depresyon

bunlar hep emre aydin, göksel ve toygar isikli'nin ulke uzerindeki oyunlari, dinleyen hipnoz oluyor ve yataga cenin pozisyonunda yatip "ben kötü biri değilim" diye aglamaya başlıyor daha sonraki evre yagmurlu havalarda pencereden uzaklari seyretmek ve kendini disariya vurup esaretin bedeli yapmak, son evresi de eve gelip rafet el roman klibi duşu almak tebrikler depresyondasiniz. kalitimsal olarak da aktariliyor, gecmis olsun
yaşamak için savaşan bir vücutta, ölmeye çabalayan bir zihinle yaşamak.
sadece can sıkıntısıdır. boğulmuşluktur coşamamaktan!

önceleri "moralin mi bozuk"tu, sonra "bunalım"dı, ardından "stress" oldu... ve de "depresyon"... post moderni "panik atak".

biliyorum: manik-depresiv ile depresyon ayrı şeylerdir... sözde! aslında hepsinin tek bir nedeni vardır: istediğin gibi sikişememek! özgür olmamak! yönetilmek! ve bundan pek de pis şekilde bunalmak...

o depresyondaki, ya da panik atak hastasını (nasıl da orgazm olur gibi derler "beğğn panik atak hastesiyiığğmm") bir hey-hey-de-hey-hey orji ortamına sok. etrafında bir sürü onu isteyen, acayip şekilde becerecek (ya da aşık filan olacak, ev kuracak) zevat olsun. bakalım bir boku kalacak mı?

depresyon intihara kadar varabilecek bir dizi sağlık sorununa * yol açabilen ciddi bir sağlık sorunudur.

doktora gidilmeli, antidepresanlar öcü gibi gösterilerek reçeteli kullanımı ihmal edilmemelidir.

depresyon belirtilerinizin olup olmadığını beck testi ile anlayabilirsiniz. kendinizi mental açıdan iyi hissetmiyorsanız buyurun: https://npistanbul.com/beck-depresyon-te... *

cinsel yönelimlerin fark edilmesi/kabulü esnasında kişinin kendini suçlaması, toplumda kabul görmeyeceği, ailesine layık olamadığı, her şeyin kötüye gideceği yönünde düşünceler oluşuyor. zor süreçlerden geçiyoruz her birimiz.

rakamlar intihar girişimlerinin 2-3 kat fazla olduğunu, sözlü, fiziksel tacizler ve güvensizlik hissinin bizde daha fazla olduğunu gösteriyor fakat bu konuda yetkililerce ciddi adımlar atılmıyor.
kaynak : https://tr.m.wikipedia.org/wiki/LGBT_gen...

profesyonel yardım alınmasında fayda var.
yaşadığımız ve engelleyemediğimiz olumsuz deneyimler sonrasında, yaşamdan aldığımız zevkin azalarak geleceğe dair umutlarımızın tükendiği ve yaşamdan beklentilerimizin kalmadığı nokta. üzerine çok şey yazılabilir.

(bkz: öğrenilmiş çaresizlik)
neyin var diye sorduklarında '' adını bile koyamadığın o salyamsı sümüklümsü'' duygu karmaşası biçimi.
hırkasıyla meşhur olan, her ne kadar öğğ kaka dense de girenin çıkmak bilmediği, istemediği durumdur.
genelde bunalim ile karistirilan olay. depresyona girmek icinin sikilmasi, of puflamak veyahut sinavin var diye strese girmek degildir.

depresyona giren bir kisi tum hayati fonksiyonlarini minimuma indirir, akli her zaman hayattaki negatif olgulara odaklanir ve bu negatif olgular (eger mudahale edilmezse) bireyin depresyon seviyesini zaman icinde daha da artirir. bir kez major bir depresyon geciren birey bir daha hayata eskisi gibi bakamaz, her zaman icinde o yalnizlik hissini ve tekrardan depresyon ihtimalini sezecektir.

artilari genelde bu durum icinden cikildiginda baska insanlarla psikolojik darbogazlarda empati kurabilmek ve sahip olduklarinin, gunluk hayatta yaptigin aktivitelerin, sosyal cevrenin ve bunun gibi pek cok seyin degerini anlamaktir. eksileri ise besinsizlik sonucu asiri kilo kaybi ve buna bagli vucutta olusacak sorunlar, motivasyon kaybi, uretkensizligin getirisi olarak okulda/iste problemler olarak siralanabilir.

