ayı sözlük itiraf
fala inanmıyorum ama şu an deli gibi fal baktırmak istiyorum.
gecenin bu saatinde canım kek istedi diye kalktım kek yaptım, büyük bir pişmanlıkla onu yiyorum, kendime çok sinirliyim.
lan şaka maka bu cumartesi süper bir sürpriz oldu bana. mini film zirvesi olmasa da dünya kupası ve çılgın bira zirvesi bu yaz için güzel başlangıç oldu. umarım daha nice biralamalı gecelere gündüzlere... dinimiz amin
tatildeyim. ormanlıklarla çayırlıkların arasında bir dağ evine yerleşik yaşıyorum bir süredir. ağacın dalına bir ip attım. hamak yapıp yatacağım. ip şu tarafa düştü. orada onu nasıl keseceğimi düşündüm. o küçük şeyi incelerken arkama dönüp bakınca da bunu gördüm. hamakta yatıyormuşum, ağaçlar esiyormuş. bulutlara dalarken yeşiller uçuşmaya başlamış. ineklerin möğlediği su birikintisine girip yıkandım. yanağımda bir sivri, favori sigara markam. şimdi biraz da red bull içeyim. vape juice'um bitmiş.
babam lgbt paylaşımlarımı beğeniyor. yenir ki bu.
aramın çok iyi olduğu insanlara birden küfür ederek, o insanlarla aramı bozmak istiyorum. çok komik olurdu. düşünsene, herkesi yemeğe çağırmışsın, herkes tam yemeğe oturuyor, kovuyorsun herkesi gidiyorlar. heh.
çok özledim sözlük. yine hayatım dramalardan geçilmiyor ve yine bu zor zamanlarıma yalnız başıma göğüs germek zorunda kaldım. halbuki gidip kucağına kıvrılıp hem destek görmeye hem de arka çıkılmaya çok ihtiyacım var bu aralar. üzülüyorururururu....
bütün gün tlc izledim. ağır yaşamlar, temizlik bağımlıları, emlak avcıları falan filan. en sevdiğim de temizlik bağımlıları sanırım. bu programı izledikçe canım bir yerleri çamaşır suyuyla silmek istiyor.
içime kapanık bir insan olmaktan nefret ediyorum bazen.
bir de galiba yalnızlıkla lanetlendim.
tavuk büzüğü ile ayı ayağı arasındaki fark üzerine düşünüyorum. şişman olmadığım aklıma geliyor. saç boyası reklamı izlerken daha ırkçıyım.
dün otobüste yanıma oturdu. nefsimi tuttum. sonra dayadı.
oh ne güzeldi. gözlerim kapalıydı. sürtündükçe yumuşadı.
zaman gectikce bi yanim aciyor sankide ya arkadas sozlukte bana karsi linc kampanyasi var sanki yeni yazar gelince hosgeldin sefa getirdin tak eksi eksi dertleri nedir insanlarin
ilk paylaşımım yeniyim buralarda ne dendiğini bile bilmiyorum entry mi desem ekşiden hatırladığım gibi, bilemedim neyse bana hayırlı olsun birazda buralarda takılmak istiyorum. sizi dinlemek size anlatmak istiyorum. duyduklarımı, söyleyemediklerimi size haykırmak istiyorum. sizlerle de çare bulmak istiyorum yardımıma muhtaçlara. daha iyi biri olmak istiyorum. iyi insanlarla birleşip zalimlere karşı gelmek istiyorum. masumları korumak istiyorum. konuşmak istemiyorum artık. harekete geçmek istiyorum. hayırlısı olsun yeni üyeliğim.
hayatıma değer verdiğim biri girdiği zaman istemsizce bütün dünyamı o yapmaya başlıyorum. gerçekten o döngüye nasıl ve ne şekilde girdiğimi anlayamıyor ve o anlarda kendimi tokatlamak isteyecek kadar kendimden tiksiniyorum.
sanırım şu an flörtleştiğim kişiyle benzer bir süreci yaşıyorum ve bu hoşuma gitmiyor. yeniden o kaybetme korkularını hissetmek istemiyorum.
bunu arkadaşlarımla, falcımla ya da hayatımdaki bilimum insanlarla konuşmak istemiyorum. zaten olayları falan anlatmak da istemiyorum zira mevzunun olaylar olmadığının, kişiler olmadığının bilincindeyim. mevzu bunlar karşısında benim hissettiklerim, ve bu hissettiklerimin olması gerekenden daha büyük büyük, daha ağdalı olduğu gerçeği.
