ayı sözlük itiraf

  • /
  • 91
az önce zina yaptım. hem de beynimin içinde. asla durduramıyorum kendimi. bak şimdi de oldu.
g.o.r.a'yı ilk izlediğimde 216 ve ceku'nun göbek attıkları sahnedeki şarkıyı çok sevmiştim. sonraki izlemelerimde birkaç kez ben de oynadım fimin o kısmında, kendimi tutamadım. *
az önce markette alışverişe giderken sanırım 6-7 yaşında bir çocuk tarafından ötekileştirildim.
bundan 3 yıl önce severek aldığım bir tshirt'ü giydim ve köşedeki markete gittim. önce dışarda meyva sebze reyonuna bakındım sonrada markete girdim. marketin kapısı açılır açılmaz bir velet karşımda belirdi ve aramızda şu dialog oldu.

ç:* bunları giyenler burdan alışveriş yapamaz
b: anlamadım?
ç: böyle renkli şeyler giyemezsin. olmaz.

ardından ben hafif bir tebessüm ve çatık kaşlarımla çoçuğa bakakaldım. o sırada anası belirdi. pis bir sırıtışla, onaylar bir tavırla ve böbürlene böbürlene hiç bir şey demeden çocuğunu alıp dışarı çıktı.

hani bilsemki halimden tavrımdan dolayı bunu söyledi hadi eyvallah. ama öyle olsam "15 sene sonra gel sana her yönden aydınlanma yaşatırım" diyeceğim çocuğa ama alakası yok. anası çocuğunun söylediklerini duyduğuna göre sırf bu tshirt'ü giydiğim için bana bunu reva görmüş herhalde. hani bu tshirt'ü giydiğimde zaman zaman abuk subuk bakışlara tabi kaldığımda bile karşımdakinin gözünün içine, kaşlarımı çatıp pis pis bakarım. anca ayaklarını denk alıyorlar. sonuç olarak böyle bakılacağını bilerek giyerim ve ona göre tavrımı koyarım ama burda söz konusu olan bir çocuk.

kendi açımdan bir sıkıntım yok. konu açıldığında efendi gibi tartışabilecek birisiyim ama asıl garip olan bu bakış açısının bir çocuğa öğretilmiş ve çocuğun şartlandırılmış olması ya da bunu böyle düşündürmesi.

söz konusu tshirt:

not: malum çocuklar bu yaşlarda hayal dünyası ve onun çevresinde oyunlar kurarlar ve zaman, mekan farkı olmadan böyle oynarlar. özellikle annenin tavrı bana bunu çağırıştırdı ama bu olaya şahit olan bir ebeveyn olsam durumu anlamak istedim açıkçası. muhtemelen pasif agresif bir günümdeyim. haliyle konu eşcinsellik olunca söylenen her hangi bir şeyde algıda seçicilik devreye giriyor belkide.
bay mükemmel yalancı'nın arabasından indikten sonra bir süre ağladım. öyle kolay ağlayan birisi değilim. hatta intihar, ağlamak, şikayet etmek, mızıldanmak gibi sırasıyla sayabileceğim pek çok şeyi acizlik olarak görüyorum. neyse. elimde onun için yaptığım cikolatali kek vardı. bu kek, benim sadece sevdiğim insanlara onları sevdiğim zaman yaptığım bir kek ve tarifini benden başka bilen bir iki kişi var. bir süre ağlayıp şoku attıktan sonra ona ne kadar berbat bir insan olduğuna dair bir mesaj atıp evin yolunu tuttum.

ev bomboş. kimse yok. o gece evde yalnızım. saat gecenin 12'si olmak üzere. psikolojim berbat. arkadaşlarımı aramaya çekiniyorum falan derken en iyisi hornet kurayım dedim. evet, ayrıldıktan sonra 1 saat geçmeden telefonuma hornet yükledim. birisiyle konuştum. fotoğraf attım. beklediğim gibi ret edilmedim. o da bana fotoğraflarını açtı ama bu pek umurumda değildi. çünkü gidiş amacım farklıydı.

