eskiden planetromeo'da bir tane tatlı erkekle tanışmıştım. gay olduğunu söylemişti. sonra konu nedense kızlara geldi. "kızlarla yapıyor musun" deyince o da "arada yapmak lazım yoksa gay olduğumuzu anlıyorlar" gibisinden salakça bi cümle kurmuştu. hemen sildim o kişiyi, o da şaşırdı. kızlarla ilişkiye girmesiyle bir sorunum yok ama kendisine biseksüel demesini isterdim. görünürlüğümüzü engelliyorlar bu şekilde. gerçi şimdi olsa buluşup sikişip ayrılırdım o çocukla.
yazar olduğum günden beri tek bir tane yemediğim eksiyi bugün 7 tane olarak yedim sözlük. sıradan eksilemiş allahsız, kimin kuyruğuna bastıysam kusura bakmasın sözlük. sol frame' den entarilerime girip, devamını canı gönülden bekliyorum.
apartta kalıyorum. bu dağ başındaki tek lüksüm sessizlikti. bu sene tüm odalara askerler ve aileleri yerleşti. gece gündüz sesleri bitmeyen, çocuklarının zırıltısı durmayan yan odalardaki aileleri öldürmek istiyorum. aslında kendileri bunu yapsa daha güzel olur tabi. yayılmacı, yaygaracı ve tüm evrenin kendilerine ait olduğunu düşünen, aile olunca her türlü hadsizliği yapabileceklerini düşünen hetero aileler ölsün lütfen.
sözlük size başından beri yaşadıklarımızı anlatacağım. özelden yorumlarınızı bekliyorum.
bu dönem yeni sınıfımda vanilya adında bir çocuk vardı. ben ona vanilya diyeceğim. açıkçası kendisinden pek hoşlanmıyordum. deri ceketiyle sınıfa gelip gidiyordu. hiçbirimizle muhattap olmuyordu. kendi arkadaşları vardı.
bunu sonradan öğrendim ki daha ben onun adını bilmezken ve o derse gelemeyeceği bir gün ödevini bir arkadaşa vererek "bu ödevi cikolatali kek diye birisi var, ona ver demiş!" tabii o ödev bana ulaşmadı. bunu sonradan öğrendim.
benim onun farkına varmam hocanın ve sınıftakileri kendisini "the best" diye çağırmasından sonra oldu. itiraf ediyorum ondan hem hoşlanmıyordum hem de sınıfın en iyi unvanını almasına sinir olmuştum. beni tanıyan bilir, girdiğim ortamda en iyi olmak isterim.
zamanla küçük küçük muhabbetlere girmeye başladık. ben laser-tag oynamaya gidelim dedim, o zaman destekledi. hatta whatsapp grubunda beni desteklediğinde yüzü aklıma bile gelmemişti. profil resmine tekrar bakmıştım. sonra beraber bir şeyler yapalım dedik, ben fitness antremanım olduğu için gelemeyeceğimi söylemiştim. arkadaşlar gitmeyi ver ne olacak dediğinde gene beni desteklemişti, antremanını aksatmasın diye.
sanırım o aralar kendisi hakkında kötü düşüncelerim gitmişti. tamamen nötrdüm.
bir gün ders çıkışı bayan başağrısı ile beraber üçümüz yemeğe gittik. orada daha iyi tanıdık birbirimizi. yaşadığımız şeyler neredeyse aynıydı. ikimizinde iflas etmişti. ikimizde ailesi boşanmanın eşiğinden dönmüştü. ikimizinde ablası vardı. ikimizde diş teli takmıştık, en azından ben hala takıyordum. ve itiraf ediyorum o yemekte bir şey olmuştu. bana bakarak gülümsüyordu, ve mutlu oluyordum. gerçekten çok güzel gülüyor. ama bu konuda pek düşünmek istemedim. çünkü yakın çevremden birisinin beni etkilemesini istemem. gece 23:57'de bu tarz entryler yazmamak için istemem...
uzun bir süre vanilya ile sadece arkadaş kaldık. ara ara midemle kalbim arasındaki o aşk organında kelebekler uçmasına sebep oluyordu ama bu konuyu düşünmek istemiyordum. belki de düşünürsem korktuğum şeyi kabul etmekten korkuyordum. hayatımda bir kere aşık olmuştum. aşık olmayı sevmiyordum. en azından gay app'lerden bulduğum birine aşık olmam benim için daha yararlı olurdu. ama işte... kısaca düşünmek istemiyordum.