pazartesi terapistime gideceğim ve bu konuyu onunla konuşmak istiyorum. sanırım bir tek orada güvende hissedeceğim anlatırken. hah, çevremdeki insanlarda şu sıralar katlanamadığım bir şey de bu. sürekli bir akıl, sürekli bir nasihat. "açık bir kitapsın sakinolmamlazim böyle olmaz, sana koşarak gelen bir şeye sen yürümezsin böyle olmaz" falan. ya tamam sizin güzel yüreğinize çabanıza sağlık ama bunları ben de biliyorum. ben aradaki bağlantıyı çözmeye uğraşıyorum zira ha deyince böyle şeyleri yapamıyorum.
tam iyi gidiyor derken bir bakıyorum kendimi aynı gerginliklerin, korkuların, yok sayılmaların içinde bulmuşum. bunu o insanla paylaşmayı bile düşündüm ama dünyanın en saçma fikriydi tabii ki.
düşününce onunla da bir acayip. yani hakikaten daha 1.5 ay mı ne oldu, ne bok olacağımız belli değil, şimdiden gözüme batan, rahatsız eden huyları var, ama bir o kadar da iyi anlaşıyoruz, ve tabii ki uzak mesafe faktörü var... yani düşününce çat diye bir şeylere atlamamak daha mantıklı ama ben nedense kendimi mesaj atmadığında gerilirken, açıkça "bana ilgi göster" anlamına gelen sinyallerime karşılık vermediğinde üzülürken falan buldum. hem korkunç hem salakça. bu ne ya? ve sanki böyle onun eline bir iktidar vermişim gibi hissediyorum. rahatsızım bundan.
biriyle konuşmalıyım. mümkünse nasihat etmeyecek, dinleyecek, benimle birlikte bunların kaynağını çözmeye eğilebilecek biriyle. açıkçası önemsemem gereken o bile değil şu anda, ben bu hisle savaşabilmek ve onu yenmek istiyorum. bu.
şu anda mr. köfte dudak yatağımızda uyuyor ve ben onu izliyorum
düşünecek vakit bulduğum günlerde de, hep olduğu gibi bolca sigara içiyorum. içtiğim her sigaranın bana verdiği zararı düşünmeye ayrılacak kadar bir düşünce payını da yazmaya ayırabilirim. kimi anlarda hissedilebileceği varsayılacak olanların yokluğu, soğuk gecelerin temiz kokulu sabahları öten kuşlarla birlikte soluduğumuz havaya katmakla da olsa paylaştığımız yokluğu beni yazmaya itebilir. sıcaklığa daha yakın akşamlarda tek başıma, odamda olsun, balkon ya da terasta olsun yürüyebildiğim —çemberler, dönüşlü yollar çizecek şekilde— dolanabildiğim, dolaşabildiğim yerlerde olsun, yalnız olduğumu gerçekten hissedebildiğimde neyi arıyor olduğumu anımsamaya çalışırım. neyi istediğimi, ne demeye çalıştığım belli ediyor olacaktır.
eski arkadaşlarım hatırıma geldiği zaman onların yalancılıkları kadar bana verdikleri değeri de görür gibi olmaya çalışıyorum. olduğum gibi kalmadığımı görünce hatırlanmadıklarını değil de, önemsenmediklerini yine anlamak için
bana verilen bu öfke çok değişti, bir sürü aşamadan geçti. aynı kalanları unutmayı seçtim. kimsenin aynı kalmaya değer görülemeyeceğini her geçen gün ile daha da iyi anladığım söylenebilir. meyve suyu ile çeşitli gazlı içecekleri karıştırarak yaptığım turuncu sıvıdan içiyorum.
beni önemseyen kimseler arasından yaşam biçimime saygı duymayanları, kendi üstün yönlerini yüksek sesle söyleyebiliyor olmanın gerçek özgürlük olduğu kanısına varmış olsalar bile diyeceklerimi kimsenin duymadığı bir yere gitmeye gerek duymadığım söylenemez. bağırmadan da yaşanabileceğini kendime kanıtlamak için öncelikle yapılması gerekenleri yapmak içimden gelmediğinde sırtımı arkaya yaslayıp kafamı kaldırarak odamın duvarına asılı olan saate bakıyorum. aynı yerde duruyor.
