sakin olmam lazım

Durum: 19 - 0 - 0 - 0 - 26.03.2019 23:28

Puan: 394 - Sözlük Kezbanı

6 yıl önce kayıt oldu. 8.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.

kür

lubuncada yalan, palavra.
aynı zamanda günlük hayatta en çok kullandığım kelimelerden biri, birkaç cishet arkadaşım da kullanıyor sayemde, buna biraz uyuz oluyorum tabii*

ayı sözlük itiraf

kendimi yıllarca lezbiyen bir kadın olarak tanımlamışken an itibariyle bir erkekle görüşüyorum, öyle böyle değil düşüyorum adama arkadaşlar.

lubunca dil kursu

izmir civarında kurs almayı çok isterim. yeşillendiriniz.

sözlükçülerin nick hikayeleri

çok sevdiğim bir hayko cepkin albümü olmasının yanı sıra kendime sık sık söyleyerek bütün hayatımı geçirdiğim bir sözdür bu.

bütün hayatımı sakin olmaya çalışmaya, ve bununla paralel şekilde sakinleştirmeye çalışmaya harcadım. aslına bakarsanız hala da harcamaya devam ediyorum, bu bitmek bilmez bir şeymiş gibi geliyor çoğu zaman. evet hayatımın büyük bir kısmında bu çok işime yaramış bir davranış kalıbıydı belki, ama son 2 3 yıldır artık işe yaramadığını hissediyorum. hissediyorum, ve değiştiremiyorum, değiştiremiyor olmaktan rahatsızlık duyuyorum.

belki bir gün. umarım. lütfen.

hayko cepkin

ayrıca ilk solo albümü olan sakin olmam lazım albümü de efsanedir, sözlük nick'ime de ilham olmuştur.

hayko cepkin

2017'deki kuşadası gençlik festivali'nde bayağı bayağı hayranı olduğumu fark ettiğim, içimdeki 16 yaş ergen rock'çısını dışarı salmış, aşmış adam. festivalde geçirdiğim iki gün boyunca sahnesine, sahnesinde görselliğe en en çok özenen hayko'ydu diyebilirim. o spooky ışık şovları, seyirciyle etkileşimi harikaydı. normalde aşırı yorulduğum, hiç konser havasında olmadığım bir günde bu adam sahneye çıktı ve ben deli oldum, bütün şarkılara bağıra bağıra eşlik ettim ki o ana kadar o şarkıları bildiğimi dahi bilmiyordum, dokuz yıllık arkadaşım "ben senin hayko cepkin dinlediğini bilmiyordum lan!?" dediğinde bir şey diyemedim çünkü ben de bilmiyordum o ana kadar*. sahneden indiğinde ben çoktan sesimi kaybetmiştim bağırmaktan, bir ay da o ses kendine gelemedi.

hele benny benassi'nin satisfaction'ıyla bertaraf et'i mashup yapmak şahhhhaaaaaaane bir fikirdi, o performansı bulamadığımdan 2016'yı buraya ekliyorum çünkü bu fikrin gerçekten iyi olduğunu görmelisiniz: https://www.youtube.com/watch?v=xyLXNXHz...

ah ah yine para, zaman falan bulsam da bir izlesem şu adamı doya doya, bağırmaktan dans etmekten iflahım kesilse. neyse ben şu performansı izleyeyim.

yıldız tilbe'nin yıldızlı şarkıları

çok eleştirdiğim ve bazı isimleri ya da şarkıları çok aradığım bir albüm olsa da döndüre döndüre, evire çevire zevkle dinlediğim yıldız tilbe tribute albümü.

favorilerimi listeleyesim var, buyrun:

birinci sıraya gülşen'in delikanlım'ını gözüm kapalı yerleştiriyorum. son bir, bir buçuk aydır falan orjinalinden daha çok dinlemiş olabilirim. çok eleştirenleri olmuş ama bence harika gitmiş, zaten buram buram gülşen ve ozan çolakoğlu kokuyor. https://www.youtube.com/watch?v=8ss4nvqdqhy

ikinciye ilk dinlediğim andan beri "oha, bu ne lan!?????!!?!?" dedirten merve özbey geliyor, https://www.youtube.com/watch?v=wrvekdwb47ı

üçüncüye aşırı utanarak, tam bir "kazım abi kaz beş metre giricem" hissiyatı ile aleyna tilki'nin yalnız çiçek yorumunu yerleştiriyorum, https://www.youtube.com/watch?v=gi80-tmeduı

dördüncü sıraya iki gözümün çiçeği sibel can oturuyor, bunu görünüşe bakılırsa rakı eşliğinde çok dinleyeceğim, https://youtu.be/uljzbt2pbe0

beşinci sıraya kalbimi parçalara ayıran ceylan ertem geliyor, bu kadın işi gücü bıraksın sadece yıldız tilbe söylesin istiyorum https://youtu.be/aegt8qogavo

altıncı sırada kutsi'nin çok zor'u var, ben ciddi ciddi beğendim, hani arabada giderken eşlik etmelik bişii olmuş bu https://youtu.be/hm6zm6shwa4

yedincide kalbimi lime lime eden mabel matiz geliyor değilsin ile https://youtu.be/3gw8slvaluw

