mantiksiz bir mantik

Durum: 23 - 0 - 0 - 0 - 20.11.2020 23:14

Puan: 510 - Sözlük Kezbanı

7 yıl önce kayıt oldu. 7.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 2

netflix

demet evgar

kendine has tarzı ve apayrı bir güzelliğine hayran olmamak elde değil. hele o gözleri...

lgbti temalı diziler

  • /
  • 2

mantiksiz bir mantik

yeni sözlükçümüz. aramıza hoş geldin.

(bkz:askk)

21 ocak 2018 yalnız öleceğimi fark etmem

ülkem gaylerinin yaklaşık yüzde yetmişinin içinde bulunduğu topluluğa dahil olan yazar kişisi. aslında pratikte yalnız olsak da literatürde o kadar yalnız değiliz. amaann boşver be ayçiçeğine aşık olup da sadece onun çekirdeklerini çitleyeceğime her çiçekten bal alıp gününü gün etmek daha mantıklı bak birden güzelleşti di mi dünya. hadi hadi kabul et artık güzelleşti.

bir heteroya açılmak

hoşlandığın kişi hetero olmayabilir. ayrıca soğuk davranma olayı ile senin sert çıkışın ve o kişinin kız arkadaşının senden hoşlanması yakın zamanlara denk gelmiş. belki bu sebepten kötü davranmış olabilir. senin ondan hoşlanman onun için mutluluk duyduğu bir şey ise bence hetero olma ihtimali düşük. yine de eğer kendi içinde senden hoşlanan kız arkadaşı ile ilgili olarak senin ağzını arayıp bu sebepten senle olamayacağını düşünüyorsa sonuç aynı kapıya çıkar. her şeye rağmen sen kendini açabilmeyi ve hislerine sahip çıkabilmeyi hem gay olmak hem de genel anlamda başarmışsın. bu çok değerli ve cesur bir davranış bence.

mantiksiz bir mantik

katılımı ile sevindirdi. 2zler burcu mu acep ^^

mantiksiz bir mantik

Toplam entry sayısı: 23

bir heteroya açılmak

biraz uzun bir entry olacak kusuruma bakmayın

(bkz:özet) heteroya aşık olan zavallı bir gay'in aşkını kusması.

***

mart ayında tanıştığım x kişisine önce uzaktan bakıp "hmm hoş adam" demiştim. ama sonra hiç aklımdan çıkmayışı garip bir ikileme sokmuştu beni. zamanla unutsam da ara sıra instagram'da kapalı olan profiline bir iki bakıp çıkardım. haziran'da şans eseri bir daha karşılaştık. ben tabi elinde tesbihli, sakallı gizli takılanlardan olduğumdan hiç yürümemiştim. ulan dedim, bunu neden kendime yapıyorum. e hoş adam, kendime neden bir şans vermeyeyim? sonra ben bu x ile görüşmek için karşılaştığımızın ertesi günü instadan ekleyip yazdım. iş yerine çağırdı görüştük. iş çıkışı onun arkadaşlarıyla bir yere gideceğiz, kapıda laf arasında hızlıca "ara sıra yazabilir miyim sana?" dedi.

ben durur muyum çılgın atıyorum ama tabi delikanlılıktan * ödün vermeyeceğim ya. "tabi tabi kardeşim ne zaman istersen" diyorum. sonra gidiyoruz içiyoruz falan bu benim sandalyeme arkadan yaklaşıp "bu gece bende kalacaksın" diyor ve omuzlarımı sıkıyor. ben o sıra uçuyorum. ilk iki gün adeta rüya gibi, çift gibi takılıyoruz. balkonunda otururken "burada seninle çok kahvaltılar yapacağız" , "birlikte sabahlayacağız dışarda" hayalleri falan kuruyor adam. bir başka gün masada biseksüellik muhabbeti dönüyor, koluma kolunu sürtüyor "rahatsız oldun mu?" diyor.

