddidir, büyüktür, şiddetlidir. sonra onun da size karşı aynı şekilde olduğunu düşünürsünüz, bunun aksini iddia edecek hiçbir şey de yapmaz. en tutkulu şekilde, en şehvetli ateşler içinde terleyerek aşkınızı yaşarsınız ve öğrenirsiniz ki o kişi aslında bir başkasına aşık. bununla savaşmaya çalışırsınız ama olmaz. yollarınızı ayırmak istersiniz ve ayırırsınız da ama aklınızdan hiç çıkmaz. içiniz acır her defasında onu düşündüğünüzde, böylesine büyük bir sevgi ve aşkın niye böyle olduğunu sorgularken. sonra dersiniz ki kendi kendinize "bu kişi için mi üzülüyorum ben? o beni sadece bir seks arkadaşı olarak görüp severken, o benimle aynı duyguları paylaşmazken ben buna mı üzülüyorum?" diye ama fayda etmez. onu düşünmemenizin çaresi değildir bu ve o çareyi de bir türlü bulamazken kalbinizdeki acı giderek daha da büyür ve büyür! tek umudunuz belki yeni birisinin gelip de bu acıyı sonlandırması olur artık ama o kişi de hiçbir zaman gelmeyecek gibidir... sanki yalnızlıkla bir ömür boyu el sıkışıp da antlaşma yapılmış gibidir...
sakızı ağzımda şişirip patlatamıyorum, bunu yapamadığımı öğrendiklerinde gerizekalı mıyım ben diyorum.