sevgili sözlük

ona söyleyemediğim tüm cümleleri bir kenara bırakmış, silinecekken buldum sözlük.. o satırlar;

biliyorum, hep yarım kalacak gibi cümle sonlarında gafil avlıyordum tümdenliğini. gecikmiş güneşin bir bedel biçmesi gerekiyordu sabahlarımıza. olur, olmadık zamanlar da uyanıyordum.
şarkılarını açıyor, sendeleyerek balkona uzanan o yolda, manidar boş vermişliğimize küfürler atıyordum. gecikiyorduk tüm gidilecek mutluluk vakitlerinin vakitsizliklerine, garlar öylesi bir yokuşa atıyordu ki benliğimizi, nereyi tutsak tuzla buz oluyordu, ağlamayı dahi beceremiyorduk.
sokakların o fahişe tebessümlerinde ki alaycılığını her şeye benzetebilmişken, kendimizde ki
o duygulara hiçbir anlam katamıyor, barındıramıyorduk.

geri dönmeyi bekler vaziyette uzaklaşıyorduk sokağın ortasında birbirimizden ama çoktan tütmeye başlamıştı sobaların o hissiz o sessiz vasiyeti. son kez göz atıyorduk birbirimize, “gitme” denilmeyeceğini bildiğimiz halde, son bakış yalıyor kaldırımın şikâyet fermanı veren ıslaklığı.

git hadi...
ağla o soğuk duvarlarında evin, birlikte ağlayamayacağımız gibi hıçkır küf tutmuş duvarlara. ben seni tutulmamış sözlerin sahil kıyısında kalan o yeniyetmeliğini sevmeye gittim. şimdi ömrümüzde gene bir telaş, apansız bir misafiri ağırlama intikamı, sevişilemeyecek olan yatağın soğuk hisliliği yer alacak hep. bir başka yaprak soluşunun hüznünü yaşayacağız bırakıp gittiğimiz yerde başka ayrılıklar yaşanıyorken.
sevgili sözlük, aramıza epeydir mesafeler girdi. aslında seni hep sevmeye devam ettim uzaktan da olsa. tam her şey düzeldi derken önce küçük bir üşütme vakası ardından yakalandığım ve şu anda da boğazımın kabus ağrısının sebep olduğu ateş ile yoran ama uyutmayan gecede sana içimi dökeyim dedim. ya sözlük tamam gay olmak hani yalnızlıkla adı konmamış bir anlaşma imzalamaktır da bu iş straight arkadaşlarla da olmuyor be kuzum. hepsinin bir yerlerde bir programda olması gerektiğinden, gerçekten yardım edebilecek iki kişinin de şehir dışında olmasından mütevellit ebem .....di şu 4 gündür. hem ilaçlarımı doğru zamanda almaya gayret etmek hem o ilaçların tok karnına alınıyor olması gibi bir ikilem üzerinden zor ilerlerken bir de vitaminli beslenme gerekliliği, ('e 4'e kadar düşen tansiyonum da eklenince canım çıktı desem yeridir. hem yemeğimi yapmak hem ilaçlarımı zamanında almak hem de iyileşmeye çalışmak hem de bugün güç bela gidip girebildiğim sınava hazırlanmak aynı zamanda da para kazandığın işi yapmak ne kötüymüş. hani sevgili nedir falan derdim çok takılmazdım ama böyle zamanlarda özel birinin olması ne kadar da gerekliymiş yahu. şimdi halil sezai misali isyan etmem lazım değil mi? yok ben öyle yapmayacağım, adaçayı ve ıhlamur karışımı çayı içip devamında ilaçlarımı alıp, çarşafları değiştirip uyumam dinlenmem lazım. bakalım bu gece uyku ile orta yolu bulabildiğimiz bir anlaşma yapabilecek miyim? hadi sana iyi geceler sözlük, az kaldı yine fırtına gibi eserim buralarda. bekle beni.
düşüncelerdeyim yaw sözlük. gözlerim marazlı. uykumun een derin yerinde bir uyanmışımki, sinirler tepeme üşüşmüş falan derken bir bardak su tüm negatif enerjimi aldı.. bir tatlıki meret, içtikçe içesim geldi.salla diyesim var herşeye, hem ben öyle böyleyim ya, hem herkes başka bir öyle böyle ya. salla gitsin be sözlük...
anlayamıyorum sevgili sözlük! neden insanoğlu birşeyler istediği gibi gitmeyince hemen karşısındakini karalamaya başlar? arkadaş sanırım hata bende. hayatıma adam akıllı kimseleri sokamıyorum. hayatıma girenler bir şekilde arıza.* artık olmayacağını, birlikte olamayacağımızı nedenleri ile tane tane anlattım ve vedalaşıp ayrıldık. evime döndüm. bilgisayar başına geçtim ve hooop msn'den çevrimdışı ileti atmış. yok efendim söylediklerimin hepsi bahane imiş, yok ayağındaki hafif özürden ötürü ondan ayrılmışmışım yok bilmem ne ve benim bu bahanelerin arkasına saklanacak kadar korkak,böyle adice düşünebilecek kadar kansız olduğumu iddia etti de durdu.
oysa onunla konuşup eve döndüğümde içimde burukluk vardı ve biraz da bitirmiş olmanın sancısı;ama msn'de bu iletiyi okuyunca iyi ki de bitti,bitirdim dedim kendime. ve şimdi kendimi tebrik amaçlı ufak çaplı bir kırmızı şarap partisi vereceğim. herkes davetlidir.
güneşin doğuşunu izleyebileceğim bir cam kenarından, içimi kapkara kesen gecenin en koyu tonuna sesleniyorum içimden...
yine kaybettin ilerlemekte olan gece
günaydınlar efendim...