ben de düşündüm; eh bundan açık mesaj olamaz. "yooo olmadım?" diyorum. "yaa" deyip boynuma kadar elin günün içinde okşamaya kalkınca sertçe itiyorum. "napıyorsun oğlum" falan deyip taşağa vuruyorum. ama içimden de tamam diyorum sanırım nokta atışı ilk ve tek oldu süperim ben, çok iyiyim, başardım.

sonraki gün x kişisi sanki yok kişisi. birden kesti ilgi alakayı. ne olduğumu anlamadım. whatsapp'tan bir gün öncesine kadar kalpleşip "bizim gidişat iyi değil ha ehemehe" diyen adam mesajlarımı okuyup yanıtlamıyor falan anlayacağız. ben tabi saplantı haline getirdim, bir iki gün daha gittim. sanki bir bok parçasıymışım gibi davranıyor, arkadan yürüyor, onu beklediğimde sen ilerle diye işaret ediyor falan. len dedim bu ne yapıyor?

yine yanına gideceğim gün aradım bunu. işim var da biraz sonra konuşsak? dedi bana. iyi dedim. akşamına ortak arkadaşlarla içmek için bir mekana gittik. benim tabi üzerimden domuzluk akıyor bu şerefsiz niye bunu yaptı bana falan diye. bana mesaj atıyor "bu gece ev arkadaşım yok bende kal." tamam diyorum, gece bitiyor eve yürüyoruz. "niye moralin bozuk senin?" diyor. "birinden hoşlanıyorum." diyorum. "kim, ben mi?" diyor. ben tabi dumur. "hee, sen amk" diyorum, o da gülüyor "çok eğlendim yaa, takılıyorum." diyor.

sonra yol boyunca kim, kim sorularının arasına benim işte, söyle benim hadi ya of gibi ısrarlar ve bokunu çıkarmalar ekleniyor. evine gidiyoruz. bir ton ısrar da evde. bir kız arkadaşının ismini söylüyor ara sıra, reddettiğim halde. en son dayanamıyorum "evet sensin" diyorum. "oh be, niye bu kadar zorlanıyorsun? onur duydum, çok mutlu oldum" diyor.

sonra mı?

sonra gidip uyuyor. ben uyandırıyorum, temelli ailemin yanına döneceğimi söylüyorum -ki bunu yaptım, şu an kilometrelerce uzaktayım- buna gerek olmadığını söylüyor, iyi değilim diyorum. iyi ol ve geri dön diyor. elbette ne dönüyorum ne de yazıyorum.

ek bilgi: öğreniyorum ki bana birkaç kez ismini sorduğu kız arkadaşı benden hoşlanıyor. o kıza da küçük kardeşi gibi değer verir korur kollar.

şimdi sonuç olarak ne mi oldu? ben gittim, ona aşık oldum, açıldım. hayatımda ilk kez yaptım bunu. daha yirmi üç yaşında bir bakir ve erkek kezbanı olarak buna cesaret ettim. sonra ne o yazdı, ne ben. böyle askıda kaldı, aptal gibi kalakaldım. merak ettiğim acaba arkamdan ne diyor? arkadaşlarına anlatırken nasıl kahkahalar atıyor?

rezillik, kepazelik ve yanlış anlamanın dibine vuran bir garip zavallı gay hikayesi okudunuz. sonuna kadar okuyanlara helal olsun.

(bkz:sözlüğü foruma çevirmek)

lgbt normalleşme süreci

biliyorsunuz ki özellikle bulunduğumuz coğrafyada neredeyse görmezden gelinmek ve kabul edilmemek gibi bir sorunla karşı karşıyayız. sayı azımsanamayacak kadar çok, ancak gizli yaşama mücadelesi yüzünden normalleşemiyoruz. cesur olanlarımız bir şekilde sokağa çıkıyor-du- ancak yetmiyor.

aslında sorunun temelini incelediğimizde bulunduğun toplum zemininde kendini duyurman mümkün mü bunu anlamalıyız. kabul edilmen ve aydınlatman mümkün mü? öncelikle onur yürüyüşlerine hep birlikte göz atalım. en gözde slogan.

