hatıra olarak sakladığınız en garip şey

lise zamanlarıydı. kilitli bir etüt sınıfı vardı. anahtarını çaldım. evde anahtarlıkta asılı. annem ev anahtarı diye yanına alıp kapıda kalmıştı. akıllanmadık hala anahtarlıkta asılı.
2017 sonuna kadar yıllarca çer çöp sakladım sevgiliyle gidilen ilk sinema biletinden, oynanan oyunlarda skor yazdığımız kâğıt parçalarına kadar... sonra insanın yanında taşıyacağı tek şeyin anıları olduğuna ikna olup sadeliğe geçtim... sadece mutlu anları hatirlatan fotoğraflarla evi müzeye çevirdim...
klişe ama bir şapkadır. üniversite yıllarında uzun bir süre platonik olarak aşık olduğum hetero bir arkadaşa ait. kısa film çekiminde raskolnikov'u canlandırırken şapkayı ödünç almıştım. geri vermeye çalıştığımda eli dolu olduğu için alamadı, sonra da fırsat olmadı tekrar. o şapkayı kullanmamak için ona benzer ucuz bir tane almıştım ama bir iki gün içinde o şapka rüzgardan kafamda uçtu ve araç trafiğinin ortasında olduğu için geri alamadım. o şapkayı da bir şey olmasın diye kullanmıyorum. şapka kendini resmen bir büyülü nesneye çevirdi, ne benden gidiyor ne de yerine başkasının gelmesine izin veriyor.
minik bir taş, lisede o zamanlar yakın olduğum bir arkadaşımla yolda yürürken arkadaşım yerdeki bu taşı alıp bana vermişti, o günden beri kimlerle ve nelerle yollarımız ayrıldı ama bu minik taşla hala beraberiz
brugge'de gezerken ağaçtan bir kestane düşmüştü. sakladığım en garip şey o diye düşünüyorum. bu arada rüya gibi kenttir, umarım herkes bir gün görür.
gittiğim sinema,tiyatro,konser ve maç biletleri. arkasına skoru da yazıyorum. saçma bir anı biriktirme şekli.