ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
okumayı yazmayı unutmaktan ödüm kopuyor. cin korkum vardır. kalabalık bir ortamda düşüncelerim farkında olmadan ağzımdan kaçmasından korkuyorum. selam ben korkusuz korkak.
bi kaç gündür deli gibi karmin- look at me now rap şarkısını söylemeye çalışıyorum takıntı oldu kelimeler kafamda karışıyor ama lanete olsun yapıcam
küfrü çok sevdiğim söylenemez ama "orospulaaaaaaaar" ve "kahpeeeleeeer" şeklinde küfür etmeyi seviyorum.
çalıştığım firma batmanın eşiğinde sözlük. neredeyse 4 aydır maaş alamayan bizler, bir de üç beş kuruş para için evine hciz gelen çalışanların yüzlerini görünce daha da beter oluyoruz. neyse bakalım, yarın dananın kuyruğunu koparma vakti, iş bırakmaya gideceğiz toplu halde. buradan da sonuç alamazsak, ilk çalıştığım işyeri ile aramı mahkeme kararıyla ayıracağım ne güzel.
''kararsızlık'' bir hastalıksa, kronik kararsızlık hastalığına yakalanmış biriyim. bugün öğle yemeğinde bir yerde ne yiyeceğime karar vermem cidden çok uzun sürdü ve 20 dakikalık bir süreden sonra tavuklu noodle aldım ki bu kesinlikle yanlış bir karardı. 2 aydan uzun zamandır sürekli saçımı kestirsem mi yoksa kestirmesem mi diye düşünüyorum ve sürekli bunu insanlara soruyorum ve cidden bunu sorduğumda bana fiziksel şiddet uygulayan insanlar var artık.*
son günlerde yazarların birbirlerine çemkirmelerinden son derece rahatsızım sözlük.sanki whatsapp grubu gibi kişiler arası atışmalar övgüler son derece saçma davranışlar başlıkları meşgul ediyor.artık kişisel meseleleri mesajlar bölümünden halledip başlıkları daha orijinal şeylerle doldurulmasını istiyorum
doğu şivesi yapılınca size, ''sie'' oluyo ya... çok tuhaf oluyo. küfür gibi oluyo. her neyse...
bugün günlerden çarşamba. oysa benim derdim salı başladı. ya da vazgeçtim. cuma. mübarek gün(!), doğduğum gün.
karlı bir 22 ekim sabahı -yılın ilk karıymış dediler. hatırlamadığım için inandım ben de. aaa ne güzel bile dedim hatta bu tatlı rastlantıya.-
başladı her şey. kış insanıyım derim hep. kıçım donunca soğuktan, kıştan da nefret ederim ama. daha o günlere gelmemişiz gerçi. annem, annelik içgüdülerini sonuna kadar kullanarak giydirmiş kalın kalın. biz hastaneden eve gelip üstümüzü başımızı çıkartmadan daha abim üstüme oyuncak kamyonla saldırıyo. şimdi düşününce diyorum ki, hipno kim ki zaten... vurun yanına koyayım.
o ilk günden hemen sonra, zamanla birbirimize alışıyoruz, beraber oyunlar oynuyoruz. tek oynadığımız oyunlarda hayli sinirim bozuluyo ama. abim benim tasolarımı alıp, ütülüp* geri geliyo. her defasında da söz veriyo piç bir dahakine kazanıcam diye, ben de güveniyorum her defasında -şimdi de güvendiğim gibi işte-
abim büyüdü, bisikleti oldu, bisikletten düşüp, dizlerini parçalayıp geldi, ağladık hep beraber. (tam üç kez yaptı bunu, dile kolay... eşek at hayvan.) bense 21 yaşına geldim, hala paten hayali kuran biriyim. ve hiçbir zaman iki tekerlekli bisiklete binemedim.