"velev ki ibneyiz!"

sakin olun. altında başkaldırı ve özgüven çok anlamlı ve kesinlikle haklı. ancak amacımız neydi? olaya böyle mi girmemiz gerekiyor. yoksa varlığımızın ne kadar normal olduğunu göstermenin küfürsüz, bağırtısız ve daha "normal" yolları da var mı? neredeyse çırılçıplak, sarmaş dolaş ve yapış yapış, ucube makyaj ve mide bulandıran tavırlarla sizce kabul edilebilir miyiz?

eşcinseller;
- doktor
- öğretmen
- mühendis
- asker
- polis
- işçi
- berber
- bakkal
- ceo
- bilim insanı
- çoban
- ressam
- müzisyen
- hekeltraş
- oyuncu
- futbolcu
-
-
...

olabilir. vardır. rüştünü ispat etmek, varlığının ne kadar normal olduğunu kanıtlamak ve bu toplumun ayrılmaz bir parçası; muhtaç olduğu renkler olduğunu anlamak, anlatabilmek için bunca yıldır yapılanların hiçbirine ihtiyacımız yok. hatta sokaklara çıkmaya hiç ihtiyacımız yok. yapmamız gereken tek şey başarılı olmak. bir şeyler başarmak ve bunu başardığımızda eşcinsel olduğumuzu sakince ve oldukça normal, sıradan bir şekilde duyurmak. tabiri caizse takım elbiseli eşcinsellerin sahneye çıkma vakti geldi. tuhaf ve itici davranmayan, toplumun işe yarayan kısmını oluşturduğunu gösteren, belli bir kültür içinde yaşadığının farkında olanlara ihtiyacımız var.

katılırsınız ya da katılmazsınız. normalleşeceksek ancak böyle olacak. onur yürüyüşü adı altında sokaklarda sevişip çığırtkanlık yaparak ancak bu noktaya geliniyor.

ağlayan erkek

sulu göz olmamak kaydı ile (buna kadınlar da dahil) herkes ağlar, ağlamalı. temennimiz mutluluktan olması yönünde elbette.

homofobik homoseksüel

hepimizin bir dönem içinden geçtiği durum. garip değil, gayet anlaşılır. önemli olan bilinçli bir şekilde kabullenip atlatmak. tabi başarabildim mi? oraya girmeyelim.

istinyepark'ta açılan yataklı sinema salonu

"ama türkiye bence buna hiç hazır değil." bunu yazacaktım ben de. yine de bir yerden başlamak lazım, yani, sanırım.

bir heteroya açılmak

biraz uzun bir entry olacak kusuruma bakmayın

(bkz:özet) heteroya aşık olan zavallı bir gay'in aşkını kusması.

***

mart ayında tanıştığım x kişisine önce uzaktan bakıp "hmm hoş adam" demiştim. ama sonra hiç aklımdan çıkmayışı garip bir ikileme sokmuştu beni. zamanla unutsam da ara sıra instagram'da kapalı olan profiline bir iki bakıp çıkardım. haziran'da şans eseri bir daha karşılaştık. ben tabi elinde tesbihli, sakallı gizli takılanlardan olduğumdan hiç yürümemiştim. ulan dedim, bunu neden kendime yapıyorum. e hoş adam, kendime neden bir şans vermeyeyim? sonra ben bu x ile görüşmek için karşılaştığımızın ertesi günü instadan ekleyip yazdım. iş yerine çağırdı görüştük. iş çıkışı onun arkadaşlarıyla bir yere gideceğiz, kapıda laf arasında hızlıca "ara sıra yazabilir miyim sana?" dedi.

ben durur muyum çılgın atıyorum ama tabi delikanlılıktan * ödün vermeyeceğim ya. "tabi tabi kardeşim ne zaman istersen" diyorum. sonra gidiyoruz içiyoruz falan bu benim sandalyeme arkadan yaklaşıp "bu gece bende kalacaksın" diyor ve omuzlarımı sıkıyor. ben o sıra uçuyorum. ilk iki gün adeta rüya gibi, çift gibi takılıyoruz. balkonunda otururken "burada seninle çok kahvaltılar yapacağız" , "birlikte sabahlayacağız dışarda" hayalleri falan kuruyor adam. bir başka gün masada biseksüellik muhabbeti dönüyor, koluma kolunu sürtüyor "rahatsız oldun mu?" diyor.

