1 yılı aşkın bir süredir düzenli olarak kan bağışı yapıyorum ve bu aktiviteyi gerçekten çok seviyorum. insanların kan ihtayıcı duymasından öteye geçerek söylüyorum ki; onlar aramasın, biz sormadan verelim. bu akımı biraz daha büyütüp sosyal mecralarada sıçratmak istiyorum. insanların kan arayışını durdurmak ve yeterince kanın bağış merkezlerinde depolamak, olabilecek bütün ölümlerin veyahut felaketlerin önüne geçmesinde fayda olur. kan bağışı sayesinde kanın pıhtılaşmasını önlemek, kanı temizlemek, herhangi bir sonuçla doğacak hastalıkların oranını düşürmek ve bağışıklık kazanmakta bize olan artılarından sadece bir kaçı. katılmak isteyen varsa mesaj yolu ile pazar günü için buluşulabilecek merkezi mekan ve saat verebilirler ya da entrynizde ilinizi belirterek merkezi bir konum atabilirsiniz. bütün sözlük yazarlarının aynı saatte kan bağışı yapmasını gönülden istiyorum. pazar günü akşamı ise herkes başlık altına resimli link atarak mutluluğunu bizimle paylaşabilir. herkesin yaşamaya ihtiyacı vardır. ileride bizimde kan ihtiyacımızın uzun uğraşlarla geçmemesi için destek verelim.
not; eşcinsel ilişkiye girenlerin kan verememe gibi bir söz konusu yoktur. kan yolu ile bulaşan hastalıkların (bkz: hiv pozitif) ya da (bkz: aids) olmaması takdirde kan bağışı sağlamanız mümkün.
ayrıca, erkek erkeğe ilişkiye girdin mi? sorusu da bu gerekçe ile kaldırılmıştır.
konuya hakim olamayan yazarların maksat boşluk dolsun amacı ile yırtık dondan atlayan kobra misali sözlerindeki anlamları kavramadan yazdığı random girilerileride bu başlığa örnektir.
koyacak biz değiliz o yüzden kesin nazife ya da naciye olurdu. köy halkının soyunu isimleriyle devam ettirmek diye bir döngü var lütfen! kurallara uyalım. *
arabayı kullanırken behlül misali hıçkıra hıçkıra ağlayıp direksiyona narin ve bir o kadar da hırçın dokunuşlarda bulunurken dinlediğim şarkı'dır. yaklaşık 40 saniye sürsede içerimde bir fırtına etkisi olmuyor değil.
gülüşünü yidiğim yazaar. aciliyetim söz konusu değilse tatilden bir an önce dönmeli, buluşulmalı ve kahkaha dolu gıybetlerin dibine vurulmalı. ayy yoksa burada kendimi vuracağım.
drake - conrolla parçasının dj felix ile tam bir twerk yapma isteği doğurduğu doğrudur. ayna karşısına geçip saatlerce bu eylemi gerçekleştirdiğimde doğrudur. bu konuda hepinizle kapışırım beybisilerim.
- ya abi bi düşünsene " penis " nasıl sevilmez, bereket resmen böyle damarlı falan? onu da geçtim bi erkeğin kızla takılması hiçte yakışık olmaz. adam gibi adamın adam gibi sevgilisi olur hem. o ne öyle evcilik mi oynuyosunuz siz? çocuk yapmalar falan, ne mana?
hayatımın belki de en büyük itirafını yazacağım. sakladıkça içimde çok fazla yara alan bir durum. alttaki yazara soracaklarım var başlığında sormayı gerek gördüğüm ve cevabını bir türlü alamadığım bir yaşam hikayem aslında.
yaşım o zamanlar daha 6 veyahut 7. rize / çayeli'nin bir köyünde 2 katlı ve göreceli bir müstakil evde oturuyoruz. bizim dışımızda çoğu ailelerin inekleri ve keçileri var. tam olarak hatırlamadığım ama belirginlik olarak varsaydığım öğle ile ikindi vakitleri arasında evden yaklaşık 1 km uzaklıktaki bir evin altında mevcut olan ahırın içindeki inekleri sevmeye gittim ( bu evin sahipleri akrabam oluyor ). güle oynaya içeri girdim ve içerideki orta yaşlı akraba dediğim insana yaklaşarak inekleri sevmek istediğimi belirttim. gözlerimin içine baktı ve biraz bekle beni dedi. adeta dün olmuş gibi hatırlıyordum. eve çıkarken terlikleri ile merdivende çıkarttığı ses aslında çok farklı şeyleri bana anlatmak istiyordu ama anlamadım, anlayamadım. 