şarkıların aranjesine aşırı takıldım ama. hatta yer yer sinir etti. çok ritm annecim, so much ritm, hep bir cıstak cıstak. bu olmasaydı, bu kadar kasmayıp albümde yer alan her ismin kendi tarzıyla, aranjesiyle yapılsaydı daha güzel olur muydu diye bir düşündüm ne yalan söyleyeyim. sözgelimi zerrin özer, zaten efsane, allah bir isim. seçtiği şarkı zaten ona yakışan eşsiz bir şarkı. illa bir cıstaklık eklemeden kendi tarzında, zerrin özer gibi yorumlasaydı daha güzel bir iş çıkardı mesela. ha bu olayın güzel tuttuğu şarkılar da var, vuracak gibi.

ama asıl etkilendiğim nokta şu, albümü bitirdim ve tek bir şey dedim, ya yıldız abla sen nasıl bir insanmışsın, neler yapmışsın, ne güzel şeyler yapmışsın da bize aleyna tilki bile dinlettin, normalde tek şarkısını bilmediğim insanları bu albümle öğrenip yorumlarının hastası oldum. ve bence bu söz konusu insanlar değil yıldız tilbe'nin, onun yaptıklarının başarısı. abla seni çok seviyorum, iyi ki varsın, her neye inanıyorsan o sana uzun ömürler versin, sen de hep şarkı yaz, şarkı söyle.

yalakanım bebeğim

itirafım olsun, bir sevgilim olduğunda ve ona bunu yapmak istediğime gerçekten emin olduğumda, böyle yüzüne baka baka ukuleleyle çalıp söylemek istediğim şarkıdır bu!

salak gibi aşık olmanın daha tatlı anlatıldığı bir şarkı hatırlamıyorum, ihihihih diye gülesim geliyor bunu dinlediğimde.

ay ya, hadi o kişi gelsin de artık şu dileğimi gerçekleştireyim. vapurdan ineyim, dolmuşa bineyim, yeter ki onu göreyim...*

trans erkek

ilk pasif olma hikayesini anlatan youtuber

içeriklerinden ve videodaki tavrından tahmin edebildiğim kadarıyla henüz kendini yeni keşfetmiş, hissettiklerine, yaşadıklarına yeni yeni anlam vermeye çalışan bir çocuk.

bu videoda asıl konuşulması gerekenin böyle bir şeyi neden paylaştığı, bunun çok özel olması gerektiği gibi şeyler olduğunu düşünmüyorum. zira bunlardan önce karşımda sıkışmışlık hissi yaşayan bir çocuk görüyorum. bu çocuk sıkışmış, bu yaşına kadar toplumdan öğrendikleriyle, inandıklarıyla olduğu kişi, olduğu şey arasında sıkışmış. yüksek ihtimal şu an böyle bir süreçten geçiyor. diğer videolarından da anladığım kadarıyla henüz çevresine yeni yeni açılıyor, zaten bu videoda da arada kapıdan gelen seslere dikkat etmesi, bazı şeyleri anlatırken sesinin kısılmasını buna bağlıyorum. ve bu süreçler bana oldukça tanıdık geldiğinden açıkçası bu çocuğu pek yargılayamıyorum.

yani şu an bunları yazarken totodan sallama tespit yapıyormuşum, tepeden tepeden konuşuyormuşum gibi hissediyorum ama incelediğimde böyle bir izlenim verdi bana. onun için işlerin yolunda gitmesini, ona bir şeyler katabilecek, öğretebilecek, farkındalık kazandırabilecek, yaşadığı sürece iyi gelebilecek insanlarla karşılaşmasını ve en önemlisi bu video yüzünden kötü niyetli birilerinden zarar görmemesini diliyorum.

ayı sözlük itiraf

hayatıma değer verdiğim biri girdiği zaman istemsizce bütün dünyamı o yapmaya başlıyorum. gerçekten o döngüye nasıl ve ne şekilde girdiğimi anlayamıyor ve o anlarda kendimi tokatlamak isteyecek kadar kendimden tiksiniyorum.

sanırım şu an flörtleştiğim kişiyle benzer bir süreci yaşıyorum ve bu hoşuma gitmiyor. yeniden o kaybetme korkularını hissetmek istemiyorum.

bunu arkadaşlarımla, falcımla ya da hayatımdaki bilimum insanlarla konuşmak istemiyorum. zaten olayları falan anlatmak da istemiyorum zira mevzunun olaylar olmadığının, kişiler olmadığının bilincindeyim. mevzu bunlar karşısında benim hissettiklerim, ve bu hissettiklerimin olması gerekenden daha büyük büyük, daha ağdalı olduğu gerçeği.

pazartesi terapistime gideceğim ve bu konuyu onunla konuşmak istiyorum. sanırım bir tek orada güvende hissedeceğim anlatırken. hah, çevremdeki insanlarda şu sıralar katlanamadığım bir şey de bu. sürekli bir akıl, sürekli bir nasihat. "açık bir kitapsın sakinolmamlazim böyle olmaz, sana koşarak gelen bir şeye sen yürümezsin böyle olmaz" falan. ya tamam sizin güzel yüreğinize çabanıza sağlık ama bunları ben de biliyorum. ben aradaki bağlantıyı çözmeye uğraşıyorum zira ha deyince böyle şeyleri yapamıyorum.