(bkz: depresyonda olan sevgiliye yardim etme yollari)
pop up reklam gibidir, ne zaman bir şey yapmaya çalışsan tüm ekranı kaplayıp her şeyin ağzına sıçar. sonra gidersin virüslü sitelere girmemeye çalışırsın, adblock yüklersin, uğraşır didinirsin ama o seni bir köşede bekler; ilk hazırlıksız anında da saldırıya geçer. evden çıkamıyorum, evden çıkmayı bırak yataktan kalkamıyorum bile. sanki birisi uyuşturucu vermiş gibiyim, hüngür hüngür ağlamakla sonsuza kadar tavana bakmak arasında gidip geliyorum. evde de yalnızım, bu işin sonu kötü bir yere gidecek diye korkmadan edemiyorum. ne yapacağım sözlük.
tek ilacı konuşmaktır, bol bol konuşun.
genelde depresyonda olan kişilerin (kendi çevremdeki) internet sosyal ortamlarında bayağı aktif olduklarını gözlemliyorum. bir ilişkisi var mıdır bilmemem tabii psikolog yazarlarımıza sormalı.
son dönemlerde ve ülke gündeminde son yaşananlardan sonra özellikle (bkz: travma sonrası stres bozukluğu) ile birlikte görülen, yakın çevremde fazlası ile artmış olan psikolojik-mental sağlık bozukluğu durumudur. ilaç kullanımınının da çok sık olmasından ve aşırı dereceye çıkmasından dolayı kendimce bir kaç bilgiyi paylaşmak istedim.

ilaç kullanımı erken ergen ve genç yetişkin grubunda var olan intihar düşüncelerini güçlendirmekte ya da olmayan intihar düşüncelerini tetiklemektedir. ilaçla tedavi hafif ve orta derecede depresyon için hiçbir sağlık çalışanı tarafından önerilmemelidir! çünkü etkin maddesi fluoksetin, venlafaxine, paroksetin ve nefazodon gibi maddeler olan prozac, efexor, paxil vb. ilaçların depresyon vakalarında semptom baskılama dışında adapte edici hiçbir etkisinin olmadığı dahası plasebo etkisi ilaçlar ile aynı sonuçları verdiği (bakkaldan alınan olips şekeri ilaç diye vermek) bulunmuştur. (kirsch ve diğ., 2005&fournier ve diğ., 2010)

bununla birlikte hayata adapte edici aktiviteler ve psikoterapi seanslarının, davranış değişimleme ve davranış repertuarına yeni beceriler kazandırma gibi kişiyi günlük hayata entegre edici faaliyetlerin bilimsel olarak en iyi çözüm olduğu da ispatlanmıştır.