günlerdir okumadığım bir şiirin yansımasını anımsadım beynimde,
hayat amacımdan bahseden, hayallerimden bahseden unuttuğum bir kaç küçük şeyden bahseden


öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama,
yarım saat erkene kurulsun saatin..
kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin,
geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
çek kızarmış ekmek kokusunu içine
bak güzelim kahvaltının keyfine..

ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
ohhh şöyle bir hafifle...

can yücel.
yazmayı unutmuş, parmaklarımı kullanmaktan eringen başlaması da pek bir zor oluyor yazıya… yakınan bir yazarın klavye sesleri bunlar, çıt çıt pıt mıt kıt ut at et…

herneyse, yine şikayetler edip beş dkka da hayat hikayemi anlatma iştahım yerimde, dün metroda karşılaştığım güzel kızın başına gelenler gibi, dersten çıkmışım asistanla atışmışım falan sinirler tepemde arkadaşımın saçını başını yolcam nerdeyse derken, masum kız olay mahalinde yanımda beni dinliyordu çaktırmadan. bense yeni aldığım ve ilk kez o gün giydiğim şapkamı sağa sola savuyorum pervasızca. kıza çarpmasınmı? allahım sinirler uçuşuyor zaten.. hanım kız,” sinirlisiniz sanırım” demeye kalmadan, gel tatlım diyip çektim kolundan kızı. sonra başladım anlatmaya, “bilmem şu bölümdeki sinir bozucu asistan var bizim, suatmıdır nedir… herneyse adı batsın,beni sinir etti bugün yine…zaten her şey öyle kötüki… derslerim taban yaptı. sürekli ödev falan yapıyorum hem.. sıkıldım bunaldım tatil yüzü göremedim kaç aydır… sonbahar bunalımımı bile hala yaşayamadım içimde kaldı öylce… özel hayatımdan bahsetsem sende bunalıma girersin ama girme sen ben anlatayım, tatlım bu hayatta ne vefasızlar var. elinde iki kişi tutuyor bir eli yağda bir eli balda… ben bal oluyorum sanırım ayy ben yolarım kızıda çocucuda, gözü cıksın… hepsi bunların böyle güvenmeyeceksin hiç birine canım.” gözlerimi kısmış anlatmaya devam ediyordum ki ne görüyüm… aslında göremeyim… kız yok bir önceki durakta inmiş meğer… bense kendi kendime konuşuyorum öyle… arkadaşım duman olmuş birden, iki durak önce inmem gereken yerden uzaklardayım… lanet olsun…
adele şarkısıyla açılmış yeni bir gecenin başlangıcındayım yine. mutlumuyum mutluyum. öyleki, şanslı olduğum konuları düşünüp polyannacılık oynuyorum. işe yaramış olmasına rağmen oyunu moyunu bir kenara bırakıyorum ve yinede mutlu olduğum sonucuna varıyorum. bunun sebebleri var tabi, öyle boş boş mutlu olurmu insan. olmasına olur da benimkinin elle tutulur sebebleri var. üstüme afiyet best of menü söylememle başlayan bir silsile bu. o tavuk kanatlarını yerken bir keyiflendim bir keyiflendim anlatamam. ve de sözlük, asıl can alıcı olan kazandığım bir dost. bilirsin ne kadar değer veririm dostluklara. ya bu gördüğün azıcık şımarık, her boka rağmen hayat dolu olan serkan var ya alkışa değer bir dost kattı hayatına. sevinmemek eldemiki. ha bide iyiki görebiliyorum sözlük ( bugün gözleri görmeyen biri gördümde). yani şuan bunun tadından ruh hastası oda arkadaşımın masasının üstüne koyduğu çorapları bile görüp sevinebildim.
  • /
  • 3