ben de düşündüm; eh bundan açık mesaj olamaz. "yooo olmadım?" diyorum. "yaa" deyip boynuma kadar elin günün içinde okşamaya kalkınca sertçe itiyorum. "napıyorsun oğlum" falan deyip taşağa vuruyorum. ama içimden de tamam diyorum sanırım nokta atışı ilk ve tek oldu süperim ben, çok iyiyim, başardım.

sonraki gün x kişisi sanki yok kişisi. birden kesti ilgi alakayı. ne olduğumu anlamadım. whatsapp'tan bir gün öncesine kadar kalpleşip "bizim gidişat iyi değil ha ehemehe" diyen adam mesajlarımı okuyup yanıtlamıyor falan anlayacağız. ben tabi saplantı haline getirdim, bir iki gün daha gittim. sanki bir bok parçasıymışım gibi davranıyor, arkadan yürüyor, onu beklediğimde sen ilerle diye işaret ediyor falan. len dedim bu ne yapıyor?

yine yanına gideceğim gün aradım bunu. işim var da biraz sonra konuşsak? dedi bana. iyi dedim. akşamına ortak arkadaşlarla içmek için bir mekana gittik. benim tabi üzerimden domuzluk akıyor bu şerefsiz niye bunu yaptı bana falan diye. bana mesaj atıyor "bu gece ev arkadaşım yok bende kal." tamam diyorum, gece bitiyor eve yürüyoruz. "niye moralin bozuk senin?" diyor. "birinden hoşlanıyorum." diyorum. "kim, ben mi?" diyor. ben tabi dumur. "hee, sen amk" diyorum, o da gülüyor "çok eğlendim yaa, takılıyorum." diyor.

sonra yol boyunca kim, kim sorularının arasına benim işte, söyle benim hadi ya of gibi ısrarlar ve bokunu çıkarmalar ekleniyor. evine gidiyoruz. bir ton ısrar da evde. bir kız arkadaşının ismini söylüyor ara sıra, reddettiğim halde. en son dayanamıyorum "evet sensin" diyorum. "oh be, niye bu kadar zorlanıyorsun? onur duydum, çok mutlu oldum" diyor.

sonra mı?

sonra gidip uyuyor. ben uyandırıyorum, temelli ailemin yanına döneceğimi söylüyorum -ki bunu yaptım, şu an kilometrelerce uzaktayım- buna gerek olmadığını söylüyor, iyi değilim diyorum. iyi ol ve geri dön diyor. elbette ne dönüyorum ne de yazıyorum.

ek bilgi: öğreniyorum ki bana birkaç kez ismini sorduğu kız arkadaşı benden hoşlanıyor. o kıza da küçük kardeşi gibi değer verir korur kollar.

şimdi sonuç olarak ne mi oldu? ben gittim, ona aşık oldum, açıldım. hayatımda ilk kez yaptım bunu. daha yirmi üç yaşında bir bakir ve erkek kezbanı olarak buna cesaret ettim. sonra ne o yazdı, ne ben. böyle askıda kaldı, aptal gibi kalakaldım. merak ettiğim acaba arkamdan ne diyor? arkadaşlarına anlatırken nasıl kahkahalar atıyor?

rezillik, kepazelik ve yanlış anlamanın dibine vuran bir garip zavallı gay hikayesi okudunuz. sonuna kadar okuyanlara helal olsun.

(bkz:sözlüğü foruma çevirmek)

lgbt normalleşme süreci

biliyorsunuz ki özellikle bulunduğumuz coğrafyada neredeyse görmezden gelinmek ve kabul edilmemek gibi bir sorunla karşı karşıyayız. sayı azımsanamayacak kadar çok, ancak gizli yaşama mücadelesi yüzünden normalleşemiyoruz. cesur olanlarımız bir şekilde sokağa çıkıyor-du- ancak yetmiyor.

aslında sorunun temelini incelediğimizde bulunduğun toplum zemininde kendini duyurman mümkün mü bunu anlamalıyız. kabul edilmen ve aydınlatman mümkün mü? öncelikle onur yürüyüşlerine hep birlikte göz atalım. en gözde slogan.

