çocukken hayal edilen tanrı şekli

bol soslu ve bol yağlı 1,5 iskender

-höfff bi eski entrtylerime bakayım dedim tam da omlet yapıp sağlıklı bir kahvaltı yapacaktım iskender sipariş ediyorum şu an allah kahretsin
nasreddin hoca gibi kafasında bir kavuk olan, bıyıklı, uçan bir minderin üstünde yoga yapan bir adam. çok yanlış anlamışım ben bu olayı.
şekil olarak değil de genel olarak düşünmeye çalıştığımda kadın düşünürdüm. adını koyabilseydim eğer benim gibi erkeklere ilgi duyan bir erkek olduğunu da düşünebilridim ama yaş çok küçük daha.
neden derseniz şöyle ki: erkeklere çok özen gösteriyor. kadınları geri planda tutuyor. peygamberler erkek. doğada her şeyin erkeğini heybetli ve çekici yaratmış ama dişileri de öylesine işte. bir de kendi güzelliğinden çok bahsediyor falan. çok dindar bir ailede yetiştiğim için gece gündüz dini konulardan konuşulurdu evde. e haliyle küçük yaşta dini konularda çok şey öğrenmiştim. sonrasında tabi hemen töbe töbee diye başka şeyler düşünmeye çalışırdım. geçer giderdi. *
dünyanın uydusu olan ay'ı hayal ederdim ve güneş' i .
annelerimiz ve babalarımız, hangi dinden ve mezhepten olursak olalım, ilk ahlaki bilgilerimizi "allah baba" diyerek öğretir bu topraklarda. o nedenle, birçoğumuzun kafasında yaşlı bir erkek figürünün oluşması doğaldır.
fakat, bu figürün karakteri örülürken ailevi ortamın koşulları, yerel kültür ve mezhep gibi etkenler ağırlık kazanır.
bizim ailede, "allah baba" korkutan, tehdit eden ve cezalandırmaktan feyz alan sadist bir karakter olarak işlenmedi.
dolayısıyla, babacan bir ihtiyar adam figürüdür zihinde canlanması beklenen. bildiğiniz ak sakallı ve ak saçlı ve sevgi dolu bir dededir.
suudi'nin, radikal bir yobazın veya ışid'in kafa kestiren tanrısıyla alakası yoktur ve olamaz da...
çünkü, ister inanın ister inanmayın ama, siz ne iseniz, tanrınız da tıpatıp öyledir!!
bebeğini emziren yazmalı gri bir kadın heykeli. en eski anım bu tanrıyla ilgili, sebebini bilmiyorum.
büyükçe bir kavuğu olan belden aşağısı olmayıp bulutların üstünde duran iri bir adam olarak..
bembeyaz bulutların üstünde, yaşlı, kel ama koni şeklinde kırmızı şapkalı, kırmızı elbiseli, uzun beyaz sakallı biri. insanlar o uyuduğu zaman kötülük yapıyor sanıyordum. o yüzden yaramazlık yapınca onun hep bulutların üzerinde horlayarak ve salyası akarak uyuduğunu hayal ederdim dattebayo.
sakalları buluttan elinde asa olan mavi gözlü kel tonton bi dedeydi
iskambil kartlarındaki papaz kartındaki adamın aynısı olarak düşünürdüm. hiç böyle gülmüyor falan, çok ciddi ve korkutucu.
yukarlarda bi yerlerde oturur kocaman sakalı olur sanırdım.arada benle iletişime geçmek istediğini de düşünüp acaba peygamber mi olsam diye düşünmüşlüğüm de vardır.
şimdilerde ise görürsen selam söyle modundayım...
görürseniz selam söyleyin öpütüm
infantgramp demiş ki yukarıda: ''casper gibi hafif saydam ama gümüşi, parlak tanecikleri olan bir varlık'' - aynen bende de böyleydi. biz kesin bunu bir çizgi filmde falan gördük etkilendik. düşündüm de ben de hala tanrı figürü gümüşi, parlak tanecikleri olan bir varlık olarak canlanıyor. *
böyle sakalları karnına kadar, götü açık beyaz entari ile dolaşan, nedense curved vücut hatlarıyla bastırılmış bir kadınsılık muhteva eden, gözleri yanarlı dönerli bir mavi, kzıgın ya da mutlu değil ancak sonsuz bir dinginlik içerisinde olan bir varlık hayal ederdim ben...
sonra spinoza ile tanıştık tabii.
erkek olan bir şeydi ve yüzü yoktu. gökyüzünün ötesinde, yukarıdaydı.
bulutların üstünde zannederdim, bulutlardan oluşan şekilleri kainatın yaratıcısı olarak görürdüm. hayatın düzeni içinde hep bir karmaşa görsem de mutlu olurdum, hayal gücünün ucu bucağı yok imiş. hayat her anlamda çok güzel.
beyaz elbiseli beyaz sakalli yuzu olmayan bulutlarin ustunde duran yasli bi erkek olarak hayal etmisim ben de.
iki gözünüzle baksanız bile tamamını göremeyeceğiniz, büyük bir penisi olan ve dağ gibi kasları olan erkek olarak düşünüyordum.
benim için gökyüzüydü hep vardı ve yukardaydı
  • /
  • 4