5 dakika geçmeden elinde çikolatalarla geldi. ben inekleri izlerken birkaç tanesini o anki mutlulukla cebime ve diğer kalanlarıda hızlı bir biçimde ağzıma tıkıştırdım. o esnada " ben şurada tuvaletimi yapacağım sakın arkanı dönme " dedi. tamam amca diyip çikolataların keyfini sürüyordum. içerinin ışığı açıldı ve kapı bir anda o amca tarafından kapatıldı. bel altı çırılçıplak bir halde üzerime doğru geliyordu. korkuyordum ve çaresizdim. elleri ile kafamı tuttuğu anda kitlenip kalmıştım. ağlayamıyor ya da bağıramıyordum. bu benim için büyük bir felaketti. ben ailemin o yaşta yüz karası bir evladı gibiydim... işini görmüştü ve yüzünde koskoca korkunç bir gülümseme vardı. " eğer çikolata istersen dedi, eğer istersen yarın tekrar uğra dedi. " yüzündeki tebessümden ödün vermeden. el kadar çocuğum nasıl karşı koyabilirdim ki? yaşım ilerledi... babamın işi gereği istanbula taşınmak zorunda kaldık. babama libya'dan bir iş teklifi gelmiş ve gerçekten zengin olabileceğimizi düşünmüştü. gitti... babamın gidişinin ardından annem rahatsızlanmıştı ve ev işleri haliyle biz çocuklara kalmıştı. 15 yaşındaydım ve lise sonrası bir fırında tezgaha yardım ediyordum. gecenin bir vakti eve gidip, sabahın en erken saatlerinde kalkıp olan ödevlerimi hazırlıyor ve çalışacağım yerler varsa onlara ağırlık gösteriyordum. liseyi bitirdim. ardından da askerliği. herşeye çok güzel bir kalem çekmiştim. çok sevdiğim bir abime başımdan geçenleri ve asıl kimliğimi anlattım. bir hafta sonra ki gerçekleşecek olan bir sempozyumdan bahsetti. orada açılmamı ve insanlara aslında nasıl zor bir hayat geçirdiğimi anlatmamı istedi. kabul ettim. sempozyum yalova'daydı. sabah erken bir vakitte arabaya atladık ve sempozyumun yolunu tuttuk. kalbim çok hızlı bir şekilde atmakla beraber, gitmemem gerektiğini ve başıma çok daha kötü şeylerin gelebilme olasılığının yüksek olduğunu anlatmaya çalışıyordu. nihayetinde gelmiştik. beynimin az da olsa yoğun düşüncelerden kurtulup rahatlaması gerekiyordu. sempozyumun başlamasına yaklaşık bir saat vardı. oturdum ve 1 saat boyunca yaklaşık 10 sigara içtmiştim. kendime gelmiş ve bana yönelebilecek bütün sorulara karşı ayakta durabilecektim. sahi, en kötü ne sorabilirlerdi ki? onlardan yaşça ufak ve daha masumdum. sempozyum başlamış ve bir kadının sesi ile biyografim anlatılıyordu. yaklaşık 3 dakika süren biyografi sonrası soruları karşılamak için kürsüye davet edildim. sorular ardı arkası kesilmeden geliyordu. sorular o kadar saçma ve o kadar uyduruktu ki cevap verirken bile kahkaha atmak istiyordum. sempozyumun bitmesine hemen hemen 1 saat civarında bir süre kalmıştı. herşey düşündüğümün tam aksine çok daha iyi gidiyordu. ta ki heteroseksüel bir kadının o sorusunu bana yöneltene kadar... " o zaman ki acıyı şu an keyif alarak mı yaptırıyorsun? yoksa o zamanda zevk almış lakin bunu açıklamaktan mı korkmuştun? " dedi. aman allahım! nutkum tutulmuş ağzımı bile açamıyordum. bu nasıl bi soruydu ki o güne beni geri götürdü. o nasıl bi soruydu ki insanlık gözümün önünde bir anda öldü... hiç birşey diyemeden ağlayarak kürsüden ayrıldım... artık kime, neden güvenebileceğimi hiç bilmiyordum.
yıllardır abi dediğim böyle delikanlı görünümlü bıyıklı göbekli adam bana gay olduğunu itiraf etti. seviniyim mi üzüleyim mi bilemedim. pis homooğğğğ. şimdi çok daha yakınız.
hornet'ta tanıştık. hem de bu sabah. bugün şansım oldukça yörüngesindeydi. önce kahkahalar, espiriler, şakalar havada uçuşuyordu. şimdi ise birbirimizi duygusal aşk şarkıları ile yatıştırıyoruz. galiba yarın akşam için bilmeden randevulaştık.kesinlikle canlı canlı görmem, dokunmam, yanağından bir buse ve kokusundan bi fırt almam gerekiyor. ama aşık değilim yani.
" god damn! not that much dude. " diyebilirsiniz ama acı gerçek. ayakkabı bulmakta çok zorlanmakla beraber, özel üretim siparişi verdiriyorum sanırım ilerleyen yaşlarda marka hisselerine ortak olabilirim.
beni yazarlıktaki ilk günümün sabahında kahkahalarla uyandıran yazar. ağzı burnu yiyilesi birine benziyor. isındı kanımca. bol bol öpücük yolluyorum. *
" god damn! not that much dude. " diyebilirsiniz ama acı gerçek. ayakkabı bulmakta çok zorlanmakla beraber, özel üretim siparişi verdiriyorum sanırım ilerleyen yaşlarda marka hisselerine ortak olabilirim.
kilolu olsun bamya olsun, ağız doldurmasına gerek yok zaten karşındaki o hazzı yaşasın yeter. hem ne demişler 1 metre yarağın olacağına fındık kadar amın olsun daha fazla iş görürsün. şey neyse ben kaçtım.