yol hikayeleri

birbirinden enteresan hikayelerdir. dinlenip kitaplaştırılasıdır.
o yol tecrübelerinden en güzeli de beni anlayan, bilen, benden biri gibi gördüğüm kişinin yanına gitmek için duyduğum heyecandır. saatler nasıl geçer, ne de güzel anlatılacak şeyler biriktirilir.
izmirden adanaya yolculuk. yanımda bi vatandaş. yazın sıcağı. bende şort saçlar uzun o zamanlar.

+nerelisin sen
-xxxliyim
+xxxden böyle adam çıkar mı?
-+^%^+&^%
+eskiden kadınlar saç uzatırdı şimdi erkekler. eskiden kadınlar şort giyerdi şimdi erkekler.
-amca sus allahaşkına senle uğraşamam
dedim ve kulaklıklarımı takıp yola devam ettim. o gün bu gündür erzurumlulara gıcığım.
yaşlı amca darlaması en çok başıma gelendir.
-oğlum ne okuyorsun sen?
+iktisat
-e ne olcen yani?
+bankacı borsacı falan,özel sektör (sen bu arada kulaklığını takıp müzik dinlemeye çabalarsın)
-bizim komşunun oğlu da bilmemneresi iktisat okudu 2 senedir işsiz
+kısmet amca bu işler
-anan buban bu küpelere bişey demiyo mu?
+yoo neden desin?
-e ne bilem ben.çekirdek yinen gi?
+#?!+^&
küpeli, tesbih çeken ve koltuk tvsi show tvden başka kanal çekmeyen bir genç denk geldi yankoltuğuma dün akşam. neyse, cam kenarı yolculuk başladı. ben konuşmadan 2 saat geçirdim ve uyumaya başladım ki molaya girdik uyanıp çıkacaktım ki bir dürtme oldu sağdan sağdan;

_pardon? beyefendi? abiiiiii?
-heee! buyur?
_mola veriyoruz yarım saat. *
-tamam kardeşim sağol.
_sen inmicen mi? daha mola vermez bak. su falan içer, bişeler yersin? sigara da içersin? hem wc ye gitmeden nasıl dayanacaksın?
-lan!!^++&%/()=??)(/&%+^! *

(bkz: yazarın böyle de bir anısı varmış)
ilk öptüğüm erkek, uzun yolda yanımda mışıl mışıl uyuyan bir adamdı. bundan ala yol hikayesi olur mu? ne cesaretmiş. üstelik birincisinde uyanmadı ikinci defa öptüm dudağından.
2006 senesi idi sanırım, kadıköy hasanpaşadan bakırköye araba ile 4:45 satte gelerek rekor kırmış idim.(40 km.) papa geldiydi o yaz, birde sultanahmet camiinde el açıp amin dediydi bizim diyanet başkanı ile beraber, elbiseleri nasıl öle altın yaldızlı felan idi, luxor tapınağı rahipleri gibin... hiç hazetmem böyle gösterişten, hele de içinde din mevzusu var ise... sadelikte kefen, tevazuda toprağı örnek almaları gerek iken ışıl ışıl parıldamakta şaşa ları, sürüp gitmekte gösterişleri... gel gör ki benim bütün rönesans duygularım şahlanmış vaziyettedir. neyde efenim bu ziyaret sebebiyle yollar kapatılmış, köprüler zaptedilmiş, devlet karayolları gaflet delalat içerisinde kıvranır iken, ben direksiyon koltuğunda pet şişeleremi işemedim (köprü üstünde hemde. bir an aklıma çıkayım köprüden çüğdüreyim geldi ama yapamadım) küflü bisküvileri mi ayıklamadım küflerinden, küllükteki yarım söndürdüğüm sigaralarımı içmedim ( o vakit sigara icerdim) neyse susadıydım ama çişimi içmeye acet kalmadan eve vardıydım. bu yolculukta obsesif kompulsif duygularımı deneyimlemiş ve şükür sağ sağlim çıkmış idim testten.
2007 kışı, doğuda bir yerlerde çalışıyorum. adana ya geldim. dönüşte annem, kızım, kız kardeşim ve yeğenim ile döneceğiz. çıktık yola, adana da yağmur yağmış ama güzel güneşli bir hava, keyfimiz iyi. ilerledik otoyolda. osmaniye civarında sağlam bir yağmur başladı, az ilerde karla karışık yağmura döndü. gavur dağlarında ise, dağların adına uygun bir kar, tipi. saatte 40 km ile ancak ilerliyoruz. neyse dağı geçtik, siverek de mola verdik. kar yağmış, her yer kar çamuru. urfa ya yaklaştıkça kar yağışı iyice azıttı. ancak önümüzde giden kamyonların tekerlek izlerinden gidebiliyoruz, kayıyor araba. otoyoldan çıktık, urfa hilvan diye bir ilçesi var, yeni hava alanı yolunda. hilvana 10 km kala bir tepeden iniş var. oraya geldik ve kaldık. sağa park etmiş arabalar, jandarma yolu kesmiş. kar kış tipi kıyamet. arabada zincir var ama, adana lı biri olarak ne karla aram var ne bilirim. zinciri ise alırken görmüştüm sadece. üstümde ince. attım kendimi dışarı. açtım zinciri, elime aldım. sanki uzay teknolojisi. kesinlikle anlamıyorum. yanımızdan dev gibi tankerler filan geçiyor. kayıyorlar çarpacak gibi oluyorlar. parçalayacam kendimi, arabada ailem var. arkada kamyoncular da zincir takıyorlar. gittim rica ettim. kamyoncu geldi. karlarda sürünerek bir zinciri taktı. 10 km yolu 1 saatte aldık. zorla hilvana ulaştık. yol tamamen kapanmış. ne ileri ne geri. öğretmen evine gittik. neyseki kalacak sıcak bir yer ve yemek bulduk. bizden sonra 10 araba daha geldi oraya ama tabi çoğu yer bulamadı. daracık bir odaya 5 kişi sığıştık. ben uyuyamadım sabahı sabah ettim. kalktım lastikçi buldum, zincirleri taktırttım, kahvaltılık aldım, ytekrar yola çıktık. yol buz. 40-50 kim ile ancak gidiliyor. 2 saatlik yolu 6 saatte ancak gittik. eve vardık ama, ben bitmiştim. kar çocuğu değilim ben zor geliyor bana.
adanadan iskenderuna cumartesi geceyarısı arabayla gidiyorum. gişelerde parayı ödedim, tam hareket edicem debriyaj halatının koptuğunu anladım*. yapacak bişey yok deyip arabayı hafif yokuş aşağı saldım ve sağ tarafta cebe parkettim. sabaha kadar arabada uyuyup ertesi gün pazar olmasına rağmen tamirci ararım diye düşündüm. <br> <br>o sırada gişede arkamda bekleyen 4x4 yanıma yanaştı ve sürücüsü ne olduğunu sordu. anlattım durumu. "araba bu şekilde de gidebilir, sen benim arabayı al, ben bunu kullanayım, beni takip et" dedi. adam benim arabayı aldı, sanki hiç sorun yokmuş gibi gidiyor, ben de gece saat 12 de onu takip ediyorum. içimden de "beni tenhaya çekip zikmeye kalkacaksa neyse de*, böbrekten olmasak bari" derken bir benzinliğe girdik. çalışanlar bana doğru geldiler ve arabadan benim indiğimi görünce şaşırdılar. meğer o abi bu benzinliğin sahibiymiş. elemanlara arabanın anahtarını verdi ve durumu anlattı, sonra da eve, eşine telefon edip "bu gece bir tanrı misafirimiz var, hazırlık yapar mısın?" dedi. ben de içimden "aha, ya sandviç yapacaklar, ya da böbreği evde alacaklar" diye geçirdim. adamın evine, daha doğrusu malikanesine gittik. eşi bizi hemen sofraya davet etti. hayatımda yediğim en lezzetli şeylerle karnımı doyurdum. sonra da bana deniz manzaralı bir yatak odası gösterdiler, sabaha kadar güzelce uyudum. sabah terasta hep beraber kahvaltıdan sonra abi beni benzinliğe götürdü. araba tamir edilmiş, yıkanmış, depo doldurulmuştu. ödeme yapmak için ne kadar masraf olduğunu sorduğumda abi "gece yarısı yolda mahsur kalmış bir insanın parası alınmaz. sen bizim misafirimizdin" dedi. <br> <br>kendisiyle ben başka bir yere tayin oluncaya kadar görüştük. bu ülkeden ve üzerindeki insanlardan ümidi kesmememi sağlayan nadir insanlardandılar.