"velev ki ibneyiz!"

sakin olun. altında başkaldırı ve özgüven çok anlamlı ve kesinlikle haklı. ancak amacımız neydi? olaya böyle mi girmemiz gerekiyor. yoksa varlığımızın ne kadar normal olduğunu göstermenin küfürsüz, bağırtısız ve daha "normal" yolları da var mı? neredeyse çırılçıplak, sarmaş dolaş ve yapış yapış, ucube makyaj ve mide bulandıran tavırlarla sizce kabul edilebilir miyiz?

eşcinseller;
- doktor
- öğretmen
- mühendis
- asker
- polis
- işçi
- berber
- bakkal
- ceo
- bilim insanı
- çoban
- ressam
- müzisyen
- hekeltraş
- oyuncu
- futbolcu
-
-
...

olabilir. vardır. rüştünü ispat etmek, varlığının ne kadar normal olduğunu kanıtlamak ve bu toplumun ayrılmaz bir parçası; muhtaç olduğu renkler olduğunu anlamak, anlatabilmek için bunca yıldır yapılanların hiçbirine ihtiyacımız yok. hatta sokaklara çıkmaya hiç ihtiyacımız yok. yapmamız gereken tek şey başarılı olmak. bir şeyler başarmak ve bunu başardığımızda eşcinsel olduğumuzu sakince ve oldukça normal, sıradan bir şekilde duyurmak. tabiri caizse takım elbiseli eşcinsellerin sahneye çıkma vakti geldi. tuhaf ve itici davranmayan, toplumun işe yarayan kısmını oluşturduğunu gösteren, belli bir kültür içinde yaşadığının farkında olanlara ihtiyacımız var.

katılırsınız ya da katılmazsınız. normalleşeceksek ancak böyle olacak. onur yürüyüşü adı altında sokaklarda sevişip çığırtkanlık yaparak ancak bu noktaya geliniyor.

türkiyede doğru düzgün lgbt temsilcisi olmaması

çok takılmış görünmek istemesem de uzun zamandır üzerine düşündüğüm bir meseledir. ülkede lgbt destekleyen ve güçlü bir varlığı olan stk, dernek vs. yok. doğru hamleler ile gayet de yeteri kadar ödenek sağlanabilir ve toplumun tabanına sızılabilir. doğru plan, proje ile mümkün olduğunu düşünüyorum. gelecek on, yirmi ve elli yıllık plan çizilerek adım adım inşa edilebilir. bu ülkede farklı gruplar o kadar fazla ki, örneğin son birkaç yıldır sistematik şekilde feminizm'in ülkede kamulaştığı ve yükseldiğini görmekteyiz. hatta imkansız dediğimiz kanunlarda bile bilim adamı terimi bilim insanı olarak falan değiştiriliyor siz düşünün ne kadar ince detaylar var.

bir başka başlıkta da söylediğim gibi bedenini insanlara teşhir etmek özgürlük değil, görüntü kirliliğidir. iyi bir model ile bu ülkede bir şeylerin değişebileceğine eminim.

homofobik homoseksüel

hepimizin bir dönem içinden geçtiği durum. garip değil, gayet anlaşılır. önemli olan bilinçli bir şekilde kabullenip atlatmak. tabi başarabildim mi? oraya girmeyelim.

sözlük yazarlarının utandığı anlar

bulamadım böyle bir başlık. varsa affola... ben başlıyorum öyleyse.

yıllar önce babam bir davet verecekti. aperatif seçimi yapılacakken ağzımdan "prezervatif olarak bunu düşünebiliriz" çıkmıştı. babacığım da yarı gülümseyip yarı da anlayışla bakarak "o aperatif evladım" demişti. annemse kıs kıs gülerek uzaklaşmıştı. hala kulaklarıma kadar kızarıyorum.

lgbt normalleşme süreci

biliyorsunuz ki özellikle bulunduğumuz coğrafyada neredeyse görmezden gelinmek ve kabul edilmemek gibi bir sorunla karşı karşıyayız. sayı azımsanamayacak kadar çok, ancak gizli yaşama mücadelesi yüzünden normalleşemiyoruz. cesur olanlarımız bir şekilde sokağa çıkıyor-du- ancak yetmiyor.

aslında sorunun temelini incelediğimizde bulunduğun toplum zemininde kendini duyurman mümkün mü bunu anlamalıyız. kabul edilmen ve aydınlatman mümkün mü? öncelikle onur yürüyüşlerine hep birlikte göz atalım. en gözde slogan.