tam iyi gidiyor derken bir bakıyorum kendimi aynı gerginliklerin, korkuların, yok sayılmaların içinde bulmuşum. bunu o insanla paylaşmayı bile düşündüm ama dünyanın en saçma fikriydi tabii ki.

düşününce onunla da bir acayip. yani hakikaten daha 1.5 ay mı ne oldu, ne bok olacağımız belli değil, şimdiden gözüme batan, rahatsız eden huyları var, ama bir o kadar da iyi anlaşıyoruz, ve tabii ki uzak mesafe faktörü var... yani düşününce çat diye bir şeylere atlamamak daha mantıklı ama ben nedense kendimi mesaj atmadığında gerilirken, açıkça "bana ilgi göster" anlamına gelen sinyallerime karşılık vermediğinde üzülürken falan buldum. hem korkunç hem salakça. bu ne ya? ve sanki böyle onun eline bir iktidar vermişim gibi hissediyorum. rahatsızım bundan.

biriyle konuşmalıyım. mümkünse nasihat etmeyecek, dinleyecek, benimle birlikte bunların kaynağını çözmeye eğilebilecek biriyle. açıkçası önemsemem gereken o bile değil şu anda, ben bu hisle savaşabilmek ve onu yenmek istiyorum. bu.

tez danışmanına aşık olan insan

tez çalışmalarına olumlu etki ediyorsa, kişi okumalarına vs. daha sıkı sarılıyor, daha iyi işler çıkarıyorsa ne aladır.

benzeri, iki dönem üstüm olan ve aynı dersi aldığımız hetero arkadaşımdan hoşlanınca başıma geldiydi. zerre sevmediğim çalışamadığım derse çalıştım, o dersi aa ile geçtim*

kıssadan hisse, bazen "aha sçtık" dedirtecek hisleri/olayları fırsata çevir(ebil)mek gerekir, böyle anlarda bazı durumlar lehinize dönebilir.

ayı sözlük itiraf

başka insanlar için belki de sakız çiğnemek kadar kolay olan şeyler benim için artık çok zor.

bir insanla arkadaş olmam çok zor. sevgili olmam çok zor. bir insanla iletişim kurmak bile benim için çok zor. zira artık o insana olan olumlu düşüncelerime, sohbetinden aldığım keyfe, onunla geçirdiğim vakitlerin güzelliğine ve bu gibi şeylere odaklanmak yerine sadece ne zaman nerede ne şekilde yaralanabileceğime odaklanıyorum. sonra da küçük bir çocuk gibi korkuyorum. küçük bir çocuk gibi saçmalıyorum.

bugün olduğu gibi.

hayatımda bir yeri de yoktu aslında. sadece konuşmayı çok sevdiğim birisiydi işte öyle. ama fark ettim ki ben artık çok korkuyorum. hislerimden korkuyorum. hissetme olasılığım olan şeylerden korkuyorum. hissedebileceklerinden bile neden korkar ki bir insan?

ben korkuyorum. küçük bir çocuk gibi korkuyorum.

çünkü yorgunum. yorgunum ve iyileşmemiş açık yaralarımı her geçen gün daha çok hissediyorum. öfkemi her geçen gün daha çok hissediyorum. öfkemi. kızgınlığımı. yorgunluğumu.

eğer başarabilseydim bağıra bağıra ağlamak isterdim, bunu yapabileceğim sayılı omuzlardan birinde. yapamıyorum.

insanlara artık anlatamıyorum. anlatmaya mecalim ve isteğim var mı, ona da emin değilim.

insanları yönetebilen insanlar vardır. bilirsiniz onları. hani çok güzel manipüle edenler, ne istediğini tahmin edebilip ona göre davranabilenler. sınırlarını çizebilenler. ben onlardan olamadım hiçbir zaman. benim insan ilişkilerimi belli başlı düşünceler yönetti bugüne kadar.

"bu içimden geliyor mu? bunu istiyor muyum? bunu yaparsam gece başımı yastığa rahat koyar mıyım?"

ama kısa bir süre önce gerçek kafama dank etti. bunlar işe yaramadı. bunlarla bir yere varamadım. yapamadım. işin daha da kötüsü yıllarca bildiğim doğrular olmadan nereye giderim orasını bilmiyorum.

yoo hayır, hep kazık yedim hep iyi niyetimden kaybediyorum triplerine girmeyeceğim. iyilik kötülük bana göre kişisel kavramlardır. benim doğru bildiğim başkasının doğru bildiği olmaz bazen, bu ne onu kötü yapar ne beni. ya da ne onu iyi yapar ne beni.

ama bu şekilde zormuş. çok zormuş. en azından ben beceremedim.

bununla ne yapacağımı bilmiyorum. kızgınım, kırgınım, öfkeliyim. sevildiğimi, değerli olduğumu hissetmeye her zamankinden daha çok ihtiyacım var ama kimseyi de yanımda hissedemiyorum. kimse yanımda değil demiyorum, ama ben hissedemiyorum artık. eğer bana uzatılan eller varsa da, ben artık hiçbirini göremiyorum. ben karayı göremiyorum ve karayı göremezken yüzmeye devam etmekten çok, çok yoruldum.

biri bir entry yazmıştı burada, sonunu da "çok yoruldum artık, takatim kalmadı, çok şükür" diyerek bitirmişti. işte aynen öyle hissediyorum.

