bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru
güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur
anne ve babamın bana söylemelerini istediğim şarkı.
momma loves her baby
and daddy loves you too.
and the sea may look warm to you babe
and the sky may look blue
but ooooh baby
ooooh baby blue
oooooh babe.
if you should go skating
on the thin ice of modern life
dragging behind you the silent reproach
of a million tear-stained eyes
don be surprised when a crack in the ice
appears under your feet.
you slip out of your depth and out of your mind
with your fear flowing out behind you
as you claw the thin ice.
division bellden aşmış bir eser daha. pink floydun toplama albümlerini saymazsak ve high hopesun da divison bellin son şarkısı olduğunu göz önünde bulundursak, bir nevi sondur, hüzünlü bir vedadır biz floydianlara. waters, kişisel hoşnutsuzlarından dolayı division belle bok parçası yakışıktırması yapsa da, öyle olmadığının en açık kanıtıdır high hopes. işin içinde gilmour olduğu için şarkı aşmış bir solo içerir doğal olarak. yeteri kadar dinleyip şarkıyı özümsedikten sonra ise; allah belanı versin gilmour, yine dağıttın beni! sayıklamalarına yol açar. şunu da söylemek de faide vardır ki, p.u.l.s.e versiyonu kesinlikle izlenmelidir.
gilmour dönemi pink floyd albümü olan 1994 çıkışlı division bellden harika bir şarkı. insanlar, grupta artık roger waters olmadığı için the division bellin pink floyd çizgisinden çok uzak olduğunu ve dolayısıyla division bellin aslında bir pink floyd albümü sayılamayacağını tartışa dursun, gilmour abimiz dehasını bu şarkıda ortaya koymuştur. derin sözleri, kimilerine göre çağımızdaki iletişimsizlik sorununu anlattığını iddia etse de watersla arasındaki iletişimsizliği anlattığını varsayanların da sayısı azımsanacak kadar değildir. manidar sözlerinin yanında, şarkıda kullanılan talkbox solosu da enfes mi enfestir. şarkıdaki soru cevap kısmının karmaşıklığı ve örtüşmezliği ise şarkının kaotik havasına apayrı bir tat verir.
dünyada 30 milyondan fazla kopya satarak, 30 küsür sene listelerde bulunan başyapıt the dark side of the moonun en harika, aşmış, bitirmiş, ununu elemiş eleğini asmış şaheseridir. şarkının başındaki çan sesleri, diğer şarkıları dinlerken tepkisizlemiş bünyeyi bir anda zıplatır, ürperterek önce kendine getirir, sonra şarkıya dahil eder. önce waterın agresif ve sinirli vokali girer, ardından gilmourun o davudi dingin sesi duyulduğunda allahım sana geliyorum! sayıklamarıyla bünye kendinden geçer. waters abimiz, genel olarak insanın belli bir zaman diliminde yaşadığını, bu zamanın hızla akıp gittiğini ve insanın bunun farkında olmadığını anlatan lirikler karalamıştır bu şahesere. bu lirikler içerisinde şu cümle ise pek bi manidardır sanırım:
kimse sana ne zaman koşman gerektiğini söylemedi, startı kaçırdın
şarkı ise kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır. buraya ne yazarsak yazalım bu şarkıyı tanımlayamayacak, anlatamayacaktır. şarkı değil, başka birşeydir. sadece hissedebilirsiniz.
the wall albümünün canı ciğeri, müzikal anlamda aşmışlığının yanı sıra yüce şahsiyet watersın yazdığı sözlerle harika bir sistem eleştirisi, isyan, başkaldırı ve devrim şarkısı part ı, part ıı, part ıı ve the happiest day of our lives adlı dört şarkıdan oluşur. pink floyd ruhunu hiç bilmeyen ortaokullu, liseli yeni yetmelerin okulu sevmiyorum! edasıyla şarkıyı sahiplenseler de, kulüplerde saçmasapan remixlerinin çalınsa da, marilyn manson ve korn gibi popüler ikonlar cover yapıp şarkıya tecavüz ederek şarkının içini, ruhunu, anlamını ve felsefesini yeteri kadar boşaltmış olsalar da, daha bir yüzyıl daha kendini dinletecek bu şarkı şüphesiz. 1990 yılındaki efsanevi berlin konserinde bu şarkı çalınırken sahneye duvar koydurup yıkmışlıkları da vardır bu mübarek adamların.
