ayı sözlük itiraf

  • /
  • 91
got seyrediyodum. ama bıraktım. ülke gündemi ile beraber ikisi bir arada ağır geliyor. gerçi şu anda ülke gündemine bile yetişemiyorum. kısa seyfiler falan. devrelerimi yandı yeminlen.
öyle bir yerde oturuyorum ki her gün sela veriliyor. jaws filmi gibi her gün biri gidiyor tövbe tövbe.
ben bu çocuktan hoşlandım sanırım kendimi durduramıyorum onu anlamaya çalışıyorum bolca dinliyorum ve zaman geçirmek keyif veriyor bakalım sonumuz nolcak
az önce zina yaptım. hem de beynimin içinde. asla durduramıyorum kendimi. bak şimdi de oldu.
itiraf etmeliyim ki sozluk olarak, amac olarak en hosuma giden sozluk ayi sozluk oldu..erkeksi dilin dunyayi kusattigi boyle bir zamanda bu tur olusumlar bizler icin hayatidir..bizlere dayatilan bu gerici kusatmaya karsi birlik olmanin avantajlarini gorebilmek acisindan burdayim
hornet vb. yerlede tanıştığım insanların statüsüne dikkat ediyorum yanlış bir davranış olabilir ama kafamda şöyle bir düşünce var misal bir avukatın bir çaycıya göre (örnek olarak çaycı aşağılamak gibi bir düşüncem yoktur) durum ortaya çıkarsa kaybedeceği şeylerin daha fazla olduğunu düşünerek hareket ediyorum ki buda ona güvenme noktasında avukatı ön plana çıkartıyor; bu konuda yanlış yapıyorsam eğer mantıklı bir açıklama ile beni doğru yola yönlendirecek arkadaşlar vardır elbet burda bi el atında sorunu çözelim
yaş 23, ergenlik yıllarındaki gibi şımarıklık lüksüne sahip değilim. gerçi kendimi hiç olmadığı kadar anlamam o yıllara denk geldi, haliyle bunun sinirinden bahsetmeye gerek yok. ama insan sonra sonra anlıyor, asıl mesele kendimi tam olarak kabullenemememmiş, kendi içinde cebelleşen birinin dışarıdan görünen hali yani. bir noktada bunu da aştım sanırım, ama kayıp giden senelerin bir daha gelme olanağı yok, bir insanın her şeyin yeni yeni farkına vardığı, ve pek çok anıyı ilk defa tadacağı bir zamanda kapalı kutu olarak yaşamak telafi edilebilecek bir şey değil maalesef, sanırım ömrümün kalanında bunun hesaplaşması kendi içimde devam edecek.

ya ileriye bakmak? evet daha açık ve daha cesurum, çünkü kaybedilecek pek bir şey yok, ama çok daha büyük dertler var artık. belki üniversite yıllarımda bir şeyleri yoluna koyabilirdim, ancak günden güne berbat bir hale gelen ekonominin yanında iki senesi pandemide bir senesi kenarda köşede karambole bir yarım senesi de deprem felaketi sonucu geçirmiş bir insanım. ve şimdi aile evi kafese dönmüş oturuyorum. yüksek lisans yapsam? bir dönem buradan ilerleyip yolumu bulabilirdim, ama buna hazırlanırken karşılayacak durumumuz vardı, şimdi ise iş bulma yükümlülüğü pencereden kafayı uzatıp usulca selamlıyor. bir işe girebilirim, küçücük bir yerde 10 saat çalıştığım ve kendi ihtiyaçlarımı karşıladığım bir iş, ancak bir daha asla eski imkanlara sahip olamam, yaşam çalışıp yemek yiyip o aile evinde uyuyarak geçecek, sonrasında zaten gençliğini bir kenara bırakmış birisi oluyorum.