bunların hepsi yaşanırken parasızlık, annemin depresyonu, evin küçüğü olduğum için her zaman ekmeğe gitmek zorunda olmak ve güzel olmamak gibi problemlerim vardı. hatta bir gün sınıftan bir arkadaşım da dile getirmişti bu sonuncusunu. daha ilkokuldayım lan, ne hayata küstürüyosun heyvan, diyemedim. sonra makyajdı, saçtı hallettik bir şekilde ama ne bileyim sanki o gün çirkinleştim ben. yüzümde ne kadar fondöten sürsem de kapatamayacağım kocaman bir leke kaldı. çocuklar acımasız olur derler. o gün bu gündür hiç çocuğum olsa hayali kuramadım diğer kızlar gibi. güzel bir aile hayali de. kendi ailemden yola çıkarak evliliğin ciddi bir kurum değil, ciddi bir sorun olduğuna kanaat getirmiştim. bunun yanında kaç yaşına geldiğim halde çarpım tablosunu öğrenememiştim. hayat, utanmam için oluşturulmuş, öğütlerle dolu aptal bir çocuk kitabı gibiydi. çok az çocukluk arkadaşım oldu, çok az anım. çok az gittim parklara, çok az salıncağa bindim. sanırım her çocuğa ''biraz da bizim kız/oğlan binsin'' diyecek bir anne lazımdı.
ilkokulu çarpım tablosunu öğrenmeden bitirdim. ortaokulda sözel dersler hariç notlarım berbattı. matematik hocasının yüzüme attığı tokat değil, ona karşı koymamam canımı acıtmıştı. sonra çarpım tablosunu öğrenmemeye devam ettim. ve bunun için suçlamamaya başladım kendimi. yüzümde çıkan birkaç sivilceyle bile daha ilgiliydim. rock ve metal müzikle tanıştım, saçma arkadaşlıklar kurdum ve internetten bir sevgili edindim. sonradan anladım ki müzik zevkim iyiydi ama çocuk harbiden çirkindi. kısa süre sonra ayrıldık. oysa kavuşmadan ayrılmak şimdi ne tuhaf geliyor kulağa... o zamanlar her şey gerçek gibiydi. öpüşmekten korkarken nasıl gerçekten sevebilirsin birini?
kendime bile çok karmaşık geldi bu yazdıklarım ama iyi geldi. sonra yine devam ederim belki. nasıl aşık olduğumu, gençlik buhranlarımı ve daha fazlasını anlatırım. büyüyemedim ki hala zaten. şimdilik iyi geceler.
akşamın körü yapılan yürüyüşten, konserden ya da uzun süren demlenmeden sonra yoldaki midyeciye dadanıp karnını doyuran insana hastayım.
bunun yanında ''kokoreç yiyon ama bunu niye yiyemiyon?'' yorumlarına yüzümde hep bir bıkkınlık ifadesiyle ''sana ne'' cevabını vereceğim.
(öncelikle: ikisi aynı şey mi anam? sonralıkla da: bir yarım kokoreç olsa da yesek.)
hayatta planlar yapmamak gerektiğini öğrendim sözlük, en önemliside gerçekten herşey tamam olmadan aşk olmadan bir birliktelik ile ömür geçemeyeceğini öğrendim sözlük.... birisinin çıkıp geldiğinde geri kalan yaşanmışlıkların yok olup gittiğini öğrendim... yeniden o kelebeklerin varlığını bunun dünyada benzeri olmayan bir duygu olduğunu ve bunun uğruna yeri gelince can yakıp çekip gidilebileceğini yeniden anımsadım.