depresyonun bir yaşam biçimi olmadığını kabul etmek ve en kısa sürede psikoterapiye dayalı psikolojik destek almaya başlamak sizin için en faydalı ve yararlı çözüm olacaktır bunun için günümüzde size en yakın devlet hastanesi bile bu hizmeti verebilecek en az bir uzmana sahiptir. dikkat edelim ve bilelim ki depresyon, kader değildir.
toplumda ötekileştirilmiş bireylerde daha fazla olduğunu düşündüğüm hastalık, bu ötekilerin kimler olduğunu hepimiz biliyoruz; lgbtt, kadınlar, dinleri sünni müslümanlık dışında olanlar, farklı ırktan olanlar vb. depresyona yakalanmaya meyilliyiz ne yazık ki, bu kişisel yapımızdan kaynaklandığı gibi çevreden de kaynaklanıyor ama sanırım çevrenin etkisi daha fazla, kendimizi saklıyoruz ve gizlice yaşıyoruz insanların arasında, kendimizi sınırlandırarak, kendi etrafımıza duvarlar örmek zorunda kalıyoruz ve o duvarlar arasında nefes almaya çalışıyoruz. saklamazsak veya saklanmamayı tercih edersek de toplumun ön yargılarıyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. yalan söylemek zorunda bırakılıyoruz kendimize, çevremize. bize ait olmayan davranışları sergilemek zorunda bırakılıyoruz. oysa kimseye bir şey açıklamak zorunda değiliz, duvarlar arasında yaşamak zorunda değiliz, olmadığımız gibi davranmak zorunda değiliz, tüm bu mecburiyetler omuzlarımızda ağır yükler koyuyor, bazen altında yıkılıyoruz, devam edemeyecekmişiz gibi geliyor, içinden çıkılmazmış gibi görünen bir döngüde kapana kısılıyoruz, hareket etmek zor geliyor, nefes almak acı veriyor, sanırım bu duruma geldiğimizde kendimize şunu hatırlatmamız gerek aslında güçlüyüz, yalnız değiliz, devam etmek için sebeplerimiz var, o an bunlar ne kadar uzak görünse de asıl gerçekliğin bu olduğu unutulmamalı
sebebinin bilinmediği ruhsal çöküntü, depresyondur.
sebebi bilinen ruhsal çöküntü için;
(bkz: bunalım)
uzun bir süredir içinde olduğum durum. uğraşmaktan keyif aldığım dolu uğraş var, ama hiçbirini yapmak istemiyorum. hiç keyif almamaya başladım çünkü. eskiden para kazanma, yurtdışını gezme fikri falan çok eğlenceli ve moral düzeltici gelirdi ama şimdi hiçbirine ilgim yok. sürekli bir yerim ağrıyor, sürekli yorgunluk var. baharın gelmesi daha da moralini bozuyor insanın. normalde en küçük şeyden bile mutlu olan biriydim, durakta beklerken istediğim otobüsün gelmesi bile beni mutlu etmeye yeterdi, nasıl böyle oldu anlamıyorum. kendimi çok beceriksiz hissediyorum, sanki herkesi düş kırıklığına uğratmış gibi. birisiyle konuşurken yüzüne bakmaktan kaçınmaya çalışıyorum, çünkü benim pis iğrenç yüzümü görüp rahatsız olabilir. fazla konuşmamaya çalışıyorum, insanlar benim ne kadar acınası olduğumu görüp morallerini bozabilirler. derslere çalışmak istemiyorum. bilgisayara ps2 oyunları yükledim, oynuyorum. normalde bu benim için inanılmaz mutluluk verici bir şey. kaç yıldır bunu hayal ederdim hep, sonunda da gerçekleşti. ama hiç o kadar da mutlu değilim. oyunlar eğlenceli, ama benim eğlenmeye bile gücüm yok. tek keyif aldığım şey var, o da uyumak. şöyle bin saat falan uyusam ne güzel olur.
ilaç tedavisi gerektiren ruhsal bir rahatsızlıktır.
depresyona girmedim hiç. çok bunaldığım oldu zaman içinde özel nedenlerle ama depresyon boyutuna varmadı.
son zamanlarda tanıdıklarımda, dostlarımda sanki bir salgın hastalıkmışçasına depresyon var.
onlara kendimce yardımcı oluyor, girdikleri çıkmaz halden kurtarmaya çalışıyorum çoğu zaman. yettiği de oluyor, yetmediği de.

en iyisi profesyonel destek alınması. önce doğru teşhis, sonra doğru tedavi...

dostluk, arkadaşlık da bir yere kadar. öyle anlar oluyor ki, depresyondaki, kendisini neşelendirmeye, canlandırmaya çalışan kişiyi de depresyona doğru çekebiliyor. körle yatan şaşı kalkar misali. dikkat edilmeli ve önemsenmeli.
şarkıcı gökselin dayısının adıdır.
(bkz: depresyon-dayım)
yoğun,yorucu ve stresli bir iş temposuna sahip olmak,küçük bir şehirde yaşamak,eşcinsellğinizi yeni yeni kabullenmeye başlayıp kimselerle bir şey paylaşamamak,herkese gülmek zorunda olup,kimseye ruh halinizi yansıtmamak gibi bir görev üstlenmek sonucunda kaçınılmaz olan durum.zaman akmıyor,kendi depresyonunun farkında olmak da bir işe yaramıyor.
bazen düşünüyorum gay olmamı görmezden gelip hetero gibi yaşamaya çalışmak daha mı kolaydı diye.hiç bitmeyecek bir tek başınalığın ortasına hapsolmuş gibi hissediyorum lanet olsun.
  • /
  • 2