meşhur bir şiir başlar "yaşamak güzel şey kardeşim!", evet yaşamak güzel bir şey, ancak belli bir imkanınız varsa güzel bir şey! benim klansman daha çok karambole gidiyor. neticede sonuç belli ama, hiçlikten geldik ve hiçliğe gidiyoruz, arada küçük bir aralık ve hikayenin sonu belli, bu şartlar altında kutsanacak bir şey de yok.

sözün kısası günler geçiyor, yaşanmamış bir hayat oturduğum yerden kayıp gidiyormuş gibi hissediyorum, ya da bir başka panik durumu, ama netice belli; yaşam ile ölüm arasında gezdiğimiz ipince çizginin iyice görünmez hale geldiği bir an, belki de cinnetin kıyısı.
çok yakın arkadaşlarımdan biri öğrencilerimden biri ile beraber. onun sayesinde kim arkamdan ne demiş, kim bana dersten sonra küfretmiş öğreniyorum. hepsini bırakasım var.*
toplumdan pek bir şey beklemem, hele ki bizimkinden...

olmuyor bir türlü. uzun zamandır anadolu yakasında eşcinsel arkadaş aradım çünkü kimseyle paylaşamadığım bir konuyu konuşacak birine ihtiyacım var. saçma sapan mesaj panolarından chat odalarına kadar hemen her yerde gezindim ve buluşup sohbet edebileceğim bir arkadaş bile bulamadım çünkü bizim toplumda her şey sonuç odaklı. eğitimden evliliğe kadar...arkadaşlık da böyle. beklediği sonuca ulaşmama ihtimali olan bir muhabbet için kimse tanımadığı ama kendisiyle tanışmak isteyen birisine harcayacağı zamanı feda etmiyor, zaman çok önemli çünkü. her gün dünyayı kurtarıyor, mars'a roket gönderiyo yavşaklar. en kötü ihtimalle hayatlarına yeni bir arkadaş almak kabus gibi geliyor herhalde.

işte buydu itirafım, en azından burada yazan / çizen tipler vardır diye heveslenmiştim ama yok, burası da toplumun içinde küçük bir topluluk ise demek bütünün özelliklerini taşıyan bir örneklem grubuymuş.
"kim açmış len bu başlığı" dediğim bütün başlıkları neredeyse ben açmışım. şaşırdım len mq.

(bkz: i love you too derken suratına tüküren insan)
.yalnız olmaktan bir hayli sıkıldım.hayatımda birisi olsun istiyorum artık.bunu,kendime çok sık itiraf eder oldum.oysaki büyük beklentiler içerisinde de değilim.ne zamana kadar böyle devam edecek,merak etmekteyim.
genç olmama rağmen sadece babam, dedem yaşındaki erkeklerden hoşlanıyorum.
hayatımın bir aşamasından ötekine geçiş, bir defteri ufaktan kapama zamanı gelmişken, korkuyorum. işler ters gidecek diye değil, başaracağımdan. günlerdir yatağımdan çıkmam öğleni buluyor, 8 de uyanma alışkanlığı olan birisi için normal değil. bunalıyorum ve neden sadece istediğim şeyle meşgul olamıyorum? milyoner olmadığım içindir belki de sıradan insan olmanın bedelleridir. minik dertler ama aşamıyorum. denemediğim şey kalmadı, eskiden olsa boşverip akışına bırakırdım geldiğim noktadan tiksindiğim için bu yola girmek istemiyorum artık.
geçenlerde çalıştığım şirketin güvenlik kamerası kayıtlarına bakarken kendimi gördüm. ulan çok komik yürüyormuşum da bunca yıl haberim yokmuş. yoksa penguen olarak gelecektim de bohçaları mı karıştırdı bizim leylek?
buraya yazmaya çekinecek kadar gizli gay'im.
(şunu yazmadan önce bile 6 farklı şey yazdım)
bugün wolibear ile limanı gezerken, bir tane oğlan, fotoğrafını çekmemi istedi. ondan sonra "teşekkürler kardeşim" falan demek yerine "sağ ol" falan deyip elimi sıktı. 2 saniye falan sıktı. ben de direkt gittim arkamı dönüp. acaba iş mi attı. eğer iş attıysa üzülürüm. woli, "geri dönelim istersen" falan dedi de dönmedim. bir de kaleiçi'nde bir tane kafeye oturunca bi tane adam bize dik dik bakar gibi oldu, yanımızda falan gezindi. acaba o da mı iş atıyordu. keşke atsa. ben koca istiyorum artık. çok tatlıydı, gözlüklüydü. yerim onu. yoksa ben mi kendimi çok önemli sanıyorum?
sözlükten birisine aşığım sırılsıklam.*
bu başlıktaki itiraflı hikayenin devamını yazıyorum gençler. yoğun istekli pm'ler aldım. başlıyor;