the wall albümünden roger waters- david gilmour imzalı bir şaheser. ikisi biraraya geldiğinde neler olabileleceğinin tek kanıtıdır bu şarkı. waters, hello! ıs there anybody out there? diye girer, gilmour there is no pain youre receding diye devam eder. şarkının solosu ise kesinlikle akıllara zarardır. tüm zamanların en iyi solusu ünvanını elinde bulunduran bu solonun*, gilmour tarafından p.u.l.s.e.da kanlı canlı tekrar icra edillişi ise kesinlikle izlenmelidir. zira şarkı bitişinin akabinde üstünden kamyon geçmişe döner insan ve o nasıl bir şarkıydı ya? vay vicdansızlar vaayy! sözleri ağızlardan istemsizce dökülüverir. waters, gereksiz ve yüksek egosundan biraz ödün verebilseydi biz daha ne comfortably numblar dinleyecektik. konu hakkında ise gilmour babamız şöyle buyurmuştur:
comfortably numb, roger ve benim yeteneklerimizi birleştirip birlikte çalışabileceğimizi gösteren son örnektir.
bilenler bilir nasıl bir pink floyd manyağı olduğumu. olmamak mümkün müdür? onlar ki, birçok insan tarafından müziğin ulaştığı en üst nokta olarak kabul edilir. şarkıları, uyuşturucunun ta kendisidir. halisünatif etkidir, tribal aklın görünürlüğüdür. kısacası psychedelicdir. bize düşen de, mübala içermeden*) tüm zamanların en iyi müziğini yapan bu grubun şarkılarını bir saygı maiyetinde maddelemek. işte karşınızda en güzel 10 pink floyd şarkısı. tabii, son derece subjektif bir şekilde.
1. cluster one 2. what do you want from me
3. poles apart
4. marooned
5. a great day for freedom
6. wearing the inside out
7. take it back
8. coming back to life
9. keep talking
10. lost for words
11. high hopes
kesinlikle yazılmış en güzel şarkı.
insanı varlık ve yokluk kavramları arasında sürükler. tüyler ürpertir. uyuşturur.
müzik anlamında gelinen son noktadır.
bu şarkı için gerçekten şöylenecek çok şey yok. en azından benim üzerime vazife değil.
ancak şu bir gerçektir ki şarkı, gruptan ayrılıp kendini alkol ve uyuşturucuya veren syd barretta yazılmıştır.
23. doğum gününü göreceksin. önünde rahat daha 6 sene garanti var, tadını çıkar. seneye ailene dişilerden hoşlanmadığını açıklayacaksın. hayvani tepkiler alacaksın elbette ama kararının arkasında dur. o tıraş makinesini yerine koy. zamanı gelince sakalın zaten çıkacak. iki kulağını deldirip saçlarını 3 numaraya vurdurma. asla bir david beckham olmayacaksın. otur biraz derslerine çalış. facebook, twitter hayat kurtarmıyor. gerçi sen bilmiyorsun onların henüz ne olduğunu ama yakındır tanışacaksın. sayısalı seçme. allah belanı verir. dile kabiliyetin var. o alanda bir mesleğe yönel. mühendislik sana göre değil. değil işte. beni dinle sen. sana sigara uzatan arkadaşlarının yanına uzun bir müddet uğrama. ilerde elektro gitara falan merak salacaksın. bence şimdiden başla. her önüne gelene sırrını verme. kendi içinde yaşamayı öğren bazı şeyleri. seneye cillop gibi bir sevgili yapacaksın. sana çok şey katacak. o adamın değerini bil, ağzını yüzünü kırarım senin. üzme onu. richard wright yakında ölecek pampa, kendini hazırla yavaştan. justin bieber diye bir bebe müzik piyasasının kökünü kurutacak. pink floyd dinlemeye devam et. zaten onun dışında bir boku beceremiyorsun.
sözlüğün istatistikler kısmında bir hede. ama merak ediyorum acaba sözlük kimin en çok boşaldığını nerden biliyor? acaba dark bear evlerimize gizli kamera mı döşedi?
ben zerre kadar ilgilendirmeyen durumdur. isterse papua yeni ginece serpiştirsin cümle aralarına. ignore edin olsun bitsin. bu pricklerler kendini overrated sanıyorlar sonra.
dark bear ortalarda yokken yaptığımız eylemler bütünü. ne kadar imlaya, yazıma, entry mantığına aykırı düşmemeye çalışsak da dark bear bir şekilde bir hatamızı bulur.
konu eşitliğe gelince avaz avaz bağıran hemcinslerimizin askerlik çağında girdikleri tripler vesvelesi. kusura bakma kardeşim sen straightlerle eşit haklara sahip olmak istiyorsan her straight birey gibi gidip askerlik görevini yerine getireceksin. yok ben ayakları kokan erkeklerin bulunduğu ter kokulu o koğuşlarda yatamam edalarına giriyorsan bülent ersoy taktiğine başvuracaksın. şöyle ki, otuzbin lira ödeyip bedelli yapmak sana çok mu geliyor? onbin liraya kestirip yirmibin lirayı cebe atacaksın. kapiş?
her hafta arayıp şu eyleme katılıyoruz bize bağış yaparmısınız diye dilenmekten bıkmayan örgüt. hayır yapmıyorum. hangi sorunu çözdünüz de bağış istiyorsunuz anlamadım ki?