ayı sözlük itiraf

  • /
  • 91
babalarını ailelerini çok seven insanlara çok şaşırıyorum sözlük.babamla normal bir ilişkimiz asla olmadı ve hala olmuyor.hala yanyana geldiğimiz de bile nasılsın iyimisin muhabbetinden ileri gidemiyoruz.
işin ilginç tarafı bu beni asla üzmedi ve hala üzmüyor.sanki çok doğalmış gibi.babalarından bahsederken gözlerinin içi parlayan sözlerinde sevgi tınıları duyulan insanlara şaşırarak bakıyorum.lan diyorum insan babasını niye sever ki? benim için sadece dünyaya gelmeme yardım eden birisi gibi hissediyorum.
en modern aile bile yeri geldiğinde sizi anlayamayabiliyor. bunu kabullendim artık içine doğduğun kültür böyle diyorum kendi kendime. öyle hayatlar yaşıyoruz ki aslında insanların yanlış olduğunu düşündüğü, yanlış değiliz ama gerçekten yalnızız. hayatıma giren gerek gay gerek lezbiyen gerek trans, ne kadar insan tanıdıysam %90' ı çok hasar almış insanlar. çünkü koduğumun yerinde sevgilin ile el ele otobüse binemiyorsun ya da her ortamda rahatlıkla bu insan benim sevgilim diyemiyorsun. çünkü insanların bunları gördüklerinde ya da duyduklarında tek düşünebildikleri şey acaba yatak muhabbetleri nasıl bunların oluyor. çünkü insanlar bizim de sevebileceğimiz ihtimalini düşünemiyorlar. çünkü eşcinseller üzerinden örnek vermek gerekirse onların gözünde tek tip eşcinsel var. benim 1.95 boyum ve yapılı bünyemle yoldan geçerken gay olabileceğime ihtimal dahi vermiyorlar fakat akıllarında oluşmuş bir eşcinsel tarzı var. geçenlerde kadın transların ne yazık ki toplum içinde kendileri gibi olamadıklarını söylediğim zaman "evet translar zaten sizi rezil ediyor ya haklısınız" şeklinde bir atar yedim. bu benim karar verebileceğim bir konu değil. bu her insana göre değişebilecek bir şey ben iyi ya da kötü bir izlenim bırakıyor diyemem ama bir izlenim bıraktığı gerçeğini de bir kenara atamıyorum. ama o kadar bunaldım ki sadece keşke herkes hissettiğini yaşayabilseydi diyorum. keşke normal gözüyle görseydi insanlar bizi de normal olmak bir boka yarasaydı. *
karıma erkeklerden de hoşlandığımı söylemek isterdim.
staj yaptığım yerdeki patronuma aşık olduğumu arkadaşlarıma o kadar çok anlattım ki bir de buraya yazayım dedim, belki görür.* 40lı yaşlarının ortalarında 1.87 boylarında tahminen yıllardır spor yapan ancak buna rağmen öküz gibi beslendiği için bi 110, 120 kilo olan, kahverengi gözleri ve kocaman yeniçeri bıyığıyla gönlümü feth etmiş patronum galiba sana aşık oldum... özellikle 5 dakika öncesi yaptığım bir espriden bana sarılınca sen içim eridi bi de böyle erekte oldum.* kocaman göbeğinde uyumak, küçücük popişinden öpmek istiyorum. bu kadar komik, yakışıklı, seksi, akıllı, başarılı ve zengin olmayı nereden başarıyorsun??*. neyse umarım yakında karısını boşar ve benimle evlenir *
-kendimden tam 20 yaş büyük biri ile takılıyorum ve şu ana kadar sahip olduğum çoğu özellik değişmek üzere, belirsizlik beni öldürüyor.
-bu ilişki sırasında yer ayarlamak kadar kıl, aile evini kullanmak kadar rahatsız edici, kısıtlı zamanda optimum iş yapmak kadar kasınç bir olay yok.
-karşımdaki insanı anlamaya çalışırken yıllar içinde çekilen yalnızlık ve acı üzerinden empati kurmak tekrardan güvenli alanıma çekilme isteğine neden oluyor.
-birkaç ay sonra sıfırdan, dünyanın en en en öbür ucundaki bir ülkede, yirmilerin başında farklı bir hayat kuracak olmak kadar ürkütücü birşey yok, üstelik daha öğrenilmesi, uygulanması ve tanımlanması gereken çok şey var iken, hayat hakkında bu kadar tecrübesizken.
-gün içinde enejimi spora mı yoksa sekse mi ayırmam gerektiğine karar veremiyorum.
-biradan nefret ediyorum, tadı asitli sidik gibi resmen lan. samimi arkadaş ortamımda bira sevmediğim bilindiğinden genelde bir kadeh rakı ayrılmış oluyor şahsıma.
-bilinçli olarak ayrı tuttuğum sosyal çevrem ile özel hayatım arasındaki sınırlar kalktıkça gitttikçe daha da dengesiz bir kişiliğe bürünüyorum. hangi zamanda hangi moda bürünmem gerektiğini karıştırabiliyorum.
mutsuz hissediyorum. got finali, askerlik, seçimlerde oy kullanamayacak olmak, yalnızlık ve diş ağrısı beni mahvetti. günde ortalama iki saat uyuyabiliyorum. kendimi kendim gibi hissetmiyorum.
facebookumu karıştırırken 4 sene önce yüklediğim bir albüme denk geldim, annemle güzel bir cumartesi. sanki o günü tekrar yaşamış gibi hatırladım,bana o gün bakışların,duruşun hatta adım attışın bile bana benziyor demişti. birlikte sahafa gitmiştik,bana kitap seçmişti. alışveriş yapmıştık,benimle her alışverişimizde olduğu gibi zevksiz diye dalga geçip kıyafetleri seçmişti. ozamanlar dağ gibi gelen küçük sorunlarımı anlatıp yakınıyordum. zamanı o gün durdurabilseymişim keşke. ya da hatıraları silebilsem, kaskatı kesilsem ne bileyim. seni seviyorum anne her şeyin bambaşka olmasını dilerdim,şimdi keşke bu saatte uyumadığıma kızsan,paçoz kıyafetlerimle dalga geçsen, özlüyorum, aklımda hep o cumartesindeki gibi kalacaksın.. evet derdimi sikebilirsiniz.
galiba tarihin gelmiş geçmiş en kötü ev sahibesine sahibim.
insan odun kırarken çok ses çıkıyor diye şikayete gelir mi ?
yada eve gelen arkadaşıma bu çocuğu gözüm tutmadı bu kızı sevmedim der mi ?
hadi onu boşver milletin attığı çöplerden de ben sorumluyum. kapının önündeki çöpleri bana toplatmaya çalışıyor ama ben yemem bunları
en kötüsü de kira olayı zaten sik kadar eve kira yerine ev parası alıyor bide kiranın geldiği günün saat sabah 10 nunda yavrucum kirayı ödesenize benim de faturalarım var demesi de cabası
iyi ki bu ay 7 gün veremedim kirayı.her gün kapıda her gün 2 kez gelip kirayı istiyor
bazen beni görmemesi için eve geç gidiyorum ama saat kaç olursa olsun damlıyor eve
teyzecim bu ay sıkışığım diyorsun ama anlamıyor kadın
yarın da gelecek ve yarında aynı stres
yakında ev sahibesini öldürdü diye haberleri okursanız bana temiz iç çamaşırı ve bikaç sigara gönderirseniz sevinirim
yarın iş görüşmem var dua edin bana elime para geçtiği an çıkarım bu evden
hem ruhen hemde kafa olarak rahatlarım
sevgili sözlük size geçen hafta yediğim bir haltı paylaşmak istiyorum;