çok yoruldum artık, takatim kalmadı. kırgınlığım, öfkem ayağımdaki taşlar, ben bu taşlarla yürüyemiyorum.

yoruldum ben. benim gücüm de, isteğim de kalmadı.

çok şükür.

sakin olmam lazım

bir üstteki entry'e tuhaf bir şekilde kahkaha atmış, hoşbuldum diyen yazar*

hayko cepkin'in 2005 yılında çıkardığı, içinde yarası saklı, zaman geçti gibi efffsane şarkılar bulunan albümdür aynı zamanda.

ekşi sözlük

artık emek harcanacak bir yer olmadığını düşündüğüm sözlük.

bundan yıllar önce ekşisözlük'te bazı adminler istifa etmişti, o tarz bir olay hatırlıyorum. ve sanırım onların istifa gerekçeleriyle aynı şeyi düşünüyorum artık ekşisözlük için.

ekşisözlük artık emek harcanacak bir yer değil.

hiçbir zaman yazar olmadım ama hep müptela bir okuyucusuydum. 23 yaşındayım, şu yaşımda bildiğim müzik gruplarının, dergilerin, düşünce akımlarının, kısaca bütün kültür-sanat, felsefe bilgimin, düşünsel yapımın çoğunu buradaki yazarlara ve onların yazdıklarına borçluyum. hatta kişisel hayatımda bile çok yardımı dokunmuştur, çoğu zaman benim hissettiklerimi benden çok daha iyi ve derli toplu ifade etmiş insanlarla karşılaştım burada.

ama son zamanlarda o ekşisözlük bu ekşisözlük mü çok fazla sorguluyorum, aynı yer değilmiş gibi geliyor. açılan ayrımcı başlıklar bunu çok sorgulatıyor özellikle.

ama tuhaf bir şekilde hala okumaya devam ediyorum, bir çocukluk alışkanlığı benimki, ama artık bu alışkanlığın bitmesi gerekiyor galiba.

erkek sevgilisini hetero birine kadınmış gibi anlatmak

henüz yarı açık bile değilken bol bol yaptığım şeydir bu.

eski kız arkadaşımı, bölümümden arkadaşlarıma gayet erkekmiş gibi anlatmıştım, ama salaklığım sadece cinsiyeti farklı beyan etmek olmuştu. sonrasında aynı arkadaşıma açıldığımda "abi zaten biliyordum, stalk'ladığımda o bilgilere uyan bir kadın vardı listende" cevabıyla karşılaşmıştım*

şokopop

petek dinçöz dosyasını açmasıyla beraber medyada şiddetin nasıl yankı bulduğunu acı bir şekilde yüzümüze vurmuş, son yayınladığı zeki müren videosu ise harika ötesi olmuş yeni batağım.

spotify

haftalık keşif zamazingosundan asla yararlanamadığım şahhaaaaane müessese. zira zerre utanmadan, gizli moda dahi almadan ucuz türkçe pop, arabesk vs. dinlediğim için haftalık keşfimde saçma sapan şeylerle karşılaşıyorum*. o nedenle mecbur (bkz:last.fm)

hiç kimsenin aşık olmayacağı bir tip olduğunu kabul etmek

şüphesiz ki yanlış bir kabuldür; zira aşık olunmayacak insan değil, yanlış insan ve yanlış zaman vardır efendim.

hayat böyle bir yer, o "doğru" olarak adlandırılabilecek (ki burada yine herkesin "doğru"su değişir, kendinedir) insanı bulmak çoğu zaman o kadar kolay değil. ona gelene kadar belki bir ton insan giriyor çıkıyor, bazıları en mahremine kadar işliyor, bazıları şiddet uyguluyor, bazıları canını yakıyor, bazılarının canını sen yakıyorsun. ama illa ki biri geliyor, birileri geliyor, onlarla bir senkron tutturuyorsun, diğerlerinde tutturmadığın.

bütün olay bundan ibaret aslında, mevzu aşık olunacak/olunmayacak biri olmak vs değil, belli qualification'lara sahip olma zorunluluğumuz yok bu olaylarda.

ha denecektir ki sen buldun mu, denemeye devam ediyorum.*
Henüz hiç başlık açmamış.

sakin olmam lazım

hasbian olma yolunda ilerlemektedir an itibarı ile.