benimkine bile dokunamaz oldum.

sonra bir daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor. biri polis. ıkisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda 5 gün 5 gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagor’a. sonra komalık. ankara’da oluyor bunlar. bizimki bir gün çıkageldi mahalleye. zagor içeride. en iyisinden müebbet. bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti.

cız etti de ne?
tornavida yemiş gibi oldum.

çökmüş, zayıflamış bembeyaz bir surat. ama bu sefer başka güzel orospu. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle dimdik, konuşmaya başladı.

dedi “para lazım, çok para”.
zagor’a avukat tutacakmış.

“ıleride öderim” dedi.

esnafız ya bizde, “nasıl?” diye sormuş bulunduk. “orospuluk yaparım” dedi. “ıstersen metresin olurum.” ıçime bir şey oturdu. ağlamaya başladım. ama ne ağlamak. ışte o gün bir inandım orospuya tam 20 yıl geçti.
uzatmayalım,
zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs…o şehir senin, bu şehir benim cezaevlerini gezip duruyor. orospu da peşinden.
sonunda dayanamadım ben de onun peşinden. önce dükkan gitti. ardından taksiler. karı terk etti. peder kapıları kapattı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara.
ış bilmem, zanaat yok. bu tınmıyor hiç. ılk yıllar ufak k.hpeliklere başladı. sonra alıştı. gözünü yumup, yatıyor milletin altına. “gel dönelim” diye çok yalvardım.
“evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız.”. yok!
kancık köpek gibi izini sürüyor itin. ne yaptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim ıstanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bir keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni, abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım. “ohh” dedim. kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyor.
yüzü gözü düzelmiş. çocuk diyor, başka bir şey demiyor. sinop’ta oluyor bunlar. ben de döndüm ıstanbul’a. doğumuna yakın, zagor bir isyana karışıyor yine. hemen paketleyip
diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor yine. o halinle kalk git sen diyarbakır’a üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyor tabii dönünce bir dayak buna. eşşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyor. durum hemen anlaşılmamış.ortaya çıkınca, bir gece esrarı çekip… takıyor herife bıçağı.
çocuğu da alıp, vın diyarbakır’a. zagor’un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. ben o ara ıstanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bir zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bir gece, bir büyük ile eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabii. bir ara gözümü açıp baktım karlı dağlar geçiyor. bir daha açtım başımda bir çocuk…”kalk abi, diyarbakır’a geldik” diyor..baktım sahiden diyarbakır’dayım. bir soruşturma. kale mahallesi vardır oranın.
bir gecekonduda buldum…malımı bilmez miyim?görünce hiç şaşırmadı. hiç bir şey demedik. o gece oturup düşündüm.
“oğlum bekir!” dedim kendi kendime. yolu yok çekeceksin. ısyan etmenin faydası yok. kaderin böyle.

yol belli. eğ başını
usul usul yürü şimdi.

o gün bu gün usul usul yürüyorum işte.
darbeci diye ifadeleri alınan generallerden üç tanesini acaip seksi buldum. arada açıp fotoğraflarına bakmaktan kendimi alamiyorum. bir de ordunun kocaman generalleri olup da, orada o dayak yemiş, ağzı burnu kanlı halleri daha da seksi yapmış onları bence. sapık miyim neyim ben de bilmiyorum.
  • /
  • 91