bay mükemmel yalancı için hazırladığım kek paketini ve bir şişe süt ile hornet'ten tanıştığım adamın kapısını çaldım. adam kek yiyip süt içerken bende az önce bitirdiğim ilişkimden bahsettim. adam keki bitirdi, sütünü içti. karşımda, sadece konuşurken ve üstelik berbat biten ilişkimden bahsederken erekte olduğunu görebiliyordum. belki bunu saklamıyor belki saklamak istemiyordu ama sağ olsun beni çok güzel dinledi. ben konuştum, o dinledi.

sonra boş kek paketini alıp odadan çıktım.
sigaralı itiraflara bir tane de benden gelsin: itiraf ediyorum dün gece yanında kız arkadaşı olmasına rağmen popomu elleyip duran kadının yanına yanaşmamla uzaklaşmamın bir olmasının nedeni sadece aşırı butch kız arkadaşının kafamı koparmasından korkmam değildi. asıl neden leş gibi sigara kokmasıydı. eski bir içici olarak nasıl bu kadar caydırıcı olabilir bilmiyorum ama soğan sarmısak kokusuna eşdeğer..öpmem yani.
sözlüğe öyle her gün uğramam. lakin ben sözlüğü daha çok, birbirini uzun zaman aramadığı halde görüşünce muhabbete yine kaldığı yerden devam eden bir arkadaş gibi görüyorum. bu yüzden giriş yaptığımda bazen eski entry'lerime şöyle bir göz atarım. az önce de 2 seneden fazla bir zaman önce yazdığım bir itiraf entry'sine denk geldim. ne kadar da mutsuzmuşum o zaman. bazı şeyleri yapamadığımdan, kabuğumu kırmam gerektiğinden ama kendimde bu cesareti bulamadığımdan dem vurmuşum. şimdi geri dönüp baktığım zaman kendi kendime şaşırıyorum. ne kadar da fazla şey yaşamışım, ne kadar değişmişim iki senede. bazen gerçekten tanıyamıyorum kendimi. bu süreçte meslek değiştirmişim, şehir değiştirmişim, yeni arkadaşlar, yeni insanlar, iyi ki tanımışım dediğim, keşke hayatımın bir parçası olmasaymış dediğim insanlar tanımışım. kelimenin tam anlamıyla sıfırdan başlamışım. ve sanki ben eski benliğime dair her şeyi sıyırıp atmışım. sanırım kendine yabancılaşmak deniyor buna. ama günün sonunda külahı önüme koyup kendimi muhasebeye çektiğimde mutlu olduğumu hissediyorum. sanırım sözlüğün, ya da yazmanın güzel yönü de bu. önceden nasıl düşündüğüne yahut nasıl bir insan olduğuna dair küçük fragmanlar sunması. sen bakmaktan kaçsan da o külahı senin önüne koyup "bak bakalım yeni kendini sevecek misin?" demesi.
ilkokulda flüt çalmayı hiçbir zaman beceremedim, öğrenmek için de çabalamadım. pişman değilim.
aşık olmak ne güzel ulan! dinlediğin şarkılar anlam kazanıyor bir kere, sen de söylüyosun o şarkıyı, olmayan yüksek sesinle. selam ben mutlu patates.
bugün rengi değişmiş olan yeni 5 tl'yi yeni gördüm ve toplum içinde "aaa!" şeklinde bağırdım. bence şaşırmanın da bir adabı olması gerekir ki var zaten. ama bende yok.
sözlükten birisine aşığım sırılsıklam.*
bi insanın neden hiç sosyal medya hesabı olmaz yahu. sınıfımda irlandalı bi eleman var. adamı tüm sosyal medyada arattim. facebook, instagram, google, twitter, myspace bla bla. yok yok yok. ağız tadıyla stalk da yapamıyoruz. olum eleman çok güzel be.
tayyip'i hiç özlemediğimi ve hiçbirzaman özlemeyeceğimi farketmenin şaşkınlık dolu mutluluğu içerisindeyim...
got seyrediyodum. ama bıraktım. ülke gündemi ile beraber ikisi bir arada ağır geliyor. gerçi şu anda ülke gündemine bile yetişemiyorum. kısa seyfiler falan. devrelerimi yandı yeminlen.
uzun zamandır sözlüğe girmediğim için neyi yazdım neyi yazmadım artık karıştırıyorum. bunu daha önce anlattım mı bilmiyorum ama şimdi anlatasım var. iki yıl önce bir pazarcıya az kalsın aşık oluyordum. adamın tezgahından alışveriş yaparken kafamı kaldırdım, göz göze geldik ve öylece donup kaldık. hayır yakışıklı değil, kaslı ve seksi de değil. güneşten kavrulmuş koyu bir ten, cılız saçlar, kavruk bir adam işte. ikimizde de bir heyecan... alamadık gözlerimizi birbirimizden. tövbe estağfurullah! kimseyi işinden, ekonomik durumundan ya da statüsünden dolayı aşağılamam, küçük görmem ama aşk abi bu! bildiğin elin ayağım titredi adamın karşısında. hayır, bir anlık etkilenirsin, arzularsın, yatarsın geçer gider de bu başka. artık hep onun tezgahından alışveriş yapmaya başladım. ama bakamıyorum yüzüne, gözlerine doğrudan. resmen ilan ettim adam aşkımı. üstümden başımdan akıyor. gelse " eeeeeeee hadi ben de senden etkilendim, buyur!" dese söyleyecek sözüm de yok. aylarca pazara gitmedim bir süre. unutayım, unutsun diye. soğudu ara tabi. ama iki hafta önce bir uğradım, ben iyiyim. telaş, heyecan eskisi gibi değil ama onun durumu hâlâ fena!
az önce büyük bir rezillik yaşadım. ben, benim boynum ve kavun üçlüsünün doğru zamanda doğru yerde olmalarıyla ilgili bir rezillik. markette gördüğüm gayimsi çocuktan mı kaynaklıdır bu şapşallığım bilmiyorum ama şu an tek istediğim şey ağlamak. marketten çıktım, elimde telefon. hızlı hızlı yürüyorum. tam o an boynuma sert bir şey geldi. kavunları yerleştiriyorlarmış. acelemiz neydi diyerbekirlim?
çok yakın arkadaşlarımdan biri öğrencilerimden biri ile beraber. onun sayesinde kim arkamdan ne demiş, kim bana dersten sonra küfretmiş öğreniyorum. hepsini bırakasım var.*
uluslararası afedersin geyler lezbiyenler kongresine gönüllü olarak katılıyorum gelecek hafta. heyecanlıyım. aktivizm işleri yapmayalı bir sene olacak neredeyse. tekrar erkeksi bağyanların, pembe boyalı saçlı erkeklerin arasında olacak olmak mutlu ediyor beni. bakalım ne maceralar yaşayacağım. seviyom lgbt aktivizmini, full adrenalin vallaha.
komşular yetişin! yalnız başıma öleceğim, gebereceğim ben burada ben!
ücretliyim. önceki haftalarda parasızlıktan geberme sınırındaydım. sonunda ctesi iyi bir iş çıktı. bir birahaneye -daha önceden tanıdığım eli açık bir bey- çağırıyordu beni.