(bkz:#385967)

trans erkek

bazen düşünüyorum heteroseksüel bir kadınla mı, biseksüel bir kadınla mı yoksa trans kadınla mı beraber olunmalı diye. çünkü heteroseksüel kadının trans erkek adına çoğunlukla bir bilgisi olmuyor. boş boş bakıyorsun suratına. bedenin kadın, hareketlerin maskülen, kimliğin trans erkek.

geçenlerde bir kadınla buluştum. konuşurken(buluşmadan önce yazışırken) benim ne olduğumun onun için bir önemi olmadığını yani insanları insan olarak görüp sevdiğini söylemişti.

buluştuğumuzda sık sık "kız" sözcüğü kulaklarıma çarptı. o an üzülsem belki ağlamaya başlardım ama duymamazlıktan geldim ilkinde. sana istemediğin bir şekilde hitap edilmesi o kadar iğrenç ki. sonra zaten yanlış insan olduğunu anlayıp saldım.

hayatımın daha önceki evrelerinde saçlarım kısayken ve daha erkeksi bir görünüme sahipken hayatıma dahil olan kadınlarla başta her şey iyiyken bir yerden sonra anlıyorsun yetmediğini. biri çıkıp çocuk istiyorum ben anne olacagım diyip senden ayrılıyor. bir diğeri erkeklerle olduğu gibi değil diyip ayrılıyor. halbuki sen elinden gelebi yapıyorsun yetmek için. tüm çaban karşındaki insanı mutlu etmek üzerine kuruluyken herkes gitmeye çalışıyor. diyorsun ki sevgim her şeyi kurtarabilir, şefkatim her şeye yetebilir. o kadınların daha önceki kötü deneyimlerini(şiddet, küfür, taciz) dinledikten sonra o günlerinin travmasini unutsun atlatsın diye ekstra çaba gösterirken gidiyorlar. neden? çünkü bir çükün yok. neden? çünkü sen çocuk yapamazsın. olmaz yani. seni sen olarak görüp sevemiyorlar. sonra boş boş duvara bakıyorsun. dallara, ağaçlara bakıyorsun bir ağaç olmayı yeğliyorsun ki bu zaten daha faydalı olurdu.

hiç kimsenin aşık olmayacağı bir tip olduğunu kabul etmek

o sokaktaki dokuz buçuk adama gidecek adam bana gelmesin, net.
o sokaktaki dokuz buçuk adamdan biri olsam sırf bu yüzden bana gelecek adam da yine bana gelmesin zaten, bu da net.
dayatılmış güzellik normlarında, kıstas alınan nedir bilmiyorum ama bir insanı sırf güzelliği, yakışıklılığı vb sebeplerle sevipte mutlu olana rastladın mı, ya da daha doğrusu mutlu olmaya devam edebilene rastladın mı?
ne zaman ki biri, yanında olmandan duyduğu huzurla, nefesini hissettiği için, seninle uyanacağının heyecanıyla, izlerse seni sen uyurken... farkedersin; umut edilensin ve bulunmuşsun.
not : topkapı-ulubatlı'ya binen değilim.

Toplam entry sayısı: 19

ilk pasif olma hikayesini anlatan youtuber

içeriklerinden ve videodaki tavrından tahmin edebildiğim kadarıyla henüz kendini yeni keşfetmiş, hissettiklerine, yaşadıklarına yeni yeni anlam vermeye çalışan bir çocuk.

bu videoda asıl konuşulması gerekenin böyle bir şeyi neden paylaştığı, bunun çok özel olması gerektiği gibi şeyler olduğunu düşünmüyorum. zira bunlardan önce karşımda sıkışmışlık hissi yaşayan bir çocuk görüyorum. bu çocuk sıkışmış, bu yaşına kadar toplumdan öğrendikleriyle, inandıklarıyla olduğu kişi, olduğu şey arasında sıkışmış. yüksek ihtimal şu an böyle bir süreçten geçiyor. diğer videolarından da anladığım kadarıyla henüz çevresine yeni yeni açılıyor, zaten bu videoda da arada kapıdan gelen seslere dikkat etmesi, bazı şeyleri anlatırken sesinin kısılmasını buna bağlıyorum. ve bu süreçler bana oldukça tanıdık geldiğinden açıkçası bu çocuğu pek yargılayamıyorum.

yani şu an bunları yazarken totodan sallama tespit yapıyormuşum, tepeden tepeden konuşuyormuşum gibi hissediyorum ama incelediğimde böyle bir izlenim verdi bana. onun için işlerin yolunda gitmesini, ona bir şeyler katabilecek, öğretebilecek, farkındalık kazandırabilecek, yaşadığı sürece iyi gelebilecek insanlarla karşılaşmasını ve en önemlisi bu video yüzünden kötü niyetli birilerinden zarar görmemesini diliyorum.

ayı sözlük itiraf

kendimi yıllarca lezbiyen bir kadın olarak tanımlamışken an itibariyle bir erkekle görüşüyorum, öyle böyle değil düşüyorum adama arkadaşlar.

ayı sözlük itiraf

hayatıma değer verdiğim biri girdiği zaman istemsizce bütün dünyamı o yapmaya başlıyorum. gerçekten o döngüye nasıl ve ne şekilde girdiğimi anlayamıyor ve o anlarda kendimi tokatlamak isteyecek kadar kendimden tiksiniyorum.

sanırım şu an flörtleştiğim kişiyle benzer bir süreci yaşıyorum ve bu hoşuma gitmiyor. yeniden o kaybetme korkularını hissetmek istemiyorum.