sonra ablam ve arkadaşlarım yeni arkadaşlarımı tanımak istediler. fotoğraflarımızı gösterirken, tüm kız arkadaşlarım vanilya'yı sordular. ben sebepsiz yere "çok tatlı değil mi?" falan diyordum. ilk o zamanlar ufak ufak kendime itiraf etmeye başladım. en son ablama gösterdiğimde, onu özel olarak göstermemiştim konu onda yoğunlaşmıştı nedense, bana imalı bakış atmıştı. "yok canım öyle bir düşüncem yok," dedim.
ertesi gün derse bayan baş ağrısı gelmemişti. normalde ikimizin arasına o otururdu. o oturunca bizim pek muhabbetimiz olmazdı. ilk gün onun yanına oturmak istiyordum ama yanlış anlaşılır diye, neyi yanlış anlaşılacaksa, oturmadım. ama muhabbete başladık. gerçekten iyi anlaşıyorduk. ben son ders yanına geçmeye cesaret edebildim. ertesi günde yanında oturdum.
ertesi gün onun sunumu vardı. gözlerimin içine bakarak anlattı. bundan hoca bile o kadar kıllandı ki ara ara dönüp bana bakıyordu. bende yanaklarım kıpkırmızı "ehe" falan yapıyordum. hatta şöyle bir olay daha var, bir yerde "partner" diye bir kelime geçti. hoca resmen bize dönerek "gayler bu kelimeyi eş anlamında kullanıyorlar," dedi.
üçüncü gün çok güzeldi. sıralarımız dip dibe oturuyoruz. sürekli beraberiz. artık teneffüslere arkadaşlarının yanına bile gitmiyor. hatta çıkışta laser-tag oynamaya gittik. aynı takımdaydık. ne yiyeceğimize ben karar verdim. aynı şeyi söyledik. oyundan sonra dondurma yemeye karar verdik. ben lavaboya gittiğimde bana dondurmamı ve suyumu almıştı. tanrım, elinden o dondurmayı ve suyu alırken o kadar mutluydum ki anlatamam.
sanırım o an vücudumun her tarafının enfeksiyon kaptığını fark etmiştim. vücudumun her köşesi "vanilya" tarafından işgal edilmişti. zaten o zamana kadar öyle bir hale gelmiştim ki kimseyi yan gözle bakamıyordum bile. yan gözle bakmayı bırak aklıma seks bile gelmiyordu. onunlada dahil! sadece onun olmak istiyordum. hala istiyorum. nasıl ve ne şekilde olduğu önemli değil. sadece sarılıp uyumak ya da ne bileyim yanımda olsun yeter...
ertesi gün bayan başağrısı ile kavga ettik. çünkü yerinden kalkmak istemedi. gerizekalının üstelik erkek arkadaşı var yani. çocuk gibi sırf yerine oturdum diye sınıfta bağırdı çağırdı. zaten öyle şımarık bir kız ki tanısanız ifrit olursunuz. ilgi budalası, herkes beni sevsin insanı. cins. vanilya, ben taraf tutmayacağım dedi. kendi aranızda halledin. bir kaç kere "aranız bunun için açılmasın," falan dedi. "yerini geri ver istersen," dedi ama yapmadım. çünkü hem bana o kadar dayılandıktan sonra affedersiniz ama "bok" verirdim hem de vanilya'nın yanında kalkmak hiç istemiyordum.
o günden sonra her sabah sınıfa erkenden gelip yer kaptım. zaten vanilya'da erken geliyordu. sohbet ediyorduk.
seneye benle beraber kürek takımına gelmeye karar verdi.
ne zaman sınıfa ziyaretime bir kız gelse, gözlerini dört açıp bizi izliyor. kaç kere yakaladım.
sabahları sınıfa gelir gelmez tuvalete gidip saçını düzeltiyor. kaç kere gözlemledim. bende yapıyorum. sabahları aynanın karşısına geçip 32 kere saçımı sağa-sola tarıyorum.
geçen gün kız arkadaşımla onu unutmam gerektiğine karar verdik. bunun için her teneffüs beni dışarı çıkaracaktı. sabah dip dibe oturuyorduk. sonra benimki sınıftan beni aldı. ben her teneffüs dışarı çıktım. o zamana kadar hep sınıfta kalan çocuk, o da arkadaşlarının yanına gitmeye başladı tekrar! çünkü ben sınıfa ne zaman gelsem onu göremiyordum. ama ben çıkana kadar o çıkmazdı.
