sex and the city

bütün bölümlerini ve bütün filmlerini izlemek hayatımda yaptığım en gey aktiviteydi herhalde. hepsinden de acaip keyif aldım. son derece zekice esprilerin olduğu, hayata ve ilişkilere dair muhteşem tespitler içeren, zamanında cine5'te yayınlanırken, mahalle karıları gibi "benim dizim geldi" diye panikleyip işi gücü bırakıp koşturduğum diziydi. filmleri de bence güzel olmuş gayet, beğenmeyenler çoktu gerçi.

dizide her bir karakter bir özelliğiyle ortaya çıkıyordu. carrie akılcı kısmı pek olmayan bir romantizmi, miranda akılcılığı, samantha cinselliği, charlotte ise geleneksel değerleri öne koyuyordu. dizi boyunca carrie'nin mallıklarını samantha dobralığı, miranda da akılcı çözümleriyle dengeledi, bu da güzel espriler çıkmasını sağlıyordu. diziyi kadınlar(ve de geyler herhalde) içindeki çok güzel kıyafetler için de izliyorlarmış ama ben modadan pek anlamadığım için o kısımlarına hiç dikkat etmedim.

bu arada çok dizi izleyen biri de değilimdir, hatta baştan sona izlediğim tek dizi budur. diğer en çok dayanabildiğim dizi olan lost'a bile üç sezon katlanabildim. queer as folk gibi geyli meyli dizileri de anlamsız buldum. ama bu sex and the city nefis birşeydi, sonunda böhür böhür ağladığımı bilirim.
sadece new york'ta geçtiği için izlemeye başlayıp sonra bağımlısı olduğum dizi. hep derim bir otobüsün üzerinde kendi resmimi göreyim de ardından bir anda gerçek dünyaya dönüp biri üzerime çamur sıçratsın