kimin neyi ne şekilde yaşayabileceğinin ölçüsünü ben tutmuyorum, en azından bu yaşadığım yerde. yatağımın üzeri biraz dağınık. bir ayna almak istiyorum. uzun uzun bakıp hiçbir şey dememek için yeterli gördüğüm tek şey ayna şimdilik. bakmayı sevdiğim şeyler arasında şarj aletimin kablosu da var. esinti, odamın sessizliği içinde varlığını sürdürüyor. sokaklar karardı, boşaldı, uzak, boğumlu bir gecenin altında kaldı. yanık tütün dumanı perdelerimden süzülüp akıyor dışarı.
renkleri düşünüyorum, düşlüyorum. hepsi birbirinin aynı değil; öyle olduğu söylenemez diyenlerden değildim önceden.
solgun bir umutla yazmak için dişlerimi dilimle sıvazlıyorum. pençelerim karanlık.
iri gülüşlerle yanından geçip gittiğimi duymamış olanlarla birlikte, sisli bir sabah ışığı bekliyoruz. iki elim de boş; uzanıp kırdığım bir çalının dalını hatırladığım yere gitmeden. gölgelerin seçilemez olduğunu kim söylerse söylesin, onların giysileri ne kadar kirlenmişse kirlensin, beklemek bitmiyor.
durduğum yerde, tam da ucunda durduğum yerde sivrilen bir sıcaklık var. sıcağında bulunduğum sivrilik ile ucunda vardığım bakış aynı olmamalı. hamburger paketinden çıkan iki kağıt tuz görüyorum. sesleri ıslak gibi. gidecekleri yer, benim gitmelerini istediğim yerdir.
sözlükteki bütün düzgün insanların kapılmış olması sorunsalı....
son gittiğim spor salonunda en fazla 35 yaşlarında bir adam çok dikkatimi çekiyor ama kendisi hakkında pek bilgim yok şu aralar giydiği o dar pijama farlarımı ona döndürüyor yani bu adam gibi birisiyle ilk ve uzun süreli ilişki başlatmayı çok isterdim çok yakışıklı sayılmaz ben beğeniyorum gözümü çok yakışıklılardan uzak tutmaya çalışıyorum hepsini tenzih ederim ama yakışıklı sayılan kimselerde "kimin ne yaptığı umrumda değil istersem ohooho "kafası ağır bastığı için böyle kimselere sempatiden ziyade antipati gelişiyor bende. ama kendimi daha yakın hissettiğim ve bu mütevazı görünümlerinden dolayı daha bir ilişkiyi ihtimal dahilinde görmeyi en azından hayal edebilmek böylelerini bana daha cazip hale getiriyor
edit: tahmiminimde yanılmışım adam 23 yaşındaymış
üniversite tercihlerinde herhangi bir yere yerleşemedim, ek tercih yapacağım gelmezse yeditepe tıp için hazırlanacağım. god bless me
god bless my brain
unutmak isterdim fakat istemsizce düşünüyorum. hayaller falan kuruyorum. aslında ben insanlara karşı hiç bi şey hissetmezdim ama ona aşık olmuşum. daha önce hiç olmadığım için uzun süre farkına varamadım. nefret ettiğimi zannettim. aslında düşünüyorum da belki, o beni sevdiği için ben de ona aşık olmuş olabilirim. fakat ne olduysa aniden koptuk. ben kağıttan bir kayık gibi okyanuslara düştüm. ona ise hiç bi şey olmadı yeni arkadaşlar, yeni sevgililer edindi. kısa bir süre içinde enkaza döndüm. ilk başlarda ne yaşadığımı anlayamadım ama artık biliyorum ve inkar etmiyorum, aşık olmuşum, büyük bir hata ama, olmuşum. bazen aşağılık bi duygu kaplıyor zihnimi, sevilmemek canımı acıtıyor. keşke bu kadar gurur yapmasaydım diyorum. gözlerim dalıyor, yüzüm düşüyor. benden yıllarımı çalsa da affediyorum. herkesin bağışlanmaya ihtiyacı vardır. bu yaşadıklarımı hatırlayınca gülümseyip geçeceğim günleri bekliyorum