hani insanlar bunalımdan saçma sapan hareketler yaparlar ya... kimisi alışveriş yapar kimisi saçını değiştirir kimisi arabasını satar kimisi eşini boşar...

ben vanilya ile yaşadıklarımı dertli dertli arkadaşıma anlattığım bir öğle arasında konu bir şekilde onun yeni başladığı lazer tedavisine geldi. iki taksit şeklinde ödediğini ve maddi durumunun bu iki ay çok kötü olacağını söyledi. bende sanki "maddi durumum bu iki ay çok kötü olacak" lafını duymamışım gibi ve sanki ben çok zengin bir adammışım gibi "ne kadar güzel bende yaptırmak istiyordum. memnun musun bari?" diye olaya atladım.

tamam bir şeyde anlaşalım. lazer tedavisini, 13 yaşımdan beri istiyorum. ancak zamanı mıydı? nasıl bir bunalımdı...

sen tut 1 saat içerisinde ankara'nın en pahalı güzellik merkezlerinden birisine git, 3500 tl'lik seneti 7 taksit şeklinde imzala!

tamam erkek olduğum için fiyat elbette çok gelecekti. ama bu kadarını beklemiyordum.

ben kabul etmezdim. ben pazarlık yapardım. ancak kadına muayene sırasında "popomu" açtığım için o kadar utanıyordum ki zaten kendimden geçmiştim. popomu açmaktan utandım lan!