neyse 3. ders, dibimde oturan çocuk sırasını bayan başağrısına doğru çekti. salakta "ayyy sırasını bana yaklaştırdııı" diye daha çok çocuğun dibine girdi. hayır, sevgilin var be orospu, ne yapmaya çalışıyorsun?!
benim başım ağrımaya başladı. zaten ne zaman bu salakla konuşmaya başlasalar başım ağrıyor. hayır, başka birisi olsa bu kadar rahatsız olmam. gerçekten. ben elmayı seviyorum diye elmada beni sevmek zorunda değil. elma, elma kurdunu sevebilir. ama bu kızın sesini duymak deli ediyor. bağıra bağıra konuşuyor, bir şeyi yüz kere tekrar ediyor, yaşadıklarını çok ilginç şeylermiş gibi bağırıyor...
ikimizde teraziyiz.
bu hafta sonu ikimizde saç traşı olmuşuz. sınıfta birbirimizi aynı anda görünce gülerek "sıhhatler olsun," dedik.
hayır, giydiğimiz kıyafetler bile uyumlu! bu kadar mı olur.
aynı burçtayız.
çevresinde çok fazla kız arkadaşı var.
bunun yanında elleri çok çirkin. gerçek anlamda çirkin. normalde ellere çok takarım ama nedense onda pek önemsemiyorum. hayır, bugün ondan soğumak için cidden ellerine odaklandım ama yapamadım. hatta bir kere bir yarışma sırasında soruyu yapmayayım diye ellerimi tutmuştu. o an mutluluktan ölebilirdim. şakayla karışık ellerimi kurtarmaya çalışıyordum ama ellerini daha sıkı tutuyordum.
yüzünde sivilce var. tamam hoş çocuk, kesin ama tüm çevrem " cikolatali kek hiç senin tipin değil," diyorlar. ha bu arada sivas'lı. anne tarafım sivas'lı. bu da mı tesadüf?
ayrıca bana şöyle dedi, "eğer iş imkanı çok olsaydı, senin bölümünü okumak isterdim,". tamam bu belki önemli bir detay değil ama işte benzerlikler mutlu ediyor.
bana gelip gidip "iphone saatini alır mısın?" diyor. eşek, bir gün gidip alacam. :)
pff.
bayan başağrısı olmadığı zaman, hep dip dibeyiz. ama o salak geldiğinde sürekli çocuğu lafa tutuyor. hatta bugün sabah derse girmeden vanilya, onunla konuşmayı bırakıp bana dönerek bambaşka bir konu açtı. nasıl bozuldu?! ama işte dediğim gibi bana göre beni kıskandı. çünkü 3. ders bayağı bayağı görmezden geldi gibi bir şey beni.
sonra bay ağız kokusu var. bu çocuk muhafazakar bir ailede yetişmiş. okulun başından beri bana asılıyor. ben vanilya ile bu kadar ilgilenmiyorken sorun yoktu ama şimdi hepten boka sardı. sürekli bizimle uğraşıyor. derste laf sokmalar falan! son ders the fault in our stars izliyoruz. her zamanki gibi dip dibeyiz. "size fazla yaklaşmayın!" dedi ayı. sonra geçen gün gelmiş "konulu film çekicem baş rollerde cikolatali kek ile vanilya oynatacağım," diyor. sürekli vanilya ile aramıza girmeye çalışıyor. imalı laf sokmalar falan...
tüm bunları sürekli düşünüyorum. tüm bunları ve şu an aklıma gelmeyen öteki şeyleri düşünüyorum. sürekli sonuç "senden hoşlanıyor," çıkıyor. ama 5 senelik platonik deneyimi olan üzgün, mutsuz, karanlık cikolatali kek diyor ki "boş yere umutlanma."
evet, ne düşünüyorsunuz beyler. özelden görüşlerinizi dinlemek isterim.
hornette ve instagramda uzun süredir takip ettiğim yakışıklı, angaralı ve karın kasları olan bir gay var. 6 aydır peşindeyim. neyse o gün buna yazdım. bildiğiniz yalvarıyorum adeta. " mırıbı bin sirkın ıygın ılırsı sizi yimik ismırlımık istiyırım dışırdı ." aynen böyle yazıyorum. neyse. o gün başka bir pasif ile muhabbet ettim. olmadı sex konusunda anlaşamadık. artık arkadaşça dost sohbeti yapıyoruz. bu pasif arkadaşa istersen benim sana tavsiye edebileceğim yakışıklı, kaslı ve angaralı bir gay var onda şansını dene ama cvp vermez asla kimseye, götü onun kalkıktır dedim, ona göre . "ok" dedi . tmm dedi. 3 dk sonra ark bana yazdı. şu an o yakışıklı, kaslı, angaralı gay ile sohbet ediyoruz . ben şok . ben sustum. ben durdum . " lanet olsun , vay aq, ben 6 aydır en iyi fotolarımı paylaşıyorum, yazıyorum ama o bana hiç cvp bile göndermedi , nice insanı reddettim ama o resimsiz, benim yolladığım (salak gibi ) bi pasife anında cvp verdi ". sonra benim ark dedi "aaa şimdi bana tel. verdi vatsap a geçtik ". oha amk . bunlar konuştular 2 -3 saat . helal olsun benim bu ark bana ayıp olmasın diye benim için taş gibi adamı red etti. ........ neyse sonra bir baktım bu yakışıklı, kaslı angaralı gay bana yazdı !!! ben pandalar gibi yerde yuvarlandım. bir iki laf ettik. sonra " gel gruba katılmak ister misin " dedi yak, kaslı ank . gay. ben affaladım " ne grubu vatsap grubu mu sex mi " . benim ki koptu tabi " :ddd " diye yazdı. " tabi ki grup sex " dedi. ben kalakaldım. elimde telefon . bir ona bakıyorum bir yazdığına. dedim ki "ben daha önce yapmadım grup sex , düşünmem lazım " dedim. "ok :) " dedi. ..... bu ibne beni mahvetti moralimi . hem 6 ay sonra bi msj anca cvp verdi . verdi de ark ile grup sex yapalım diye teklifte bulundu. lan aq. bu muydun sen ?
biliyorum uzun süredir yazamıyorum. hayatım arap saçına dönmüş bir haldeyken entry girmeyi bırak hiçbir şey yapasım gelmiyordu. an geliyor nefes almak zor geliyordu. hele bir gün arkadaşla fizik çimlerinde uzanıyoruz, hava ateş gibi, okulu bırakıp babamın köyüne yerleşmeyi bile düşündüm. orada çobanlık falan yaparım dedelerim gibi. daha kolaydı. vanilya bir yandan. dersler diğer yandan.
işte öyle bir anda kadın arkadaşım "cikolatali kek birini bulsana," dedi. hatta o gün romeo'nun telefon uygulamasını telefonuma o yükledi.
kadın yüklerken sanıyor ki ben oradan romantik bir ilişki bulacağım, vanilya'yı unutacağım falan filan. bilmiyor ki aslana kuzu emanet etmiş. ben ne güzel haftalardır girmiyordum. hayır bizim ortamda öyle kolayca ilişki bulunacak ortamlar değil ki!
neyse tahmin ettiğiniz gibi ben tekrar seks yapmaya başladım. ama öyle böyle değil. ölümüne sikişiyorum sanki. tamam haftalardır seks yapmamamın bunda büyük bir etkisi var ama buluştuğum adamları öldürürcesine yormam... işin garip yanı bir süre seks bağımlısı olduğumu düşünmeye başladım. bir keresinde gün içinde iki farklı kişiyle yattığım oluyordu. bir keresinde arkadaşlarla bahçeli'ye oturmaya gitmiştik hornet'ten birisi yazdı 400 küsür metre öteden. bayağı bayağı telefon edeceğim diye kalkıp seks yapmaya gittim. gecenin bir yarısı okulun tuvaletine attığım çocuktan, şenliğin ilk gecesi kafayı bulmuş bir halde hornetten alelade birini arabada pişirmek üzere çağırmamı söylemiyorum bile.
tabii hepsinde mutlaka korundum.
neyse garip bir şekilde, vanilya'dan soğumaya başladım. aslında garip değildi. derste o kadar yorgun oluyordum ki hiçbir şey düşünecek halim olmuyordu. ders, spor, seks, ders, spor, seks, ders, spor, seks...
neyse en sonunda grip oldum. şenliklerin ilk gecesinden sonra. düne kadar yatak döşek yatıyordum. bu sırada romeo'da biriyle tanıştım. aslında önceden tanıyordum. aynı şehirde büyüdük. ben eskiden buna asılmıştım ama beni beğenmemişti. tabii o zamanlar tombiş kilolu bir şeydim. bilin bakalım ne oldu, eleman benim için ankara'ya gelecek yarın. 3 gün kalacak burada. heyecanlıyım çünkü çocuktan hem çok hoşlanıyorum hem de idealize ettiğim pek çok fiziksel özelliğe sahip. büyük bicepsler, futbol merakı, kirli sakal, boksla ilgilenmesi, beyaz ten, kürt kökenli olması, efendi olması, yalan söylememesi ve benim için onca saat yolu gelmesi son olarak herkesle düşüp kalkan bir tip değil.
tabii her iyi şeyin bir kötü yanı vardır ya, çocuk hala kendisini tam kabullenememiş. skype'ta kamerada konuşurken "ne yaptığımı bende bilmiyorum," dedi. evet, bu lafı diyen birinden beni uzun süre mutlu etmesini beklemiyorum. kısa süreli mutluluk arayacağım. mesela şu üç gün.
aslında grip olmam iyi olmuş bir yandan. yoksa yemin ediyorum yerimde duracağım yoktu. yerimde durdum. biriyle tanıştım. bakalım nasıl olacak.
vanilya'yı atlatıp atlatmadığımı bilmiyorum. gerçekten onun yanındayken o kadar halsiz oluyordum ki bazen farkında bile vermiyordum. şimdi hayatıma bu çocuk girdi. kafam yerinde. pazartesi günü ikisini birden sağlam kafayla göreceğim.
o değil de çocuk prezo almaya utanıyormuş. tabii ben hayatımda hiç prezo almadım ama gidip satıcı kızdan sanki kendim takacakmışım gibi "ok xl var mı?" demek hoşuma gitti. tamam belki ben takarım. tabii kendime değil, neyse. ehem. öhöm.
gündelik yaşamın telaşı yeterince zorlarken uzun zaman sonra derinden yoruldum, bu öyle bir yorgunluk ki geçmişimden bugüne her şeyi teker teker önüme serdi. varoluşum bir yana üstüne yıllardır fiziksel bir rahatsızlıkla boğuşuyorum ki insan kendini cennetin krallığı filmindeki kudüs kralı baldwin gibi hissediyor. ötekiyim, bulunduğum her yerde çevremdeki herkesten daha başarılı olmak zorundayım, herkesten daha fazla çabalamak ve herkesin gözünde yine herkesten daha "iyi" bir insan olmak zorundayım, aksi halde ben "öteki" olanım, en ufak hatamda bu halim yüzüme çarpılacak ama aynı zamanda bu halimle karşısına çeşit çeşit engeller koyulanım. dışarıda kimsenin empati yapmasını da beklediğim yok, çünkü mümkün değil dahası yaşamı boyunca "düz" ve makbul varoluşa sahip insanların yaptığı basit tavsiyeler midemi bulandırıyor, ne de olsa "bekara karı boşamak kolay". yaşadığım süreçte her zaman daha iyisinin hayalini kurdum, özellikle daha iyi, adil ve merhametli bir dünya ancak gerçekte var olanı da biliyorum, kendimi sıklıkla karanlık bir ormanda kurtlarla koşturan birisi olarak hayal ediyorum, sürüden biriyim ama aynı zamanda değilim çünkü biliyorum ki yeterince zayıf düştüğüm anda ben bu kurtların akşam yemeği olurum. hangi ortama ve kimlerin yanına gidersem gideyim ben onlardan birisi değilim, daha çok orada olan ve sessizce etrafını seyreden biriyim. ve bazen düz normal bir insan gibi yaşamak istiyorum, ne zaman bu derece gevşesem ve kendimi diğerleri gibi hissetmeye kalksam başıma en kötü belalar geliyor adeta toplum bana kim olduğumu kafama vura vura anlatıyor, rezil kepaze oluyorum, ne zaman tüm bunların farkında olan birisi olarak ayağa kalksam bu seferde adeta ss subayı gibi bir tipe bürünüyorum ve olmaktan tiksindiğim kişiliğe bürünüyorum çünkü karşımda duran herkes potansiyel bir düşman olarak beliriyor. başta dediğim gibi yoruluyorum.