"velev ki ibneyiz!"

sakin olun. altında başkaldırı ve özgüven çok anlamlı ve kesinlikle haklı. ancak amacımız neydi? olaya böyle mi girmemiz gerekiyor. yoksa varlığımızın ne kadar normal olduğunu göstermenin küfürsüz, bağırtısız ve daha "normal" yolları da var mı? neredeyse çırılçıplak, sarmaş dolaş ve yapış yapış, ucube makyaj ve mide bulandıran tavırlarla sizce kabul edilebilir miyiz?

eşcinseller;
- doktor
- öğretmen
- mühendis
- asker
- polis
- işçi
- berber
- bakkal
- ceo
- bilim insanı
- çoban
- ressam
- müzisyen
- hekeltraş
- oyuncu
- futbolcu
-
-
...

olabilir. vardır. rüştünü ispat etmek, varlığının ne kadar normal olduğunu kanıtlamak ve bu toplumun ayrılmaz bir parçası; muhtaç olduğu renkler olduğunu anlamak, anlatabilmek için bunca yıldır yapılanların hiçbirine ihtiyacımız yok. hatta sokaklara çıkmaya hiç ihtiyacımız yok. yapmamız gereken tek şey başarılı olmak. bir şeyler başarmak ve bunu başardığımızda eşcinsel olduğumuzu sakince ve oldukça normal, sıradan bir şekilde duyurmak. tabiri caizse takım elbiseli eşcinsellerin sahneye çıkma vakti geldi. tuhaf ve itici davranmayan, toplumun işe yarayan kısmını oluşturduğunu gösteren, belli bir kültür içinde yaşadığının farkında olanlara ihtiyacımız var.

katılırsınız ya da katılmazsınız. normalleşeceksek ancak böyle olacak. onur yürüyüşü adı altında sokaklarda sevişip çığırtkanlık yaparak ancak bu noktaya geliniyor.

bir heteroya açılmak

biraz uzun bir entry olacak kusuruma bakmayın

(bkz:özet) heteroya aşık olan zavallı bir gay'in aşkını kusması.

***

mart ayında tanıştığım x kişisine önce uzaktan bakıp "hmm hoş adam" demiştim. ama sonra hiç aklımdan çıkmayışı garip bir ikileme sokmuştu beni. zamanla unutsam da ara sıra instagram'da kapalı olan profiline bir iki bakıp çıkardım. haziran'da şans eseri bir daha karşılaştık. ben tabi elinde tesbihli, sakallı gizli takılanlardan olduğumdan hiç yürümemiştim. ulan dedim, bunu neden kendime yapıyorum. e hoş adam, kendime neden bir şans vermeyeyim? sonra ben bu x ile görüşmek için karşılaştığımızın ertesi günü instadan ekleyip yazdım. iş yerine çağırdı görüştük. iş çıkışı onun arkadaşlarıyla bir yere gideceğiz, kapıda laf arasında hızlıca "ara sıra yazabilir miyim sana?" dedi.

ben durur muyum çılgın atıyorum ama tabi delikanlılıktan * ödün vermeyeceğim ya. "tabi tabi kardeşim ne zaman istersen" diyorum. sonra gidiyoruz içiyoruz falan bu benim sandalyeme arkadan yaklaşıp "bu gece bende kalacaksın" diyor ve omuzlarımı sıkıyor. ben o sıra uçuyorum. ilk iki gün adeta rüya gibi, çift gibi takılıyoruz. balkonunda otururken "burada seninle çok kahvaltılar yapacağız" , "birlikte sabahlayacağız dışarda" hayalleri falan kuruyor adam. bir başka gün masada biseksüellik muhabbeti dönüyor, koluma kolunu sürtüyor "rahatsız oldun mu?" diyor.

ben de düşündüm; eh bundan açık mesaj olamaz. "yooo olmadım?" diyorum. "yaa" deyip boynuma kadar elin günün içinde okşamaya kalkınca sertçe itiyorum. "napıyorsun oğlum" falan deyip taşağa vuruyorum. ama içimden de tamam diyorum sanırım nokta atışı ilk ve tek oldu süperim ben, çok iyiyim, başardım.

sonraki gün x kişisi sanki yok kişisi. birden kesti ilgi alakayı. ne olduğumu anlamadım. whatsapp'tan bir gün öncesine kadar kalpleşip "bizim gidişat iyi değil ha ehemehe" diyen adam mesajlarımı okuyup yanıtlamıyor falan anlayacağız. ben tabi saplantı haline getirdim, bir iki gün daha gittim. sanki bir bok parçasıymışım gibi davranıyor, arkadan yürüyor, onu beklediğimde sen ilerle diye işaret ediyor falan. len dedim bu ne yapıyor?

yine yanına gideceğim gün aradım bunu. işim var da biraz sonra konuşsak? dedi bana. iyi dedim. akşamına ortak arkadaşlarla içmek için bir mekana gittik. benim tabi üzerimden domuzluk akıyor bu şerefsiz niye bunu yaptı bana falan diye. bana mesaj atıyor "bu gece ev arkadaşım yok bende kal." tamam diyorum, gece bitiyor eve yürüyoruz. "niye moralin bozuk senin?" diyor. "birinden hoşlanıyorum." diyorum. "kim, ben mi?" diyor. ben tabi dumur. "hee, sen amk" diyorum, o da gülüyor "çok eğlendim yaa, takılıyorum." diyor.

sonra yol boyunca kim, kim sorularının arasına benim işte, söyle benim hadi ya of gibi ısrarlar ve bokunu çıkarmalar ekleniyor. evine gidiyoruz. bir ton ısrar da evde. bir kız arkadaşının ismini söylüyor ara sıra, reddettiğim halde. en son dayanamıyorum "evet sensin" diyorum. "oh be, niye bu kadar zorlanıyorsun? onur duydum, çok mutlu oldum" diyor.

sonra mı?

sonra gidip uyuyor. ben uyandırıyorum, temelli ailemin yanına döneceğimi söylüyorum -ki bunu yaptım, şu an kilometrelerce uzaktayım- buna gerek olmadığını söylüyor, iyi değilim diyorum. iyi ol ve geri dön diyor. elbette ne dönüyorum ne de yazıyorum.

ek bilgi: öğreniyorum ki bana birkaç kez ismini sorduğu kız arkadaşı benden hoşlanıyor. o kıza da küçük kardeşi gibi değer verir korur kollar.

şimdi sonuç olarak ne mi oldu? ben gittim, ona aşık oldum, açıldım. hayatımda ilk kez yaptım bunu. daha yirmi üç yaşında bir bakir ve erkek kezbanı olarak buna cesaret ettim. sonra ne o yazdı, ne ben. böyle askıda kaldı, aptal gibi kalakaldım. merak ettiğim acaba arkamdan ne diyor? arkadaşlarına anlatırken nasıl kahkahalar atıyor?

rezillik, kepazelik ve yanlış anlamanın dibine vuran bir garip zavallı gay hikayesi okudunuz. sonuna kadar okuyanlara helal olsun.

(bkz:sözlüğü foruma çevirmek)

kendini kabul edememiş birey

ne yaptığının farkında olmayan, aslında farkında olup da kaçak oynayan kişi. cinsel yönelimi gün gibi ortadayken bastıramadığı duyguları zaman zaman ön plana çıkarıp çoğunlukla da ön plana çıkardığı duyguları "şaka" ya da "geyik" olarak tanımlıyor bu kişiler. ek olarak da mıknatıs gibi çekiyorum bu adamları çünkü sanırım ben de onlardan biriyim. :)
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.