birden durup dururken icim ciz etti. bir baktım gene ayni karin agrisi. öyle özlemişim ki seni. dönerken bir meyhane gördüm, bir iceri girdigimi hatirliyorum bir de rakıya yumuldugumu. arkasindan en az 4 cigaralık. sonra bi gözümü actım karşıdan karlı dağlar geçiyor. bir daha açtim basımda bir cocuk "kalk abi" diyor, "kars'a geldik". otobüsten indim yürümeye basladim. dedim allahım neredeyim ben, burası neresi? sonra güç bela burayı buldum. kapının önünde durup düsündüm. dedim "bekir, bu kapı ahret kapısı, bu köprü sırat köprüsü, bu sefer de geçersen bir daha geri donemezsin", "iyi düşün" dedim, düşündüm, düsünüyorum, ama olmadı, dönemedim. sonra "bak oğlum" dedim kendi kendime, "yolu yok, çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi".
tüm zeki demirkubuz filmleri içinde benim için zirvede olan filmdir. masumiyet filminin bir sahnesinden -kırda haluk bilginer ve güven kıraç'ın sohbet ettiği sahne- esinlenip yazılmış senaryosu. ilk sinema filmi deneyimi olmasına rağmenufuk bayraktarizleyiciyi nefis bir oyunculuk çıkarıp bekir'in yanı başımızda yaşayan bir insan olduğuna ikna etmiştir. uğur'un takıntılı aşkı, istanbul'un arka sokaklarındaki yaşam mücadelesi, insan ilişiklerindeki çıkmazlar öyle gerçek anlatılmış ki o mahallede olaylara bizzat şahit olmuşsunuz duygusu uyandırıyor. her izlediğimde başka bir ayrıntı ve lezzet keşfettiğim usta işi bir filmdir.
bütün karakterleri için ayrı ayrı filmler çekilsin istediğim **** "türk sinema tarihinin en iyi 3 filmi listesi"ne tereddütsüz alınabilecek zeki demirkubuz filmidir.
türk sinemasının en güzel filmlerinden biridir, ayrıca benim bir zeki demirkubuz hayranı olma nedenimdir. filmi izlerken bekir'i canlandıran (bkz: ufuk bayraktar )'ı ilk kez izlediğim için "acaba olağanüstü yetenekli bir aktör mü, yoksa yönetmen sokaktan geçen birini mi çevirip oynatmış?" diye ikileme düşmüştüm. öyle doğal ve gerçekti ki insanda "bir bekir var hayatta ve bu, o!" duygusu uyandırıyor. kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum, şimdi açsam hiç izlememiş gibi severek, keyifle yine izlerim.
vildan atasever'i bana sevdiren filmdir. çok acıdır ki, hayat böyle bir şeydir. bazen açıklaması, neden sorularına verilecek cevabı yoktur. aranmamalıdır.
zeki demirkubuz'un ustalik eseri gibi bir sey. filmin sonlarina dogru o meyhane sahnesi'ndeki fon muzigi, ardindan gidilen yerdeki "bekir abinin esas hikayesi" muhabbeti ve nihayet final konusmasi insani oturdugu yere çakar bildigin... *
efendim, şöyle ki; dinlerin ve dahi dillerin bile ne kadar ataerkil olduğu hususundan dem vurmaya çalışmıştım. 'kader', 'fate' ya da 'fortuna'. heteroseksist bakış açısı yüzünden 'kader' denilen olgunun 'kadın' ile ilişkilendirildiğini ve bunun da oldukça 'hastalıklı' bir açı olduğunu anlatmak istemiştim. zira bu heteroseksist ataerkil bakış açısına göre kader ikirciklidir, kahpedir, yüzüne gülmez, seni sevmez. aynı şekilde, bu bakış açısı kadını hep ikinci plâna atmış, onu horgörmüş, hatta ve hatta yok görmüştür. anlatamamışsam demek...
l'ham de foc dinleyelim de ağzımızın tadı yerine gelsin: