kaç defa izlediğimi bilemediğim müzikal. kurgu oldukça klişedir fakat ışık, oyunculuk, dekor ve makyaj vs tek kelimeyle muhteşemdir. el tango de roxanne sahnesi ile latin danslarını sevmeyen benim bile tango yapasım gelmiştir.
kitabın esas yazarı tolouse lautrec'tir. yönetmeni baz luhrmann'ın ilizyon dolu sahneleri sizi iki saat ekrana kitler. filmin müzikleri sahnelere uygun şekilde günümüze ait şarkılardan seçilmiştir. fransız bohem dönemini oldukça iyi yansıtır. en sevdiğim müziklerinden biri "the show must go on"dır. rivayet edilir ki filmi çekmeden önce yönetmek ekibi çağırıp bir güzel içmişler, müzikleri ve o iç gıcıklayıcı sahneleri o şekilde keşfetmişler...
cezayirli şarkıcı khaled tarafından seslendirilen tempolu bir şarkı. "hayat budur" olarak çevrililebilir. sadece nakaratı fransızcadır, gerisi arapçadır.
şarkıdaki enerji ve pozitiflik hissi o kadar yoğundur ki en karanlık zamanlarda gülmenizi bile sağlıyabilir, aydınlatabilir sizi. klibi ise ayrı bir neşedir, sevinçtir. herkesin güler yüzlü olup, dans ederek eğlendiği bir dünya resmi çizilmiş. ister istemez insanın yüzünde tebessüm uyandırabiliyor şarkı. sözlerini anlamasak da müziğin bir ruhu vardır, bunu hissedebiliyorsak evrensel bir müzik yapılabiliyor demektir. buyrun bu da klibi:
etrafına baktığında kendi akranlarının daha ne istediğini bilmeden, ortalıkta deli danalar gibi koşturma hengamesinde sen ne istediğini biliyorsundur. baktığında; kendini onlarla kıyasladığında ne günlük ilişki için koli hevesin, ne de ortamda görünmek için boy gösterme derdin vardır. sen farkındasındır ki, daha ileri düşünüyorsun. temele dayalı bir ilişki, düşlediğin kişiyle sosyal prosedürler içinde yaşamak-mutlu olmak istiyorsundur. kendi yaşıtlarının seni anlamayacağını, senin gibi olamadıklarını gördüğün için; yaşıtın kişileri değilde kendinden büyük erkekleri seviyorsundur.