büyük ve kalabalık yerler yön bulma duygum olmadığı için çok korkutucu geliyor. mesela şimdi güven parkta arkadaşımı bekliyorum. o gelip beni karanfile götürmese imkanı yok bulamam. daha yeni geldim ama yarım saat yer altında döndüm durdum anca çıkabildim. insanlarda bir garip. üstüne üstüne yürüyorlar ve bişey sorduğunda garip garip bakıyorlar. sormak istemiyorum o yüzden. bolu böyle değil, ne kadar küçük ve gelişmemiş olsada orada rahatım. bide üniversiteyi istanbulda okumak istiyorum
bugün yine kızılayda kayboldum, galiba malım. öğlen bolu dan bir arkadaşımla buluştuk, kitap falan aldık bir sürü. dolaştık falan hava kararınca gitmesi gerekti bende kaset koleksiyonum için kasetçi aramaya başladım. necatibey caddesinde bulursun belki arkadaşım dedi, tamam dedim ve güven parkının sağından yardırdım. baya dolaştıktan ve üşüdükten sonra bakkala sordum adam tarif etti çıktım. zaten nereden geldiğini anlamadığım yada nedenini kabullenmek istemediğim birşeyden dolayı oldukça sinirliyim, böyle geçen ki gibi kaybolunca daha da sinirlendim. havada soğuk amk. şimdide tek başıma gözü yaşlı bir şekilde kfc de oturmuş donarak can vermeye çalışıyorum, evet çok eylenceli
evde tek başıma bira içiyordum. azgın da bir dönemdi. biranın içine attırmak istedim; spermle beraber birayı içecek olmak acayip azıdırmıştı beni. ama içemedim.
sözlük durumlar boka sarmıştı kız başıma gittim anlattım her şeyi şimdi acaba okulumu değiştirsem hangisini seçerim diye düşünüyorum ..
klozete düşürdüğüm telefonum çalışıyor. o kadar mutluyum ki..
bir ara sözlükte geçi,rdiğim zamamn bana çok boş geliyordu, ama şu günlerde fark ettim ki aslında ben burda bir nevi kendime, benden sonrakilere, ve zaman denilen bu mefhuma notlar bırakıyorum, düşünceler ve hatıralar bırakıyorum, elimden geldiğince buraya daha fazla yazmaya karar verdim, kendime not olsun bu da
biraz önce babaannem bana bak derslerine çalış bi yer kazan kazanamazsan kötü olur büşra kazanamazsa kocaya gider kurtarır kendini dedi bende bende kocaya giderim dedim oda seni almaz ki koca sen erkeksin dedi bende seni alan çıktıysa beni de alırlar canım dedim sonra biraz daha konuştuk bana yalan rüzgarını açmadın dedi bende daha haberler var dedim oda orospu dedi bana sonra sürtük dedim yine orospu dedi terbiyesiz sonra of acıktım dedim lokumu yi dedi bende çıktım odadan işte böyle harika bir sohbet ettik hep ediyoruz bide babaannemin bıyıkları var rezil karı

(bkz: babaanne torun diyalogları)
bir dönem hoşlandığım ama açılamadığım bir platoniğim vardı, hiç söylemedim tabi öyle kapandı gitti. aradan bir yıl geçti ve tesadüfi sekilde yollarımız kesişti. meğer o da benden hoşlanıyormuş. 3 ay yazıştık ve bir araya geldik. birlikteyken öylesine dünyayı siklemiyorduk ki biz dışında her şey teferruat geliyordu. akşamları iş çıkışı buluşuyor yumurta tokuşturmaca, ps 2 oynuyor her şeyi birlikte yapıyorduk. karlı bir havada 4 saat yürüyüp sabaha kadar birbirimizi ısıtmak için hiç uyanmamıştık mesela. sonra bu adam bir anda kayboldu yok oldu gitti. madem sevmiyordu neden yatmıştı benle neden sevişmişti, neden koynuma sokulup sakalına kadar öpmeye izin vermişti asla anlamam, asla anlayamam. ne garip ya tuhaf işler bunlar.
dün planetromeo üzerinden tanışıp buluştuğum çocuk beni cool davranışlarıyla ezdi geçti.buluştuk sürekli ben konuştum o dinledi soru sordum çoğuna geçiştirici cevaplar verdi. sonra beni eski okuluna götürdü gezdirdi ve ayrıldık hiç muhabbet etmedik denebilir sadece yan yana uzun uzun yürüdük.şimdi mesaj atsam ne söyleyeceği bilmiyorum zaten ilgisini de çekemedim sanırım belki de arayış içinde de değildi bilemiyorum.sözlük benim buluşmalar hep böyle sözlük hep yarım kalıyor nedense sadece bi kez ilerledi o da şu an bakınca keşke ilerlemeseydi diyorum
  • /
  • 181