ali ismail korkmaz

eskişehir'deki gezi direnişi protestosundan evine dönerken kimliği belirsiz ama niyeti belli kişiler tarafından katledilen fidandır. katilleri, polisimiz destan yazdı diyenler ve evet emri ben verdim diyen rte'dir. rahat uyu çocuk... seni unutmayacağız...
uzun zamandır bir insan için bu kadar içim yanmamıştı. belki yaşıtım diye kendimi onun yerine koydum, belki kendimi veya onun yerinde olabilecek bir arkadaşımı düşündüm. yaşıtlarımla yaptığım muhabbetler aklıma geldi belki. benim yaşadığım veya çoğu yaşıtımın yaşadığı gelecek kaygısını o da yaşıyordu. geçen yıl benimle aynı vakitlerde üniversite hayalleri kuruyordu belki, ya da sahip olacağı meslek sonrasında gelecek hayalleri vardı. ve ben ilk defa kardeşim gibi gördüğüm bu insan için ağladım...

yazıklar olsun böyle ülkeye, böyle hükümete, böyle adalete...
bir can daha göçtü. umutlarıyla,hayalleriyle,hayata katacağı her şeyi ile,öldürüldü,hayalleri çalındı,umutları söndürüldü,gelecek onsuz kaldı. diğerleri gibi,tüm diğer güzel ışıklar gibi...
ölüm haberiyle yüreğime tarifi mümkün olmayan bir acı bırakan kardeşimiz. fotoğraflarına her baktığımda gözlerimin dolmasına engel olamıyorum, nasıl da içi gülüyor o güzel gözlerin. 19 yaşında umutları, hayalleri, gelecek planları olan gencecik bir yüreğe kıydınız ya, işte bu yüzden bu olaylar hiçbir zaman son bulmayacak, vursanız da dövseniz de göz altına alsanız da palalarla saldırsanız da yine sokaklara döküleceğiz, yine avazımız çıktığı kadar bağıracağız.
gözüme çarpan bir tweet konuya özet olmuştur. içim acıyor !

"19 yaşındayken dövülerek öldürülen ali ismail korkmaz hayatında hiç oy kullanamadı ! cevap sandıkta verilir derken lütfen bunu da hatırlayalım !"
ali'yi hiç tanımadım. sadece ali'yle aynı yaştaydık. başka bir şey yok. fakat ali'nin ölümünü duyduğum an, nasıl öldüğünü duyduğum an kendimden geçtim. oruç tuttuğumda o gün ali içinde tuttum. hoşçakal kardeşim ali.
adına bir şeyler yazmakta zorlanacak kadar içimi yakıp geçmiş insan. fotoğrafını her gördüğümde evladımı yitirmiş gibi yüreğim dağlanıyor.
"ne güzel şeysin sen yaşın hep 19"
yüreğimin sızısı, güzel oğlum. dün akşam roger waters konserini izleyemedin, onu göremedin ama o seni tanıyor ve acını bizim gibi yüreğinde duyuyor. bütün dünyaya duyurdu sesimizi. dünya alem biliyor artık nasıl bir teröre kurban olduğunu ama neye yarar? hiçbir şey seni ve abdullah'ı, mehmet'i, ethem'i, irfan abi'yi, mustafa'yı geri getirmeyecek. bir daha gülemeyeceksiniz, sevdiklerinize sarılamayacaksınız, hayata karışıp " yaşamak her şeye ağman güzel be!" diyemeyeceksiniz. katilleriniz bulunana kadar biz de bunları yapmayacağız. sözümüz söz olsun! o katiller bulunup cezalandırılmadan rahat uyku uymayacağız.
katilleri tutuklandı. biri polis 4 kişi içeri tıkılacak. umarım gerçek katillerdir.

egemen bağış'ın içinin parçalandığına inanmak, hesap sormak için gerçekten çok iyi niyetli olmak gerekir. böyle insanların olduğu bir dünyada da iyiliğin sırtı yere gelmez.

ben ne yazık ki o aydınlık tarafta değil bu karanlık taraftayım. insanı umudun ayakta tuttuğuna inanan, ama bir türlü tutunamayan yerde. siyasetçisiniz, anladık, cümlelerinizin altında samimiyet aramak yersiz, gereksiz. ama basınla birlik olup gerçeği sömürmek, lastik gibi çekip uzatmak, sakız kıvamına getirip ağızda cak cak çiğnemek, o cıvık haliyle sokağa atmak, başkalarının ayağına bulaşır hale getirip değersizleştirmek, zaten ömür boyu geçmeyecek yaralar almış insanlara daha da acı vermek. bu mide bulandırıcı olmaktan öte bir şey.