neyse bu pazartesi başlıyor. ilk taksidi ödeyeceğim ama bu 7 ay kendimi kontrol etmem gerek. artık partiler yok. artık fuzuli harcamalar yok. artık çılgınlar gibi alışveriş yapmak yok. bir de lazere başlayacağım için bu yaz denize veya açık yüzme havuzuna girmek yok ki bu benimle havuzda görünmek isteyen kızlar için çok kötü oldu.*

öyle işte sözlük. öyle ya da böyle bu işi yapacaktım ama ben hep maaşa geçtiğimde yapacağımı düşünüyordum. ayrıca umarım vanilya'nın ayrı bir kıl fetişi yoktur.

ne edek.
sözlüğü çok özledim. bir yıl önce bugünlerde gezi heyecanı vardı, sosyal medya çıldırmıştı ve hepimiz birbirimizi arıyor, istanbul'dan ankara'dan haberler almaya çalışıyorduk. ne güzel günlerdi. sonra çiçek gibi soldu heyecanımız, umudumuz, çabamız. her yerden, her şeyden uzaklaştım. duyduğum keder, öfke içimde patladı. interneti yalnız iş için ve oyun oynamak için kullanır oldum. mutsuz, karamsar ve umutsuzum sözlük. ülkeme baktıkça canım yanıyor ve köşeye sıkışmış gibi hissediyorum.
bir az önce kapımıza bir milletvekiliyle 20 kişi geldi kuzenimle konuştuk falan eve girecekler sandım ama girmediler neyse ki çünkü 5 cm ötede yerde kilodum vardı, çok dağınığım.**
laf olsun diye bıyık bıraktım. fakat fazla uzamamış oldukları için hafif bir fetullahçı ifadesi verdiğinden kuşkuluyum. belki bende ihale falan birşey kaparım!
anlamıyorum. şu "arkadaş bulma uygulamalarına" yeni atılmış bir ceylan olaraktan; duyduklarımın ve gördüklerimin daha ötesinde sıkıcı ve rezil bir yermiş. yıkık olan özgüveni canlandırmak için kullanabileceğini sanırdım ama öyle olmuyormuş*. selam yazdıklarının 10da 9u geri dönmüyormuş*; match olamıyormuşsun*; match olsan yazmıyorlarmış*; anca 578578578 km ötedeki insan woof yapıyormuş**; iki lafın belini kırmak bile yoruyormuş*; iki lafın belini kırdıktan sonra "sen ciddi düşünmüyorsun" gibi tripler atılıp 24 saat geçmeden sevgilimsi moda girenler oluyormuş*; 2 3 günlük güzel sohbetten sonra bir daha ses çıkarmamaya başlıyorlarmış*; spontane buluştuğun insanlar somurtkan, bıkkın, sıkıcı oluyorlarmış*; sendeki en ufak bir kusur bile karşındaki için bir no no sayılıyormuş*; kimsenin zamanı yokmuş*; kimse geyik yapıp keyifli sohbet etmekle uğraşmıyormuşmuşmuşmuş...*

sanırım herkes mutsuzluktan beslenen; kendinde kabullenemedği kusurlarını başkalarında görünce şutlayan; mağdur rolünü üstlenen insanlarmış. *
gözüme kestirdiğim tüm erkeklerin evli,çocuklu olması tesadüf olamaz değil mi ? evlilik ayrı bir çekicilik yüklüyor sanırım. delireceğim.
bekaret takıntım yoktur ama özel birine verilmesi gerektiğini düşünüyorum. yakın zamanda doğru kişi olduğunu düşündüğüm için bekaretimi bir kadına verdim. ve harikaydı.
o kadar üzgünüm, o kadar mutsuzum ki şu an sözlük bağıra bağıra ağlamak haykırmak istiyorum... yine gece olur sessizlik çöker de ağlarım, kahrolurum diye bundan kaçmak için, sızmak için bir sürü içki içtim ama nafile... hayat denilen kısa sürenin farkına hep ölümle yüz yüze geldiğimde varmanın iki yüzlülüğünün içinde olmamdan dolayı da kendime çok kızgınım.

bir adam düşünün sözlük; öyle bir adam ki çizgili dizaltı çorabı, mikili tshirtü ve mini şortu ile nice beyaz yakalıya kafa tutmuş, karşısındaki homofobik çoğunluğun gözlerinin içine baka baka kormadan, çekinmeden; "seve seve sokak yapar, sevişe sevişe şehirler üretiriz. görünür olmazsak yok oluruz!" demiş ve bir an bile korkmamış. bir adam düşünün ki amerikadaki #lovewins devrimi sırasında türkiyenin aktivist lgbti figürü olarak amerika'ya davet almış, bizleri dünyaya, hiç çekinmeden savunmuş ve tanıtmış... tüm bunların ötesinde bir adam düşünün ki gezi direnişinde lgbti oluşumunu mücadeleye katmış "cesaret bulaşıcıdır!" mesajı ile nice lgbti'yi o günden sonra daha duyulur, daha görünür hale getirmiş...

bu mükemmel adam "boysan yakar" artık yok... kısacık yaşına bir ömür sığdırarak, o ömre nice insanın yapamayacağı başarılar katarak aramızdan ayrıldı... hala hazmedemiyor, hala kabullenemiyorum... daha çok yolumuz vardı... yoldaşımız, kardeşimiz, sevgilimiz, arkadaşımız, dostumuz boysan... olmadı hiç olmadı boysan bu...
yaratıcılığım, yazmak istediklerim sözlüğü açınca tamamen yok oluyor. sıkılganlığım hayatıma etki etmeye başladı. kelimler ile anlatmaya çalışmaktan yoruldum. gözlerine bakabileceğim, utanmadan ellerini tutabileceğim, gözlerini gözlerimden kaçırmayacak bir insan olmalı herhangi bir yerde.
itiraf ediyorum itirafları okumaktan keyif alıyorum. okurken herkesi tanıdığım/bildiğim kişilerle özdeştiriyorum. sanki itiraflarınızda hep o bildiğim kişiler var. o kadar benzer ki kelimeleriniz, sizi hep 'onlar' sanıyorum.

da öte yandan biliyorum, sizi tanımıyorum. * *
bu genç yaşımda hayatımda aldığım en iyi karar hep kendime bir yol çizmeye odaklı olmaktı. üniversiteye başlarken artık tek başına yaşayan birisi olduğum için bu husus hakkında bir çok karar verdim. olmak istediğim insana yaklaştım. kendim için kendi başıma kararlar verdim. kimsenin beni etkilemesine izin vermedim. bir birey olmaya çalıştım. hep kendime odaklandım çünkü daha öncesinde hep diğerlerine odaklıydım. onlar beni sevsin, onlar beni başarılı bulsun benim için daha önemli önermelerdi.
bu yüzden ikili ilişkilerimi hep ikinci planda tuttum. umursamadım bile. ama insanoğlu işte. durduramıyorsun. yaşadığım her ilişkide aslında biraz daha kendimi bulduğumu farkettim. yeni bir kapı açıyordum her yeni birisiyle. ilişkilerimde de ben odaklıydım mesela. ama asla karşı tarafı düşünmüyor değildim. çünkü onun mutluluğu da beni mutlu eden birşeydi. vermekten asla kaçınmadığımı farkettim. ne kadar çok uyumlu biri olduğumu farkettim yaşadığım ilişkiler sayesinde.
velhasıl bir yandan da farkettim ki yaşadığım her ilişki beni benden biraz daha uzaklaştırıyor çünkü kendim için yapabileceğim şeyler varken bunları bazen isteyerek bazen istemeyerek ertelemek durumda kaldım. ilişkilerimde hep bir yerde kendime dur dedim çünlü duygularım arttıkça kendimi kontrol edememeye başladım.
ta ki o karşıma çıkana kadar. şu an onunla yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. evet kendimden taviz veriyorum, bazen bazı şeyleri sırf o istiyor diye yapıyorum. sırf o istediği için değil, ben de onun için o olmak istiyorum. asla rol yapmadım. ilk defa kendime bile olamadığım kadar açık oldum ona. ilk defa mutluluğumun sebebi birinin sadece var olması oldu. ilk defa birini öptüğümde kalp atışlarımı hissettim. ilk defa sokakta yürürken birden bire onun kokusu burnuma geldi. ilk defa tanımlayamadığım duygular yaşadım sayesinde. ilk defa birini sevdim bu kadar. ilk defa aşık oldum. ilk defa biriyleyken şu an hayat dursa da hiç bitmese şu an dedim.
şimdiyse onunla olabilmek için herşeyi yapmaya hazırım. asla kendimden vazgeçemem ama kendimi törpüleyebilirim. çünkü benim için onun da kötüyü istemediğini biliyorum. kendimi ona emanet etsem 3 ay sonra daha iyi biri olacağımı biliyorum çünkü. ama bunu o istediği için yapmıyorum. beni ona bağlayan milyonca madde var aklımda.
ben hazırım, peki sen hazır mısın yakışıklım. beni sevip, benim kadar olmasa da hayatında küçük değişiklikler yapmaya hazır mısın?
gecenin bu saatinde kiremitte tavuk yedim. pişmanım. eve geldim swing republic dinleyip kendimi electro swing`in kollarına bıraktım. dans ederek az da olsa eritecem bu göbeği. ciddiyim.
  • /
  • 91