neden uçağın karakutusu kaza anında parçalanmıyorsa uçak o maddeden yapılmıyor, evet, günlerdir bunu düşünüyorum sözlük, ilim bilim irfan yani. bi de insanlar maymundan geldiyse neden halen maymunlar var?**
küçük prens'i mavi bulut yayınlarından 18 tl'ye -pardon, canımın içi kitapçım 5 tl indirim yapmıştı, 13 tl'ye- aldıktan sonra eserin can yayınlarından daha da makul bir fiyata -7 tl- hem de cemal süreya, tomris uyar çevirisiyle yayımlanmasına çok kızgındım. ama bunu gördükten sonra ultra kızgınım. allah belanızı versin gerçekten.
her şeye karşı motivasyonumu kaybettim.
beni heyecanlandıracak, mutlu edecek bir şey yok. geleceğe dair son derece karamsarım.
haftalardır rahat bir uyku uyuyamıyorum. yatakta nefesim kesiliyor gibi oluyor sanki. her gün..
sabah erken kalkmam lazım ders çalışmak için. kpss illetine son 2 gün zaten ilk sınavım berbat geçti bari alanda iyi yapıyım da atanırım belki diyorum . ama çok umutsuzum. verdiğim emeğe acıyorum
insanlarla görüşmek, konuşmak istemiyorum. hiçbir şeye takatim kalmamış gibi.
hatır gönül şeyiyle, aslında görüşmek bile istemediğim arkadaşlarla bozulmasınlar diye buluşmaktan nefret ediyorum. sık sık kendimden tiksiniyorum
kısacası ne yapacağım hiç bilmiyorum. sadece bitmesini bekliyorum, dayanamayacağım buna daha fazla diyorum sürekli. nolur bitsin, sadece 7-8 saatlik deliksiz bir uykuya bile razıyım.
ben sadece sağlıklı olabilmek istiyorum, normal olmak istiyorum ama her gün kanıyor bir yerlerim.
tam şu an mesela ne ıstiyorum biliyor musunuz? 4 yıldır aşık olduğum kişiye herşeyi anlatmak istiyorum. ama tatil için yurt dışına çıkmış . yüzüne söylemek istediğim o kadar çok şey var ki
bunları da yazabilmek istemiştim en azından. sadece yazmak istedim, elimden sadece bu geldi.
teşekkürler okuduğunuz için.
her zaman yalnız hissediyorum sevgiye ihtiyacım var ama kendimi ifade edemiyorum insanlarla ya tartışıyorum ya da mutluymuş gibi davranıyorum kız muhabbetlerinden uzak duruyor fakat yine de stresten oluşan karın ağrılarına engel olamıyorum feminen olmasam da gay olduğumu gizlemek daha doğrusu kendim olamamak beni yoruyor buna bi son vermek istiyorum yapamıyorum sevmek ve sevilmek istiyorum ama bunu kimseye gösteremiyorum
gittim aysti aldım (limonluu) bi de yanına çizi, peynirli çizi, 2 luppo, fındıklı ikram. bebe büskivisi de aldımdıydı da para çıkışmayınca onu bıraktım. * eve geldim babam aystiyi gördü, yine başladı "içme şunu evladım ya! içme içme! şeker! şeker! hep şeker!" sonra annem bir yandan "bugün televizyonda dediler 1 bardağında 10-12 küp şeker varmış!" felam filan. sonra bir bardağa aysti döktüm odama gittim, giderken mutfağın ışığını kapattım, sonra tekrar geldim çöpü attım aystiyi de aşağıda aşağıdan gizleye gizleye geldim masamın yanına koydum (kimse göremez hihi). şimdi trollface ifademle masamda aysti yudumluyorum.. ov yee..
atilanlara ve gidenlere uzulmedim. iclerinden bazilari coktaaaaan haketmisti. dark bear asiri toleransinin bedelini oduyor. sozluk toparlanacaktir. gidenler cogunluk itibariyle ayni zamanda sozlukten yazar kacirtan tiplerdi. saldirgan, makul hic bir noktada bulusmayan, sozlugu kisisel amaclar icin kullanan tiplere izin verilmesi sozluge zarar veriyordu. esas kayip nedir? cortland tunatuan gibi yazarlar kayiptir, keske geri gelseler.