yabanlık pantalonumu ve çizmelerimi giydim. rafımdaki son parayı koydum cebime. minibüse atladım, gittim mekana... bey gelmedi!

dönmek için param bile yoktu. mecburen sağanakta yürüdüm eve kadar. pantalonum çamur içinde kaldı. sırtında hd baskısı olan ceketim ve yabanlık çizmelerim yamuldu gökten ve yerden akan sularda ıslanmaktan.

sonuç olarak ölümüne nefret ettiğim ev arkadaşımdan yine borç almak zorunda kaldım.

buraya dek yazdıklarım overture, uvertür, girizgah, zemin... asıl itiraf şimdi geliyor: yıllardır düzgün bir işte çalışamıyorum. beceremedim, beceremiyorum.

(bkz: beceriksizlik korkusu)
(bkz: çalışma korkusu)
(bkz: tembel bir serseri olmak)

edit:
yalnız biriyim. anlatmayı isteyip konuşamayacağım bir ortamdayım. bu sözlükte ise kendimi şöyle hissettim: karşımda günah çıkartıp rahatlayacağım -alt yapısı aynı, ama ayrı ekolden olan- papazlar ordusu vardı. ben de en yakın zamanda yaşadığım, bir başıma üzerimden atamadığım bir derdimi yazdım.

anlamsız seçilmiş.

edit 2: sağ olsun dostlar; bu entrymi beğenilenlere taşımışlar.
  • /
  • 91