bu durum hayatımızdaki "katlanılabilir gibi değil" şeylerden sadece biri.
bugün davası görülüyor kayseri'de. adaletin yerine getirileceğinden emin değil hiçkimse. hem öldürdüler, hem katillerini korudular, hem sevenlerine saldırdılar. biliyorlar ki ali ölmedi, hayaleti her geçen gün büyüyor ve yutacak hepsini bir gün.
bu gece ali öldürüleli tam bir yıl olacak. her şey bıraktığından daha da kötü, acısı hala çok taze, katilleri hala hak ettikleri cezayı almadılar. ben bu bir yıl içinde hiç aklımdan çıkaramadım ali'yi. annesi ne durumdadır düşünemiyorum. kusura bakma alim, sana rahat uyu bile diyemiyorum. hiçbir şeyi değiştiremedik. üstüne bir de umudumuzu yitirdik. çok üzgünüz!
1971'den beri sistematik bir sol düşmanlığına güdümlenmiştir türkiye toplumu. aslında, cumhuriyetin kuruluş döneminden beri, atalarımız osmanlı'nın bireyi yok sayan ve canları hiçe sayan felsefesi hep içimizde kaldı. dövmek, işkence yapmak ve öldürmek, başka birşeyler üretemeyen caniliğimizin tek çıkış yolu oldu. bu aşağılık cani yüzümüz bazen muhafazakarlıkla, bazen dincilikle, bazen mezhepçilikle, bazen solculukla, bazen de milliyetçilikle kolkola yaşadı.

fakat, yaklaşık 90 yıldır değişmeyen acı gerçek, bu caniliği diğerlerine en az uygulayan ve dolayısıyla şiddete, işkenceye ve katliama en çok maruz kalan kesimin hep sol ve alevi kimliğindekilerin olmasıydı. 12 eylül darbesi, bu gelenekselleşmiş tutumu, resmi ideolojinin kurumsallaşmış hedefine dönüştürdü. artık, hem askeri güçler hem de polis birlikleri, bu kesimleri "değişmez ve tehlikeli bir düşman" olarak tanımlayıp, sistematik olarak işkence, dayak ve öldürme (hem psikolojik hem de bedensel boyutlarıyla tüm toplumsal olaylarda, karakolda,...vb.) yoluyla, bu kitleleri yok edebileceğini veya alt edebileceğini zannetti...

günümüzde de, faşist akp zihniyetinin devraldığı iktidar gücü, isim ve sınıf değiştirmiş olsa da, aynı aşkla ve tutkuyla, fakat, daha aleni politik ve hukuki tezgahlarla devlet faşizmini daha üst sürümlere yükselterek daha da canavarlaştırdı.
hatta, daha önce ülkemizdeki hiçbir devlet adamının ve iktidar partisinin cüret edemediği bir yüzsüzlük ve pişkinlikle, toplumun belli kesimleri ve bireyleri açıkça hedef gösterilerek, ilan ve beyan edilerek tehdit ve infaz edildi!!! bu sistemin piyonluğunu yapan kiralık işkenceciler, tezgahçılar ve katiller, herzaman olduğu gibi hep kalleşçe ve namertçe saldırdı. çıplak bedenleriyle kendini savunanlar, bazen karakol kuytularında, bazen de meydanlarda namertçe avlandı (1 kişiye dalan 10 ak-itle, ellerinde hiçbirşey olmadan bedenlerini siper edenlere vurulan coplarla, demokratik hakkını kullananlara karşı sıkılan kimyasal gazlarla). orantısız ve ahlaksız saldırı yöntemleriyle, insanlar ezildi ve sindirildi.
işte bu körpe filiz de, bu hunhar ve canavar zihniyetin yüzbinlerce kurbanından sadece birisi...
bu noktada, böylesi canavarca ve vicdansızca işleyen bir vicdansız-hukuksuz mekanizmayı besleyen ve destekleyenlere ah etmek, sözlük ortamında elimizden gelen tek şey.
ahhhhhh! edenlerin ahı, bugüne dek hiçkimsede kalmadı! ahhhhhh!
fakat, yaşadığımız günler göstermektedir ki, daha çok sessiz kalındıkça, bu canavar büyüyecek. sadece solu, atatürkçüyü, aleviyi değil, kendi gibi olmayan herşeyi ve herkesi düşman ilan ederek faşizm katsayısını yükseltecek. madem öyle bitecek, bize düşen, canavara direnerek ölmeyi göze almaktır...yoksa, önümüzdeki onyıllar, sıradaki ali ismaillerin anısına düzenlenecek törenleri izleyip bizle dalga geçen canilerin zevkten kudurduğu bir dönem olacaktır...

(bkz: unutursak kalbimiz kurusun)
bugün 5. duruşması yapılan davada, savcılık, silahsız bir sivil körpe fidanı döverek öldüren hayvanlar için utanmadan ve sıkılmadan beraat talep etmiştir.
200 kişinin izlediği duruşmada, kayseri adliyesinde tam 2.500 polis, vatanı ve halkı için(?!) görevlendirilmiştir!
adliyede demokratik ve medeni protesto eylemi yaparak pankart açan gençlere, kişi başı 270'er tl ceza kesilmiştir.

tarihe not düşün gençler! 26 kasım 2014 çarşamba günü, katillerin yargılandığı bir davada bunlar oldu!
davasının görüldüğü gün şu cümleler sarfedilmiştir ulu önderimiz tarafından:

"bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir."

ki aynı beyefendi gezi olayları sonrası hayatını kaybeden 8 canı hiçe sayarcasına "polise talimatı ben verdim." de demişti.

katilinin kim olduğu bellidir.
  • /
  • 2