bunu arkadaşlarımla, falcımla ya da hayatımdaki bilimum insanlarla konuşmak istemiyorum. zaten olayları falan anlatmak da istemiyorum zira mevzunun olaylar olmadığının, kişiler olmadığının bilincindeyim. mevzu bunlar karşısında benim hissettiklerim, ve bu hissettiklerimin olması gerekenden daha büyük büyük, daha ağdalı olduğu gerçeği.

pazartesi terapistime gideceğim ve bu konuyu onunla konuşmak istiyorum. sanırım bir tek orada güvende hissedeceğim anlatırken. hah, çevremdeki insanlarda şu sıralar katlanamadığım bir şey de bu. sürekli bir akıl, sürekli bir nasihat. "açık bir kitapsın sakinolmamlazim böyle olmaz, sana koşarak gelen bir şeye sen yürümezsin böyle olmaz" falan. ya tamam sizin güzel yüreğinize çabanıza sağlık ama bunları ben de biliyorum. ben aradaki bağlantıyı çözmeye uğraşıyorum zira ha deyince böyle şeyleri yapamıyorum.

tam iyi gidiyor derken bir bakıyorum kendimi aynı gerginliklerin, korkuların, yok sayılmaların içinde bulmuşum. bunu o insanla paylaşmayı bile düşündüm ama dünyanın en saçma fikriydi tabii ki.

düşününce onunla da bir acayip. yani hakikaten daha 1.5 ay mı ne oldu, ne bok olacağımız belli değil, şimdiden gözüme batan, rahatsız eden huyları var, ama bir o kadar da iyi anlaşıyoruz, ve tabii ki uzak mesafe faktörü var... yani düşününce çat diye bir şeylere atlamamak daha mantıklı ama ben nedense kendimi mesaj atmadığında gerilirken, açıkça "bana ilgi göster" anlamına gelen sinyallerime karşılık vermediğinde üzülürken falan buldum. hem korkunç hem salakça. bu ne ya? ve sanki böyle onun eline bir iktidar vermişim gibi hissediyorum. rahatsızım bundan.

biriyle konuşmalıyım. mümkünse nasihat etmeyecek, dinleyecek, benimle birlikte bunların kaynağını çözmeye eğilebilecek biriyle. açıkçası önemsemem gereken o bile değil şu anda, ben bu hisle savaşabilmek ve onu yenmek istiyorum. bu.

şokopop

petek dinçöz dosyasını açmasıyla beraber medyada şiddetin nasıl yankı bulduğunu acı bir şekilde yüzümüze vurmuş, son yayınladığı zeki müren videosu ise harika ötesi olmuş yeni batağım.

ayı sözlük itiraf

başka insanlar için belki de sakız çiğnemek kadar kolay olan şeyler benim için artık çok zor.

bir insanla arkadaş olmam çok zor. sevgili olmam çok zor. bir insanla iletişim kurmak bile benim için çok zor. zira artık o insana olan olumlu düşüncelerime, sohbetinden aldığım keyfe, onunla geçirdiğim vakitlerin güzelliğine ve bu gibi şeylere odaklanmak yerine sadece ne zaman nerede ne şekilde yaralanabileceğime odaklanıyorum. sonra da küçük bir çocuk gibi korkuyorum. küçük bir çocuk gibi saçmalıyorum.

bugün olduğu gibi.

hayatımda bir yeri de yoktu aslında. sadece konuşmayı çok sevdiğim birisiydi işte öyle. ama fark ettim ki ben artık çok korkuyorum. hislerimden korkuyorum. hissetme olasılığım olan şeylerden korkuyorum. hissedebileceklerinden bile neden korkar ki bir insan?

ben korkuyorum. küçük bir çocuk gibi korkuyorum.

çünkü yorgunum. yorgunum ve iyileşmemiş açık yaralarımı her geçen gün daha çok hissediyorum. öfkemi her geçen gün daha çok hissediyorum. öfkemi. kızgınlığımı. yorgunluğumu.

eğer başarabilseydim bağıra bağıra ağlamak isterdim, bunu yapabileceğim sayılı omuzlardan birinde. yapamıyorum.

insanlara artık anlatamıyorum. anlatmaya mecalim ve isteğim var mı, ona da emin değilim.

insanları yönetebilen insanlar vardır. bilirsiniz onları. hani çok güzel manipüle edenler, ne istediğini tahmin edebilip ona göre davranabilenler. sınırlarını çizebilenler. ben onlardan olamadım hiçbir zaman. benim insan ilişkilerimi belli başlı düşünceler yönetti bugüne kadar.

"bu içimden geliyor mu? bunu istiyor muyum? bunu yaparsam gece başımı yastığa rahat koyar mıyım?"

ama kısa bir süre önce gerçek kafama dank etti. bunlar işe yaramadı. bunlarla bir yere varamadım. yapamadım. işin daha da kötüsü yıllarca bildiğim doğrular olmadan nereye giderim orasını bilmiyorum.

yoo hayır, hep kazık yedim hep iyi niyetimden kaybediyorum triplerine girmeyeceğim. iyilik kötülük bana göre kişisel kavramlardır. benim doğru bildiğim başkasının doğru bildiği olmaz bazen, bu ne onu kötü yapar ne beni. ya da ne onu iyi yapar ne beni.

ama bu şekilde zormuş. çok zormuş. en azından ben beceremedim.

bununla ne yapacağımı bilmiyorum. kızgınım, kırgınım, öfkeliyim. sevildiğimi, değerli olduğumu hissetmeye her zamankinden daha çok ihtiyacım var ama kimseyi de yanımda hissedemiyorum. kimse yanımda değil demiyorum, ama ben hissedemiyorum artık. eğer bana uzatılan eller varsa da, ben artık hiçbirini göremiyorum. ben karayı göremiyorum ve karayı göremezken yüzmeye devam etmekten çok, çok yoruldum.

biri bir entry yazmıştı burada, sonunu da "çok yoruldum artık, takatim kalmadı, çok şükür" diyerek bitirmişti. işte aynen öyle hissediyorum.

çok yoruldum artık, takatim kalmadı. kırgınlığım, öfkem ayağımdaki taşlar, ben bu taşlarla yürüyemiyorum.

yoruldum ben. benim gücüm de, isteğim de kalmadı.

çok şükür.

ilk pasif olma hikayesini anlatan youtuber

içeriklerinden ve videodaki tavrından tahmin edebildiğim kadarıyla henüz kendini yeni keşfetmiş, hissettiklerine, yaşadıklarına yeni yeni anlam vermeye çalışan bir çocuk.

bu videoda asıl konuşulması gerekenin böyle bir şeyi neden paylaştığı, bunun çok özel olması gerektiği gibi şeyler olduğunu düşünmüyorum. zira bunlardan önce karşımda sıkışmışlık hissi yaşayan bir çocuk görüyorum. bu çocuk sıkışmış, bu yaşına kadar toplumdan öğrendikleriyle, inandıklarıyla olduğu kişi, olduğu şey arasında sıkışmış. yüksek ihtimal şu an böyle bir süreçten geçiyor. diğer videolarından da anladığım kadarıyla henüz çevresine yeni yeni açılıyor, zaten bu videoda da arada kapıdan gelen seslere dikkat etmesi, bazı şeyleri anlatırken sesinin kısılmasını buna bağlıyorum. ve bu süreçler bana oldukça tanıdık geldiğinden açıkçası bu çocuğu pek yargılayamıyorum.

yani şu an bunları yazarken totodan sallama tespit yapıyormuşum, tepeden tepeden konuşuyormuşum gibi hissediyorum ama incelediğimde böyle bir izlenim verdi bana. onun için işlerin yolunda gitmesini, ona bir şeyler katabilecek, öğretebilecek, farkındalık kazandırabilecek, yaşadığı sürece iyi gelebilecek insanlarla karşılaşmasını ve en önemlisi bu video yüzünden kötü niyetli birilerinden zarar görmemesini diliyorum.

ayı sözlük itiraf

kendimi yıllarca lezbiyen bir kadın olarak tanımlamışken an itibariyle bir erkekle görüşüyorum, öyle böyle değil düşüyorum adama arkadaşlar.

şokopop

petek dinçöz dosyasını açmasıyla beraber medyada şiddetin nasıl yankı bulduğunu acı bir şekilde yüzümüze vurmuş, son yayınladığı zeki müren videosu ise harika ötesi olmuş yeni batağım.

ayı sözlük itiraf

başka insanlar için belki de sakız çiğnemek kadar kolay olan şeyler benim için artık çok zor.

bir insanla arkadaş olmam çok zor. sevgili olmam çok zor. bir insanla iletişim kurmak bile benim için çok zor. zira artık o insana olan olumlu düşüncelerime, sohbetinden aldığım keyfe, onunla geçirdiğim vakitlerin güzelliğine ve bu gibi şeylere odaklanmak yerine sadece ne zaman nerede ne şekilde yaralanabileceğime odaklanıyorum. sonra da küçük bir çocuk gibi korkuyorum. küçük bir çocuk gibi saçmalıyorum.

bugün olduğu gibi.

hayatımda bir yeri de yoktu aslında. sadece konuşmayı çok sevdiğim birisiydi işte öyle. ama fark ettim ki ben artık çok korkuyorum. hislerimden korkuyorum. hissetme olasılığım olan şeylerden korkuyorum. hissedebileceklerinden bile neden korkar ki bir insan?

ben korkuyorum. küçük bir çocuk gibi korkuyorum.

çünkü yorgunum. yorgunum ve iyileşmemiş açık yaralarımı her geçen gün daha çok hissediyorum. öfkemi her geçen gün daha çok hissediyorum. öfkemi. kızgınlığımı. yorgunluğumu.

eğer başarabilseydim bağıra bağıra ağlamak isterdim, bunu yapabileceğim sayılı omuzlardan birinde. yapamıyorum.

insanlara artık anlatamıyorum. anlatmaya mecalim ve isteğim var mı, ona da emin değilim.

insanları yönetebilen insanlar vardır. bilirsiniz onları. hani çok güzel manipüle edenler, ne istediğini tahmin edebilip ona göre davranabilenler. sınırlarını çizebilenler. ben onlardan olamadım hiçbir zaman. benim insan ilişkilerimi belli başlı düşünceler yönetti bugüne kadar.

"bu içimden geliyor mu? bunu istiyor muyum? bunu yaparsam gece başımı yastığa rahat koyar mıyım?"

ama kısa bir süre önce gerçek kafama dank etti. bunlar işe yaramadı. bunlarla bir yere varamadım. yapamadım. işin daha da kötüsü yıllarca bildiğim doğrular olmadan nereye giderim orasını bilmiyorum.

yoo hayır, hep kazık yedim hep iyi niyetimden kaybediyorum triplerine girmeyeceğim. iyilik kötülük bana göre kişisel kavramlardır. benim doğru bildiğim başkasının doğru bildiği olmaz bazen, bu ne onu kötü yapar ne beni. ya da ne onu iyi yapar ne beni.

ama bu şekilde zormuş. çok zormuş. en azından ben beceremedim.

bununla ne yapacağımı bilmiyorum. kızgınım, kırgınım, öfkeliyim. sevildiğimi, değerli olduğumu hissetmeye her zamankinden daha çok ihtiyacım var ama kimseyi de yanımda hissedemiyorum. kimse yanımda değil demiyorum, ama ben hissedemiyorum artık. eğer bana uzatılan eller varsa da, ben artık hiçbirini göremiyorum. ben karayı göremiyorum ve karayı göremezken yüzmeye devam etmekten çok, çok yoruldum.

biri bir entry yazmıştı burada, sonunu da "çok yoruldum artık, takatim kalmadı, çok şükür" diyerek bitirmişti. işte aynen öyle hissediyorum.

çok yoruldum artık, takatim kalmadı. kırgınlığım, öfkem ayağımdaki taşlar, ben bu taşlarla yürüyemiyorum.

yoruldum ben. benim gücüm de, isteğim de kalmadı.

çok şükür.

ayı sözlük itiraf

hayatıma değer verdiğim biri girdiği zaman istemsizce bütün dünyamı o yapmaya başlıyorum. gerçekten o döngüye nasıl ve ne şekilde girdiğimi anlayamıyor ve o anlarda kendimi tokatlamak isteyecek kadar kendimden tiksiniyorum.

sanırım şu an flörtleştiğim kişiyle benzer bir süreci yaşıyorum ve bu hoşuma gitmiyor. yeniden o kaybetme korkularını hissetmek istemiyorum.

bunu arkadaşlarımla, falcımla ya da hayatımdaki bilimum insanlarla konuşmak istemiyorum. zaten olayları falan anlatmak da istemiyorum zira mevzunun olaylar olmadığının, kişiler olmadığının bilincindeyim. mevzu bunlar karşısında benim hissettiklerim, ve bu hissettiklerimin olması gerekenden daha büyük büyük, daha ağdalı olduğu gerçeği.

pazartesi terapistime gideceğim ve bu konuyu onunla konuşmak istiyorum. sanırım bir tek orada güvende hissedeceğim anlatırken. hah, çevremdeki insanlarda şu sıralar katlanamadığım bir şey de bu. sürekli bir akıl, sürekli bir nasihat. "açık bir kitapsın sakinolmamlazim böyle olmaz, sana koşarak gelen bir şeye sen yürümezsin böyle olmaz" falan. ya tamam sizin güzel yüreğinize çabanıza sağlık ama bunları ben de biliyorum. ben aradaki bağlantıyı çözmeye uğraşıyorum zira ha deyince böyle şeyleri yapamıyorum.

tam iyi gidiyor derken bir bakıyorum kendimi aynı gerginliklerin, korkuların, yok sayılmaların içinde bulmuşum. bunu o insanla paylaşmayı bile düşündüm ama dünyanın en saçma fikriydi tabii ki.

düşününce onunla da bir acayip. yani hakikaten daha 1.5 ay mı ne oldu, ne bok olacağımız belli değil, şimdiden gözüme batan, rahatsız eden huyları var, ama bir o kadar da iyi anlaşıyoruz, ve tabii ki uzak mesafe faktörü var... yani düşününce çat diye bir şeylere atlamamak daha mantıklı ama ben nedense kendimi mesaj atmadığında gerilirken, açıkça "bana ilgi göster" anlamına gelen sinyallerime karşılık vermediğinde üzülürken falan buldum. hem korkunç hem salakça. bu ne ya? ve sanki böyle onun eline bir iktidar vermişim gibi hissediyorum. rahatsızım bundan.

biriyle konuşmalıyım. mümkünse nasihat etmeyecek, dinleyecek, benimle birlikte bunların kaynağını çözmeye eğilebilecek biriyle. açıkçası önemsemem gereken o bile değil şu anda, ben bu hisle savaşabilmek ve onu yenmek istiyorum. bu.

ayı sözlük itiraf

kendimi yıllarca lezbiyen bir kadın olarak tanımlamışken an itibariyle bir erkekle görüşüyorum, öyle böyle değil düşüyorum adama arkadaşlar.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.